gönderen Takahiko Eiji tarih 14 Eyl 2014, 00:52
Izumi-San'ın gelişi birkaç dakikayı bulmuştu. Yağmurlu, karanlık ve alışkın olmayan biri için korkutucu sayılabilecek Amegakure havası görüşümüzü bir miktar kısıtladığından mütevellit birkaç metre yakınıma gelinceye kadar farkedememiştim kendisini. Bunun sebebi, şuanda hatırlayamadığım herhangi bir şeye dalmış olmam da olabilirdi tabii. Tam bilemiyordum şuan. Neşeli selamı karşısında bir miktar durakladım. Böylesi bir havaya pek uygun bir stil değildi, ancak Izumi-San'ın genelde davranış insiyatifleri konusunda böyle yönelimleri olduğunu az çok biliyordum. İlginç bir insandı kendisi esasen, özellikle hümaniste kaçabilen tavırları ve dikkat çekici dış görünüşüyle birkaç kez gördükten sonra pek unutulacak tipte biri değildi. Sıradanlıktan uzaklaşabilmiş ve kendine ait bir stil ortaya koyabilmişti. Bu, saygımı kazanmaya yeterliydi. "Merhaba Izumi-San." Onun kadar pozitif olamasam da, karamsarlıktan da elimden geldiğince uzak kalarak -sanırım orta karar, duygusuz olarak nitelendirilebilecek bir selamlama olmuştu- karşılık verdim ona, ve platformlara doğru sıçradık.
Bu sırada, konuşmayı sürdürüyorduk. Benim kendisini beklerken düşündüğüm, daha önce beraber çıktığımız görevden bahsediyordu o da. Ayrıntılar konusunda benim de kafam karışıktı. "Tam emin olduğum söylenemez, ancak oldukça sıradan bir görev olmuş olsa gerek ki, konuyla alakalı neredeyse hiçbir anım yok. Yalnızca ben geninken değil de, chuunin olduktan sonra gerçekleştiğini." Chuunin olduğum sene, kızkardeşim akademiye başlamıştı. Ve Izumi-San'la beraber olduğumuzu düşündüğüm görevden sonra akademiye gidip kız kardeşimi aldığımı net bir şekilde hatırlayabiliyordum. Sakin adımlarla yürüyüp, etrafı kolaçan ederken bu muhabbetin ufaktan da olsa canımı sıkmaya başladığını hissettim. İşime konsantre olmakta zorlanıyordum, en ufak ayrıntı bile büyük olaylara sebep olabilirdi nihayetinde. Yine de olabildiğince insanlarla iyi anlaşma felsefemden ödün vermeyerek sevimsiz olmamaya çalışan bir sesle cevap verdim: "Ufak kardeşimle başım biraz belada. Ailedeki ilk shinobi benim, yalnızca babam başarısız bir akademi ve geninlik geçirdikten sonra işi bırakmış. Kardeşim de bu sene akademiden mezun oluyor ancak bir gram ilgi ve alakası yok işle. Birkaç gün önce beraber antrenman yapmak üzere kendisini akademiden aldım, ancak sonuç fiyaskodan öteye gidemedi ne yazık ki."
Derin bir nefes aldım ve devam etmeden önce etrafa bir göz gezdirdim. Konuşmayı şuan bitirmem, herkes açısından daha faydalı olabilirdi ancak nezaket kuralları gereğince aynı ilgi ve alakayı benim de göstermem gerekiyordu. Ayrıca ilginç bir şekilde, Izumi-San'ın pozitif enerjisinin beni de etkilediğini düşünmeye başlamıştım. Karanlık ve sevimsiz, bir şekilde yaşamayı öğrendiğim ortamımızda alışmadığım bir enerji. Etrafa göz gezdirirken, farklı yollara dağılan diğer devriye ekiplerini görebiliyordum. Her şey her zamanki gibiydi. Sıradan. Yağmur, kasvet, şimşek ve yıldırımlar, paratonerler, sevimsiz insanlar. Pencereleri kapalı insanlar ve hayatlarından yalnızca birkaç fotoğraf karesine şahit olduğumuz sıradan insanlar. Herkes, her şey bu köyün bir parçasıydı. Korumak uğruna bu yağmurun altında belki de saatlerce yürüyeceğimiz köyün. Düşününce, çok ironikti.
Tekrar işime odaklanmak üzere başımdaki asıl işi savmaya niyetlenerek, aynı şekilde karşılık verdim partnerime: "Peki ya siz nasılsınız Izumi-San? Oldukça keyifli görünüyorsunuz. Her zamanki haliniz olduğunu varsayıyorum." Cümlelerimi bitirdikten sonra, kendimi yarı dinleme-yarı yoksayma moduna alarak *az çok konuyu takip edip, tepki verilmesi gereken yerlerde tek heceli -ha, -he, -ee gibi tepkiler vermek* duyularım ve hislerimin yoğunluğunu işime verdim. O anda, yanımıza damlamış üçüncü kişiyi farkettim. Shinohara Inoichi-San. Soyisimleri aynı olsa da akraba olmadıklarını duymuştum, hiçbir şekilde de benzediklerini iddia edemezdim zaten. Her şeyden önce, o makuaj görüş açımı kapatıyordu. Yine de beni alakadar eden mevzuular değildi bunlar elbette. Inoichi-San'ın yanımıza gelmesiyle yaptığı ilk şey Izumi-San'ı susturarak bizi devriyeye yönlendirmek oldu. Kendisine hafif bir baş selamı vererek işime koyuldum, benim için hava hoştu.
Max-chan