Çenesi acımasın diye ikiye katlayıp pencerenin demirliğine koyduğu süngerimsi madde zamanla bir yastığa dönüşmüştü Chieko için. Güneşin insanları kavurduğu bu sıcak günde evde yayılarak yattığı için memnundu ancak vücudunun her yerinde hissetmeye başladığı sıkıntı duygusu, onu havanın sıcaklığına aldırmadan bir şeylerle uğraşmaya itiyordu. Sokağın güneş almayan bölümünde, bir top peşinde koşan yaklaşık on erkek çocuğuna dikti gözlerini. Her biri hayatın gerçeklerinden habersiz o kadar mutluydular ki üstlerinin kirlenmesi, bir yerlerinin yaralanması ya da eve geç kalma kaygısı hiç birinin umrunda değildi. Düşüyorlar, yüz ifadeleri bir süre için hüzünlü bir hal aldıktan sonra yeniden tüm masumluklarıyla ayağa kalkıp koşuşturmaya devam ediyorlardı. Kendisinin böylesine mutlu bir çocukluk geçirememiş olması onun için bir kayıp mıydı, yoksa başından geçen olayları, onu yaşıtlarına göre daha çabuk olgunlaştırdığı için bir nimet olarak mı görmeliydi? Kararsızdı.
Annesinin simâsı canlandı gözlerinin önünde. Saçlarının rengini annesinden aldığını biliyordu. Babasının aksine annesi de Chieko gibi kahverengi saçlara sahipti ama konu ten rengine geldiğinde hayallerindeki insanın annesi olduğundan bile şüphelenmeye başlıyordu. Hatırladığı kadarıyla annesi bir melek kadar masum, bir yaz bulutu kadar beyaz bir ten rengine sahipti. İshigakure’deki çoğu esmer insanın imrenerek bakacağı kadar güzel bir teni vardı. Ela gözleri, insana tarif edilemez bir güven duygusu aşılarken, suratının her tarafına yayılan gülümsemesi karşısındakinin kendisi gibi mutlu olmasını sağlıyordu. Kırmızı dudaklarının beyaz ten rengi ile oluşturduğu ahenk belki de her erkeğin hayallerini süsleyen bir unsurdu. Annesi, kusursuz olarak yaratılmış bir melekti.
Annesi gibi güzel bir insanın neden babası gibi birisiyle evlendiğini sorgulamaya başladığında başını dayadığı süngerden kaldırıp suratına yayılan gülümsemeyi izlemeye başladı penceredeki yansımasından. Yanaklarından süzülen birkaç damla göz yaşını daha önce fark edememişti. Refleksif olarak kıyafetinin kolları ile sildi güneşte parıldayan tuzlu su taneciklerini. Bunaltısını biraz da olsa geçirebilmesi umuduyla önünde oturduğu pencerenin kolunu açtı ve bir kaplumbağa edasıyla ağır ağır buluşmasını sağladı dışarıdaki sıcak rüzgarın kendisiyle. Ancak umduğunun aksine içeriye akın eden sıcak hava dalgası az da olsa serinlemiş olan havayı, kendisi ile birlikte alıp götürünce omuzlarındaki baskının daha da arttığını hissetti. Çıkmak istiyordu evden, uzaklaşmak istiyordu bir süreliğine bu yerden. Üzüntülerinden arınabileceği, etrafında pek fazla insanın olmadığı bir yere gitmek istiyordu birkaç saatliğine. Bu doğrultuda, saatlerce aynı pozisyonda oturduğu için uyuşan ayaklarının geri vitese takmasına engel olarak yürümeye başladı.
Dışarıya çıkmak için hazırlanması pek de uzun sürmemişti. Terlediği için soğuk suyla duş almayı tercih etmişti önce. Saçlarının son derece doğal bir şekilde etrafa yayılmasına aldırış etmeden üstüne geçirdiği beyaz bir tişörtü maviden siyaha çalan bir kapri ile kombine ettikten sonra bel çantasını da takıp odasından dışarıya attı kendisini. Kapıyı arkasından kapadıktan sonra sırasıyla Jinpachi'nin ve babasının odalarının önünden geçerken kapılarını açıp içeride birisinin olup olmadığı kontrol etti. Tahmin ettiği gibi evde kendisinden başka kimse yoktu. Jinpachi, hırslı ve sürekli gelişmeyi amaçlayan bir insan olduğu için büyük ihtimalle dışarıda nasıl daha güçlü olabileceğinin yollarını arıyordu. Babası ise her zamanki gibi hastanenin yakasından kopmasına engel olamamıştı herhalde. Merdivenleri birer ikişer indikten sonra uzun koridorun sonundaki kapıya doğru ilerlemeye başladı başını önüne eğerek. Kapıyı açması ile birlikte bir kez daha kendisini karşılayan bunaltıcı sıcaklığa aldırmadan ilk adımını attı sokağa. Evin kapısını sert bir şekilde kapadıktan sonra kapının önündeki üç basamaklı merdivenin üzerinden atladı ve top oynayan çocukların oyunlarına engel olmamak için güneşin kendisini kavurmasını umursamadan açıktan yürümeye başladı ancak nereye gitmesi gerektiğini kendisi de bilmiyordu.