Kapının ardından sözlerini sarfederken, içeriyi sezmeye çalışıyorsun. Bir canlı var içeride, bu tını chakranı hareketlendirdiğinde ona odaklanıyorsun ve şu anda kapıya doğru yöneldiğini seziyorsun. Rahatlıyorsun bir noktada içinden, en azından sözlerin boşa gitmemiş gibi görünüyor.
Bir kaç saniyenin ardından kapı açılıyor ve karşında buruşuk suratlı, kısa, kır saçlı bir yaşlı kadın görüyorsun. Beli biraz bükülmüş, fakat onurunu ayaklar altına almak istemeyen bir aslan gibi de dik durmaya çalışıyor. Suradındaki sert ifadeden otoriter havasının sızdığını hissetmektesin, fakat bu sana ne kadar işler bilemiyorum.
"Buyrun, ben Musu."
Yasuzo hakkında sorularını yöneltiyorsun kendisine.
"Öyle birisini tanımıyorum." Ağzından dökülen ilk kelimeler oluyor. "Lâkin Yasu adında yaşlı bir eleman arada sırada buraya gelir, yetiştirmemizi istediği tohumları verirdi. Onun dışında öyle birisi buraya uğramadı. Uğrasaydı bilirdim evladım."
Vakti geçmiş bir aslanın, bir tilkinin karşısında homurdanması kadar acınası bir şey yok.