Banyo yapmak konusunda bir profesyonel sayılırım. İster gece olsun ister gündüz, içine girip yayılabileceğim bir küvet olduğu sürece, saatlerce takılabilirmişim gibi geliyor bana. Üstelik bu keyfi daha da arttıracak köpüktür, şampuandır falan için deli gibi para harcar/harcatırken de hiç acımıyorum. Neye acıyorum asıl biliyor musunuz? Daha yeni hazırlayıp içine girdiğim karpuz kokulu sıcak banyoyu, yatak odamızdan gelen bağırtı sesleri yüzünden bıraktığıma acıyorum. Kaymamaya çalışarak donumu kıçıma geçirdiğim gibi, ne olur ne olmaz, sert bi cisim olsun yanımda diye şampuanı aldım elime. Kaptırdım şıpıdik bir şekilde odaya doğru. Birlikte yaşamaya başladığımızdan beri duvardaki saate bile diklendiğini gördüm ama benim olan bir şeye saldıracağını tahmin etmemiştim doğrusu. Odaya girdiğimde gördüğüm manzara… Tarif edilemez derecede kalp kırıcı ve şok ediciydi.
Benim… Değerli Ganta-chan’imin kafası yerde, bacağı ise Nishi’min dişleri arasındaydı. Eskiden sevimli karnını şişkin tutma görevini üstlenen pamuklar ise odanın her yerinde uçuşuyordu!
Nishi’yi koruma amacıyla yanımda getirdiğim karpuz aromalı şampuan pamukların arasından vınlayarak Nishi’ye doğru ilerledi önce. Ne yazık ki kafası yerine duvarla buluşmayı tercih etti ve her yere turuncu saçma sapan lekeler yaydı. Dizlerimin üstünde kayarak Ganta’mdan kalan son artıklara ilerledim “Hayır… Olamaz…” diye mırıldana mırıldana. Elime aldığım şapşal yeşil surata birkaç saniye baktıktan sonra, “GANTA-CHAN’İ ÖLDÜRMÜŞSÜN!!!” diye bağırıp, koşarak odadan çıktım. Az önce terk ettiğim banyoya kapattım kendimi tekrar. Elimde Ganta’mın son artıkları varken elbette suya geri girme isteğim kalmamıştı. Bıraktım nazikçe parçaları bir kenara. Ayaklarımı yere tepe tepe, ağlayarak giydim lavabonun yanına bıraktığım katlı kıyafetleri. Ağlama seslerimi saklama gibi bir amacım olmadığı gibi, yeşil tişörtü kafamdan geçirmemle Nishi’ye sövmeye de başlamıştım “NE YAPTI Kİ O SANA? EN SEVDİĞİMDİ VE MASUMDU!” diye. Pantolonu ve çoraplarımı da geçirdikten sonra aynanın önünde duran parfümü delice üstüme boca ettim. Banyoyu parfümle tamamlama amacım vardı bile diyebiliriz, sinirimi şişeden çıkarmaya çalıştığım için basma yeri fırladı gitti bir yerlere. “BOK YE NISHI! BOK YE BOK YE BOK YE!” diye, kurbağama yaptığı bütün yakıştırmalara atarımı yapıştırıp attım kendimi kapının önüne, çektim dizlerimi kendime. Bir de dikerim diyor amına koduğum ya! “SEN ÖNCE KENDİ GÖTÜNÜ DİK!”
“Kiyo?” diyor, “ANAN!” diyorum. “Çıkacak mısın?” diyor, “ANAN ÇIKSIN!” diyorum derken atışmalar iyice azaldı ve ben artık taş zeminde oturmaktan sıkıldım. Saçım suyla buluşamamıştı o yüzden kurutmama zaten gerek yoktu. Yavaşça tekrar kalktım ve Ganta’nın parçalarını bıraktığım yerden aldım. Kapıyı açtığımda evin mimarisinden dolayı ilk olarak mutfak tezgahı görünüyordu. Nishi ise bu tezgahlara sik gibi yaslanmış, elinde bir cisimle… Ney o? Benim eski evin anahtarı değil mi? Kurbağa şeklinde olan? Onunla dikiliyordu. Neden atmamış ki? Atmamasını geçtim, şu an gözüme gözüme sokarak beni yumuşatacağını mı düşünüyor? Gözlerimi anahtardan alıp Nishi’ye çevirdim, birkaç saniye bekledikten sonra “Embesil am hoşafı.” deyip, tezgahların yakınında duran masaya geçtim. Nishi de çok beklemeden karşıma oturdu elbette.
Böyle mal gibi, yarak gibi konuşmadan etmeden oturduk biz epey. Yalnız, vakit geçtikçe üzerimde hissettiğim bakışları daha da bir batmaya başlıyor adamın. İnadım kırılmasın diye önümdeki kurbağa parçalarına bakıp iç geçiriyorum iki de bir ama yok, çok rahatsız oluyorum. Niye kürt gibi dikti gözlerini bana bu? En rahatsızından ortam yaratmışız başka yöne baksa ya? En son böyle sırf bakışlarıyla beni rahatsız ettiğinde aldı eline merdivenin altındaki kazmayı, çıktı bahçeye altında yatır aradı. Yapma dedim, etme eyleme diye inledim dinletemedim, sikti attı, kırdı güzelim bahçeyi. ZATEN ÇÜK KADAR YERE BAHÇE DEMEYE BİN ŞAHİT İSTER! Neyse… Biraz daha böyle nazar etmesine izin verirsem “O kurbağayla sevişiyordun değil mi her gece?” diye üzerime atlayabilir bence. Hem, zaten 39 tane daha kurbağam var değil mi? Ergen piçliği bırakıp alttan almalıyım. Zaten paniğe kapıldığı için istemeden yapmamış mı? Özrünü de diledi ki Nishi siksen özür dilemez. Orospu karı gibi uzatıyorum sanırım şu an. Daha fazla abartıp herifi iyice yersiz şüpheye sokmanın alemi yok. Elimdeki parçaları masaya bırakıp kaldırdım kafamı ve baktım Nishi’me. Ne kadar en sevdiğim kurbağam olsa da kendisinden önemli olamayacağını söylemek için ağzımı açmıştım ki, o da bir şeyler demek istercesine ağzını açınca söz hakkını ona verdim. Herhalde tekrar özür dileyecek canını yediğim diye düşünürken, yüzlerce, binlerce kelime arasından “Parfüm mü sıktın sen?” olanları seçti diye diye.
Sabırla çenemi kendime çekip, alt dudağımı ısırmaya başladım sinirden. Gözlerimi de kısarak bakmaya başladım. Bir süre ne desem, nerden girsem de sövsem, hatta dövsem mi diye düşündüm. “Seni… Lanet olası çingene amı…” dedikten sonra hızla ayağa kalktım. “GİDİYORUM BEN!” diye tıslayarak, ekipmanlarımı ve içinde kimliğimin de bulunduğu cüzdanımı aramaya koyuldum. Taşındığımızdan beri belli başlı bir yere koymuyordum bunları aslında, çoğu eşya gibi bunlar da darmadağınıktılar ve bu sefer dış kapının kenarındaki komidinin üstünde duruyorlardı. Çantayı belime, cüzdanı götüme… öhöm göt cebime yerleştirdikten sonra, nereye gittiğimi soran adama dönüp gözlerimi iyice bir kıstım. Bildiğin kem göz atıyorum, düşünüyorum ne diyeyim? Alttan alayım derken parfümümü sorup gene gereksiz paranoya yapan bir adama daha ne diyebilirim? Elbette uslu bir bebiş olup “Bir yiri gitmiyirim işkim yiv illi dirs çilişip gilcim” diyecek değilim. Ganta’nın intikamını almak için, iyice dellendirip, iyice şüpheye sokmak için “ŞEYTAN ÇIKARTMAYA GİDİYORUM AMINA KOYAYIM!” dedim. Flaş görmüş panda gibi büyüdü gözleri, ne şeytanı olduğunu sorarken. Sırf “AM ŞEYTANI! BU KOKUDAN NEFRET EDİYORLAR PARFÜMÜ DE O YÜZDEN SIKTIM” dedim diye bug’a girdi herif ve hem keyfim kaçtı, hem yaptığıma pişman oldum. Sözel olarak hiçbir tepki vermedi, eğdi kafasını kalakaldı öyle. Hey Kami-sama sen bana sabır ver. Derin bir nefes alıp verdikten sonra “Şaka yapıyorum lan!” dedim. Açtım kapıyı, attım bir adımımı araya...
“Kurbağa kankalarımla konuşmaya gidiyorum, akşam gelirim.” Dedim ve çarptım çıktım dışarı.