Takım kaptanlığı demek bir aileye sahip olmak seninle yaşıt olmasa bile arkadaş edinebileceğim anlamına geliyordu. Yaptığım başvuru reddedilmiş ve umutlarım iyice kaybolmuştu. Amaçsız bir şekilde etrafta dolanıp duruyordum, kimseye yararım olmadan. İstesem bile birileri ile arkadaşlık kuramıyor elimde olmayan şeylerden dolayı engellerle karşılaşıyordum. Komik ama uğraştıkça batmaya devam etmek garipti. Hayatın düşman edindiği kişilerden birisi olmuştum. Etrafıma kimseyi toplayamıyor, güçlenmeye çalıştıkça başarısız oluyordum. Belki de shinobilik yanlış bir seçimdi. Bildiğim işi yapmalıydım. Hayvanların peşinde dağ, tepe dolaşmam iyi olabilirdi. Ancak onun için oldukça geç kalmış gibi bir halim vardı.
Köyden uzaklaşmak gibi bir düşüncem vardı. Kafama göre dolaşmak belki açlıktan ölmek belki de zenginliğe kavuşmak. Maddi anlamda bir zenginlik ilgimi çekmiyordu aslında. Toplumun dışladığı birkaç manyak bulabilirsem ve onlarla anlaşıp bir şeylerin peşine düşebilirsem benden mutlusu olacağını sanmıyordum.
Pek başarılı bir shinobi olduğum söylenemezdi ve bu yüzden kapıya gidip çıkmak istediğimi söylediğimde umursanmayabilir veya çıkarılmayabilirdim. İşleri şansa bırakmanın zamanı çoktan geçmişti. Etrafta dolaşan potansiyel bir cenazeydim ve köy için zararlı birisi olarak dahi görülüyordum belki de. Bir görev, köyden uzak bir yere gidebileceğim bir görev. Yalnız başıma aynı o zamanki gibi. Gidip yetkili birisi ile bunu konuşacaktım.
Görevlerin kutsiyeti önemliydi ancak tüm görevlerden yegane bir görev edinmiştim kendime. Uzaklaşmak... Sürekli zarar gören kişi ben oluyordum ve zarar görmek artık dayanılmaz bir noktaya ulaşmıştı.
Ame-chou binası... Küçük anılarımın olduğu bir yerdi. Karşısına dikildiğimde daha önce yaşadıklarımı umursamadan görevliye yaklaşarak ''Bir görev istiyorum. Sadece benim içinde bulunacağım ve biraz da yağmurdan uzak...''diyecektim.
Göreve çıkıyormuş gibi köyün sınırlarından uzaklaştığımda gerisini önemsememe gerek kalmayacaktı.