Aah! Klonların varlığı bir saniyelik bir şaşkınlık yaratsa da hızlı olmayan kardeş diğerine durumu bildirmiş ve klonlara, açıkçası onlara doğru yönelen her şeye doğru olağan odaklarıyla agresif olacaklarını belli etmişti. Geri durmaya yer yok, planladığım gibi gitmeliyim. En iyi savunma, saldırıdır. havasında herifin diz altına kapıcı tekmemi hedef almış olsam da adamın hiç beklemediğim bir şekilde geri kaçmasından dolayı boşa kalmış, hamleyi düzeltmeye çalışırken ellerimi atmamla daha önce göstermediği bir yetenekle savuşturduğunda gelecek hamleyi görüp karşılamak için pozisyon almaya uğraşmıştım. "Shoto-dou!"
İçimden söylediğim sözü bile tamamlayamamıştım, duruşu unutmuş; hatta göğsümde hissettiğim acıyla bütün odağımı kaybetmiştim anlık. Acının ardından benliğim bedenime geri uğradığında bana saatler gelen bir yavaşlıkla acının kaynağına bakabilmiştim ancak. Ceketim, kazağım ve üst derim saki içeride bir patlama olmuş gibi dışa açılmış ve kan olduğunu düşündüğüm sıvı içimden kaçarcasına akmaya başlamıştı. Elimi kaldırıp kana dokunmaya çalışmıştım, dokunmaya çalışmakla kalsam da zaten kısa bir sürede kan parmağımı okşamıştı... Çabuk sönen bir histi bu, el ve ayak parmak uçlarım karıncalanmayı bırakmış ve hissizleşmişti bir anda. Kanımın karardığını hissedebiliyordum, bulanık bir karartı. Toprak zemin sanki hareketleniyor ve gezinen binlerce karınca üst üste binip bana yaklaşıyordu; Mao, Mao, MAO!
Demek böyle hissettiriyordu, tamamen alt edilmek. Düşündüğüm kadar onurlu değildi, hızlı bir hareket ve seni yere serenlerin bir kaç dakika sonra cesedin olacak kabuğun başında konuşmaları. Geride hiç bir şey kalmadan, haritayı, ormanı, hatta canını bile düşünmüyorsun; tek düşündüğün şey arkanda bıraktıkların. Kaç kişi biliyordu benim buraya geldiğimi? Diye sordum kendime, Herkes beni kayıp olarak bilecek. Kaçak diyecekler bana, korkak. Peki Riko ne diyecek? Bir şey diyebilecek mi? Benim sahte görüntülerim de mi öğretmenininkine katılacak kızın bulduğu her gölgede?
Ensemde hissettiğim keskin buz parçasının dışında bir acı hissetmiyordum artık, çoktan yere düşmüş ve toprağın üstünde hareket etme uğraşına girmiştim. Kollarım daha bunu düşünmemle gücünü kaybetmiş ve topraktan ayrılmadan durmuştu zaten. Üstüne düştüğüm toprağı hissetmiyordum artık, zemini de, siyah kan bütün dünyayı kaplamıştı.
Sonra doğruldum yavaşça, ayağa kalktım. Eskisinden daha yükseğe, Ashiki ve Toshiki çoktan kaçmıştı. Heyhat, Ateş Ülkesi kaçmıştı ayaklarımın altından. En sevdiğim tepesinden bakıyordum Ishigakure'ye, etrafımda küçük çocuklar dolanıyordu ve Mio'ya çok benzeyen, biraz daha açık tenli bir kız sinirle dilini çıkardı bana. Sol elimi sağ omzuma koyup sol alta doğru kaydırdım kıza gülümserken, bir hikayem daha olmuştu.
Sonra gerçekler dank etti kafama, ölüyordum. Ölü adamlar rüya görmez.