Hayaaaaaaaat, beni neden yoruyosun? Madem çok günah? Yolda sorun çıkmadı çıkmadı ama, keşke çıksaydı dediğim noktalara ulaştım. Düzlüklerden düzlüklere, oradan daha düzlüklere geçmiştim ağaçların arasından çıktığımda; gerçi güneş eskisi kadar rahatsız etmiyordu, en başında bir Ishi'liyi esmerleştiren güneşin rahatsız etmesi zordu. Ayrıca bu ılık ılık esen rüzgarlı, uzun otlu ovalar yakın zamanda kısa bir zaman bulunduğum Saklı Kum'un yanında... Ohooo. Ben şimdiden Ben Sunagakure'deyken buralar böyle değildi. sohbetlerine başladım. Tamam geziyorum ama, şımarmayalım, babam ve annem beni mütevazi bir delikanlı olarak yetiştirdiler.
Şaka maka baya yer gördüm ha, düzlükler, uzun otlar... Kurtlar uzun otlarda avlanıyor muydu?
Benim bildiğim sürü halinde gezer, zamanında denediklerinden olsa gerek insanlara saldırmaktan çekinirlerdi. Ha, kümeslere otlakta otlanan koyunlara keçilere dadanırlardı ama bizim orada da pek kurt olmazdı zaten. Bizde dağ aslanı olur, atladı mı parçalar. Götü de kollamam lazım, zaten sıkıcı yerde... OF! Derdine yandığımın dünyasına bak hele. Şimdi ben hayalimden kurt uydurup dezavantaj puanı da toplarım. Acaba o kitabın konusu neydi..? Saçmasalak isimli bir shinobi'nin hikayesidir kesin, beniki daha güzel... Hızlansam mı acaba?
out: Kusura bakma abi fazla kısa ve saçma oldu ama, ne yaparsın. Sev beni.
The supreme vice is shallowness. O. Wilde föşik cynic
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından ağzından toz çıkartmaya başlar. Bu tozun içinde büyükçe taş parçaları bulunur. Toz, tazyikli bir şekilde ağızdan çıkar ve kullanıcının önünde bulunan herkes bu tozdan etkilenir. Tozun içinde bulunan ufak taşlar rakiplere çarpar, derilerini sıyırır ve görüş mesafesini düşürür. Göz gibi hassas dokulara zarar verir.
Orta seviyede bir el mührü dizisinin ardından kullanıcı tekniği aktif eder. Kullanıcı teknik sayesinde yerde ancak bir vücudun sığabileceği kadar bir delik açar ve oradan yerin altına girer. Kullanıcının yerin altına girmesinin ardından ise bu delik kapanır ve kullanıcı tamamen yer altında kalır. Yer altında olan kullanıcı bu katmanda ilerleyerek kendini gizleyebilir. Öte yandan zemindeki hareketleri sezebilen kullanıcı sürpriz ataklar gerçekleştirme imkanına sahip olur. Kullanıcı yer altında istediği mesafede gidebilir ve istediği derinliğe inebilir. Ne var ki bunun sınırı da kullanıcının kullandığı chakra ile doğru orantılı olarak artmaktadır.
Kullanıcı ellerini yere koyar ve chakrasını yüzeye yaymaya başlar. 150 metre civarında, hareket eden herkesin yerleri tespit edilebilir, ancak bu tespit aşırı keskin değildir, kabaca yön tayinine yarar. Dokunulan yüzeyden daha aşağıda veya daha yukarıda bulunan kişiler bu teknik ile tespit edilemez. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı chakrasını yoğurur ve elinde toplar. Ardından yumruğunu savurarak hamlesini yapar ve yumruk hedefe isabet ettiği anda chakra dışarı salınır. Bu şekilde, kullanıcının yumruğunun yıkıcı gücü aşırı derecede artar. Bu tekniğe yakalanan rakip metrelerce yuvarlanabilir. Teknik ile ince duvarlar kırılabilir.
Beceri Listesi Meishou-dou, D-Rank Juudaichi 3
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar Korumalı Gözlük[Yüksek Kalite] Metal Eldivenler ve El-Ayak Bilek Koruyucuları
Toshiki'nin Modifikasyonu; Her iki eldivenin parmak eklem boğumlarına rivetler eklenmiştir. Bunlar paslanmaz ve yerlerinden çıkmaz. Yumruların hasar potansiyelini arttırır, delici özelliktedir.
Yolu yarıladığını düşünmektesin, öğle vaktini geçen güneşi hesaba katarak. Üzerinde yürüdüğün ve "yol" dediğin şey ise, patikaya dönüşmeye başlıyor bir noktadan sonra. Daralıyor ve daha seyrek bir görünüme bürünüyor, lâkin gittiği yön belli.
Çok kullanılmayan bir yol olduğu bariz, Ateş Ülkesi'nde bile bu köyü bilmeyen insanların da olduğu düşünülünce.
Çevrede hala hemen hemen dize kadar gelen otlar, yer yer ağaçlar yeralmakta. Gittiğin yönün aksi tarafında kalan bir kaç tane dağ görüyorsun, çevrede ise yüksek tepeler. Bir orman seçiyorsun uzakta, lâkin Tensei değil, zira aykırı bir yönde. Bir kaç koruluğun içinden geçiyorsun. Sana kuşlar eşlik ediyor, kelebekler selamlıyor. Bir koruluğun içinde, yolun kenarında Buddha heykeli görüyorsun. Ufak, çok büyük değil. Çevresine bir kaç mum koyulmuş, lâkin yanmıyorlar.
Yolun hala uzun, biraz daha var yani. Heykel ile fazla ilgilenmeyip yoluna devam ediyorsun. Koruluğu aşıyor ve tekrar bir düzlüğe çıkıyorsun, ileride aşman gereken bir tepe var, yol çok düşük bir açıyla yükseliyor tepeye doğru, yani aniden değil. Yükseklik artarken otların boyu kısalıyor, ağaçlar seyrekleşiyor. Ovanın ortasındaki geniş bir yükseklik yani, lâkin çok büyük bir alan kapladığından bir dağ eteği hissi yaratıyor. Tepenin üstüne doğru devam ediyorsun.
Ah, gerçekten çok heyecanlı. Evet, yolun yarısı... Hadi, az kaldı, az kaldı, az kaldı! EVET! yaklaşık on dakikadır bir devden kaçan kahraman karıncayı izlemekteydim. Hayır, utanmıyorum. Sırtında çantayla çeyrek gündür yürüyen, gencin birini kurtların saldırısından kurtaran, bileklerindeki metallerin aşağı çektiği bir gezgin; bu sıkıntı halinde utanma duygusunu kaybedebilir, şimdi bunu yapraktan düşen çiy tanesiyle açıklardım ama... Yol nereye kayboldu lan?
Uzun süredir düşüncelerle, aklımı ayaklarımdan alarak yola devam etmeye çalıştığımdan pasif yol takip etme mekanizmamı da kaybetmiş ve bir anda kendimi hiçliğin ortasında bulmuştum. Uzun otların arasındaydım ve ayaklarımın altında bitememiş otların oluşturduğu nemli toprak yoktu. Arkaya, geldiğim yöne dönüp bir kaç adım sonra uzun otların arasından geçerek yolu tekrar bulmak, elimde kalan son çare gibiydi. Neyse ki çok kısa bir süre sonra hatırladığım yoldan kalan, daha yalnız bir keçiyoluyla karşılaşmıştım. Bizim orada patikaya keçi yolu derlerdi, sadece yaz aylarında otlaktan otlağa yüründüğünden hiç bir zaman yol olamamış olsalar da sert toynakların gücüyle her mevsim takip edilebilir hale gelirlerdi. Ama bizde köylere giden tek yol asla keçiyolu kadar az kullanılmış olmazdı, saçma çünkü... Gerçi, varsa da büyük ihtimalle benim bilgim yoktu, Ten'ei hakkında çoğu kişinin bilgisinin olmaması gibi. Harbi, Taş Ülkesi'nde de böyle yerler var mıydı acaba?
Az yürünen yolda eşkıya olmaz, eşkıyanın bile korktuğu şeyler vardır., zen kitabının birinde yazıyordu bu. Nedense bu zen'ciler de sadece tüccarlara fikir verir gibi konuşuyorlardı yazdıkları kitaplarda. Saçmalığa gel; az yürünen yolda eşkıya kimin kervanını bulup da saldıracak, tabi orada olmaz. Az yürünen yolda bir karınca, bir de ben olurum. Sonuçta bulunduğum ilk az yürünen yolda gördüğüm şeyler bunlar. Bir de şu şekilsiz heykel var... Heykel var!
Başta kimin heykeli olduğunu anlamadığım, bir ara kurbağa olduğunu sandığım heykele biraz bakıp bağdaş kurmuş ayaklarının dibinde yanan mumu gördükten sonra heykelin Ateş Ülkesi'nde yaygın olduğunu düşündüğüm dinlerden birinin temsilcisine ait olduğunu hatırlamıştım. Babamla Heykeltıraşlar Çarşısına gittiğimizde büyüklü küçüklü tanrıları görmüş, en çok da bu bağdaş kurup oturan tatlı ve dombili amcaya rastlamıştım. Aynı Zen'de olduğu gibi iç huzura önem veren bu dinin insanlara erdem kattığıyla ilgili bir bilgim vardı, hakkında öğrendiğim diğer dinlerden ziyade bu dinin bir Tanrı kavramı etrafında toplanmış olmaması ilgimi çekmiş olsa da iç huzurun neden şişman bir amcanın heykellerinin ayaklarının dibinde mum yakmakla arandığını çözememiş ve dinsiz bir shinobi olmaya devam etmiştim. Ayrıca şu heykele bak, ben ekmek hamurundan daha güzel işlerim bunu! Kakuremichi'nin benim bildiğim dünyanın en zengin loncalarından biri olması bundan olsa gerek.
Yola biraz daha devam ettikten sonra ayaklarımın az da olsa bir eğimle beni yukarı taşıdığını fark etmiş, çevreye bir kaç ufak bakış attıktan sonra bir tepeye çıkıyor olduğumu fark etmiştim. Bir dağ olacak kadar yüksek, veya eğimli değildi; doğrusu bizim köyde buna ova denirdi zaten. Ama bu düz topraklarda bir tepeye çıkıyor olmak büyük ihtimalle Ten'ei'yi ve aynı ihtimalle Tensei'yi görebilmemi sağlayacaktı büyük ihtimalle. Az gittim, uz gittim; dere tepe düz gittim. diye girerdim büyük ihtimalle bir sonraki defter yazımda konuya, yoruldum lan.
The supreme vice is shallowness. O. Wilde föşik cynic
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından ağzından toz çıkartmaya başlar. Bu tozun içinde büyükçe taş parçaları bulunur. Toz, tazyikli bir şekilde ağızdan çıkar ve kullanıcının önünde bulunan herkes bu tozdan etkilenir. Tozun içinde bulunan ufak taşlar rakiplere çarpar, derilerini sıyırır ve görüş mesafesini düşürür. Göz gibi hassas dokulara zarar verir.
Orta seviyede bir el mührü dizisinin ardından kullanıcı tekniği aktif eder. Kullanıcı teknik sayesinde yerde ancak bir vücudun sığabileceği kadar bir delik açar ve oradan yerin altına girer. Kullanıcının yerin altına girmesinin ardından ise bu delik kapanır ve kullanıcı tamamen yer altında kalır. Yer altında olan kullanıcı bu katmanda ilerleyerek kendini gizleyebilir. Öte yandan zemindeki hareketleri sezebilen kullanıcı sürpriz ataklar gerçekleştirme imkanına sahip olur. Kullanıcı yer altında istediği mesafede gidebilir ve istediği derinliğe inebilir. Ne var ki bunun sınırı da kullanıcının kullandığı chakra ile doğru orantılı olarak artmaktadır.
Kullanıcı ellerini yere koyar ve chakrasını yüzeye yaymaya başlar. 150 metre civarında, hareket eden herkesin yerleri tespit edilebilir, ancak bu tespit aşırı keskin değildir, kabaca yön tayinine yarar. Dokunulan yüzeyden daha aşağıda veya daha yukarıda bulunan kişiler bu teknik ile tespit edilemez. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı chakrasını yoğurur ve elinde toplar. Ardından yumruğunu savurarak hamlesini yapar ve yumruk hedefe isabet ettiği anda chakra dışarı salınır. Bu şekilde, kullanıcının yumruğunun yıkıcı gücü aşırı derecede artar. Bu tekniğe yakalanan rakip metrelerce yuvarlanabilir. Teknik ile ince duvarlar kırılabilir.
Beceri Listesi Meishou-dou, D-Rank Juudaichi 3
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar Korumalı Gözlük[Yüksek Kalite] Metal Eldivenler ve El-Ayak Bilek Koruyucuları
Toshiki'nin Modifikasyonu; Her iki eldivenin parmak eklem boğumlarına rivetler eklenmiştir. Bunlar paslanmaz ve yerlerinden çıkmaz. Yumruların hasar potansiyelini arttırır, delici özelliktedir.
Tepenin üstüne vardığında, sağ tarafından batmakta olan güneş gözünü alıyor bir anlığına. Görüşün bir ışık hüzmesi ile yokoluyor. Elini alnına koyarak siper ediyorsun, gözlerine bir kaç saniye alışma süresi verdikten sonra, çevreye odaklanıyorsun. Bu süre içerisinde ise, seni en çok etkileyen şey garip bir koku.
Deniz kokusu.
Alışmadığın bir koku bu, Ishigakure'nin tozlu sokakları ve kil kokan heykel atölyeleri gibi kuru değil. Canlıyı imite eden taşlar gibi ruhsuz değil, yaşamı barındıran bir koku. Güneye bakınca bunun kaynağı olan maviliği görüyorsun.
Hemen güneyde, bu mavilikten önce bir orman farkediyorsun. Tensei olmalı, lâkin o kadar sık, o kadar koyu yeşil bir orman gördüğünü hatırlamıyorsun. Amegakure ormanlarından daha sık, Kusagakure'dekilerden daha canlı, Ishigakure'deki vadi ağaçlarından daha uzun. Fakat uzakta olduğundan yükseltinin de etkisiyle hemen hemen kapladığı tüm alanı görebiliyorsun. Gerçekten büyük bir alan.
Çevrendeki ovada tek tük koruluklar, ağaç toplulukları var, sol tarafında kalan tepelerden aşağı süzülen ve Tensei'ye doğru ilerleyen bir ırmak görüyorsun. Çevresinde ise düz çizgilerin eleverdiği tarım alanları, tarım alanlarının orta kısımlarında ise ufak siyah noktalar; çiftçi evleri. Fakat sahnedeki asıl siyah leke, bu ırmağın Tensei'nin derinliğine daldığı noktada bulunuyor. Ten'ei kasabası, muhtemelen orası olmalı. Yavaş yavaş batan güneşi de göz önüne alırsan muhtemelen hava tam kararırken varmış olacaksın. Patika'da seni oraya götürüyor zaten.
Haritanı hatırlıyorsun bu noktada. Aklından, kasabaya uğramadan ormana dalmak geçiyor, fakat bunun gerçekten riskli olabileceğini düşünüyorsun. Haritadaki patikalar ve muhtemel rotalar, Ten'ei'deki girişe göre ayarlanmış, yani kasabanın girişinden başlayıp ormanın içerisindeki belirli noktalara ilerleyip, o şekilde yön bulma üzerine. Eğer başka bir noktadan girersen kaybolman aşırı derecede olası.
Gün batımı; yarın tekrar birbirimizi göreceğiz demek. Güneş hiç bir zaman yuvarlak bir top gibi görünmemişti bana, batarken de yarısı görünen bir toptan ziyade sönen bir alev gibi görünürdü. Görünmeyen ufukta birileri, sevdikleri görsün diye kocaman bir ateş yakıyordu sanki; annem belki, belki Riko'nun öğretmeni. O ateşi görmediğimiz gün onlarla buluşuyor olmayacak mıydık zaten? Daha o ateşin sönerken bile kamaştırdığı gözlerim hala kapalıyken burnuma daha önce almadığım, ferah bir koku gelmişti. Tuz mu o? Sofra tuzu kokusuna benziyordu, tabi bizim orada tuz kayadan çıkarılıp sofraya hazırlanırdı; ama başka bir yerden geldiğini bildiğim, kaya tuzundan daha acı olan bir tuz türü daha vardı.
Kapalı gözlerim anıların canlanmasına destek çıkmış ve bir anda gözlerimin önüne serilmişti sofra, Anne? Ellerim şimdikinden küçük görünüyordu, ben de küçüktüm sanırım; annem de vardı, babam da abilerim de. Muo daha bebekti, Beşiği de orda. Annem babasının uzak topraklardan getirttiği yemeklerden sermişti o gün masaya- yüzümde koca bir gülümseme oluşmuştu anımsadığım anı devam ederken- yemek bittiğinde neredeyse yenilen yemeklerin hepsi masaya geri dökülmüştü çünkü. Muzlar, ananaslar, kızarmış ve kızarmamış çeşitli meyve ve tatlılar. Ve o gece uyanıp gizlice yiyeceğim deniz tuzuyla kızartılmış muz cipsleri... O kadar yemiştim ki sonradan gelen iki gün içinde hiç bir şeyin tadını alamayacak hale gelmiştim. Evet, evet aldığım koku o koku...
Ama ateş sönüyordu, Belki başka bir zaman anne. Özür dilerim, evde dedemin işlerini yürütmek için eğitilmiyorum. Babama çekmişim biraz.
Kokuyu tekrar ciğerlerime doldururken, gözlerim açılmış ve ucunu göremediğim bir su birikintisiyle karşılaşmıştım; Ne diyorlardı buna, ha, deniz. Sanki üzerinde altın damarları oluşup yok oluyorcasına parlayan denizin etkileyiciliğini küçümsemek istiyordu bir yanım, Bizim dağların, tepelerin manzaraları daha güzel. diyordum içimden sürekli. Öyleydi çünkü, zaten olayın etkileyici yanı; artık elimde karşılaştırabileceğim bir şeyler olmasıydı. Rüzgar Ülkesi'nin sarı kumları, Konoha'nın yeşil ormanları, Ishigakure'nin dik yamaçları...
Orman demişken... "Tensei Mori..." diyebilmiştim ağzım açık sadece. Dudaklarımın kenarından akan salyayı geç de olsa fark edebilmiştim, nemden fark edememiştim belli ki. Bizdeki gibi kurumuyor dudaklar burada hemen tabi. Orman daha önce hiç görmediğim kadar büyüktü, öyle ki içinde saklı bir köy daha barındırabileceğini düşünmeden alamıyordum kendimi. Kusagakure'lilerin bunun yanında yeşil otlaklarına orman dediğini düşününce gülmek gelmişti içimden, Yağmur Ülkesi'nin bütün yağmurları bile bu kadar gür bir orman üretememişti, Kushina Vadi Ormanı... Utancından kül olmuştur orası zaten.
Tepeden aşağı, direk ormana doğru koşmak istesem de, Saklı Köy hakkında şakayla karışık düşüncemi aklıma getirmiş ve kendime bir dur diyebilmiştim. Kurtlar, ormanın sakladığı diğer canlılar ve değerli bir hazine... Sadece bir meyve olsa da, orada saklı olmasının yeterli bir sebebi olmalı.
Ormana direk girme güdümü yok edip gözlerimin takip ettiği patikayı ayaklarımla devam etme cesaretini göstermiş ve Ten'ei olduğunu düşündüğüm; ormanın dibindeki karaltıya doğru yönelmeye koyulmuştum. Aklımda sadece bu ormanı koruyan aileyle ters düşme korkusu vardı. Ten'ei'ye vardıktan sonra ormana girmeme izin verip vermeyeceklerine bile emin değildim ki sonuçta... Azgın hayvanlardan önce, sinirli insanlardan korkmalıydım belki de... Belki de.
The supreme vice is shallowness. O. Wilde föşik cynic
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından ağzından toz çıkartmaya başlar. Bu tozun içinde büyükçe taş parçaları bulunur. Toz, tazyikli bir şekilde ağızdan çıkar ve kullanıcının önünde bulunan herkes bu tozdan etkilenir. Tozun içinde bulunan ufak taşlar rakiplere çarpar, derilerini sıyırır ve görüş mesafesini düşürür. Göz gibi hassas dokulara zarar verir.
Orta seviyede bir el mührü dizisinin ardından kullanıcı tekniği aktif eder. Kullanıcı teknik sayesinde yerde ancak bir vücudun sığabileceği kadar bir delik açar ve oradan yerin altına girer. Kullanıcının yerin altına girmesinin ardından ise bu delik kapanır ve kullanıcı tamamen yer altında kalır. Yer altında olan kullanıcı bu katmanda ilerleyerek kendini gizleyebilir. Öte yandan zemindeki hareketleri sezebilen kullanıcı sürpriz ataklar gerçekleştirme imkanına sahip olur. Kullanıcı yer altında istediği mesafede gidebilir ve istediği derinliğe inebilir. Ne var ki bunun sınırı da kullanıcının kullandığı chakra ile doğru orantılı olarak artmaktadır.
Kullanıcı ellerini yere koyar ve chakrasını yüzeye yaymaya başlar. 150 metre civarında, hareket eden herkesin yerleri tespit edilebilir, ancak bu tespit aşırı keskin değildir, kabaca yön tayinine yarar. Dokunulan yüzeyden daha aşağıda veya daha yukarıda bulunan kişiler bu teknik ile tespit edilemez. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı chakrasını yoğurur ve elinde toplar. Ardından yumruğunu savurarak hamlesini yapar ve yumruk hedefe isabet ettiği anda chakra dışarı salınır. Bu şekilde, kullanıcının yumruğunun yıkıcı gücü aşırı derecede artar. Bu tekniğe yakalanan rakip metrelerce yuvarlanabilir. Teknik ile ince duvarlar kırılabilir.
Beceri Listesi Meishou-dou, D-Rank Juudaichi 3
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar Korumalı Gözlük[Yüksek Kalite] Metal Eldivenler ve El-Ayak Bilek Koruyucuları
Toshiki'nin Modifikasyonu; Her iki eldivenin parmak eklem boğumlarına rivetler eklenmiştir. Bunlar paslanmaz ve yerlerinden çıkmaz. Yumruların hasar potansiyelini arttırır, delici özelliktedir.
Hava yavaş yavaş kararıp, önce maviliği mor tonlarına bırakıyor. Bu sırada, bayıraşağı yürüdüğünden hız kazanıyorsun. Çevredeki koruluklar tekrar artıyor yükselti azaldıkça, bir süre sonra da tarlalara bırakıyorlar kendilerini.
Tek tük tarlaların arasından geçen patikada ilerledikçe, daha sık karşılaşmaya başlıyorsun çiftçi evleriyle. Hepsinin kapıları kapalı, ışıkları yanıyor, bacaları tütüyor. Bir sıkıntı yok gibi.
Hava iyice kararmaya başladığında, Ten'ei'ye girmiş bulunuyorsun.
Herhangi bir köyden farksız. Hani, standart bir yerleşim birimi. Sadece güney tarafındaki orman yüzünden daha az ışık alıyor, ayrıca sokakta fazla insan yok. Aslında, hiç yok. Köye girdiğinden beri sokakta bir kaç insan gördün, onlar da seninle muhattap olmadan evlerine döndü. Dışarıda herhangi birileri yok şu an, açık kapısı olan bir dükkân da.
Dükkân bile görmüyorsun ya, o ayrı mesele.
Bu uzun patika, meydan olarak tasvir edilebilinecek bir yerde son buluyor. Ortada bir kuyu var, çembersel olarak dizilmiş taşlarla belirlenen bu meydana bakan bir kaç ev mevcut. Çevrede tek tük ağaçlar var köşe başlarında, tahta müstakil evlerin arasında. Çevreyi inceledikçe ufak bir sokak planının olduğunu görüyorsun, lâkin sokaklar bu meydan dışında topraktan ibaret, taş veya benzeri şeylerle belirlenmemiş. Millet çitler ile arka bahçelerini çevrelemiş. Sırtını orman tarafına veren, çift katlı bir ev dikkatini çekiyor ayrıca, diğerleri gibi klasik japon tipinde, lâkin diğerlerinden bir kaç kat daha geniş. Büyük bir aile evi olmalı. Aklına gelen şey, notlarda bahsedilen aile evi olduğu. Bir kaç penceresinden ışık gelmekte.
Kuyunun yanında duruyorsun, çevreni inceledikten sonra. Herhangi bir han yok, ormanın içine giren herhangi bir yol da görebildiğin söylenemez. Patika öylece kuyuda son buluyor. Haritalarına tekrar göz gezdirmen lazım sanırım.
Tepeden aşağı iniş, benim için Ishi'nin dağ yamaçlarındaki koşuları özleme sebebinden başka bir şey olmamıştı niyeyse. Zira eğer acelen yoksa, o dik yamaçlardan aşağı inmek için ayaklarını yan-yan basman gerekirdi; bir shinobi olmadan önce çoğu kez düşmüş ve yamacın sonuna kadar yuvarlanmak zorunda kalmıştım haliyle, Neyse ki şimdi düz duvara bile tırmanabiliyorum. İndiğim tepenin eğimi gözümü korkutmadığından olsa gerek, adımlarımı yer çekimine bırakıyor ve her rap sesiyle kendimi hızlanmaktan geri almıyordum. Öyle ki, farkında bile olmadan düz yolda aynı şekilde yürümeye koyulmuş aptal bir fil gibi görünmeye başlamıştım. Çok uzak diyarlarda yaşayan fillerin yürürken rap sesi çıkardığını okumuştuk kitaplardan elbette, cahil değiliz. Belki bir gün ben de bir fil görürüm, gezmeye devam edersem niye olmasın.
Karnımın gurultusunu, -eninde sonunda geleceğine emindim zaten, sabahın köründen beri mideme bir şey girmemişti- getiren şeyin etrafımı çevreleyen tarla bütünlüğü olacağını düşünmemiştim başta elbette. Ama tarlaları düşünüp, sonra neden bu kadar fazla olduklarına mantık ararken bunların erişte ve ekmek yapılan buğday ve pirinç tarlaları olduğunu aklıma getirmiş; ardından Ichiraku'nun mis ramenlerini şapırtadarak yeyişimi hatırlamış ve ağzımın sulanmasını engelleyememiştim. Zaten olay bir yanardağ patlaması gibi gerçekleşmişti, önce midemde bir deprem ve ardından ağzımdan akan lav gibi salya... Açlık hissi beraberinde yorgunluk hissini getirmiş ve kesemdeki paraları kontrol etmeme sebep olmuştu; sonuçta ne kadar çok şıngırdama, o kadar güzel uyku.
Büyük ihtimalle bu gür ormanda geceyle gündüz pek farklı şeyler değil, ama karnımı doyurup iyice dinlenerek girmeyi yeğlerim.
Tarlaların bitişiğinde, büyük ihtimalle çiftçilere ait olan- bana Ishi'nin dahisi derler zaten- evlere göz gezdirmiştim ister istemez; zira bizim oradaki yamaç bahçelerinde evler tarla ve bahçelerden uzak düz bir zeminde birleşirdi. Buradaysa herkes, gece gündüz tarlalarının başında duruyor gibiydi. Hava karardığından mı, yoksa kara bir çocuk yaklaştığından mı bilinmez herkesin evlerine kaçışıyor olması ayrı bir gariplikti gözümde. Az önce biri suratıma pencere mi kapattı? La buradan senin evinin içini mi görebiliyorum ki izleyeyim. Ayıp ama, insanlık ölmüş. Bizim orada yabancı biri görüldüğünde, bırak yabancıyı başka mahalleden biri görüldüğünde yakınına gidip selamlanır ve adam incelenirdi. Güvenilir birine benziyorsa ve özellikle yoldan geldiği belli, yorgun ve gecenin karanlığında yalnız yağız bir delikanlıysa yemeğe davet edilir, yer yatağı açılırdı. Tabi kızı olan aileler her önlerine gelen erkeği evlerine almazdı ama; "LAN HEPİNİZİN Mİ KIZ ÇOCUĞU VAR ALLAHSIZLAR!".
Her neyse, tarlaların bittiği ve gerçekten birbirleriyle iletişim kurabilecek kadar yakın evlerin toplandığı köye tamamen girdiğimde insanlığın ölmediği, en azından parayla hayatta tutulduğu bir han aramaya başlamıştı bile gözlerim. Zira köyde dikkatimi çeken hiç bir şey yoktu, kesinlikle hiç bir şey! Dışarıda hiç insan olmamasıyla beraber, ışık da azdı zira. Bacası tüten, misafir bekleyen bir han bulmak için eşek gibi köy merkezine kadar gelmişken aklıma buraya pek uğrayan kimsenin olmadığı gelivermişti bir anda. "Niye han yapsınlar ki buraya, en azından bir restoran arayayım. Orada sorarım kalacak bir yer olup olmadığını." diye mal mal dolanmaya devam etsem de restorana benzer hiç bir şey görememiş, kendimi kafayı yemekle yememek arasındaki ince çizginin sol tarafına kayarken buluvermiştim.
Kıçımı dayayacak tek yer olan kuyuya dayanıp, daha sakince etrafa göz attığımda köyün gündüzleri en canlı olan yerinin burası olduğunu düşünmüştüm ister istemez. İnsanlar kuyuya su doldurmaya gelir, burada selamlaşır, düellolarını saat on ikide burada yaparlardı sanırım. En büyük evin de burada olduğunu ön görürsek, Harbi harbi köydeki en büyük bina bu olsa gerek. Belediye falan gibi de görünmüyor. Nasıl yaşıyor bu insanlar? Nefeslenmem sona erdiğinde, içimden direk ormana dalmak gelse de sabahki kurtlar ve Yoshimi Ito denen çocuktan aldığım istihbarattan dolayı üç buçuk atan götüm bunu engellemiş gibiydi. Sonuçta karnım bu kadar açken ve ben bu kadar yorgunken bilmediğim bir yere girmek; hayır, almayayım.
"Şu kuyunun kenarına kıvrılıp kedi gibi uyusam mı?" diye mırıldanırken şansımı son kez deneyip şu büyük evin kapısını çalmaya karar vermiştim. Evet, çok kolay, kapıyı çalıp tanrı misafiri kabul edip etmediklerini soracak ve gezgin oluşumdan bahsedecektim. Sonuçta ben Taş Ülkesi'nden gelen heykelci bir gezginden fazlası değildim. Yavaşça yürüyüp, beni izlediğini tahmin ettiğim gözlere özellikle yorgun görünerek büyük evin kapısına yönelip üç kısa ama ritmik tıkla kapılarını çalacaktım. Kapıyı açan kişiye; "İyi akşamlar, ben Taş Ülkesi'nden güzel yerler görmek için gezmeye çıkmış bir gezginim. Köyünüze geldim ancak kendime kalacak, akşamı geçirip karnımı doyuracak bulamadım. Tanrı misafiri kabul edecek durumda mısınız?" diye bütün kibar delikanlılığımla sorumu yöneltecektim. İnsanlık öldü mü şimatta.
The supreme vice is shallowness. O. Wilde föşik cynic
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından ağzından toz çıkartmaya başlar. Bu tozun içinde büyükçe taş parçaları bulunur. Toz, tazyikli bir şekilde ağızdan çıkar ve kullanıcının önünde bulunan herkes bu tozdan etkilenir. Tozun içinde bulunan ufak taşlar rakiplere çarpar, derilerini sıyırır ve görüş mesafesini düşürür. Göz gibi hassas dokulara zarar verir.
Orta seviyede bir el mührü dizisinin ardından kullanıcı tekniği aktif eder. Kullanıcı teknik sayesinde yerde ancak bir vücudun sığabileceği kadar bir delik açar ve oradan yerin altına girer. Kullanıcının yerin altına girmesinin ardından ise bu delik kapanır ve kullanıcı tamamen yer altında kalır. Yer altında olan kullanıcı bu katmanda ilerleyerek kendini gizleyebilir. Öte yandan zemindeki hareketleri sezebilen kullanıcı sürpriz ataklar gerçekleştirme imkanına sahip olur. Kullanıcı yer altında istediği mesafede gidebilir ve istediği derinliğe inebilir. Ne var ki bunun sınırı da kullanıcının kullandığı chakra ile doğru orantılı olarak artmaktadır.
Kullanıcı ellerini yere koyar ve chakrasını yüzeye yaymaya başlar. 150 metre civarında, hareket eden herkesin yerleri tespit edilebilir, ancak bu tespit aşırı keskin değildir, kabaca yön tayinine yarar. Dokunulan yüzeyden daha aşağıda veya daha yukarıda bulunan kişiler bu teknik ile tespit edilemez. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı chakrasını yoğurur ve elinde toplar. Ardından yumruğunu savurarak hamlesini yapar ve yumruk hedefe isabet ettiği anda chakra dışarı salınır. Bu şekilde, kullanıcının yumruğunun yıkıcı gücü aşırı derecede artar. Bu tekniğe yakalanan rakip metrelerce yuvarlanabilir. Teknik ile ince duvarlar kırılabilir.
Beceri Listesi Meishou-dou, D-Rank Juudaichi 3
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar Korumalı Gözlük[Yüksek Kalite] Metal Eldivenler ve El-Ayak Bilek Koruyucuları
Toshiki'nin Modifikasyonu; Her iki eldivenin parmak eklem boğumlarına rivetler eklenmiştir. Bunlar paslanmaz ve yerlerinden çıkmaz. Yumruların hasar potansiyelini arttırır, delici özelliktedir.
Evin ön avlusunu yerden bir kaç basamak yükselten tahta merdivenleri aşıyor ve giriş kapısının önüne geliyorsun. İçeriden gelen narin ışık, kapının bej rengindeki perdesine çarpıp mayhoş bir tona bürünüyor. Kapıyı çalıyorsun.
Sürgülü kapı açılıyor bir 15 saniye sonra.
Kapıda gördüğün kişi;
Laflarına başlıyorsun hemen, lâkin bitiremeden, sen herhangi bir tepki vermeyi düşünemeden, kapıyı suradına kapatıyor eleman, ardından sakin adımlarla evin derinliklerine uzaklaşıyor.
Oh, ışık geliyor içerden. Umarım yerleri vardır benim için. diye olması gerekenden büyük bir hevesle kapıyı çalmış ve misafir olacağım aileden ilk yüzü görmeyi beklemekle geçen bir dakikayı umutla geçirmiştim. Öyle ki kapı açıldığında on saniye kadar adamın karşısında durup, incelemeye koyulduğumu fark etmemiş bir halde kapıyı tekrar çalma düşüncelerine girişmiştim.
Evet, beyaz saçlı insanlar tanıdım. Kırmızı gözlü insanlar da tanıdım elbette. Ama ikisi bir aradayken çok daha korkutucu görünüyorlarmış.
Adamın boyu benden uzuncaydı, gerçi zaten açık sayılan göğüs kafesine bakmadan erkeksi bir kadınla kadınsı bir adam arasında gidip gelmek zorunda hissetmiştim kendimi. Beyaz saçlarının bir kısmı kulağının aşağısına inmeyecek kadar kısa kesilmiş ,karmakarışık halde uykudan kalkmış havası veriyordu. Ama omuzlarının önünden ve arkasından dökülen ve iki tarafta da sırtına kadar indiğini düşündüğüm saçlar düzenliydi. Kafasının arkasından sırıtan kumaş parçası, saçlarının bilerek bu halde olduğunu gösteriyordu ki o niyetle kafasının üstüne tekrar baktığımda iki saç parçasının boynuz gibi zıt yöne dönmüş olduğunu görmüş ve özellikle bunun bilerek yapıldığı kanaatine varmıştım. Boynuz fikrim herifin bilerek kısa kesilmiş kaşlarına ve normalden hayli uzun ve belirgin kirpiklerine inerken beni desteklemiş olsa da adamı fazla uzun süre kestiğimden konuya girme gereksinimi duymuştum suratına tekrar bakamadan.
Geleneksel kıyafetler giymişti sanırım, hmm- Konuya gir Mao merağını sikeyim.
ÇAT! GÜM. KABUM! Kapı kırılması değildi bu elbette, kapı sadece kapanmıştı. Kırılan şey ise benim küçücük maceracı kalbimdi. O kadar beklenmedik bir hareketti ki bu, bu reddediliş; karnım ağrımaya ve testislerim huzursuzlanmaya başlamıştı. Karnımın ağrısı açlıktan da olabilirdi tabi, testis huzurlanması da "Protein!" bağırışlarıydı büyük ihtimal. Yine de, bu adamın bana yaptığı bu kabalık tetiklemişti bütün bunları. "İnsanlık ölmüş." diye mırıldanarak evin eşiğinden ayrılırken tekrar kuyuya dönmüştüm yüzümü, sırtımı dayamama ses çıkarmayan tek dostuma yaklaşırken buranın insanlarından usanmış bir haldeydim çoktan. Zaten köye girerken beni gören penceresini kapatmış, en büyük en asil aile havasında en büyük evi yaptıranlar işportacı muamelesi yapmıştı bana.
"Tatlı bi herif değilim ki, kim alır beni evine. Tatlı olsam herkes misafir eder, at hırsızı gibi oldum kaç zamandır yollarda." diye ağlamaklı mırıldanmaya devam ederken kuyunun yanına kıvrılıp içinde benim kimliğim ve Tensei'nin patikaları hakkında bilgi bulunan çantamı iyice sararak gözlerimi kapattım ve uyumaya uğraşmaya başladım. Shinobi eğitimlerinde uzun bir süre aç kalıp, uykudan mahrum kalmak pek bir sorun değildi elbette; her ne kadar eğitimlerde tembellik etmiş olsam da. Ama sonuçta ertesi gün kocaman bir ormanda küçücük bir meyve arayışına girecektim, hakkımı o tarafa kullanmak daha mantıklı olurdu. En azından sabah olunca yemek yiyecek bir yer bulurum. düşündüğümü hissettiğim son düşünceydi, en azından uykulu halim öyle umuyordu.
The supreme vice is shallowness. O. Wilde föşik cynic
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından ağzından toz çıkartmaya başlar. Bu tozun içinde büyükçe taş parçaları bulunur. Toz, tazyikli bir şekilde ağızdan çıkar ve kullanıcının önünde bulunan herkes bu tozdan etkilenir. Tozun içinde bulunan ufak taşlar rakiplere çarpar, derilerini sıyırır ve görüş mesafesini düşürür. Göz gibi hassas dokulara zarar verir.
Orta seviyede bir el mührü dizisinin ardından kullanıcı tekniği aktif eder. Kullanıcı teknik sayesinde yerde ancak bir vücudun sığabileceği kadar bir delik açar ve oradan yerin altına girer. Kullanıcının yerin altına girmesinin ardından ise bu delik kapanır ve kullanıcı tamamen yer altında kalır. Yer altında olan kullanıcı bu katmanda ilerleyerek kendini gizleyebilir. Öte yandan zemindeki hareketleri sezebilen kullanıcı sürpriz ataklar gerçekleştirme imkanına sahip olur. Kullanıcı yer altında istediği mesafede gidebilir ve istediği derinliğe inebilir. Ne var ki bunun sınırı da kullanıcının kullandığı chakra ile doğru orantılı olarak artmaktadır.
Kullanıcı ellerini yere koyar ve chakrasını yüzeye yaymaya başlar. 150 metre civarında, hareket eden herkesin yerleri tespit edilebilir, ancak bu tespit aşırı keskin değildir, kabaca yön tayinine yarar. Dokunulan yüzeyden daha aşağıda veya daha yukarıda bulunan kişiler bu teknik ile tespit edilemez. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı chakrasını yoğurur ve elinde toplar. Ardından yumruğunu savurarak hamlesini yapar ve yumruk hedefe isabet ettiği anda chakra dışarı salınır. Bu şekilde, kullanıcının yumruğunun yıkıcı gücü aşırı derecede artar. Bu tekniğe yakalanan rakip metrelerce yuvarlanabilir. Teknik ile ince duvarlar kırılabilir.
Beceri Listesi Meishou-dou, D-Rank Juudaichi 3
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar Korumalı Gözlük[Yüksek Kalite] Metal Eldivenler ve El-Ayak Bilek Koruyucuları
Toshiki'nin Modifikasyonu; Her iki eldivenin parmak eklem boğumlarına rivetler eklenmiştir. Bunlar paslanmaz ve yerlerinden çıkmaz. Yumruların hasar potansiyelini arttırır, delici özelliktedir.
Yere çöküp kıvrılıveriyorsun kuyunun yanına, çantanı göbeğine çekip sarıldıktan sonra. Dizlerini kendine çekiyorsun, çeneni çantana yaslıyorsun ve uyumadan önce son bir defa çevreye bakınıyorsun. Geldiğin yola doğru dönük bir biçimde oturmaktasın.
Hava iyice kararmış bir vaziyette. Öyle ki, bu geniş, Chiten'e kadar uzanan yolun sağında ve solunda düzensiz bir halde birikmiş evlerin pencerelerinden sızan ışık, ortamın hakim rengini oluşturmakta. Turuncu haleler toprağın üzerine düşmekte, göğün mavimsi-kızıl rengi ise, çevredeki ağaçların derin yeşili ile engellenmekte. Yol uzayıp gidiyor, bir noktadan sorası ise karanlık, ilerisini göremiyorsun.
İçini bir sıkıntı kaplıyor. Kami-sama'nın siktirettiği bir yerde, evinden, köyünden ve ailenden uzak, saçma salak bir kitabın peşinde bir adamın evini soydun ve buralara kadar geldin. Köyünü vakti zamanında savaşa sürükleyen, kardeşin kardeşi katletmesini sağlayan ülkenin saçma sapan bir yerinde, yatacak bir yeri olmayan evsiz bir çapulcu gibisin. Hatta öylesin direk, ne amaçla, ne bekleyek bu gencecik yaşında böyle bir şeye kalkıştın ki? Geri dönmek ve bu maceradan vazgeçmek çok mu zor?
...
Düşüncelerin bulanıklaşıyor ve uykuya dalıyorsun.
...
Sert bir ışık ile uyanıyorsun, göz kapaklarını delip geçen. Kulaklarındaki kuş cıvıltılarından, çevreyi göremesen bile, pastoral bir ortamda olduğun belli. Sırtını yasladığın taşı da düşünürsek hala kuyunun yanındasın, sen uyurken birileri canını da alıp götürmemiş yani.
Gözlerini aralıyor ve temiz, tuzlu havayı ciğerlerine çekiyorsun. Gündüz olmuş, beyaz güneş ışığı bütün ortamı doldurmuş. İnsanlar evlerinden çıkıp tarlalara ilerliyor ellerinde aletleriyle, lâkin seni sikleyen olmuyor. Yokmuşsun gibi davranıyorlar. Hayatlarından bezgin bir duruşları yok, gayet normaller, lâkin seni görmezden gelmek için ekstra bir uğraş içerisindeler.
Karnının acıktığını farkediyor ve çantandan bir peksimet çıkarıp kemirmeye başlıyorsun. Gayet lezzetli, hani normal bir kahvaltıdan aşağı kalır yanı yok, lâkin "han bulurum yæ" kafasındaki deneyimsiz gezgin kafasında olduğundan, akşam öğünün ile son bulacak stoğun. Bunu aklının bir kenarına not ediyorsun.
Seni uzaktan izleyen bir çocuk gözüne çarpıyor, lâkin babası olduğu belli olan sert mizaçlı bir eleman onu iktirerek senden uzaklaştırıyor ve tarlaya götürüyor.
Ayaklanmayı deniyorsun, fakat aşırı saçma bir pozisyonda ve yerde uyuduğundan bütün kemiklerinin tutulduğunu ve ağrıdığını hissedebiliyorsun. Bu gün içinde senin başını fena ağrıtacak gibi.