Sabahın o ilk parıltıları yüzüme vurmaya başlamıştı. Geç kalmıştım sanırım ama hayat güzel boşver antrenmanları. Burada sıcacık şiltemde mutlu bir şekilde uyurken antrenmanın bir önemi mi var ya? Hayat güzel kardeşim, yan gel yat ve keyfine bak. Geninmiş, Chuuninmiş önemli mi yaa? İnsanların arasında bu piramitleşmiş sosyal hayat sınıflandırması neden bu kadar önemli olsun ki? Sonuçta hepimiz insanız, hepimiz bu doğanın bir parçasıyız. Ne için birbirimizi sıradan bir kelime için kıracağız ki? Al sen jouninsin sen chuuninsin sen de geninsin diyerek insanları ayırmanın, onların kalplerini kırmanın ne anlamı var ki? Hayat güzel ve ben yatağımda yatmaktan mutluyum, daha ne?
Annemin kahvaltı çağrısı beni kendime getirmişti. Hala kalmaya gönüllü olmasam da kalkmam gerektiğinin farkındaydım. Masaru ayağa fırladığı gibi tuvaletin nerede olduğunu sormuştu. Ulan ya orta yere bırakırsa? Yapar mı yapar, Masaru bu sonuçta. Aha cevap bile almadan dışarı fırlamıştı. Hemen ardından koşup yetişmiştim ona. Omuzlarından tutup onu tuvalete yönlendirmiştim. Onu tuvalete götürdükten sonra hemen yan odanın kapısı açılmıştı. İçeriden sabah bir insanın olamayacağı kadar hissiz Sui çıkmıştı. uyanmadan önceki bütün neşem ve hayat enerjim emilmiş gibi hissediyordum ama pes etmeyecektim. Mutluluğumu yok etmek yerine onlarla paylaşacaktım.
Masaru'nun tuvaleti bize teslim etmesiyle Sui ile elimizi yüzümüzü yıkayabilmiştik. Ardından dışarıya çıkmıştık. Sabahın o güzel sıcaklığı içimi ısıtıp beni mutlu ediyordu. Kendimi tekrardan hayat dolu hissetmeye başlamıştım. Özgürlük gibi kokuyordu çimenler. Sofraya oturup çoktan yemeğe abanmış olan Masaru oldukça komik görünüyordu. Ailem ise her zamanki gibiydi. Yere oturup kahvaltımı yemeye başlayacaktım. Takımım ile kahvaltımı bitirdikten sonra onlara antrenmanlarını açıklayacaktım. Bu gün fiziksel olarak sizi güçlendirmek için antrenman yapacağız. Kondisyon ve güç ağırlıklı bir gün olacak. Şimdi kahvaltılarınızı bitirdiğinize göre beni takip edin. Onlarla beraber dün antrenman yaptığımız açıklığa gidecektim. Çekebildikleri kadar şınav çekmeleri gerekiyordu ama ben bunu onlara söylersem pes edebilirlerdi. O yüzden sadece şınav çekin diyecektim ve pes etmelerine izin vermeyecektim. Eğer kaytaran veya işini yarım yapan olursa onu bir ceza bekliyordu. Bu tehdidi de öğrencilerime söyleyecektim. Cezalarının ne olduğunu bilmeseler de kaytarmayacaklarını umuyordum. Gerçekten tükenene kadar şınav çekeceklerdi. Kollarını kıpırtadacak mecalleri kalmayana kadar , ben yeterli diyene kadar. Şınav çekin. Bir sınırlama yok. Bir milyon yere çekebiliyorsanız bir milyon bir kadar çekin. İki tane çekebiliyorsanız üç tane çekin. Sınırlarınızı zorlayın. Eğer bu antrenman kampını başarıyla tamamlarsanız yani bütün hafta boyunca verdiğim görevleri eksiksiz yerine getirirseniz benden istediğiniz bir şeyi yapacağım. Tabii ki mantıklı bir şeyse. Eğer pes ederseniz ya da kaytarmaya çalışırsanız olacaklardan bahsetmek istemiyorum. Eh pes ederlerse daha fazla çalıştıracaktım ama onlara güveniyordum. Sonuçta onlar benim öğrencilerimdi. Onlar bunu başaramazsa kimin başarmasını bekleyebilirdim ki. Ben de onların yanında boş durmayacaktım. Ufak bir yarışma tertip edecektim : Ben de sizinle beraber şınav çekeceğim. Beni geçebilirseniz size kocaman bir kutu dondurma vereceğim. Beni geçemezseniz ceza yok ama ödül de yok. Onlarla beraber çalışacak ve güçlenmeleri için destek olacaktım.