Birçok felsefe yaptığını iddia eden insanın kitapları geçmişti elimden. Aslına bakarsanız, pek hoş karşılanmayacağımı bile bile yapmıştım bunu. İçerisinde bulunduğum çember.. Yahut vefalı bir tanımla ailem. Esnekliğe ancak bedende bulunduğu müddet izin veriliyordu. Bunu biraz ironik buluyordum. Benden beklenen şey, sarsılmaz bir irade ile ayakta durmamdı. Sarsılamayacağım gibi, kafamı ana hedefimden başka bir yöne çevirmemi mümkün kılmayan bir fikir bütünlüğü. Böyle bir iradenin varlığına inanmıyordum. Ne kendimde, ne de tüm bu öğretileri bize aşılayan büyükbabamda. Fakat atalarım... Onların bulunduğu şartları hayal etmeye çalışıyordum. Burada bulunduğum günlerde tüm uğraşım bu oluyor. Özellikle Uha. Büyük büyükbabam. Üstümüze geçirdiğimiz bu sözde iradeyi hayata geçirebilmiş belkide yegane kişi benim için. Onun hislerini zihnimde canlandırmak kendimi sınayabilmem için tek araç konumunda şu anda. Düşmanın elinde ne kadar sessiz kalabilirdim ? Ona benzetilen biri olarak, gerçekten sınandığım anlarda, o iradeyi koruyabilecek miydim ?
Soru taşıyan bu hislerin beni çıkardığı kapı daha büyük bir ikilem yaratıyordu. Bu iradeyi gerçekten isteyip istemediğim. Her adımını emirlere ve kurallara uygun bir adam için sakıncalı hislerdi bunlar. Fakat gerekli yerlerde kuralların esnetilemiyor oluşu bazı çıkmazlar oluşturuyordu. Aslında bakıldığında gayet esnetilebilirdi bunlar. Kafamı karıştıran şey öyle anlarda ikinci bir ihtimali düşünemiyor oluşum. Devriyeler A noktasından B noktasına atılan voltalardı, emirler hayata geçirilmesi şart olan sözcüklerdi. Kurallarsa istisnası olmayan bir yaşam şekli. Merhametin tüm bunları delememesi fazla acımasızdı. Aşkın, insanı duyguların tüm bu kurallar tarafından yasaklanması ise doğuştan gelen bir hata. Kuralları koyanlar bu insani değerlere sahip olsaydı çoğu şey farklı olurdu. En başta, elimdeki bıçakta kan lekesi olmazdı. Isao, hala yaşamla dolu olurdu. Bense düz bir robot olmaktan ziyade, birkaç fonksiyona daha sahip bir kukla olabilirdim.
"Doğru bir karardı Shiin. Ne Isao'yu kaybettik ne de basit bir kız yüzünden başımız ağrıdı."
Bastıramadığım vicdanımla karşılaştığım her anda büyükbabamın bu sözlerine sarıldım. Fazla romantikleştirmek istemiyorum aslında. Sade ve önceden uyarısı geçilmiş bir ihlal. Sadece cezayı kestim, en doğru şekilde. Ne Isao'nun sevdiği kadına zarar verip onu kaybettim, ne de boğazıma yapışmasına neden olarak bir Anrui'nin ölümüne yol açtım. Aynı zamanda arkamı dönüp gitmeyi, görmezden gelmeyi bir tercih olarak da göremedim.
Tek sorun Isao'ya baktığımda ne yapacağımı kestirememdi. Herhangi birini susturmakla eşdeğer değildi bu. Emir, kural doğrultusunda birini öldürmek bile daha basitti. Sağlam göstermeye çalıştığım irademin çatırdadığı nokta buydu işte. Hala alışamamış olmamdı. Isao'ya birşey söyledikten sonra, cevap gelmeyince ona attığım sorgulayıcı bakışlardı. Neden cevap vermiyorsun ? Neden konuşmuyorsun ? Son haftalarda Isao'dan almak istediğim cevapları netleştirebilmiştim. Hatta kafamda buna dair senaryolar kuruyordum. Isao'nun sinirle bana saldırmasını, elindeki kunai ile boğazımda koca bir yarık açmasını hatta dilimi kavrayıp beni susturmasını. Ancak verdiği tek cevap, her Anrui'nin sahip olduğu o keskin bakışlardı. Nefretten, kinden yoksundu bu bakış. Hatta kafamdaki olumsuz düşünceleri bertaraf edebilsem, affedilmeyi, hoşgörüyü yakalayacaktım bu bakışlarda. Ve bu beni çok daha fazla kahredecekti. Daha da derine gömecekti.
Anrui ailesinin son bir dalı kalmıştı. Belki bundan 6-7 sene sonra, elbet içimizden biri bu ailenin lideri olmak için çabalayacaktı. Şimdiden o günleri düşünmemin düpedüz onursuzluk olduğunu biliyorum. Kendimi yinede alıkoyamıyorum. Yapacağım tercihler... Anrui ailesini tanıtırken kullanılan basit bir cümle bulunmakta. Herhangi birine annesini öldürülmesi emredilse, annenin kendi kendini öldüreceği bir gelenek... Önceleri kendi kendime tekrarladığımda dahi gurur duyduğum bir efsane. Bu cümleyi nesilden nesile aktarmak, yaşatmak, yaşatıldığından emin olmak en büyük amacımdı. Isao'nun dilini alana kadar, tek bir şüphem dahi yoktu. İleride, eğer en kötü senaryo gerçekleşir ve bu ailenin başına geçmek zorunda kalırsam beni bekleyecek ikilemi şimdiden görebiliyorum. Ya öl denildiğinde ölecek bir robot ordusu yaratmaya devam edeceğim ya da merhamet denen duygunun tüm kurallarımıza, fikirlerimize sızmasına izin vereceğim.
Kararımı belki seneler sonra, tam olarak burada, Anrui Uha'nın mezarının önünde, elimde Isao'nun dilini kesmek için kullandığım kör bıçak varken vereceğimi biliyorum. Bu süreçse apaçık benim cezam olacak. Isao'nun sessizliğini çok ötelerden duyabildiğim, her saniyede hiçbir Anrui'nin bunu yaşamamasını dilediğim anlar yaşayacağım.