Evrim

Moderatör: Game Master

Evrim

Mesajgönderen Anrui Shiin tarih 09 Mar 2017, 19:57

Birçok felsefe yaptığını iddia eden insanın kitapları geçmişti elimden. Aslına bakarsanız, pek hoş karşılanmayacağımı bile bile yapmıştım bunu. İçerisinde bulunduğum çember.. Yahut vefalı bir tanımla ailem. Esnekliğe ancak bedende bulunduğu müddet izin veriliyordu. Bunu biraz ironik buluyordum. Benden beklenen şey, sarsılmaz bir irade ile ayakta durmamdı. Sarsılamayacağım gibi, kafamı ana hedefimden başka bir yöne çevirmemi mümkün kılmayan bir fikir bütünlüğü. Böyle bir iradenin varlığına inanmıyordum. Ne kendimde, ne de tüm bu öğretileri bize aşılayan büyükbabamda. Fakat atalarım... Onların bulunduğu şartları hayal etmeye çalışıyordum. Burada bulunduğum günlerde tüm uğraşım bu oluyor. Özellikle Uha. Büyük büyükbabam. Üstümüze geçirdiğimiz bu sözde iradeyi hayata geçirebilmiş belkide yegane kişi benim için. Onun hislerini zihnimde canlandırmak kendimi sınayabilmem için tek araç konumunda şu anda. Düşmanın elinde ne kadar sessiz kalabilirdim ? Ona benzetilen biri olarak, gerçekten sınandığım anlarda, o iradeyi koruyabilecek miydim ?

Soru taşıyan bu hislerin beni çıkardığı kapı daha büyük bir ikilem yaratıyordu. Bu iradeyi gerçekten isteyip istemediğim. Her adımını emirlere ve kurallara uygun bir adam için sakıncalı hislerdi bunlar. Fakat gerekli yerlerde kuralların esnetilemiyor oluşu bazı çıkmazlar oluşturuyordu. Aslında bakıldığında gayet esnetilebilirdi bunlar. Kafamı karıştıran şey öyle anlarda ikinci bir ihtimali düşünemiyor oluşum. Devriyeler A noktasından B noktasına atılan voltalardı, emirler hayata geçirilmesi şart olan sözcüklerdi. Kurallarsa istisnası olmayan bir yaşam şekli. Merhametin tüm bunları delememesi fazla acımasızdı. Aşkın, insanı duyguların tüm bu kurallar tarafından yasaklanması ise doğuştan gelen bir hata. Kuralları koyanlar bu insani değerlere sahip olsaydı çoğu şey farklı olurdu. En başta, elimdeki bıçakta kan lekesi olmazdı. Isao, hala yaşamla dolu olurdu. Bense düz bir robot olmaktan ziyade, birkaç fonksiyona daha sahip bir kukla olabilirdim.

"Doğru bir karardı Shiin. Ne Isao'yu kaybettik ne de basit bir kız yüzünden başımız ağrıdı."

Bastıramadığım vicdanımla karşılaştığım her anda büyükbabamın bu sözlerine sarıldım. Fazla romantikleştirmek istemiyorum aslında. Sade ve önceden uyarısı geçilmiş bir ihlal. Sadece cezayı kestim, en doğru şekilde. Ne Isao'nun sevdiği kadına zarar verip onu kaybettim, ne de boğazıma yapışmasına neden olarak bir Anrui'nin ölümüne yol açtım. Aynı zamanda arkamı dönüp gitmeyi, görmezden gelmeyi bir tercih olarak da göremedim.

Tek sorun Isao'ya baktığımda ne yapacağımı kestirememdi. Herhangi birini susturmakla eşdeğer değildi bu. Emir, kural doğrultusunda birini öldürmek bile daha basitti. Sağlam göstermeye çalıştığım irademin çatırdadığı nokta buydu işte. Hala alışamamış olmamdı. Isao'ya birşey söyledikten sonra, cevap gelmeyince ona attığım sorgulayıcı bakışlardı. Neden cevap vermiyorsun ? Neden konuşmuyorsun ? Son haftalarda Isao'dan almak istediğim cevapları netleştirebilmiştim. Hatta kafamda buna dair senaryolar kuruyordum. Isao'nun sinirle bana saldırmasını, elindeki kunai ile boğazımda koca bir yarık açmasını hatta dilimi kavrayıp beni susturmasını. Ancak verdiği tek cevap, her Anrui'nin sahip olduğu o keskin bakışlardı. Nefretten, kinden yoksundu bu bakış. Hatta kafamdaki olumsuz düşünceleri bertaraf edebilsem, affedilmeyi, hoşgörüyü yakalayacaktım bu bakışlarda. Ve bu beni çok daha fazla kahredecekti. Daha da derine gömecekti.

Anrui ailesinin son bir dalı kalmıştı. Belki bundan 6-7 sene sonra, elbet içimizden biri bu ailenin lideri olmak için çabalayacaktı. Şimdiden o günleri düşünmemin düpedüz onursuzluk olduğunu biliyorum. Kendimi yinede alıkoyamıyorum. Yapacağım tercihler... Anrui ailesini tanıtırken kullanılan basit bir cümle bulunmakta. Herhangi birine annesini öldürülmesi emredilse, annenin kendi kendini öldüreceği bir gelenek... Önceleri kendi kendime tekrarladığımda dahi gurur duyduğum bir efsane. Bu cümleyi nesilden nesile aktarmak, yaşatmak, yaşatıldığından emin olmak en büyük amacımdı. Isao'nun dilini alana kadar, tek bir şüphem dahi yoktu. İleride, eğer en kötü senaryo gerçekleşir ve bu ailenin başına geçmek zorunda kalırsam beni bekleyecek ikilemi şimdiden görebiliyorum. Ya öl denildiğinde ölecek bir robot ordusu yaratmaya devam edeceğim ya da merhamet denen duygunun tüm kurallarımıza, fikirlerimize sızmasına izin vereceğim.

Kararımı belki seneler sonra, tam olarak burada, Anrui Uha'nın mezarının önünde, elimde Isao'nun dilini kesmek için kullandığım kör bıçak varken vereceğimi biliyorum. Bu süreçse apaçık benim cezam olacak. Isao'nun sessizliğini çok ötelerden duyabildiğim, her saniyede hiçbir Anrui'nin bunu yaşamamasını dilediğim anlar yaşayacağım.
Resim
Künye
İsim: Anrui Shiin
Yaş: 17
Cinsiyet: Erkek
Fraksiyon: Kadersiz
Element: Fuuton
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 15.000
Prestij: 0
Kullanılabilir GP: 0/Moumoku

Motivasyon
Köy / Emirler
İkisini aynı başlıkta toplayabiliriz, tamamen bağlantılılar. Köy tarafından verilen emirleri izlerken Shiin mükemmel bir şekilde motive olacak, hiçbir şart onu yoldan çıkaramayacaktır. Verilecek en zor, acı kararlar dahi, verilen emri başarıyla yerine getirecekse bu Shiin için yürümek kadar kolay olacaktır. Arkadaş, kardeş, anne, baba, kendisi. Herşeyi verilen emir doğrultusunda feda edebilecek bir zihniyete sahiptir Shiin.


Komplikasyon
Tek Adam
Shiin grup çalışmasına uygun bir karakterde değildir. Net bir doğruluk tanımı vardır ve bu doğru, verilen emirlerdir. Kendisi gibi yetişmiş birilerine pek sık rastlayamadığı için grup olarak yaptığı işlerde çoğunlukla çatışmalar yaşamış, sonrasında bu bir takıntı haline gelmiştir. Böyle bir durumda Shiin muhtemelen tek başına hareket etmek isteyecek yahut grubun çıkıntı elemanı olacaktır. Kaç kişilik bir takım/grup olursa olsun, emirlerden iyi bir amaç için şaşmak dahi Shiin'in kabullenemeyeceği birşey. Bu yolda fiziksel/zihinsel güç kullanmayı göze alabilir.

Ağız
Ağız kısmı büyükbabası Mishin'in aldığı karar doğrultusunda kapatılmıştır ve bu kural ailenin tüm üyelerine uygulanmaktadır. Aileden biri, bizzat Daimyou yahut gerekli istisnalar dahilinde yetkili kişi dışında biri ağız kısmını görürse, Shiin o kişiyi susturmakla yükümlüdür. Bunun nasıl olacağı o anki duruma göre değişmektedir.


Özellikler

Profil
Güç: 4
Çeviklik: 7
Kondisyon: 6
Potansiyel: 3
Varlık: 4
Zeka: 6

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 1
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 3
[Zeka] İzcilik: 1


Ninjutsu
Shunshin - D Rank
Taijutsu
Shinshouki Stili - D Rank
Genjutsu
Ryuhoubo Disiplini - D Rank
Kanryousou - C Rank
Raigen - C Rank
Rishuu - C Rank
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
-
Resim
Kullanıcı avatarı
Anrui Shiin
Nikkougakure
Nikkougakure
 
Mesajlar: 17
Kayıt: 15 Şub 2017, 20:33

Re: Evrim

Mesajgönderen Anrui Isao tarih 11 Mar 2017, 22:07

Bir an, tek bir an... Gözlerimi açıp kapattığımda, o saliselik an içerisinde bütün bir karanlığın beni var oluştan alıp, yok oluşa götürmediği tek bir an aradım, uzak gözüken yakınlarımda. Kalbimi şu sıralar saran yalnızlık hissinden kurtulamayacağımı anladığım o zamandan beri, çaresizlikle ona alışmaya çalıştım. Aşk denilen zehri tattığım o andan itibaren, yaşamayı unuttum. Oysa aşk sayesinde ilk başlarda yaşamayı öğrenmemiş miydim? Kushina... Sert çehresi, keskin yüz hatları altında yatan o tertemiz kalbiyle, karanlığıma ışık olan kadın. Uzak bana şimdi, bir o kadar da yasak. Sorsan yüzümdeki ifadeye onu unuttum der sana; ama ulaşabilirsen kalbime vereceği cevap oldukça basit aslında. O unutamayacağım tek şey ve benden onu unutmamı istiyorlar.

Bazen bana böyle bir hayat sunan yaratıcıya, bunun nedenini sormak istiyorum. Daha basit bir ailede, daha basit bir hayat... Olmayan ve olmayacak bir şey için isyan etmek doğru değil, biliyorum; ama neden diye sormadan da edemiyorum, özellikle şu sıralar... Çaresizim çünkü.


Adımlarımın beni nereye götürdüğünü bilmediğim bu günde kaybolmak istiyordum. Esasen belki de bacaklarımın ezberlediği bu yollarda bedenen kaybolmasamda, ruhen kaybolduğumu hissedebiliyordum. Bacaklarım bir yere doğru gidiyordu ama kafam bu yolculuğa çıktığım andan itibaren çok başka yerlerdeydi. İnsanlar buna düşünmek der, bense tüm o şeylerden kaçmak için bir çare ararken, kendi içinde kaybolmak diyorum. Dilsiz bir adama göre, küstahça söylemek istediğim çok şey vardı. Bazen dilsiz olduğumu unutup konuşmaya çalıştığım o anlar, eğer ağzımdaki kumaş maske olmasaydı çok daha dert olabilirdi, dışarıdaki insanlara güçsüz gösterirdi beni. En güçlü gözükmem zamanlarda, en güçsüz evremde olmam ayrı bir ironi olsada, bunu gizleyebileceğime inanıyordum. Ya bir tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi, göze hoş ve imkansız gözüken bir evrim geçirecektim ya da, zaten bir kelebek olan ben geriye dönük bir evrim geçirerek bir tırtıla dönüşecektim. Bunu zaman gösterecekti. Bir çok şeyi zaman gösterecekti; ama pişman değildim. Ne Kushina'ya aşık olduğum ve onunla her şeyimi paylaştığım için ne de onun uğruna dilimi feda ettiğim için. Shiin dışında başka birine yakalanmadığımız için esasen mutluydum.

"Benden uzak dur aptal kız! Senin yüzünden ailemle aram açıldı. Tek derdim seni yatağıma atmaktı. Anladın mı beni? FAHİŞE SE-"

Bunlar Shiin dilimi kesmeden önce, yaptığım son konuşmaydı. Tamamlayamadığım yediğim tokat dert değildi, onun göz yaşlarına şahit olduktan sonra. Ama başka çarem yoktu. Bazen sevdiğin insanlar için onlardan uzak kalmak gerek derler ya, öyle yapmam gerekiyordu. Ama sadece bu yetmezdi. Onun benden nefret etmesi gerekiyordu. Öyle de oldu, belki de... Ama kalbi kırıldı. Herhangi biri bunu yapsa onu ölümlerin en acısını tattıracak ben, bizzat ben kırdım o kalbi. Sonsuza kadar anahtarı olmayan bir odaya kitledim onu. Bana en çok koyan da bu oldu aslında. Bizzat canı gönülden sevdiğim bir insanın kalbini kırmış olmam, ondan kendimi nefret ettirecek bir hikayede rol almam... Bir çok kez kelimelerimi belki de artık duyacak tek varlığa, yaratıcıya seslendim. Kin, öfke ve bir çok küfürle birlikte, ulaşmaya çalıştım ona... Ama elim boştu, her konuda olduğu gibi.

Ama alıştım sayılır, ne kadar inanırsan tabi..

İlk başta gözlerim kendine geldi. Çok başka yerlerde, çok başka bir dünyadaki İsao''ya şahitlik eden bu gözler, şimdi mezarlığın girişindeki yola, olması gereken yere bakıyordu. Kulaklarım Kushina ve ondan doğan çocuklarımın düz bir çayırlıkta koşarken çıkardıkları gülme seslerini duymak yerine bir kaç hayvanın uluma seslerini duyuyordu, tekrardan olması gerektiği gibi.

Belki de yola çıktığımdan beri bilinçli bir şekilde, her şeyin farkında olarak ilk adımı attığımda, neden köyün mezarlığına geldiğimi bilmiyordum, gerçekten. Dışarıya öyle dolanmak, kafamı dağıtmak için çıkmıştım. Şimdi ise belki de kafasını dağıtmak için bir insanın gitmesi gereken en son yerde yürüyordum. Aslında buraya oldukça yakışıyordum. Zira en az buradaki insanlar kadar ölüydüm. Onlardan tek farkım ise onlar toprağın altında çürürken, ben toprağın üstünde çürüyordum azar azar. Geri dönüp, başka bir yere gitmek varken nedense adımlarım mezarlığın daha derinlerine doğru gitmeye devam etti. Etrafıma her baktığımda, gerçekten birinci dereceden yakınım olan birine sahip olmadığımı fark ettim. Babam, annem... İkisi de ben doğduğumdan beri yanımda değildi ve ironik bir şekilde ikisinin de burada bir yatağı yoktu. Annem bu topraklardan sürülmüş, babamsa bir mezar edinemeyecek kadar kara bir leke ile ölüme mahkum edilmiş büyük babam tarafından. İşin kötü tarafı ne biliyor musunuz? Tüm bunlara rağmen, halen tek bir Anrui'ye kin duymayacak kadar bağlıyım o insanlara, en çokta bu huyuma kızıyorum. Bazen gerçekten, gerçek bir Anrui olmak istiyorum. Ama değilim, en az onlar kadar bir melez olduğumu biliyorum.

Bir adım daha attığım zaman, Shiin'i göreceğimi hiç tahmin edememiştim. Ama görmüştüm. O adımı attığım anda, Shiin'i bir mezarın başında öylece dururken görmüştüm. Beni fark etmemişti ve ben istemediğim takdirde de fark etmeyecek gibi gözüküyordu. Bir kaç dakika izledim onu. Sessiz sessiz duruyordu. Düşündüğü her halinden belliydi. Sonuçta kardeş gibi büyütülmüştük, birbirimizi oldukça iyi tanıyorduk. Uyurken bile gözü açık olacak kadar temkinli olan Shiin, şimdi gerçekten uzaktı, en az benim kadar bu dünyadan. Aslında tahmin edebiliyordum onu bu kadar derinleştiren o düşüncelerin temelini ama bunun üzerine pek düşünmek istemiyordum. Usulca adımlarımı ona doğru atarken, elimi omzuna atacaktım sadece. Zaten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Bana döndüğü taktirde gözlerimin içine bir kaç saniye bakmasına müsaade edip, bakışlarımı başında durduğu mezarlığa çevirecektim. Shiin, onun kendini yıpratmasını istemiyordum. Yıpratmasına da gerek yoktu.

O benim hayatımı mahveden insan değildi, kurtaran insandı.
Kullanıcı avatarı
Anrui Isao
 
Mesajlar: 6
Kayıt: 26 Şub 2017, 14:54

Re: Evrim

Mesajgönderen Oushoku Kouki tarih 12 Mar 2017, 20:19

Belki üçüncü, belki dördüncü kez görüşüydü aynı rüyayı bu hafta içinde. Pek rüya gören birisi değildi, uyku ve uyanış arasındaki zaman dilimi genellikle boşluktan ibaret olurdu. Çok az rüya gördüğü gibi, gördüğü rüyalarında neredeyse hiç birini hatırlamazdı. Uykudan uyandığında bir rüya gördüğünün bilincinde olurdu olmasına, ama o rüyada yaşanan olaylar bulanık bulanık olurdu. Belki çok hayalperest biri olmadığı için, belkide bilinçaltında sadece tekdüze şeyler bulunduğundandı bu durum. Son bir haftadır ise bu , değişmişti. Her zaman aynı şekilde başlıyordu. Karanlık bir koridorda kendini koşarken buluyordu Kouki, kalbi küt küt atıyor, bir şeyden kaçıyordu. Ona eşlik eden tek şey daha önce hiç bu kadar şiddetli hissetmediği korkuydu. Bedenindeki her bir hücre tir tir titriyordu. Koşmak, kaçmak dışında yaptığı ikinci bir eylem yoktu. Tam nefesinin bitip, bacaklarının onu daha fazla taşıyamayacağını düşündüğünde, bir kapı görüyordu. Üzerinde çatlaklar olan, beyaz bir kapıydı bu. Kapıyı gördüğünde son bir güçle kendisini kapıya itiyordu. Fakat kapı açılmıyor, kilidi dönmüyordu bile. Açmaya çalıştıkça bu koridordaki zamanının giderek azaldığını hissediyordu. Onu kovalayan şey her saniye arayı daha da kapatıyordu. Yaklaştıkça bir şeyler duyuyordu, " Zayıfsın." kısa süreli bir duraklamadan sonra " Korkaksın." ve ardından bir kaç saniye sonra " Değersizsin." Bu üç kelime aynı sırayla, aynı ses tonuyla tekrarlanıyordu. Kouki, elleriyle kulaklarını kapatıyor, söylenen şeyleri duymamaya çalışıyordu. Fakat ellerini ne kadar sert bastırırsa bastırsın, yaratığın söylediği sözcükler zihninde tekrar tekrar yankılanıyor ve suratına bir tokat gibi çarpıyordu. Yavaş yavaş direnci kırılırken kendini yaratığa teslim etmeye hazırlanıyordu. Sırtını kapıya dönüyor ve onu kovalayan şeyle yüzleşiyordu. Belkide korkak olmadığını ispatlamaya çalışıyordu. Karanlık koridorun içinde yaratığın yüzünü tam görecekken arkasındaki kapının açıldığını duyuyordu, akabinde de bir el onu sırtından tutuyor ve koridordan dışarıya çekiyordu. Yaratığının kimliği ise bir gizem olarak o koridorla birlikte geride kalıyordu.

Kendini bulduğu yer tanıdıktı, çocukluğunun büyük bir kısmının geçtiği akademideydi. Yaşıtlarıyla ilk kez iletişim kurup, anne, baba ve üvey kardeşinden oluşan çekirdek ailesi dışında birileriyle tanıştığı, ilk arkadaşını, ilk düşmanını edindiği, hatırladıkça içine buram buram nostalji dolup yüzüne tatlı bir tebessüm konmasına neden olan mekandı burası. İçindeki korkudan eser kalmamıştı, aksine mutlu hissediyordu. Yıllar sonra ilk kez tam anlamıyla mutlu.

Öğretmenin anlattığı dersi sessizce dinlerken gözüne bir şey takıldı. Camın kenarında tek başına oturan sarımsı saçları olan küçük, zayıf bir kız. Sonra onun yanına gelen kırmızı gözlüklü ikinci bir kız. Bu ikisi yan yana oturuyor birbirleriyle bir şeyler konuşuyor, gülüyor eğleniyorlardı. O ikinci kızın Asuka olduğunu anlaması çok geç olmamıştı, öbür kızda... kendisiydi. Yaşadığı bu an... Asuka'yla tanıştıkları ilk gündü. Tanınabilecek en harika insandı o, en güzel. Oturduğu yerden kalkıp yanına gitmek istedi, sarılmak. Ama oturduğu sıradan kalkamıyordu, beyni, bacaklarına kalkması emrini veriyordu, bacaklarıysa bu emre itaat etmiyor kalkmamakta diretiyordu. Asuka'yı uzaktan izlemek canını acıtıyordu, boğazında bir yumru, bağırmasını ona seslenmesini engelliyordu, izin vermiyordu. Oysa içinde ona söylemek istediği bir çok şey vardı. Boğazındaki yumru yer değiştirdi, kalbindeydi ve giderek büyüyordu. Canını acıtıyor nefes almasını kısıtlıyordu. Yavaş yavaş acıya teslim etti kendini. Gözlerinden damlalar birer birer düşerken o sadece onları izlemekle yetinmek zorundaydı. Onu kovalayan yaratığın onu öldürmesini tercih ederdi buna, zaten ne kadar yaşıyordu ki Asuka gittiğinden beri ? Tıpkı bu odadan dışarı çıktığı gibi Kouki'nin de hayatından çıkıp gittiğinden beri aldığı hangi nefese minnettardı, hangi nefesin bir anlamı vardı ? Boş, ruhsuz bir kabuktan ne kadar farksızdı ?

Bu rüyada derine indikçe daha fazla ölüyordu. Bu "işkence" daha fazla can yakıyordu. Şimdi olduğu yerde olmaktansa canlı canlı derisinin yüzülmesini, tüm tırnaklarının koparılmasını, asit dolu bir havuzda yüzmeyi dilerdi. Hiç bir şey burada olmaktan daha fazla acı verici olamazdı, bu günü tekrar yaşamaktan. Önce kervana saldıran paralı askerler geldi, ardından onların elebaşı shinobi. Ayrılmaya karar verdiler, Asuka ve Kouki paralı askerlerle dövüşüyordu, senseileride shinobiyle kozlarını paylaşıyordu. Kafasını farklı yönlere çevirip bu görüntülerden kurtulmaya çalışıyordu, ama beyhudeydi çabaları. Nereye bakarsa baksın gözlerinin önündeki görüntü değişmiyordu. Asuka yoruldu, etrafı sarıldı, Kouki panikledi. O anki çaresizliği tekrar hissediyordu. "YAPMA!" diye bağırdı elini çantasına götüren kıza. "DUR!" Koşmaya başladı, kızın elindeki kunaileri alacaktı, gerekirse önüne atlayacaktı. Ama ne kadar koşarsa koşsun aradaki mesafe kapanmıyordu. Kızın elinden kunailer fırlarken son bir umut oda zıpladı. Kendi vücudunu Asuka'ya siper etmek için. Beceremedi. Asuka'nın bembeyaz boynundan oluk oluk kanlar akarken oda çığlıklar içinde uyandı.

Ter içindeydi, anlında, yanaklarında, boynunda boncuk boncuk ter vardı. Bu rüya, hayır kabusu 4. kez görüşüydü. Hiç bir detay değişmiyordu. Aynı rüya, aynı deneyim. Uyandığında üzerinden bir at geçmiş gibi yorgundu. Gözleri gözlüğünü buldu, Asuka'nın gözlüğünü. Ellerine aldı, pislenmiş camlarını sildi tişörtünün terden ıslanmamış kısımlarıyla. Daha sonrada o tişörtü çıkarıp odanın bir tarafına sıpıttı attı. Şimdi üzerinde sadece gözlüğü ve külodu vardı. Vücudunda soğuyan ter çıplaklıkla birleşince sabah soğuğunu daha da güzel hissetmeye başladı. Bir süre böyle kaldı, hiç bir şey yapmadan. Zaten yapmaya da mecali yoktu. Ne üzerine bir şey geçirmeye, ne de yaşamaya harcayacak enerjisi kalmadığını hissediyordu, tükenmişti. Zorla kendini yataktan kaldırdı, bunu başarması akademiden mezun olmasından daha zor gelmişti. Bornozunu giydi önündeki kuşağı bağlamadan, banyoya yollandı. Çıplaklığını umursamıyordu, kim görecekti zaten ? Annesi yada babası mı ? Nişanlısı mı ? Eh Nikko görse, eline güzel malzeme vermiş olurdu Kouki. Odasının önünden geçerken Nikko'nun horultusunu duyabiliyordu. Koridorun sonuna gelip banyonun kapısını açtı. Bornozu yere bıraktı. Bir kaç dakika sonra bedeni terden arınıyordu gözyaşları sıcak suyla karışırken.

Mezarlıkta bir çok Oushoku vardı, özellikle iç savaş zamanında ölenler, kuzenler, uzak akrabalar. Kouki bu insanların mezarlarını bir kez bile ziyaret etmemişti, hatta çocuğunun yerini bile bilmiyordu. Burada onun için önem teşkil eden tek bir insan vardı. Kimilerine göre bu küstahlıktı, babası içinse kabul edilemez bir davranış. Fakat Kouki babasına kulak asmayı bırakalı çok olmuştu. Artık ezberlediği mezar taşını gördüğünde şaşırmaktan kendini alamadı. Asuka'nın mezarının üzerinde biri duruyordu. Sarışın, uzun saçlı biri. Kim olduğunu bilmiyordu, biraz ötesinde de tıpkı onun gibi fakat saçları diğerine nazaran daha kısa biri vardı. Uzun saçlı olan, kısa saçlı olanı izliyordu, Kısa saçlı olansa... uzaklara dalıp gitmiş gibiydi. Neler düşündüğünü zerre umursamıyordu, yada öbürünün neden onu izlediğini. Adımlarını hızlandırıp Asuka'nın mezarına yürümeye başladı. Bu sarışın çocuk yanında dikilirken rahat konuşamayacağını biliyordu. Mezara yaklaşırken olabildiğince kibar bir ses tonuyla çocuğa seslendi. " Afedersiniz. Sakıncası yoksa arkadaşınızı başka bir yerden dikizleyebilir misiniz ? " Bunu söyledikten sonra fark etmediği şey ise çocuğun zaten gidiyor olduğuydu. Zira tüm dikkati mezar taşının üzerindeydi. Çocuğa bakmamıştı bile konuşurken.
Resim
Resim

Yaş: 17
Fraksiyon: Hikari
Element: Katon
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 21K
Prestij: Moumoku (0 PP)
Kullanılabilir GP: 0

Motivasyon
Herkes için eşitlik!

Kouki için herkes eşittir, en fakirinden en zenginine her insan aynı şartlarda yargılanmalıdır. Kouki gücünü bu amaç için kullanmaktan çekinmez. Ezilenin her daim yanında olmayı kendine amaç bilmiştir. Güçsüzleri ve masumları hedef alan avcıları kendine av bilmiştir.

Özellikler

-

Profil

Güç: 2
Çeviklik: 4
Kondisyon: 5
Potansiyel: 8
Varlık: 5
Zeka: 5

Beceri Listesi

[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 1
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 3 (Favori)
[Varlık] Empati: 3
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 1
[Zeka] İzcilik: 1


Taijutsu
Suiseki Stili C-Rank

Ninjutsu

Shunshin
Housenka no Jutsu

Genjutsu

Ryuhoubo Disiplini - C Rank

Raigen
Kuroshiki
Teishi no Jutsu
Rishuu

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

-


In loving memory of...
Resim
Kullanıcı avatarı
Oushoku Kouki
Nikkougakure
Nikkougakure
 
Mesajlar: 61
Kayıt: 26 Oca 2017, 01:05


Dön Mezarlık

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir

cron