[Jun & Mikaaru] Fare

Gizli Kütüphane'nin tozlu raflarındaki unutulmuş hikayeler.

Moderatör: Game Master

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen Hakuja Mikaaru tarih 16 Şub 2017, 17:15

Kapıdan içeriye doğru adımlarken, dudağımın bir kenarı hafifçe büküldü istemsizce. Daha basit bir şey istiyordum, aslını sorarsanız... Bir avuç adamın, bir başka avuç adamın hain olduğunu göremediği; hatta onları kolay kolay yenemediği bu kentte, böylesine bir düzeneği göreceğimi tahmin etmemiştim. Benim dahi okuyamayacağım bir seviyede işlenmiş mühürlere, kısa bir süre için, hayranlıkla göz attım. Keyiflendim de, bir yandan... Yeni bir şeyleri görmek, daha yüce ve güçlü!.. Her zaman keyiflidir. Bu mühürleri işleyebilecek birileriyle tanışmak ise pahasını kolayca hesaplayabileceğimiz bir şey değil. Inaba Keiji? Muhtemelen. Ben de krallığımın girişine böyle bir sistem yaptırmalıyım. Eğer yeterince düşmanları olmayan bir kral olursam, bu benim ayıbım olurdu. En azından şuana kadar bunu öğrendim.

Düzeneğe alıcı gözüyle son bir bakış daha attıktan sonra, zihnimi göreve döndürdüm. Birkaç saniye önce bulunduğum yerden gözlemleyemediğim shinobiyi fak ettim. Toz... Bir metafor değil, hayır, gerçekten! Adam sadece toz içinde kaplıydı. Ne yaralı, ne de başka bir halt. Ama kulenin, yeniden yamandığı belli olan duvarını düşününce; çok da garipsenecek bir şey gibi gelmedi. O da Inaba Keiji değildi, besbelli. Korumalardan bir başkası, ikinci ve son müdafaa hattı. Eğer düzeneği atlatıp, kitap okuyan shinobiyi bile halledersek, ortaya çıkacak son adam. Pür dikkatle bizi izleyişine karşılık, aynı duruşumu korudum. Tebessüm görmedim ve ben de göstermedim. Dosdoğru baktım sadece, o benim ruhumun derinlerini okumadan önce; ben onunkine ulaşmayı denedim. İyi olan kazansın ve fethetsin.

Ben daha size, metal bir kapı ve üzerindeki dört kilidin ne kadar paranoyakça olduğunu anlatamadan... İlk görevli, söylediklerimi tekrarlayarak dikkatimi ona celp etmişti. Görevlinin konuşması ve arkadaşına dönüşü, öteki adamı da harekete geçirmişti. Kısa bir an için, ben de yanımdaki dostuma baktım, bir şey söylemek için değil elbette. Orada olduğunu bilsem de, diğerlerine bunu gösterme gereği duymuştum. Eşitiz. Bana soracak olursanız, biz kazanırdık demek için. Tabii bir farklı teori de, bu düzeneği yazacak kadar komplike adamların, bizzat karşımızda olabileceği gerçeğiydi ki... Hadi ama. Eğer riskleri konuşacak olursak, bu hayat bu kadar eğlenceli olmaz. O yüzden... Devam edelim!

Ardından tekrar buyurdu, ilk shinobi. Sorguladı bizi, bir kez daha. Cevabı düşünmeye koyulmadan önce, hangisinin daha çok beni rahatsız ettiğini sorguladım. Adamların bezginliği mi, yoksa sorgulanıyor oluşum mu? İkincisini pekala anlayabiliyordum, rütbeden veya saygınlıktan daha önemli bir şeyin motivasyonuydu bu: ölüm korkusu. Ama peki ya ilkine ne demeli? Heh. Dünyamızda hiç saygı kalmamış. Belki başka bir hayatta, başka bir bedenin içine hapsolmuş olsaydım farklı bir şeyler yapardım. Saygıyı kazanmak için, et ve kanı biçerdim. Fakat, saygıyı kazanmanın doğru yolunun bu olduğunu artık düşünmüyorum. Farklı bir yöntem izlemeye karar verdim. Beni ben yapan hammaddenin, hayat almak olmadığını buldum. Umarım haklıyımdır.

"Cevaplamaktan memnuniyet duyacağım sorular." Gayet sakince cevapladım. Ne alayla, ne de öfkeyle... İçine düştüğümüz durumun ciddiyetini, her ne kadar karşımdaki adam göstermese de, ben gösterecektim. "Sadece Inaba Keiji'nin önünde elbette."

Bizi içeri almayacaklardı, besbelli. Güven, iki taraflı şeydir diye duydum. Doğru mu, ben bilmem. Hiçbir zaman güvenmeyi ihtiyaç haline getirmedim. Güven basit ve geçici bir şeydir. Anlıktır. Güney rüzgarının önünde duran bir mumdur ve dahası değildir. Ama insanlar böyle düşünmez genelde. Güven kazanılır. Haklıdırlar belki de, haksız olduğum çok şey var dostlarım. Belki de biraz sonra yapacağım şey, sadece beni değil, dostumun da başını belaya sokacak. Risk almaya karar verdim. Ufak bir tane, neyse ki...

İki adamın da görebileceği şekilde ve olabildiğince yavaş bir şekilde, belimdeki shinobi çantamı sökecektim. Her iki adamın da ne yaptığımı görüp endişelenmemeleri için, olabildiğince sakindim. Çantamı ne açacaktım, ne de bir hamlede bulunacaktım. Çantamı belimden söktükten sonra ise, bizi ilk karşılayan shinobinin hemen önüne bırakacaktım. İki elimi arkada birleştirecek ve neler olacağını görecektim. Ben adamlara güvenmeyi tercih etmiştim, onlara nazaran. Ve ilk güven hareketinin de benden gelmesi gerekmişti. Ha tabi benim gibi bir shinobi için, bir avuç kunai ve shuriken, çok büyük bir kayıp olmaz tabi... Onu çaktırmazsanız sevinirim!
Resim
"So this is what it feels like."
Künye
İsim: Hakuja Mikaaru
Yaş: 21
Cinsiyet: Erkek
Fraksiyon: Taiyou
Element: Raiton
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 20,000
Prestij: Moumoku/0
Kullanılabilir GP: 0



Motivasyon
Hakuja'ların Tahtı.
Mika'nın en büyük gayesi, kimsenin umursamadığı bakır bir taht ve bakırdan bile daha değersiz bir taçtan ibaretti. Uzak diyarlardaki topraklarını güçlendirecek, adını zikredilmeye değer kılacak bir lider olmak! Mika bu yüzden bir shinobi olmuştu. Bu yüzden, hiyerarşik olarak kendisinden üsttekileri bu denli örnek almaya çalışmıştı. Bir gün, adil bir lider olmak. Elinde, kendi topraklarını kurtaracak gizemli bir güçle-bilgiyle gelip; hakkı olanı almak...


Efsaneler ve Diğer Saçmalıklar.
Açık konuşalım. Eğer Mika'nın büyüdüğü toprakların en ufak bir değeri olsa, şimdiye kadar çoktan işgal edilmiş olurdu. Bir avuç boktan başka bir şey olmayan topraklardan geliyordu. Dünya üzerindeki hangi nesne, hangi güç, hangi irfan; bir avuç boku alıp, altından krallıklar kurabilirdi? Bir çocuğun zihni ise böyle işlememişti. Mika, kısa pantolonlu bir prens velediyken, kendi ülkesini kurtaracak bir efsaneye; hayır, tüm efsanelere bağlanmıştı. Büyüler, gizemler, efsaneler, mitolojik yaratıklar ve tanrılar... Mika, kimsenin görmediği mistik güçlere inanmıştı. Kendisini hayata her gün bağlayan oydu. Bir gün, gizemli güçleri bulacağını bilmek, inanmak...


Komplikasyon
Rüyayı Yaşamak.
İnsan zihninden pekala iyi anlayan, hatta, düşmanlarının zihnine saldırmasını öğrenen bir shinobi için; Mika, zihnini kendisinden asla koruyamamıştır. Onun için psikolojik sorunları olduğunu söylememiz doğru olmaz. Bilinen herhangi bir zihinsel sorunu yada hastalığı yoktur. Fakat onun problemi, acı geçmişini örtmek için kendi uydurduğu bir gerçekliğe inanmasıdır. Adeta kendi zihnine bir Genjutsu yerleştirmeyi başarmıştır Mika. İnsan zihni böyle şeyler yapar derler. Kaldırmayacağı yükleri siler, yerine daha mutlu şeyler yerleştirir. Mİka'nın zihni de aynen bunu yapmıştır. Fakat sorun şudur ki, Mika ne kadar büyüse de, kendi rüyasından kaçmayı başaramamıştır. O hala, zihninde kurduğu krallığın bir prensidir. Bu evvela büyük bir sorun olmasa da, birileri yada bir şeyler yüzünden, kendi kurduğu ilüzyonu açık verirse; parçalanmaya başlarsa, Mika'nın tüm konsantrasyonu dağıldığı gibi; elinde kalan enerjisiyle, parçalanan yerleri yamamaya çalışacaktır. O an için ilgi odağı, tamamen rüyasına geri yatmaya döner.




Profil
Güç: 2
Çeviklik: 7
Kondisyon: 6
Potansiyel: 2
Varlık: 7
Zeka: 8



Taijutsu
Shigure | C-Rank

Genjutsu
Raigen
Rakumei no Jutsu

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 1 [Favori]
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 1
[Zeka] İzcilik: 1
Kullanıcı avatarı
Hakuja Mikaaru
 
Mesajlar: 19
Kayıt: 04 Şub 2017, 17:22

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen Tsujihara Jun tarih 16 Şub 2017, 23:17

Düzenek oldukça ilginçti. Misina sisteminden ziyade, uzunca bir parşömen ve üzene işlenmiş mühürler gayet ilgi çekiciydi. Nikkougakure'de benim tanıdığım, böyle bir iş çıkaracak kabiliyette bir Fuuinjutsu ustası yoktu. Tabii, köyün tamamını bilmediğim gerçeği, ayrı bir konuydu. Yine de, bunu yapan kişiyle tanışmak isterdim. İlgi duyduğum başka bir alandı Fuuinjutsu, oklar, yaylar ve savaşın sakin yönü dışında.

Düzenekten daha fazla bilgi alamayacağımı anladığımda, sol tarafımızdan gelen seslere doğru çevirdim kafamı. Yakın bir zamanda geçirdiği bir olayın izlerini taşıyan bir Shinobi olduğunu tahmin ettiğim birisi durmaktaydı orada. Toplu saçları, başının üstünde topuz yapılmıştı. Bize doğru kilitlenmiş, oluşacak herhangi bir tehdide hazırlıksız yakalanmamak için odaklanmıştı. Bu sırada, önümüzdeki eleman konuşup gerekçemizi onaylamış, ardından bizi başka bir soru silsilesi ile başbaşa bırakmıştı.

Sözlerinden buraya bir çok defa Nikkougakure'ye mensup olmayan shinobinin uğradığı izlenimini almıştım. Burayı da rahat bir şekilde terkedememiş olmalılardı; önümdeki insanlar gayet acımasız duruyordu. Etrafımdan aldığım hava gayet baskıcıydı. Kendi ülkemde, bir yabancı gibi hissediyordum. Sanki düşman topraklarındaydık, buradaki shinobilerin ve insanların dünyası bizimkilerden ayrılmış, değerleri bizimkilerden sapmıştı. Kendilerini korumaya çekilmiş, dışarıya kapalı bir hale gelmişlerdi.

Ve bizim onları açmaya çalışmamız, hoşlarına gitmiyor gibiydi. Daha doğrusu, doğru kişilerin onları bu kapalı kaldıkları dünyadan kurtarmaya geldiklerini tayin edemiyorlardı.

Bu tarz durumlarda çok deneyimli değildim. Görev arkadaşıma ise, güvenim az da olsa vardı. En azından şimdilik susmaya devam edebilirdim; durum hala, bir noktada, kontrol altındaydı. İpleri onun eline bırakacak, onun bütün bu sosyal etkileşimi yönlendirecek konuma getirecektim. Dikkat çekmeden arkada durmak, en iyi yaptığım şeydi haliyle.

İşte bunu güven olarak tanımlıyorum ben. Ve tekrar verdiğim bir kararın yanlış olması ile yüz yüze kalıyorum; Mikaaru, provokatif olmamaya özen göstererek shinobi çantasını belinden çıkarmak adına elini ona götürüyor. Bu tercihi hiç savunmuyorum. Aksine, içimdeki tüm irademle karşı çıkıyorum. Lâkin bir defa güvendim ve ses etmedim, Mikaaru'nun harekete geçmesine göz yumdum, artık bunu sonuna kadar görmeliyim. Herhangi bir ses etmeyeceğim, sakince Mikaaru'nun çantasını bırakmasını izleyeceğim. Yine de, kendimi korumaya hazırım. Gözüm iki "yabancının" üzerinde, Mikaaru'ya karşı bir hamle sezersem onu korumak adına bir hamle alacağım, yere yatırmak için üzerine atlamak veya tutup bir tekniğin rotasından onu kurtarmak, gibi. Aynı şey kendim için de geçerli.

Lâkin ben, çantamı çıkarmayacağım. Bu yapacağım en büyük "küçük" hata olacaktır. Hem, Mikaaru tahmin ettiğim kadar yöntemleri işe yarayan biri ise, birazdan Inaba Keiji ile tanışacaktık. Eğer değilse, eh, yapacak bir şey yoktu.

Resim
極楽
Künye
İsim: Tsujihara Jun
Yaş: 17
Cinsiyet: Erkek
Fraksiyon: Kadersiz
Element: Katon
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 15.000
Prestij: 0/Moumoku
Kullanılabilir GP: 0

Motivasyon
Güçsüzleri Korumak!
Jun, Shinobi sanatının güçsüzleri korumak için ortaya çıktığını düşünmektedir. Akademide gördüğü eğitim ile bu daha da pekişmiştir ve korumasız halkın önündeki tek kalkan olarak Nikkougakure ve Shinobi gücünü görür. Ona verilen bu sorumluluğu bu yolda kullanmaya çalışır, her daim Gün Işığı ülkesi ve halkının arkasındadır. Güçsüzleri suistimal edenlere karşı tahammülü yoktur.

Resim

Profil
Güç: 6
Çeviklik: 10
Kondisyon: 4
Potansiyel: 4
Varlık: 2
Zeka: 4

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 2
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 2
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 3
[Zeka] İzcilik: 1

Ninjutsu
Shunshin no Jutsu
Housenka no Jutsu

Taijutsu
Yumi-dou, C-Rank

Genjutsu
-

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
-
Kullanıcı avatarı
Tsujihara Jun
Nikkougakure
Nikkougakure
 
Mesajlar: 14
Kayıt: 07 Şub 2017, 16:42

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen GM - Naruto tarih 17 Şub 2017, 22:37

Mikaaru'nun sözleri sırasında adamın yüzünde alaycılığı her kelime ile birlikte artan bir sırıtma yerleşiyor. Masadaki rahat oturuşuyla birleşince bir hayli sinir bozucu oluyor aslında. Çantayı çıkarma hamlesi ise odadaki herkesin kasılmasına neden oluyor. Sol taraftaki shinobi öne doğru bir adım atacakken masadaki shinobi tek parmağını yavaşça kaldırıyor. Bu hem topuzlu shinobiye hem de Mikaaru'ya bir dur işareti oluyor aslında. Ancak Mikaaru'nun sakin ve yavaş hareketleri bir kriz çıkmasını önlüyor denebilir. Çanta masaya koyduğunda adam ellerini tekrar eski haline getiriyor.

Çantanın verilmesini kaşlarını hafifçe kaldırarak karşılarken, çantayı eliyle masanın sol tarafına çekiyor. Mikaaru'nun dört beş kol uzağında. Diğer shinobi ile ara ara bakıştığını görebiliyorsunuz. "Bunu bir iyi niyet göstergesi olarak varsayıyorum." Sandalyesine yaslanırken öncekine nazaran daha kasılmış bir pozisyonda oturuyor. "O yüzden bir kez daha deneyeceğim. Nereden, ne sebeple, hangi rotayı kullanarak ne kadar sürede geldiniz ?" Ses tonu öncekinden daha tehditkar. Mikaaru adamın sağ ayağının, masanın ayağına dayandığını görüyor.

Bu konuşmalar geçerken Jun ve diğer shinobi arasında ufak bir soğuk savaş gerçekleşiyor. Mikaaru çantayı çıkardığı andan beri Jun, adam tarafından hedef seçilmiş halde. Masadaki shinobiye attığı birkaç bakış haricinde gözlerini onun üzerinden ayırmıyor. Masadaki gibi, bunun da bir önceki pozisyonuna göre çok daha tehditkar durduğunu anlayabiliyorsunuz.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
Kullanıcı avatarı
GM - Naruto
Game Master
Game Master
 
Mesajlar: 2208
Kayıt: 09 Tem 2014, 22:21

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen Hakuja Mikaaru tarih 17 Şub 2017, 23:42

Bazı zamanlar gelir. Ne yapacağımı ve nasıl davranacağımı bilemem. Savaşmasını bilirim elbet, bildiğim her şeyden daha fazla! Bir hayatı, bedenden nasıl söküp atacağımı bildiğim gerçeği üzerinden para kazanıyorum. Benim hayata bakış şeklim öldürmek ve sağ kalmanın bir kesişimi. Fakat tüm bunları bir kenara atacak olursak, nasıl bir adam olduğumu hiç kavrayamadım, şu güne değin... Daha doğrusu, nasıl bir adam olmam gerektiğini. Sıradan bir adam değil elbet zorlandığım şey, bir kralın nasıl olması gerektiği... Tatlı bir tane mi, güller ve pamuk şekerlerle işlenmiş bir tahta oturan? Yoksa, düşmanlarının kafataslarından yapılmış rahatsız bir tanesinde uyuklayan?.. Belki de ikisinin ortasıdır. Ama bu gibi durumlarda, iki ayakçının anlamsız bir şekilde bana mani olduğu durumlarda, ikinci şıkkı seçmek için yanıp tutuşuyorum. Ki bu da beni korkutuyor, hala layık bir prens miyim diye. Ya sizce?

Ağzımdan çıkacak tek bir yanlışın sonucunda, kanın akacağından emin olmuştum. Eğer odadakileri, sadece, ben ve diğerleri şeklinde ayırabilseydim bir sorun olmazdı. Fakat takım arkadaşıma, birbirimizden başka güvenebileceğimiz hiç kimsenin olmadığını söylemiş; hatta kendime özgü dilde, söz vermiştim. Yapacağım hareketlerin sonuçlarına, elbet, onu da dahil etmek zorundaydım. Ben hayatta kalırdım, öyle yada böyle, her zaman olduğu gibi. Belki de ölürdüm, ama bu bana koymazdı. Ölüm eski bir dost neticede. Ama peki ya sırtımı koruyan shinobi? Hem kendimi müdafaa ederken, hem de onun güvenliğine kefil olabilir miydim? Heh. Bu çıkmazın, bu yükümlülüğün beni eğlendirmediği yalanını size söylemeyeceğim. Baskı, sorumluluk... Hadi ama. Sizde bundan eğleniyorsunuz, biliyorum.

Ve bir defa daha sorgulandı inancımız ve demirden irademiz. Ne yapacaksınız diye fısıldadı, derinlerden gelen bir ses. Ruhumuzun içindeki o kaygılı ses... Bir an cevap vermedim, ne adama; ne de sese. Kolay yolu seçebilirdim elbet diye düşündüm. Sandalyedeki shinobinin yapmaktan pekala keyif aldığı o alayıclığın altında, hafif bir gerginliği yakalamıştım. Hele hele, adamın ayağının masaya dayanmış olduğu gerçeğini ise gözardı etmem imkansızdı. Ben bir şeyler söylerim, o da bir şeyler söyler... Eğer masayı bize doğru fırlatır yada ittirirse, ne kadar sürede rakibimi parçalayabilirdim? Tabii bir avuç bıçağımın ve patlayıcılarımın, benden beş kol uzağımda saklanmış olduğu gerçeğini de unutmadan! Ve evet, bu kolay yol.

Ben ikincisini seçtim.

Vicdanımdan kalan son parça sese kulak verdim. Biz Umigawa'yı karanlık günlerin gölgesinden çıkarmak için gelmiştik. Daha fazla kana ve gölgeye neden olmak ihtimal dahilinde olmamalıydı. Tabii, karşımızdakilerin gerçekten de Umigawa shinobisi olduğunu var sayarsak... Ki açıkçası, bu şüphe, başlı başına bir sorundu. Karşımdaki ayakçıların, gerçekten de bizden(?) mi yada onlardan(?) mı olup olmadığını bilmiyorken, nasıl olurdu da kim olduğumuzu ve amacımızı açığa vurabilirdim? Yalan söylemek de pekala ihtimal dahilindeydi ama, bu sadece bizi sıtmaya razı ederdi doğrusu. Zor yol diyerek, herhangi bir metafor yapmıyordum aslında. Savaşmak gerçekten, şu saçmalıktan çok daha basit, gerçekten!

"Nikkougakure'den yola çıktıktan sonra, kentin 6-7 kilometre doğusuna konuşlanmış bir balıkçıyla Umigawa'ya geldik. Göründüğünden daha fazlasına sahip bir adamdı doğrusu!"

Adamın alaycılığına aldırış etmeden, mümkün olduğunca sakin ve rahat bir şekilde gelişimizi tarif etmekle yetindim. Ufak bir farkla tabii... Kasıtlı olarak, eski shinobiden bahsetmeyi tercih ettim. Eğer bu iki adam, yeterince uzun süredir buraların shinobisiyse, kimden bahsettiğimi az yada çok tanıyor olabilirlerdi. Bu onlara, kendilerine güvenmemiz için bir sebep verirdi. Ama talih hiçbir zaman bu kadar oynak bir kadın olmadı. Muhtemelen işe yaramayacak, tepki bile vermeyeceklerdi. Önemsemedim. Kadınlara hala az bir güvenim var dostlarım, azıcık.

"Amacımız ise bizi ilgilendirir. Eğer Inaba Keiji sizin de duymanız gerektiğine kanaat getirirse, siz de öğrenirsiniz."

Sükunetimi bozmadım. Adamları aşağılamak yada onları tahrik etmeyi amaçlamasam da, beni ve takım arkadaşımı alaycılık ile sindirmelerine göz yummayacaktım. Bu kadar bilgi benden alabilecekleri son barışçıl davranıştı. Arkadaki shinobinin, takım arkadaşımın üstüne çullanmasına; masada oturan dallamanın ise, masayı bize doğru ittirip alan açmasına hazırlıklıydım. Fakat ilk hamleyi onların yapmasına izin verecektim, saldırmayacak; sadece kendimi hazırda bekletecektim. Gelen hamleleri savuşturmak ve kendime bir karşı atak şansı yakalamak ilk önceliğimdi, tabii ki barışçıl yöntemler kafi gelmezse. Eğer görevin ifşa olmamasını istiyorsak, ben ve Jun, kan dökmekten kaçınmamalıydık. Bizim için daha hayırlı bir yöntem olmasa da, Nikkougakure ve Umigawa için en doğru kararı aldığıma inanıyordum.

Umarım yanılmam.
Resim
"So this is what it feels like."
Künye
İsim: Hakuja Mikaaru
Yaş: 21
Cinsiyet: Erkek
Fraksiyon: Taiyou
Element: Raiton
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 20,000
Prestij: Moumoku/0
Kullanılabilir GP: 0



Motivasyon
Hakuja'ların Tahtı.
Mika'nın en büyük gayesi, kimsenin umursamadığı bakır bir taht ve bakırdan bile daha değersiz bir taçtan ibaretti. Uzak diyarlardaki topraklarını güçlendirecek, adını zikredilmeye değer kılacak bir lider olmak! Mika bu yüzden bir shinobi olmuştu. Bu yüzden, hiyerarşik olarak kendisinden üsttekileri bu denli örnek almaya çalışmıştı. Bir gün, adil bir lider olmak. Elinde, kendi topraklarını kurtaracak gizemli bir güçle-bilgiyle gelip; hakkı olanı almak...


Efsaneler ve Diğer Saçmalıklar.
Açık konuşalım. Eğer Mika'nın büyüdüğü toprakların en ufak bir değeri olsa, şimdiye kadar çoktan işgal edilmiş olurdu. Bir avuç boktan başka bir şey olmayan topraklardan geliyordu. Dünya üzerindeki hangi nesne, hangi güç, hangi irfan; bir avuç boku alıp, altından krallıklar kurabilirdi? Bir çocuğun zihni ise böyle işlememişti. Mika, kısa pantolonlu bir prens velediyken, kendi ülkesini kurtaracak bir efsaneye; hayır, tüm efsanelere bağlanmıştı. Büyüler, gizemler, efsaneler, mitolojik yaratıklar ve tanrılar... Mika, kimsenin görmediği mistik güçlere inanmıştı. Kendisini hayata her gün bağlayan oydu. Bir gün, gizemli güçleri bulacağını bilmek, inanmak...


Komplikasyon
Rüyayı Yaşamak.
İnsan zihninden pekala iyi anlayan, hatta, düşmanlarının zihnine saldırmasını öğrenen bir shinobi için; Mika, zihnini kendisinden asla koruyamamıştır. Onun için psikolojik sorunları olduğunu söylememiz doğru olmaz. Bilinen herhangi bir zihinsel sorunu yada hastalığı yoktur. Fakat onun problemi, acı geçmişini örtmek için kendi uydurduğu bir gerçekliğe inanmasıdır. Adeta kendi zihnine bir Genjutsu yerleştirmeyi başarmıştır Mika. İnsan zihni böyle şeyler yapar derler. Kaldırmayacağı yükleri siler, yerine daha mutlu şeyler yerleştirir. Mİka'nın zihni de aynen bunu yapmıştır. Fakat sorun şudur ki, Mika ne kadar büyüse de, kendi rüyasından kaçmayı başaramamıştır. O hala, zihninde kurduğu krallığın bir prensidir. Bu evvela büyük bir sorun olmasa da, birileri yada bir şeyler yüzünden, kendi kurduğu ilüzyonu açık verirse; parçalanmaya başlarsa, Mika'nın tüm konsantrasyonu dağıldığı gibi; elinde kalan enerjisiyle, parçalanan yerleri yamamaya çalışacaktır. O an için ilgi odağı, tamamen rüyasına geri yatmaya döner.




Profil
Güç: 2
Çeviklik: 7
Kondisyon: 6
Potansiyel: 2
Varlık: 7
Zeka: 8



Taijutsu
Shigure | C-Rank

Genjutsu
Raigen
Rakumei no Jutsu

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 1 [Favori]
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 1
[Zeka] İzcilik: 1
Kullanıcı avatarı
Hakuja Mikaaru
 
Mesajlar: 19
Kayıt: 04 Şub 2017, 17:22

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen Tsujihara Jun tarih 19 Şub 2017, 01:23

Mikaaru, ondan tahmin ettiğim şeyi yaparak, artık cevaplanması gereken soruyu cevaplamıştı. Eğer diretseydi, veya bunu yapacağını tahmin etseydim, olaya müdahale edecektim. Fakat, benim gözümde yaptığı hatayı bir noktaya kadar telafi etmişti. Elemana çantasını sunarak barış istediğini belli etmiş, gerektiğinden fazlasını da söylemeyerek ciddiyetini korumuştu. Açıkçası şu anda, önde olan oydu; elemanın bir sonraki söyleyeceği şey rengini belli edecekti. Söylediği şeyin ardından ise ya silahlar çekilecek, ya da birbirini hiç tanımamış dostlar kavuşacaktı.

Elemanın ne diyeceğini beklerken, sol tarafımda kalan eleman ile birbirimize kenetlenmiştik. Mikaaru önümüz ile ilgilenirken, arka saflar bana kalmıştı. Sesimi çıkartmadım, bana güvenebilirdi Mikaaru; sırtından vurulmasına izin vermeyecektim. Elemanın temkinli bir şekilde ileriye adım alması, sağ elimin istemsizce kasılmasına sebebiyet vermişti. Sakinleştirmek için kendimi, derin ve sessiz bir nefes verim. Kafam ileriye doğru dönüktü, aşağıya doğru eğilmişti, önlerden düşen perçemli saçlarımın arasından gözlerim sola doğru, tam da elemanın gözlerinin içine bakacak şekildeydi. Az önce defans hazırlığındaydım; şu an ise en ufak, ters bir hareket beklemekteydim.

Yapacağı herhangi bir ani harekette, veya artık buraya ait olmadığımız gerçeği Mikaaru ile kafamıza dank ettiğinde, çantamdan seri bir şekilde 2 tane shuriken çıkaracak ve dikkatini dağıtmak adına, iradelerimizi yarıştırdığımız sessiz shinobiye sallayacaktım. Ardından, bir kaç adım geriye alıp, adımlarken mühürleri tamamlayıp Housenka ile elemana ateş yağdırmayı planlıyordum. Aklımda kurguladığım plan Mikaaru'nun önümüzdeki elemanı bir şekilde alt edebileceği veya zapt edebileceği üzerineydi; eğer bunu zaten başaramayacak bir seviyedeyse, ne yaparsak yapalım, buraya girdiğimiz anda zaten ölmüştük. Yine de, ona güveniyordum bu konuda.

Gözlerimi kıstım ve kulaklarımı elemana verdim. Birazdan çıkacak sesler, bu odadaki 4 kişinin kaderini belirleyecekti.

Resim
極楽
Künye
İsim: Tsujihara Jun
Yaş: 17
Cinsiyet: Erkek
Fraksiyon: Kadersiz
Element: Katon
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 15.000
Prestij: 0/Moumoku
Kullanılabilir GP: 0

Motivasyon
Güçsüzleri Korumak!
Jun, Shinobi sanatının güçsüzleri korumak için ortaya çıktığını düşünmektedir. Akademide gördüğü eğitim ile bu daha da pekişmiştir ve korumasız halkın önündeki tek kalkan olarak Nikkougakure ve Shinobi gücünü görür. Ona verilen bu sorumluluğu bu yolda kullanmaya çalışır, her daim Gün Işığı ülkesi ve halkının arkasındadır. Güçsüzleri suistimal edenlere karşı tahammülü yoktur.

Resim

Profil
Güç: 6
Çeviklik: 10
Kondisyon: 4
Potansiyel: 4
Varlık: 2
Zeka: 4

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 2
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 2
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 3
[Zeka] İzcilik: 1

Ninjutsu
Shunshin no Jutsu
Housenka no Jutsu

Taijutsu
Yumi-dou, C-Rank

Genjutsu
-

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
-
Kullanıcı avatarı
Tsujihara Jun
Nikkougakure
Nikkougakure
 
Mesajlar: 14
Kayıt: 07 Şub 2017, 16:42

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen GM - Naruto tarih 20 Şub 2017, 01:00

Dördünüz de kafanızda onlarca ihtimali tartıp eliyorsunuz. Her biriniz olası hamlelere karşıt planlar yürütüyorsunuz. Masadakinin, masa ayağındaki ayağı geriliyor. Jun ve diğer shinobi kafalarında defalarca kez çarpışıyor. Mikaaru'nun sözleri ise bu ortamı dalgalı bir şekilde, bir harlayıp bir söndürüyor.

Balıkçı kelimesi cümle içinde ilk kez geçtiğinde karşınızdaki iki shinobi de ilk çatlaklarını veriyor. Jun ile karşılıklı olan bir adım gerilerken kaskatı olan duruşunu da bozuyor. Masadaki shinobi ise onu ilk gördüğünüz gibi sandalyesine yaslanarak kamburunu çıkarıyor hafifçe. ' Göründüğünden daha fazlasına sahipti... ' Adam masadaki kitabın bir sayfasını açarak 2-3 saniye göz atıyor ve cebinden çıkardığı bir kalemle bir çizik atarak tekrar kapatıyor. "Gesui. Hala çakı gibidir." Alaycı sırıtmasında ufak bir samimiyet yakalıyor Mikaaru. "Onu referans göstermeniz yeterliydi. Gesui buradaki ablukada bize sızıntı sağlayan birkaç kaynağımızdan biri." Adam masanın uzak ucundaki çantayı sürerek Mikaaru'nun önüne iteliyor. Siz hala tedirginliğinizi korusanız da karşınızdaki ikilinin rahatlığıyla sakinleşiyorsunuz. "Ben Hifu. Bu dostumuz da Anpu. Kendisi dilsiz." Patavatsız bir şekilde söylense de iki shinobi de bunu sırıtarak geçiştiriyor. Anpu'nun bakışları hala Jun'da denebilir. Önceki düşmanlıktan ziyade, zihinlerdeki çarpışmadan zevk almış samimi bir gülümsemeyle süslüyor bunu. İkisinden de negatif bir enerji hissetmediğiniz bu saniyelerde sizde de onlara karşı bir güven dürtüsü oluşuyor. "Anpu sizi çıkaracak. Keiji yukarıda." Anpu kafasıyla merdivenleri işaret ederek çıkmaya başlıyor. Onu takip ediyorsunuz. Bu sırada Hifu bacaklarını masanın üzerine koyarak tekrar tek bir mühür yapıyor. Kapı tarafına gözünüz kaydığında misina ağının tekrar örüldüğünü görüyorsunuz.

Üst kata çıkarak uzun denebilecek bir koridora giriş yapıyorsunuz. Sol tarafta iki kapı var, sağda ise yarısı aralık başka bir kapı. Odanın içerisinden koridora mum ışığı vuruyor. Anpu kapıyı işaret ettikten sonra merdivenlerden geri aşağı iniyor. Sizler de odaya giriyorsunuz.

Kapının tam karşısında büyük bir çalışma masası bulunmakta, masanın arkasındaki duvarda da karargah girişine bakan pencere. Pencerelerin kenarlarında, karargaha girerken kullandığınız kapıyı sarmalayan tarzda bir parşomen yolu bulunuyor. Masanın üstünde birkaç harita, tonlarca parşomen, muhtemelen günler önce dökülerek kurumuş, mürekkep ve 4-5 tane küllük bulunmakta. Parşomenlerin bir kısmı bu mürekkeple kaplanmış olsa da kimse müdahale etmemiş. Ve odanın en çarpıcı noktası, sizde kusma isteği uyandıracak kadar abartı bir sigara kokusu oluyor. Masada çenesini eline dayamış, diğer elinde muhtemelen yeni yaktığı sigarasını tutan bir adam bulunmakta. Gri toplu saçlar, göz bandı. Köyde size verilen Keiji tanımına birebir uyuyor. Mor göz altları, uykusuzluktan düşmüş suratı ise ekstrası oluyor.

Inaba Keiji
Resim


Birkaç saniye sizi süzdükten sonra suratında ciddi anlamda büyük bir gülümseme oluşuyor. Kambur, çökük görüntüsünden uzaklaşarak sandalyesine yaslanıyor Keiji. Eliyle sağ tarafta duvara dayanmış iki sandalyeyi işaret ediyor. "Çekin masanın önüne de oturun hadi." Bunları söylerken önündeki bir parşomeni kaldırıyor. 6-7 tane sigara paketi görüyorsunuz. Keiji kısa bir aramadan sonra dolu olanı bularak masanın önüne, sizin oturacağınız tarafa koyuyor. "Hifu sizi mumyalayıp yatağa atmadıysa gideriniz var demektir."
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
Kullanıcı avatarı
GM - Naruto
Game Master
Game Master
 
Mesajlar: 2208
Kayıt: 09 Tem 2014, 22:21

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen Tsujihara Jun tarih 22 Şub 2017, 03:03

Ve çıkan sesler, başka bir gün daha yaşayacağımızı işaret etmişti.

İki eleman da rahatlamıştı. Kafamda onlarca kez çarpıştığım, mental olarak her ihtimali simüle ederek tanımaya çalıştığım, ya da bir noktada tanıdığımı düşündüğüm, olası rakibimin ismini de öğrenmiştim; Anpu. Dilsiz idi kendisi, hani en azından bunun ufak bir muhabbeti Hifu adındaki yoldaş shinobi arasında vardı. Anpu'nun abstrakt formunu zihnimden atmaya çalışsam da, onlarca kez karşı karşıya gelmemiz, bir çok kez zihminde boğazımı kesmesi, bir çok kez benim de onun kalbini durduruşum kalıplaşmıştı. Yukarıya bizi çıkarıp ardından koridorda bizi yanlız bırakana kadar geçen sürede, sanki çok iyi tanıdığım biri tarafından yönlendiriliyormuş hissi yaratmıştı bende. Hani, birazdan konuşacak ve hal hatır soracakmış gibi. Veya, öcünü almak için bir kunai çekip gözümü oyacakmış gibi.

Fakat konuşamazdı ya Anpu. En azından Hifu'nun dediğine göre. Aklımda oluşan Anpu'nun ideası, gerçeklik ile uzaktan yakından alakalı değildi. Fazla dikkatli olmanın getirdiği eksilerden biri de buydu; gerçeklik ile kurgunun arasındaki köprünün yıkılması, duvardaki çatlaklardan kurgunun gerçekliğe damlaması. Bir çok savaşçı, işte bu yüzden kaybetmişti düellolarını, ünvanlarını, yaşamlarını. Rakiplerini zihinlerinde oluşanla karıştırmış, önlerinde bulunan gerçekliğin verdiği sinyalleri algılayamamışlardı.

Bu hataya ben de düşmüştüm bir noktada. Bu yüzden, zihnimi temizleyip kendimi sıfırlamalıydım. Daha görevimiz yeni başlıyordu ve ben hata yapmak istemiyordum. Odaya girerken derin bir nefes verdim ve verdiğim nefes ile, az önce aşağıda yaşanan bütün gerginlikleri, kurguları ve olasılıkları dışarıya verdim; gerçeklik onları sarmalayacak ve yok edecekti. Anpu, bir kaç defa göz göze geldiğim dilsiz bir Shinobi idi. Hifu ise inatçı ve işinde iyi, deneyimli birisi.

Inaba Keiji, uykuya muhtaç bir varlık. Gösterdiği şekilde, masaya doğru oturmak için hareketlenecektim; Mikaaru'nun da benzer bir şey yapacağını tahmin ediyordum. Konuşmayı hala ona bırakmayı aklımda tartmaktaydım. Şu anda sıfırdan başlıyordu herşey ve eğer ilk konuşan ben olursam, konuşmayı yöneten kişi olacaktım. Sevmezdim bunu; dinlemekte daha yetenekli olduğumu düşünüyordum.

Cevap belliydi. Susacaktım yine. Loş ışık altında aydınlanan parşömenlere göz gezdirecek, "kullanmıyorum" manasında elimi sallayacaktım sadece. Mikaaru'nun lafa girmesini bekleyecek, duruma göre müdahale edecektim. Keiji'nin Hifu hakkındaki yorumunu da cevapsız bırakacaktım, basit fakat sıcak olmasına dikkat edeceğim bir gülümseme ile.

Saygıda ise kusur etmemeye, oturuşum, duruşum ve surat ifademin Keiji'nin rütbesine karşılık uygun olmasına özen gösterecektim.

Resim
極楽
Künye
İsim: Tsujihara Jun
Yaş: 17
Cinsiyet: Erkek
Fraksiyon: Kadersiz
Element: Katon
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 15.000
Prestij: 0/Moumoku
Kullanılabilir GP: 0

Motivasyon
Güçsüzleri Korumak!
Jun, Shinobi sanatının güçsüzleri korumak için ortaya çıktığını düşünmektedir. Akademide gördüğü eğitim ile bu daha da pekişmiştir ve korumasız halkın önündeki tek kalkan olarak Nikkougakure ve Shinobi gücünü görür. Ona verilen bu sorumluluğu bu yolda kullanmaya çalışır, her daim Gün Işığı ülkesi ve halkının arkasındadır. Güçsüzleri suistimal edenlere karşı tahammülü yoktur.

Resim

Profil
Güç: 6
Çeviklik: 10
Kondisyon: 4
Potansiyel: 4
Varlık: 2
Zeka: 4

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 2
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 2
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 3
[Zeka] İzcilik: 1

Ninjutsu
Shunshin no Jutsu
Housenka no Jutsu

Taijutsu
Yumi-dou, C-Rank

Genjutsu
-

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
-
Kullanıcı avatarı
Tsujihara Jun
Nikkougakure
Nikkougakure
 
Mesajlar: 14
Kayıt: 07 Şub 2017, 16:42

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen GM - Naruto tarih 22 Şub 2017, 12:52

Kapalı konu
Hakuja Mikaaru ilk pasiflik uyarısını almıştır.


Jun sandalyeyi çekerek parşomenlere göz atmaya başlıyor. Büyükçe bir parşomen Umigawa ve çevresini içine alan bir haritayı içeriyort. Umigawa sınırları dışında 6 nokta kırmızı mürekkeple işaretlenmiş durumda. Diğer parşomenler ise tamamen irsaliyelerden oluşmakta. Gemilerin taşıdığı yükler, insanlar vesaire. Ayrıntılı olarak işlenmelere rağmen her parşomende 2-3 kişinin yahut bir mal grubunun altı yine kırmızıyla çizilmiş. Parşomenler belirli bir sıralamada bulunmuyor. Tarihler, gemi isimleri birbirine girmiş durumda. Ancak bunların üzerinde fazlasıyla çalışıldığı parşomenlerin kırışıklığından, üzerindeki hırpalanmalardan belli oluyor.

Keiji ikinizden de sırasıyla birşeyler demenizi bekliyor. Mikaaru'nun sabit dururken Jun sigarayı geri çevirmekle yetiniyor. Keiji kollarını iki yana açtıktan sonra sigara paketinden iki sigara çıkararak ateşliyor. "Anpu yetmiyordu sanki. Neyse. Durma orada otur artık."

Yaktığı sigaralardan birini ağzına oturtuyor, diğeriniyse küllükte kaderine terkediyor. Önündeki parşomen birikintisinden birkaç tanesini eline alarak önce okuyor, sonra masanın önüne koyuyor, size doğru koyuyor. Daija ve Hakuja adlı iki geminin yük taşıma kayıtları. Tarih geçtiğimiz haftayı gösteriyor. Daija gemisi tamamen yük taşımış. 15 kasa tütün, 53 kasa alkol, geminin kalan kısımlarının işlenmemiş kumaşlarla dolu olduğu söyleniyor. Yük listesinin yanında -7 kasa tütün, -13 kasa alkol gibi bir ibare bulunmakta. Sonradan kırmızı yazıyla eklenmiş. Hakuja ise 50 yolcu kapasiteli bir gemi. Umigawa limanına 27 kişi ile demirlemiş. 27 kişilik isim listesinden 3 kişinin altı çizili. Birkaç liste daha koyuyor buldukça. Benzer şekilde çizili şeyler var gemi kayıtlarında. Keiji bunları koyduktan sonra incelemeniz için sandalyesine yaslanıyor.

"Lafı uzatmayacağım." Sigarasındaki kül öbeği masaya düşüyor, Keiji harlamaya devam ediyor. "Üç hafta önce karargahın başına geçtim. Üç haftada köye yolladığım rapor ve mesaj sayısı 72. Ne kadarının ulaştığından emin değilim. Mesajları iletmeye çalışırken ölen kişi sayısı altı, henüz bulamadıklarım on üç." Sigarasını söndürüyor. Ağzındakine nazaran henüz ölmemiş olan, küllükte unuttuğu sigarasını alıyor bu sefer. "Bu kadar ölüme rağmen neden inatla devam ettiğimi soracaksınız." Umigawa'yı ve çevresini içeren haritayı çıkarıyor. Dökülen mürekkep nedeniyle kısmen deforme olmuş. Kırmızıyla koyulan altı nokta, Umigawa kentini tamamen çevrelemiş durumda. "Abluka altındayız." Listeleri gösteriyor eliyle. "Birşeylerin hazırlığı dönüyor evlatlarım ve bunu göstere göstere yapıyorlar. Limana demirleyen gemilerin malları eksik çıkıyor. Bu eksik malların boş kutularını köyün çevresinde buluyoruz, aha işaretlediğim yerler. Kaptanlar eksik yolcuların gemiden bir anda yok olduğunu söylüyor. Öncelerini düşünürseniz, Umigawa'ya saldıran ilk grubun benzer bir şekilde saldırdığını hatırlarsınız. Tayfası tamamen değişen, shinobi ulaşımını sağlayan gemiyle. Şimdi tek bir gemi değil, gemiler var." Keiji'nin ses tonu hırsla doluyor, anlattıkça adamın üzerindeki baskıyı sizlerde omuzlarınızda hissediyorsunuz. "Destek isteğimize karşı gelen kaç kişinin sınırda öldüğünü söylemiş miydim ? Boşverin, gelebildiğinize şükredersiniz. Karargaha kaç kez dalga geçer gibi saldırdıklarını ? Tam olarak dokuz. Öldürdükleri shinobilerin görünümüne bürünüp bizzat içimizden saldırdılar. Çok şükür Hifu ve Anpu benim sessizliğimden şüphelenip imtiyaz alarak buraya geldiler. Kaç sikiğin bu gemilerle gelip ortadan kaybolduğunu da söyleyeyim sizlere. Tam olarak yirmi üç. Kagami cadısından kaçabilen 15 küsür kişiyi de katarsak.." Sandalyesinden kalkarak masanın diğer tarafına geçiyor ve masaya oturuyor. Ağzında sigarası, sinir bozucu bir şekilde sırıtıyor size. Yüzündeki kırışıklıklar, göz altının morluğu daha da açığa çıkıyor. "Sanırım sikik dillerinizi konuşmak için kullanırsınız artık."
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
Kullanıcı avatarı
GM - Naruto
Game Master
Game Master
 
Mesajlar: 2208
Kayıt: 09 Tem 2014, 22:21

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen Tsujihara Jun tarih 23 Şub 2017, 02:40

Keiji'nin sadece nikotin ile bu kadar hayatta kalması ile başlı başına bir meseleyken, Umigawa'nın durumunun bu kadar ciddi olması ise apayrı bir durumdu. İmkânsızlıklar memleketinde suya muhtaç fakirler ordusunun tam da ortasına düşmüştük. Keiji'nin anlattıkları... Sigara içme dürtüsü oluşturacak cinstendi.

Derin bir nefes aldım, bir elimi ağzıma götürdüm. 3 haftada 72 mesaj, günde 3-4 mesaja tekabül etmekteydi. Bize ulaşanların ise bu sayıyla alakası yoktu. Sırf bu uğurda ölen kişilerin sayısının iki haneli olması ayrı bir dert, ayrı bir üzüntüydü. Kaybolan insanlar, şaibeli gemi irsaliyeleri, muhtemel abluka... Muhtemeli geçtim, kesinlikle planlanan bir şeyler olduğu belliydi. Fakat anlamadığım bir kaç nokta da mevcuttu. Konuşmamı istiyordu Keiji, ben de öncelikle sorularla başlayacaktım. Elimi ağzımdan çektim ve ciddi bir ifade ile konuşmaya başladım;

"Bu kadar ölüm ve yıkımın ardından burada bir 'yönetim' adına oluşumun olması bile takdire şayan. Fakat, ilk kuryenin ölmesinin ardından bizim köyün durumun ciddiyetini kavraması gerekliydi. Siz de, muhtemelen tek bir lafınızla orduyu buraya indirebilirdiniz, bunu neden yapmadınız? Durum çok ciddi görünüyor. Açıkçası, bu anlattıklarınızdan sonra, şu anda cama yaklaşmaya bile korkuyorum."

Mikaaru'dan zincirleri devralıp konuşmaya ilk ben girmiştim. Keiji'nin cevaplarının ardından, eğer bir sıkıntı olmazsa, tekrar ona bırakmayı düşünüyordum kontrolü. Görevimizin detaylarını öğrenmemizin ardından hemen işe koyulmalıydık zira, eğer yavaş olursak herşey için çok geç olabilirdi. Suradımdaki ciddi ifade git gide temkinli bir babanınkinden korkmuş bir gence doğru değişmekteydi.

Fakat bu, halkı yalnız bırakacağım anlamına hiç gelmiyordu.

"Mesajınızı ve durumun ciddiyetini gerekli mercilere iletebiliriz, eğer isteğiniz buysa. Fakat ben burada kalıp halkı ve siz yerleşke liderimizi koruma adına görev almayı yeğlerim. Bir kaç yavşak sınırlarımız içerisinde istediği gibi dolaşıyor diye burayı onlara yedirecek değiliz."

Bir şekilde, durumun ciddiyetinin merkeze bildirilmesi gerekiyordu. Durumun bu kadar ciddi olması, gerçekten buraya shinobi yığılmasını gerektirecek cinstendi. O kadar ölüm ve yıkım... Düşündükçe beni karamsarlaştırıyordu. Yine de, soğuk kanlı olmalı ve bana verilen emirleri yerine getirmeliydim. Tercihlerimi Keiji'ye iletmiştim, şu anda onun etki alanındaydık ve emir komuta zincirinde üstümüzde bulunuyordu. Şu anda liderimiz oydu ve onun gösterdiği yöne gitmeliydik.

"Özellikle Altın Jenerasyon kanı dökmüş kişilere, asla."

Resim
極楽
Künye
İsim: Tsujihara Jun
Yaş: 17
Cinsiyet: Erkek
Fraksiyon: Kadersiz
Element: Katon
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 15.000
Prestij: 0/Moumoku
Kullanılabilir GP: 0

Motivasyon
Güçsüzleri Korumak!
Jun, Shinobi sanatının güçsüzleri korumak için ortaya çıktığını düşünmektedir. Akademide gördüğü eğitim ile bu daha da pekişmiştir ve korumasız halkın önündeki tek kalkan olarak Nikkougakure ve Shinobi gücünü görür. Ona verilen bu sorumluluğu bu yolda kullanmaya çalışır, her daim Gün Işığı ülkesi ve halkının arkasındadır. Güçsüzleri suistimal edenlere karşı tahammülü yoktur.

Resim

Profil
Güç: 6
Çeviklik: 10
Kondisyon: 4
Potansiyel: 4
Varlık: 2
Zeka: 4

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 2
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 2
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 3
[Zeka] İzcilik: 1

Ninjutsu
Shunshin no Jutsu
Housenka no Jutsu

Taijutsu
Yumi-dou, C-Rank

Genjutsu
-

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
-
Kullanıcı avatarı
Tsujihara Jun
Nikkougakure
Nikkougakure
 
Mesajlar: 14
Kayıt: 07 Şub 2017, 16:42

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen Hakuja Mikaaru tarih 23 Şub 2017, 03:29

Cehalette bir nezaket vardır derler. Haksız da sayılmaz sanki? Eğer hayat, bir avuç iyi anının toplandığı bir fotoğraf albümüyse, bir tutam cehaletin kime ne zararı var ki? Sadece o örtünün altına bakmazsın, bilmezsin ve görmezsin, yeter be. Mutlusundur, dahasını aramazsın ki? Öleceksin be adam, bitecek bu rüya. Kalkacaksın uzandığın yerden ve sadece elinde, bir avuç anı olacak. Dahası olmayacak. Neden o metafor örtüsünün altına bakma cesareti gösteriyorsun ki? Neden bilmek ve acı çekmek zorundasın? Değilsin aslında, gerçekten değilsin. Ama yapacaksın, yapmasaydın hayal kırıklığına uğrardım. Siz insansınız çünkü, bunu yapmak zorundasınız. Elinizde sadece mutluluktan başka bir şey olmasa da, aynı hatayı defalarca...

Bizi gözünüzde çok büyütmeyin. Evrenin en güçlü varlığı değil, bir garip insanoğlu. Pekala en parlak olanlar da bizden çıkmaz pek, zeki desen, yok yine olmadı. Aslında, biliyor musunuz? Pekala da sıradan varlıklarız. Dahası değiliz. Bizi biz yapan pek fazla ayırt edici özelliğimiz yok. Yüz derecede kaynamıyoruz mesela, bir ruhtan ötekine adımlayamadığımız gibi. Ha bir de kadınlarımız vardır bizim, onlar ise, bambaşka bir dünya... Ama nasıl olur da, bu kadar garip ve acınası varlıklar, binlerce yıldır besin zincirinin en tepesinde... Nasıl olur da, koca bir evrene hükmetme mücadelesi veriyor? Haddimizi bilmiyoruz, dostlarım, hayır. Bizler sadece kâşifiz. Ama bu bizi önemli kılıyor, güçlü ve zeki yapıyor; yaradılış tarihinin en vahşi ve güçlü hayvanını, pekala dize getirecek gizemli formülü kucağımıza bırakıveriyor. Şeytanlarla dövüşüyor ve onları yeniyoruz. Peki ya hepsi ne için? Mutlu olmak.

Peki siz de bana soruyorsunuz, sadece dursaydınız, olmaz mıydı? O zaman mutlu olunduğunu, bir kaç saniye önce söylememiş miydin sen adamım? Evet. Fıkra da o ya zaten...

Ben ve Jun'da öyle olmalıydık. Nasıl, nerede ve neyle doğduğumuz; sadece öldüğümüz zaman cenazemize kimlerin katılacağını belirleyen unsurlardan öte değildi. Önemsiz bir kenar sayfa hikayesi... Tek yapmamız gereken oysa, yerinde durmaktı. Sevecek insanlar bulmak ve hayatını yaşamak, ta ki ölüm denilen beyefendi, seni ziyaret etmeye karar vereceği ana kadar. Ama hayır, illa kahraman olmak zorundayız öyle değil mi? İlla ki acı çekmeliyiz ve öğrenmeliyiz, sanki ikisi birbirinden farklı bilgeliklermiş gibi. Sanki biz bir çeşit guru olmalıymışız, hayatın sonunda neyle alakalı olduğunu öğrenmeli ve daha kimseye anlatmadan ölmeliymişiz gibi. Hayatımızı bir hiç uğruna sikip atmalıymış gibi... Yapamadık. Yapmadım. O örtüyü kaldırmadan duramadım ve acı çektim, öğrendim ve devam ettim. Bugüne geldim ve acı çekmeye devam ettim. Kusurluyuz sanırım. İnsanoğlu garip bir varlık. İlkimizden bu yana, belki de türümüzün, milyarıncı üyesiyiz. Ama hala, aynı hataları yapıyor ve aynı şekilde öğreniyorduk. Bununla lanetlenmiş hatta damgalanmıştık. İlerleyişimiz, medeniyetimizin varlığı, sadece basit birer illüzyondu. Ama bu bile, bizi durdurmaya yetmedi tabii.

Oturduk bizde, ne yapalım, kaderimize boyun eğdik neticede. Keiji'nin ağzından çıkanlara kulak açtık, yavru bir köpek gibi boyun eğdik. Ama o böyle bir adam değildi, yo hayır. Emir komuta zincirinin Keiji üzerindeki etkisi, taşak ağrısından hallice olmalıydı. Hala burada dimdik duran şu garip adam, bizden bunu beklemiyordu. Bize, asla bir zafer ihtimalinin olmadığı senaryodan söz ediyordu. Bizden pekala daha zeki ve tecrübeli bir shinobi olan Keiji'nin, bu savaş için strateji üretmek için, üç haftadan fazla vakti olmasına rağmen... Devam etmek istemedim. Dinlediğim her bilgi, bir ilmek daha örmüştü kaderimizin üstüne. Söyleyebileceğim her şey söylenmiş, düşünebileceğim tüm olasılıklar pekala hesaplanmışken... Biz buraya bir ölüme tanıklık etmeye mi karar vermiştik?

Hayır. Biz demem yanlış olur. Burası, halihazırda onlarındı zaten. Biz sadece, bağırsakta ikamet eden bir avuç haşereden başka bir şey değildik ki! Buraya, hasta masasında yatan bir garip adam için gelmiştik. Eskiden Umigawa diye bilinen bu adam, çoktan son nefesini vermişti vermesine... Ama birilerinin öne çıkıp, o garip adama öldüğünü buyurması icap etmişti. Bu şerefli görev ise, ben ve takım arkadaşıma nail olmuştu.

Ama hayır, bir kere daha. Normalde karamsarlığı üzerimize takar ve ölmeyi beklerdik öylece. Ama yapmamayı seçmiştik anlaşılan. Önümüzde duran bir garip adam, hala orada duruyordu. Bir prensin hiç de haz etmeyeceği bir şekilde sırıtmayı da eksik etmiyordu, onca ölüme ve direnişin anısına rahmet okutacak kadar pis... Bu düşünce, zihnin içinde bir yerlerde filizlendi ve olgunlaştı hemencecik. Bir avuç büyülü fasulyeden farksız... Bu beni şaşırtmadı pekala, hayır efendim, ben kendimle uzun süredir yaşıyorum. Zihnimin nasıl çalıştığını bilmeyen aciz bir adam olmadım asla. İmkansız bir görevin benim için asla elde edemeyeceğim o mankenin sütundan bacaklarından farksız olacağına zaten emindim de... Sırtdaşımın, o pek fazla konuşmayan adamın bile, canlanıp dile gelmiş olması olayın ciddiyetini ortaya koyuyordu. Sustum ve onun kaderindeki ilmeği çözmeye çalışmasını gözlemledim sessizce. Karışmadım, onun bana yaptığı şekilde.

"Eğer okul kabadayısından devamlı kaçarsanız, sürekli peşinizden gelmeye devam eder. Ama durup, hassas bir noktasına sertçe vurduğunuz zaman, bir daha gelmeden önce iyice düşünmeye karar verir".

Jun ve Keiji arasındaki konuşma bitene, yada en azından, boşluktan sızabileceğim bir delik bulana kadar bekleyecek ve ardından eski bir deyişi dillendirecektim hafiften. Benim eskiye nazaran ciddiyetim, yerini, kanı kaynayan bir yiğidin pervasızlığına bırakırken; takımdaşım ise benim ciddiyetimi kendine görev bilinci edinmişti. Yin ve yang, öyle olmalı. Birisinin kuyruğu öteksine, ötekisinin kuyruğu ilkine... Denk getirebildiğim zaman, devam edecektim elbette.

"Üç haftadır yapılan çalışmanın ardından çıkagelip, kazanmak için bunu yapmalıyız diye bağıracak piçler biz değiliz Keiji-san." Kendime hakim olmadım kısa bir an, ciddiyeti yere indiriverdim. Eğer şu garip adam çatlaksa, biz ondan on kere daha çatlak olmalıydık. Ve olacaktık aslında bakacak olursanız, eğer kendisi kabul ederse! "Siz bize, eninde sonunda yakalanacağımız bir kovalamacadan bahsediyorsunuz. Bence derim ki, ölümü beklemek yerine, onu bize getirelim! Kaçmaktan vazgeçelim. Eğer bir savaş istiyorlarsa, onlara bunu verelim. Sadece vuracağımız en hassas noktayı söylemeniz yeterli, Keiji-san."

Jun'a doğru kaçamak bir bakış attım. Onun da mantıklı olanı değil de delice olanı seçecek olduğunu söylemiş yada en azından ima etmiş olmasına karşılık hafifçe gülümsedim. Ardından Keiji'ye de sırıttım ve bir beklentiyle baktım. Ağzından çıkacak tek bir laf. Kirigakure'ye cehennemi verebileceğimizden emindim, sonunda ortaya çıkardığımız cehennem bizi kaç derecede yakarsa yaksın!


Mission: Kobayashi Maru Theme
İzleyin youtube.com
Resim
"So this is what it feels like."
Künye
İsim: Hakuja Mikaaru
Yaş: 21
Cinsiyet: Erkek
Fraksiyon: Taiyou
Element: Raiton
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 20,000
Prestij: Moumoku/0
Kullanılabilir GP: 0



Motivasyon
Hakuja'ların Tahtı.
Mika'nın en büyük gayesi, kimsenin umursamadığı bakır bir taht ve bakırdan bile daha değersiz bir taçtan ibaretti. Uzak diyarlardaki topraklarını güçlendirecek, adını zikredilmeye değer kılacak bir lider olmak! Mika bu yüzden bir shinobi olmuştu. Bu yüzden, hiyerarşik olarak kendisinden üsttekileri bu denli örnek almaya çalışmıştı. Bir gün, adil bir lider olmak. Elinde, kendi topraklarını kurtaracak gizemli bir güçle-bilgiyle gelip; hakkı olanı almak...


Efsaneler ve Diğer Saçmalıklar.
Açık konuşalım. Eğer Mika'nın büyüdüğü toprakların en ufak bir değeri olsa, şimdiye kadar çoktan işgal edilmiş olurdu. Bir avuç boktan başka bir şey olmayan topraklardan geliyordu. Dünya üzerindeki hangi nesne, hangi güç, hangi irfan; bir avuç boku alıp, altından krallıklar kurabilirdi? Bir çocuğun zihni ise böyle işlememişti. Mika, kısa pantolonlu bir prens velediyken, kendi ülkesini kurtaracak bir efsaneye; hayır, tüm efsanelere bağlanmıştı. Büyüler, gizemler, efsaneler, mitolojik yaratıklar ve tanrılar... Mika, kimsenin görmediği mistik güçlere inanmıştı. Kendisini hayata her gün bağlayan oydu. Bir gün, gizemli güçleri bulacağını bilmek, inanmak...


Komplikasyon
Rüyayı Yaşamak.
İnsan zihninden pekala iyi anlayan, hatta, düşmanlarının zihnine saldırmasını öğrenen bir shinobi için; Mika, zihnini kendisinden asla koruyamamıştır. Onun için psikolojik sorunları olduğunu söylememiz doğru olmaz. Bilinen herhangi bir zihinsel sorunu yada hastalığı yoktur. Fakat onun problemi, acı geçmişini örtmek için kendi uydurduğu bir gerçekliğe inanmasıdır. Adeta kendi zihnine bir Genjutsu yerleştirmeyi başarmıştır Mika. İnsan zihni böyle şeyler yapar derler. Kaldırmayacağı yükleri siler, yerine daha mutlu şeyler yerleştirir. Mİka'nın zihni de aynen bunu yapmıştır. Fakat sorun şudur ki, Mika ne kadar büyüse de, kendi rüyasından kaçmayı başaramamıştır. O hala, zihninde kurduğu krallığın bir prensidir. Bu evvela büyük bir sorun olmasa da, birileri yada bir şeyler yüzünden, kendi kurduğu ilüzyonu açık verirse; parçalanmaya başlarsa, Mika'nın tüm konsantrasyonu dağıldığı gibi; elinde kalan enerjisiyle, parçalanan yerleri yamamaya çalışacaktır. O an için ilgi odağı, tamamen rüyasına geri yatmaya döner.




Profil
Güç: 2
Çeviklik: 7
Kondisyon: 6
Potansiyel: 2
Varlık: 7
Zeka: 8



Taijutsu
Shigure | C-Rank

Genjutsu
Raigen
Rakumei no Jutsu

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 1 [Favori]
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 1
[Zeka] İzcilik: 1
Kullanıcı avatarı
Hakuja Mikaaru
 
Mesajlar: 19
Kayıt: 04 Şub 2017, 17:22

ÖncekiSonraki

Dön Role Play Arşivleri

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir

cron