Derin bir içmek için can atıyordu aslında Kazumune, ama nedense bunu yapmak yerine boş boş etrafına bakıp sadece derin nefesler alıyordu. Olaylar tahmin ettiği gibi gelişiyordu. Basit ve sıkıcı bir ortamda bir süre oyalanacak gibiydi tahmin ettiği gibi, ama bunu yapmak ona doğru gelmiyordu. Zamanı pek değerli gördüğünden değil ama zamanını boş yere harcamak ona bir nebze olsada hep koyardı. Yani şurada harcadığı zamanda içebileceği onca kadeh, kestirebileceği onca saatti düşününce... Haklıydı bence Kazumune.
Sıkkın bir tavır içinde olduğunun farkındaydı Kazumune, ama işin bu tarafına odaklanmak yerine görevin sonunu gözlerini kapatıp hayal etmeyi yeğliyordu. Hep böyle yapardı ve hep bundan karlı çıkardı. Koca bir görevi olumsuzluklarla bitirmeye çalışmak yerine bardağın dolu tarafına bakma olayı, kesinlikle kendisini iyi hissetmesini sağlayan bir faktördü. Az olan kamp eşyalarını toplamayı bitirdiğinde diğer ikisinin çoktan bitirdiğini ve yola koyulmak için hazır olduğunu görünce Kazumune, derince bir nefes alıp çantasını sırtına attı ve şöyle bir hazırım bakışı attıktan sonra diğer ikisinin bir kaç adım arkasından koşuşturmaya başladı. Normal bir insan için ziyadesiyle zor olacak bu eylem, Kazumune ve diğerlerini pek zorlamıyor gibi görünüyordu.
Kazumune, arkadan dizilişlerine göz ucuyla baktığında bir üçgeni anımsattıklarını sezdi. Birbirlerini pek tanımalarına rağmen uyum içerisinde hareket etmelerini yıllardır aldıkları eğitime bağlıyordu Kazumune. O kadar eğitimi boş yere almamışlardı sonuçta.
"Şimdi abiler bir şey soracağım ben, bu geçitten tek bir konvoy geçeceğinden eminiz değil mi? Derin bir iç çekti Kazumune. Sabahtan beri yapmak istediği şeyi ağzından çıkardığı sözlerden sonra yapmasına kesinlikle bir anlam veremiyordu, sadece yapmak istemişti canı. Aynı bu ana kadar derin bir iç çekmek nasıl istemiyorsa canı, şimdi de istemişti. "Şahsi olarak ben ne konvoyun şeklinden ne de konvoyda ki elemanlardan haberdarım. Hani emin olalım da sonra bir terslik çıkmasın."
Konuşurken hızını biraz azalttı ve diğerlerinin anlaması için cümlelerini oldukça anlaşılır bir şekilde ağzından çıkartmaya özen gösterdi. Görev genel manasıyla onu pek ilgilendirmesede bu görevin başarısızlığı her halükarda onu etkileyecekti.
Bundan öte bu görevi uzatarak zamanını daha fazla heba etmek istemiyordu.
Terlere karışık yağmur damlarının saç diplerinden yüzüne doğru dökülmesiyle içten bir kaç küfür mırıldandı. Yağmur aynı yollarının üzerindeki eğim gibi hissettirmeden bir anda azalıp bir anda yükselebiliyordu. Hasta olmak istemiyorum, diye iç geçirdi Kazumune.
Etrafına şöyle bir baktı. Ardından üzerini süzdü. Bugün klasik siyah kırmızı kenarlı kinamosu yerine, klasik Shinobi üniforması giymişti. Aslında bu yerinde bir karardı; çünkü bu yağmurun altında kinamo ile dolaşmak hastalık demekti. Ama neden kinamo yerine shinobi üniforması giydiği konusunda sabit bir fikre sahip değildi, hatta bu şeyleri üzerine ne zaman geçirdiğini bile tam olarak anımsamakta zorluk çekiyordu.
Sırt çantasının altında kalmış kılıcına kaydı gözü bir anda. Genelde kinamo giydiği zamanlar bel kısmına iliştirdiği kılıcının sırtında olmasına pek alışık değildi. Ama kıyafetlerinin getirdiği reaksiyonla kılıcının orada durması gerektiğine inanmıştı.
Her halükarda Kazumune tuhaf bir ruh halinde, tuhaf iki ekip arkadaşıyla tuhaf bir görevin yamacındaydı. Ve bunun ziyadesiyle farkında olarak o yamaçtan düşmemek için elinden geleni ardına koymayacaktı.