gönderen Arashi Nobu tarih 23 Haz 2016, 18:28
Köyün çevresindeki yollar pek iyi yapılandırılmamıştı. Engebeli, taşlık ve oldukça düzensiz bir şekilde dolambaçlanıyorlardı. Bu da tabi yolumuzu daha zorlu ve uzun bir hale getiriyordu. Durmadan zıplamak artık kuyruk sokumuma bir acı vermeye bile başlamıştı. Ama şikayet edecek değilim, en nihayetinde köyün gelişmesi adına buralara geldim ve tek amacım daha ileri gidebilmek.
Benim umarsızca söylediğim şeyler Bay Nobura'yı oldukça dehşete ve şaşkına çevirmişti. Heh... Sıradan insanlar her gün dalak, böbrek gibi şeyleri göremiyorlar değil mi? İğreniyor olmaları normal. Ayrıca ailemin çılgınlıkları yüzünden ben neredeyse bunlarla büyüdüm, o yüzden en ufak bir iç kalkması bile yaşamıyorum. En son sorduğum soru üzerine şaşkınlığını hala korumakta olan tüccar, konuşmaya başlamıştı. Konuşmak, kesinlikle bu adamın işiydi. Üzerinde nasıl bir etki olursa olsun, onu bastırıp duruma odaklanabiliyordu. Tam esnaf kafası, müşteri ile konuşurken kârın zararın hesabını yaparlar kafalarında ve pazarlığı daha sıkı tutarlar.
Gideceğimiz yerliymiş ya bu adam. O zaman bu yolları, oraları falan iyi biliyordur. İyi, iyi hiç yoktan yolda kaybolma tehlikemiz yok. Bu kısmı hiç düşünmemiştim bak. Şuan düşündüğüm ve çözdüğüm iyi oldu. Aslında kendi kendisine çözülen bir problemdi ama olsun, ben düşününce kafamda, ben çözmüş oldum. Çevremiz ise oldukça açıklıktı. Tarlalar, çayır, çimen, yeşillik, otlar vs. Herhangi bir saldırı olacağını düşünmüyorum. O yüzden rahatça lak lak edebilirim. Şansıma ki, konu konuyu açmaya devam etti ve Bay Nobura, bana bir hikaye sordu. Heh... Eğlencenin dibine vuracağız işte şimdi. Hemen konuya girerek;
"Oooo... Hikaye, en sevdiğim! Pekala, sana ne anlatsam şimdi? " demiştim ve kısaca bir düşündükten sonra,
"O kadar dalak, böbrek muhabbetinden sonra daha eğlenceli, güzel bir hikaye ilginizi çekecektir. Güleriz biraz. Ancak konunun benimle hiç ilgisi yok, olay tamamen babam üzerinden dönüyor. Babamın geninlik zamanlarıymış, medikal eğitim almak için hastanede çalışıyormuş. Bir gün aklına feci bir hinlik gelmiş ve üerine geçirdiği beyaz çarşafı, tentirdiyot ile boyayarak ustasının karşısına çıkmış. Sözde onu hayaletim niyetine korkutacakmış. Gerçekten de başarmış, ustası, onun bir hayalet olduğunu sanmış ama sonrası hiç de beklediği gibi olmamış. Sizce ne olmuştur?" diyeceğim ve birazcık duraklayacağım. Buraya kadar anlattıklarımı hem Bay Nobura kafasına bir yazsın hemde düşünsün, ancak ondan bir cevap beklemeden devam edeceğim;
"Ustası birden üzerine atlamış, kısa sürede çivi yere çakmış onu. Baya böyle yere dümdüz girdiğini söylüyor hatta babam, ustası çok güçlüymüş. Boynu kırılmadığı için hala şükreder babam, aslında şükretmez ama iç çeker işte. Asıl olay bundan sonra başlıyor Bay Nobura. Dayak yerken babamın üzerindeki çarşaf çıkmış, ustası ile göz göze gelmiş. Tabi ağız yüz kan içinde, zar zor konuşuyor. Yinede pişkin pişkin kandırdığını söylemez mi? Ustası bir ohh çekmiş tabi.
Hemen apar topar kaldırıp, bir doktorun yanına götürmüşler. Yatırmışlar sedyeye. Kırık mı kırık, çatlak mı çatlak, medikal ninjutsu ustasının kardeşi olan doktor gelmiş karşısına. Tabi doktoru görünce babamda rahatlamış, keyfi yerine gelmiş. İyileşecek ya hani. Doktor buna bir hap vermiş, babam hiç düşünmeden atmış ağzına. Hapı yuttuğu gibi hapı yuttuğunu öğrenmiş doktordan. Hani mecazi anlamı vardır ya o sözün. Doktor, hapı, babam üzerinde daha ilk kez denemiş. Verilen ilaç, babamın karnını önce şişirmiş, bizimki ne yapsın? Garip garip izlemiş vucüduna olanları. Yaraları iyileşmiş hapla iyileşmesine ama sindirim sistemi feci şekilde hızlanmış. Söylediğine göre metabolizmayı ve hücrelerin yenilenme hızını mı ne arttırıyormuş hap. Yan etkisi ise... Haha... HAha...." o anda tekrar bir kahkaha tufanı tutmuştu beni. Kendimi biraz toparladıktan sonra
"Patlatmış muayenehanede osuruğu. Ama durmak bilmiyormuş. Aralıksız yarım dakika osurduğunu söylemişti bana. Doktor osuruğun kokusuyla kaçmış, odadaki hasta dışarı çıkmış. Tek kalan babam başlamış hastanede dolaşıp yardım aramaya. Ama onu gören kaçmış, en yatalak hastanın bile ayaklandığını söylüyor bana. İnadına bir kaç yer daha gezdikten sonra bütün hastaneyi kokuyla donatıp, çatıya çıkıp bir başına oturmuş. Bir kaç saatin ardından ilacın etkisi geçmiş geçmesine amaaa... Eziyet gibi bir gün geçirmiş işte kendisi için. Şimdi ise gülerek, eskileri yâd ederek anlatır." diyecek ve sözlerimi bitirecektim.
Ardından tekrar nerelere geldiğimize göz gezdirirken "Ee... Nasıl buldun Bay Nobura?" diyecektim.
