Ben, arkadaş edinmeyi sevmem. Bunun en büyük örneği, bir tek Hiro'yu arkadaş olarak görmem olabilir. Ama benim felsefeme göre, güç arkadaşlığı diye bir şey vardır. Gerçekten güçlü olduğunu düşündüğüm, gücünü bana kanıtlayan shinobiler benim dostumdur. Onun dışındakiler ise, egomu tatmin etmek için bana verilmiş oyuncaklardan başka şeyler değillerdir. Gücü nedeniyle arkadaş olduğum bir insan var. Normalde diğer köylere saygı duymasam da, kendini bana kanıtlamış bir arkadaş. Zamanında anlamamıştım, neden iki farklı köy aynı görevi veriyor diye. Ama zor kurtulduğumuz bu görev bana çok bilgi kazandırdı. Bu görev belki de ölümden nefret etmemi sağlayan ilk görevdir. İki köyün ilişkisini bilmiyorum, ama bu görevden sonra geliştiğine eminim. Belki de şu anda Ishigakure'de benden bahsediliyordur. Takım çalışmasına pek de önem vermeyen ben, bu görevde çok iyi uyum sağlamıştım. O görevde gözüme takılan shinobinin adını asla unutmayacağım, Kurochi Hirashimatsu.
Güzel uykumun ortasında, Hiro pencereye dışarıdan birkaç kez vurarak uyanmamı sağladı. Uykumun bölünmesinin beni sinirlendirdiğini bile bile böyle bir şey yapması, beni çok daha fazla sinirlendirdi. Gözlerimi ovaladım ve pencereyi hızlı bir şekilde açtım. Kızgın gözlerle Hiro'ya bakarken onun küçücük bir utanç belirtisi göstermeden gülümsemeye devam etmesi beni aşırı derecede kızdırdı. Daha niye geldiğini sormadan konuşmaya başladı. "Yuudai-kun, bugün görev günü. Kalk hadi kalk, saate bak. Uyandırmasam uyuyan güzel gibi uyumaya devam edeceksin haa." Bugün göreve çıkacağımız tamamen aklımdan çıkmıştı. Hiro'yu dinledikten sonra yavaş yavaş sakinleşip Hiro'nun dış kapıya gelmesini söyledim. O dış kapıya doğru yürürken hızlıca kıyafetlerimi giyerek banyoya doğru ilerledim. Saçlarımı düzeltip alın bandımı omzuma taktıktan sonra dış kapıyı açtım. Chou binasında takımın toplanmasına on beş dakika olduğundan, Hiro'yu kahvaltıya davet ettim ve ailemle birlikte güzel bir kahvaltı yaptık. On dakikada yiyebileceğimizi yedik ve hızlıca evden ayrıldık. Klan bölgemizden çıktığımız anda Yuka'nın o gıcık tiz sesi duyuldu. "Heeeey, hadi birlikte gidelim tatlı çocuklar." Ve en nefret ettiğim durum ise, yine elinde bir sake şişesi ile göreve geldi. Ame-chou ile görüşeceğiz ve sake içiyor. Ve kendisi bir genin. Ne diyebilirim bilmiyorum. Hiro'nun onu uyarmasına rağmen lafları geçiştirdiğine göre yine rezil olacağız. Yapabileceğimiz bir şey yok. Hiro ile Yuka sohbet ederek yürürken ben önden yürüyorum. Doğal olarak Sora senseiyi ilk olarak ben görmüş oldum. Ame-chou binasının önünde bekliyordu. Senseiye de selam verdikten sonra, geriye kalan tek şey görevi almak oluyor.
"Dün gece, köyümüzden sizin yaşlarınızda bir genin olan Nakano Aoba, sınır kapısında görevli olan bir shinobiyi öldürerek köyden kaçmıştır. Nakano klanının son varisi olan Aoba, diğer geninlere göre klanı nedeniyle daha çok chakra barındırdığı için shinobi dünyasına bir tehdit oluşturmaktadır. Ishigakure'ye doğru gittiği bilinmektedir. Dinlenmeden gidebileceği en uzak yer Sakae Kasabası olduğu için, sizi oraya gönderiyorum. Amacınız, Aoba'yı yakalayıp geri getirmek. Eğer bunu başaramazsanız, etkisiz hale getirebilir ya da işini orada bitirebilirsiniz. İyi görevler." Ame-chou'nun konuşmasını dinledikten sonra takımımız yola çıktı. Sakae Kasabası neredeyse Kaya Ülkesi'nin sınırında olduğu için oraya varmamız yaklaşık iki gün sürecek gibi görünüyor. Ame'den çıkmadan önce kütüphaneye uğramamız gerektiğini söyledim. Sensei bunu onayladıktan sonra kütüphaneye girdik. Oradan Nakano klanı ile ilgili bir kitap aldım ve görev sonunda geri getireceğimi söyledim. Yolda klanla ilgili biraz bilgi edinmek iyi bir fikir olabilir. Nasıl biriyle karşılaşacağımı öğrenmem lazım. Kitabın kapağında "Klan Üye-" yazısı vardı. Devamı silinmiş ve kurşun kalem ile "-si" eki getirilmişti. Alt tarafta da tüm klan üyelerinin yüzü mürekkeple karalanmış ve tek bir kişinin resmi bulunmaktaydı. Resmin altında da "Nakano Aoba" yazıyordu.