Pazarda yaptığım son alışverişten sonra birikimlerim iyice suyunu çekmişti. Öyleki, eskiden ramenime ne güzel 2 porsiyon et koydururken şimdi şehriyesi az olsun diyebiliyordum. Köyümüzde çok cimriydi. Vadide o kadar çamur topalamışız ama 1 ryo bile veren yok. Eh buda beni alternatif yollara yöneltmişti.
İlk olarak boş zamanlarımda bir dükkanda falan çalışmaya başlamıştım ama kazandığım para çük kadardı. Benim çüküm değil ama Daichi'nin çükü kadar. Benim çüküm zaten 1 metre. Yorgunluk yüzünden yediklerim kazandığımı geçiyordu. Anlayacağınız 1 haftalık bir çalışma süresinden sonra daha az parayla işten ayrıldım. İkinci işim ise İshide en saygın meslek olan zanaatkarlıktı. Yaptığım resimler yok satacak sanıyordum ama buda düşündüğüm gibi olmamıştı. Yaptığım resimler bir boka benzemediği için kimse almamıştı. Harcadığım boya parası da cabası . Sonuç olarak az parayla girdiğim çalışma hayatımdan daha az parayla ayrılmıştım.
Tam her şeyden ve herkesten ümidimi kesmiştim ki 6 yüzlü tavla zarı üreten bir zanaatkar görmüştüm. O anda aklıma müthiş bir plan gelmişti. Ben inanılmaz derecede zeki bir insandım. Matematiksel işlemleri ışık hızında yapıp sayfalarca yazıyı bir bakışta ezberleyebilirdim. Eğer bu yeteneklerimi kumarda kullanırsam milyoner olurdum. O yüzden kumar oynamaya karar verdim. Tabi tek başıma kumar oynamak biraz tehlikeliydi. Çünkü oynayacağım kişiler ensesi kalınlar olacağından kaybetmeleri durumunda çirkefleşebilirlerdi. Bu yüzden normal kıyafetler giyip geninken aynı takımda olduğum Daichi'nin evine gittim. Kendisi biraz mal olsa da yakın bir arkadaşımdı. En önemlisi ise güvenilir biriydi.
Sabahın köründe Daichi'nin evine gidip cama taş atmıştım ama herif kış uykusundaki bir ayı gibi uyuyordu. Bir kaç deneme sonrasında iyice sinirlenip demirden yapılma beyzbol topumu Daichi'nin camını kırmak için fırlatmış ve '' Anasını cima ettiğim Daichisi, uyansana götoş. '' diye bağıracaktım.