"Öyle bir içiririm ki." deyivermişti Tama içinden, ama yüzünde oluşan gülümseme daha çok müteşekkir görünüyordu. Zaten ne kadar nötrlense de hiç kimseye "Al şunu iç." diye zehir verip içmesini bekleyemezdi ki. Bunun acı tadı ve kokusu eğer sert bir içkiyle nötrleşemiyorsa bu durumda öğretmeninin söylediği tamamen geçerliydi. Gerçi, adamın zaten denemiş olduğunu hesaba katarsa Tama bir ihtimali denemekten kurtulmuştu ve bu tam da istediği şeydi. Artık zehrin kokusunu ve tadını içkinin bastıramayacağını biliyordu en azından. Kullanmayı düşünmediği zehir hakkında bu kadar kullanacak gibi plan yapması, ister istemez kızın dikkatini çekmiş ve bu hevesi onu biraz korkutmuştu. Sırf hoca zehir verdi diye ikna edilebilecek adamı zehirlemenin bir mantığı yoktu sonuçta.
Adam bana verdiği cevabından sonra Hyotaru'nun eğlenceli ses tonunu tek kelimesiyle bıçak gibi kesip gençleri kovmuştu yine. Kapının önünde Tama, planladığı soruyu çocuğa sormuş ve hemen ardından Sakae'ye olan yolculuğun uzun süreceğini duyunca ister istemez "O kadar yol var mı yav." demişti istemsiz. Çocuğun sakin tonu kızı sakinleştirirken hocasından izin alma konusunda yardım istemiş, sonra da yolculuğa çıkmak için hevesini belli etmişti.
Genç kız "Deneyelim en azından ya." derken çocuğun arkasına doğru geçmiş ve ona yolu göstermesini ima etmişti bu hareketiyle. İkna konusunda bugün harika gidiyordu ve gün içinde dördüncü insanıyla da konuşarak rekor kırmak için gazı vermişti bir kere kendine. Adını soran çocuğa dönüp kocaman salak gözlerle; "Sahi ben Tsuji-sensei'ye de söylemedim adımı. Oujtama Itachi, yok, Tama." demeyi başarabilmişti. Az önce gaz verdiği sosyal tarafı adını salak salak söyleyişiyle yok olmuştu bir anda. Hani bir ara çocuğun arkasındayken gizli gizli sıvışmayı bile düşünmüştü hastaneden dışarı. Ama Hyotaru'yu yüzüstü bırakmamalıydı ona yaptığı bunca iyilikten sonra.