İşte bunlar hep bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor. Geçen sefer de elimize bir çanta altımıza bir araba verip yollamışlardı sonra birbirimize girmiştik. Gerçi birbirimize girmemizin sebebi Jounin değildi, neyse.
Biz yine epey bir gittik. Az mı dersin uz mu dersin dere mi dersin tepe mi dersin düz mü dersin altı ay mı dersin güz mü dersin Daichi bizi niye kanser ediyorsun mu dersin sıçarım yapacağın işe mi dersin orası sana kalmış. Ama "sıçarım yapacağın işe" dersen oraya gelir senin ağzına çatır çatır sıçarım. Öyle bir şey deme. Terbiyeni takın, TERBİYELİ OL!
Bir kez daha konuya dönecek olursak, biz bu ilerlememiz sonucunda sonunda köye ulaştık. Ulaşırken de garip havalar derken ne demek istediğini anladık sanırım. Biz daha köye gelmeden yağmur çise atmaya başladı. Köy dediğim de küçücük bir şey ha, köy demeye şahit ister. Bir tane büyük ev var bir de onun etrafını çevrelemiş küçük evler var. Belli ki bir sülale hep beraber yaşıyor burada. E bize de bu sülaleye yardım etmek düşer. Haydi bakalım.
Bu düşüncelerle köye girerken bizim karşımızdan köye giren bir ekip daha vardı. Peşlerinde de koyunlar... Bizsiz küçük bir arama kurtarma girişimi olmuş belli ki. Takdir ettim, adamlar tembellik etmemiş bir şeyler yapmaya çalışmış.
Bakışmalar hiç uzun sürmedi. Adamlar direk söze girip anlattılar ne yaptıklarını. Çıkabildikleri kadar çıkıp çobanı aramışlar ama tek bulabildikleri bu koyunlar olmuş. En son bir tanesi çıktı aralarından kendini tanıttı bize. Belli ki yetkili bir abi. Ben de elini havada bırakmadım tabii ki. Aynı şekilde kendimi tanıttım Shigeki kardeşimize. Sonra bu abi bize planımızı ve sorularımızın olup olmadığını sordu. E var tabii.
Bu işler ayaküstü konuşulmaz. Gerçi adamın suratı kaymış rahat tavırlar sergilemesek daha iyi, ayaküstü konuşalım bu sefer de. Ben gireyim konuya bakalım. "Çabuk gelmek hemen yola çıktık. O yüzden pek bilgi alma imkanımız olmadı. O yüzden şu anlık bir planımız yok ama sizden aldığımız bilgiler doğrultusunda bir plan yapmamız çok uzun sürmez." diye başladım. Ardından da sorulara geçtim. "Kaybolan arkadaş hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Aşırı bilgilere ihtiyacımız yok. İsmi, cismi ve onu bulmamız için bırakmış olabileceği bir iz falan olabilir mi olursa nasıl bir şey olur bilmek işimize yarar. Ayrıca dağın coğrafi koşulları ve hava durumunu da bilmemiz lazım. Ve tabii ki kaybolan kardeşin yanında hayatta kalmasını sağlayacak erzak falan var mı?" İyi bir başlangıç oldu. Bir nefes molasından sonra tekrar sıralamaya başladım soruları. "Böyle bir olay olursa diye kararlaştırılmış bir saklanma yeri falan var mı? Yoksa da siz burada yaşayan kişiler olarak bize birkaç fikir verebilirsiniz. Arkadaşla beraber mahsur kalan kurtarılacak hayvanlar da var mı? Ayrıca geceleri dağ nasıldır? Vahşi hayvanlar var mı meşale kullanarak yeterince aydınlanma sağlayabilir miyiz hava nasıl olur?" Otlak sorusu da Giin'e kalsın, sorusunu çalmayalık adamın, ehehe... "Unutmadan elinizdeki medikal malzemeler hazır olsun, ne olur ne olmaz. Her ihtimale karşı hazır olmalıyız." "Çok iyi moral verdin millete, aferin sana" diyeceksiniz ama adamı kurtarıp buraya kadar getirdikten sonra iki bezin, sargının yetişememesinden ölmesi bana koyar. Hem de öyle bir koyar ki... O yüzden akıllarında bulunsun.
Daha sorulacak bir sürü soru var ama sanırsam hemen gitmemizi istiyorlar. Bu yüzden hemen soruların cevabını alıp çıkabileceksek çıkalım. En azından bu yönde davranalım da arıza çıkmasın. Adamların da rahat olması işimize gelir. İş birliklerine ihtiyaç duyabiliriz.