Bu takım kaptanlığı zor iş lan! Valla, takım sahibi olmak götü boklu veletleri eğitmek falan. I-ıh. Bana gelmez abi, zor ya. Hem bir yandan sıfırdan öğretmek falan, uğraşılacak dert değil. Benimki şanslıydı tabii, her şeyi bilerekten gittim oraya. Anca Himei ve Batou ile uğraştı durdu.
Zaten beni de pek sevmezdi ibnetor, karşılıklı sövüşüp sevişirdik zihinlerimizde. Ne yani? Bir kez bile onu insanların gözünde çok havalı bir şey olarak göstertmediğim için beni suçlayamazdı! Neymiş efendim, kızdırıp bana doğru gelen tekmesinin önüne sik gibi duvar çıkarmışım da bacağını çatlatmışım. Neymiş efendim, aniden yerin altından çıkıp kıçına pandik atmışım.. Yaparım öyle şeyler, tatlı çocuğumdur ben bakmayın.
Her neyse, işte eski güzel günleri düşüne düşüne, akademiye doğru yola çıkmıştım. Bakalım, ne var ne yok diye bir gidecektim. Şöyle bir mini mini birler, çalışkan ikilerin mallıklarını izleyip keyfim yerine gelsin diye yürüyordum. İçeriye ilk adımımı atmamla, benim jenerasyonu hatırlayan öğretmen abilerimizin ölümcül bakışlarının da hedefi olmuştum.
Bir tanesinin yanından geçerken "Tatane.. Baş belası.." diye mırıldandığını duyduğumda hafiften sırıtmış, kıvırtarak ve esnek figürler sergileyerek yürümeye devam ederken kazayla başka birine çarpmıştım. Elindeki kitaplar düşmüştü, fakat eğilip alırsam aramızda bir aşk başlayabilirdi. Neyse ki, aşk başlamayacak şekilde eğilmiştim. Göğüs aralarım görünmeyecek şekilde yani.
Tabii bunun ilk şartı görülebilecek bir göğüs arasıydı, neyse neyse. Elimdeki kitapları ve bazı kağıtları ona doğru uzatırken adamın "Teşekkürler genç" demesiyle, ağzımdan "Rica ederim"in çıkışı ve akabinde gözlerim kısılacak kadar gülümsemem bir olmuştu ki, göz teması kurduğum gibi "Küçük şeytannnn!" diyerek hızlıca ters yöne doğru, koşar adım uzaklaşmıştı. Meh, Kateno-sensei beni pek özlememiş gibiydi. Umurumda da değildi.
Kıvırtarak, adımlarımı önce topuğumu basacak şekilde atmaya özen göstererek ve parmaklarımı şıklatarak koridorda yürüyorken, birden bir sınıfın kapısı açılmıştı.
Karşımda Takobane-sensei vardı! Olacak iş miydi bu şimdi! Yarı kızgın, yarı da ışıldayan gözlerle bana baktı.
"Shizawa Tatane. Jenerasyon birincisi. Sana bir işim düştü."
Neyse ki, Shizawa Tatane dediği anda yürümeye başlamıştım ama nafile. Çekti kenara.
"Bak, acil bir işim var. Bu yüzden bu derslik geninlere senin ders vermeni istiyorum. Bana bir çok iyilik borcun vardı, öyle hatırlıyorum."
Unutmamış da bunak! Bak bak, borçlarımı nasıl da hatırlıyor! Lan ben ota boka borç olsun diyen herifin tekiydim, ne bileyim yılların ardından karşıma çıkacağını. Başımı aşağıya eğerek, pişkin pişkin sırıta sırıta sınıfa girdim.