
Birkaç gündür uyumuyor olmasının etkileri dışarıdan bakıldığında hissedilmeye başlanmıştı artık. Göz bebekleri büyümüş, göz altları morarmış, yüzünün her tarafına yayılan kırmızı benekler canlılığını yitirip soluklaşmıştı. Yeşil gözlerini, artık tanıyamadığı aynadaki görüntüsünden kaçırdı utanarak. Önündeki seramik lavaboyu köşesinden tutan kolunun kasıldığını, elini farkında olmadan yumruk yaptığını, sonunda gözlerini aynadan alabildiğinde fark etmişti. Elini ağır ağır yanaklarına doğru kaldırarak yağlanmış cildine dokundurdu. Gözlerini yeniden karşısında duran kızıl saçlı kızın gözlerine diktiğinde artık aynanın diğer tarafındaki görüntüsünün kendisine ait olduğu düşüncesini kaldıramadığını fark etti. Yanaklarından çektiği parmaklarını, karşısındaki kızın yanaklarına dokundurmaya çalıştı istemizce. Ancak kızın varlılığının tek nedeni olan, aradaki yansıtıcı maddenin soğukluğu irkilmesine sebep olmuştu.
Sonuna kadar açık olan musluğu tek hamlede kapattıktan sonra elini otomatik olarak lavabonun hemen yanındaki havlu askılığına doğru hareket ettirdi ancak teni herhangi bir yumuşaklıkla buluşmayınca afalladı. İlk birkaç saniye şaşkın şaşkın havlusunun neden yerinde olmadığını düşündü ancak banyoya son geldiğinde havluyu askılığa asmak yerine yere attığını hatırlaması çok da uzun sürmedi. Yerde duran havluyu almak için eğildiğinde bir anlığına gözleri karardı. Ayakları, elli kiloluk vücudunu taşıyamadı ve dengesini sağlamak için herhangi bir yerden destek alamadan kendisini yerde buldu. Ayakları zeminin soğukluğuna alışmıştı ancak bu his ile ilk defa şu an karşılaşan vücudu geçen birkaç saniyenin ardından titreyecek duruma gelmişti bile.
Kalkması gerektiğini biliyordu, yatağına geçmesi ve rahat bir uyku çekmesi gerektiğini biliyordu ama vücudunun herhangi bir kısmında bunu yapabilecek en ufak bir güç kalmamıştı. Zeminin soğukluğuna aldırmadan kollarını ve bacaklarını iki yana açarak odadaki tek ışık kaynağı olan tavandaki sarı ampule dikti gözlerini. Hayatının nereye doğru gittiğini düşünmeye başladı. Daha birkaç ay öncesine kadar ortalama bir hayatı vardı. Yaşamını devam ettirebilecek kadar yeterli bir maddi duruma ve başını sokabileceği bir eve sahipti. Çevresindeki insanlar bir shinobi olduğu için kendisine saygı duyuyordu. Yalnızlığın nirvanasına ulaşmış, çoğu insanın istemeyeceği bu durumdan zevk almayı başarmıştı. Yazdıkları herkes tarafından okunmuyor olsa bile belli bir okuyucu kitlesine sahipti. Sonra ne mi değişti hayatında? Sonra... Aşık oldu.
Yere düşünce altında kalan havluya sarıldı sımsıkı sanki oymuş gibi. Yanaklarından akan birkaç damla göz yaşına aldırmadan gözlerini kapadı. Bedenini esir eden uykuya karşı yenik düşmesi çok uzun sürmemişti.