"Hatırlamaz olaydım!" diye isyan ettim kocama doğru. Tekrar taktığım gözlükleri biraz indirerek burun kökümü sıkmaya başladım utançtan resmen. Hayır sen neden kısıtlı yaşadığımız romantizmden sonra bu lanet karının kelini hatırlatıyorsun ki bana? Gel şöyle tenhalara geçelim, bir kaç deney yapalım seninle? Neden olmuyor ha? Neden? Onun yerine abaza karının tekinin dağa taşa yaslanış fantezisini dinliyor, Naka'nın sıçışlarından bilmem kaç 956 numaralı olanı dinliyoruz.
Şimdi şöyle düşünürsek, koca adayım yardım sever ve talep geri çevirmeyi sevmeyen biri. Bunu da lehime çevirebilirim ben ama şimdi değil. Sinsi şerefsizliğimi uygulayabileceğim bir zamanda değiliz maalesef. Aşkım diyor ki, sizi diyor, yarıştırayım ben bir güzel diyor, kaybedin de siktir olun gidin çocuklar diyor. Evet bildiğiniz çocuklar diyor ya içinde benim de olduğum bir topluluğa! Kalbimi gene kırıyor. İyi bari benim saçlara yanaşmıyorlar. "Yarışalım yarışmasına Profesör-san ammmaaaa..." diyip parmak uçlarımda profesörün kulaklarına uzandım, bir yandan da "Gel gel bir şey di'cem" tarzı bir el hareketi yapacaktım. Yanaşmama izin verirse aniden "BEN KALP HASTASIYIM AMIK!!" diye böğürmeyecektim elbette. Manyak mısınız lan? En son bunu yaptığımda ablam kalp hastası falan dinlemeden terlikle dövmüştü beni evin içinde. "Yalnız ben kalp hastasıyım, tıkanıveriyorum hemen." diye mırıldanacaktım kulağına tatlı bir ezgiyle. "Hani bir şey olursa falan, kalp masajı biliyorsunuz değil mi Profesör-san?" diye de devam edecektim. Ahhh! Keşke ibneliğe fırsat gelse de bayılma numarası yapabilsem! O güzel dudaklarıyla bana hayat öpücüğü verse bana sevdiceğim! ULAN NE BİÇİM AKLIMI BAŞIMDAN ALDI HERİF BU NE BE!
"Bu arada pöröfors pröfrösör diyip durmaktan dilim döndü, adınız yok mu sizin?"