Gözlerim acı içinde görevini yerine getiremezken adımları ardı ardına sıralamaya başlamıştım. Hızlı olmak zorundaydım. Bu berbat durumdan kurtulmalı ve adamı yakalamalıydım. Yakaladıktan sonra da bırakmayı düşünmüyordu. Bizi böyle bir durumun içine sokan şerefsizi asla affetmeyecektim. Bu görevi sonuna kadar ilerletmek artık benim için bir anlam kazanmıştı ve bunun aksamasına neden olan her durumu ortadan kaldırmam gerekiyordu.
Sonunda sisten dışarı adımımı atabilmiştim fakat gözlerimin fonksiyonları hâlen tam olarak yerinde değildi. Nemli göz bebeklerim adamın siluetini seçtiğinde tekniğimi işleyişe sokmuştum. Sesim ise adamın kulağına ulaşmışsa bile diğerinden çıkmıştı. Umurunda olmamıştım. Bizi ardında bırakıp kendi başına söylenerek ilerliyordu. Yolun yarısına bile gelmeden, amacımız hakkında neredeyse hiçbir bilgimiz olmadan bizi başıboş bırakmıştı. Ailem ve diğer insanlardan hiçbir farkı kalmamıştı artık. Aptal köyümüzün başımıza koyduğu aptal adam gitmişti işte. Kendi işimizi kendimiz halletmek zorunda kalmıştık.
Bu zamana kadar hiçbir insana muhtaç olmadan yaşamıştım ve bundan sonra da başkasının peşinden koşacak değildim. Bu görevi kendim için tamamlamak istiyordum ve boynuzlu orospu çocuğu olsa da olmasa da bu amacıma ulaşacaktım. Ellerimi cebime yerleştirdikten sonra gözlerimi gideceğimiz yola çevirip iç çektim. Uzun ve sonunda neyle karşılaşacağımızın belli olmadığı bir yol bizi bekliyordu. Kızla konuşmaya çekiniyordum fakat birkaç kelime etmek zorundaydım. Utana sıkıla ağzımı araladım ve “Bence gidelim.” gibi bir şeyler gevelemeye çalıştım. Kızın inisiyatifine bırakmıştım kendimi. Eğer o da benim gibi gitmeyi arzularsa onun ardından vücudumu sürükleyecektim.