Ya aslında ben iyi bir adamım. Hem de çok iyi bir adamım. O kadar iyi adamım ki, emm. Neyse, siktir edin o kısmı. Ama yani, ben iyi biriyim. Bunu bilmeniz yeterli. Elbet bir gün size iyi yönümü göstereceğim. O zaman göreceksiniz benim iyi bir insan olduğumu. Gözlerinizde ki o şaşkın bakışları şimdiden hissedebiliyorum. Hatta içinizden bana duyduğunuz o sevgi, içinizden; yürü be koçum! hissedebiliyorum. Her şey için teşekkürler değil tabii ki de. Çünkü siz bir sik yapmadınız. Sahi siz kimdiniz? Nerenin hırbosusunuz? Hırbo dedim de, aklıma Tatsuya geldi. Amına koyduğum piçi. Kaybolalı bayağı zaman geçmişti. Ne olmuştu, ne bitmişti bilmiyorum. Ama başına kötü şeyler gelmiş ya da gelecek olma ihtimali de büyük bir olasılıktı. O yüzden, ona acıyordum. Onun için endişeleniyordum. Ona ne kadar kıl olsam da, arkadaş olarak görüyordum. Bir insan arkadaşını satar mı ulan? Ben sattım. Evet, üzücü ve de kırıcı. Sinirlenmek doğal. Bunu yaptım çünkü. Dostum dediğim adamı arkamda bıraktım. Hem de bir anlık sinirle. Ufacık bir sinir, beni ondan soğutmuştu ve uzaklaştırmıştı. Aslında pek abartılacak bir şey yapmamıştı. Sadece kirli, boklu götünü açmıştı dağ yolunda. Sonra bir güzel sıçmıştı. Adım attığım yerler, hep onun pis kokulu bokları ile dolmuştu. Ayak tabanım bok içinde kalmıştı. Adımlarımda ki ağırlık da artmıştı, yapışan boklardan dolayı. Zaten yavaş yavaş yürüyordum. Sonra bir baktım ki Tatsuya orospusu yok. O kaybolunca arkasından da sövmüştüm. Ama sövdüğüme pişman değilim. Tek pişmanlığım, onu adam edemememdir. Ha birde, onu kurtarma yolunu seçmememdir. Bu iki şeyden pişmanım. Yani ölebilir çocuk. Ishigakure yönetimin pek olay ile alakası da yok gibi. Hiç siklenmedi çocukcağız. Acaba deli diye mi yapılıyor bunlar Tatsuya'ya? Yoksa köy ondan kurtulmak mı istiyor? Sikerim lan öyle köyü! Madem birinden kurtulmak istiyorsun, niye shinobi yapıyorsun. Ya tamam, biliyorum herif deli, aptal, özürlü ve de yarrakkolik. Ama bu değil ki, işe yaramaz. Eşek oğlu eşek gibi hızlı biriydi Tatsuya. Çok hızlıydı rahmetli. Öhm! Rahmetli dedik, ölmedi lan o. Sikerim kafamı valla. Nasıl konuşuyor yahu. Ağzımdan yel alsın. Ölmemiştir çocuk. O bir deli. Delileri öldürmek güven, özveri ve tecrübe ister. Kısaca göt ister. Saldırıdan ölmese de, açlıktan ölme ihtimali de vardı az buz. Ama taşı bile kemiren biriydi Tatsuya. En kötü kendi sidiğini içer, taş falan yerdi. Taş çorbası yapardı. Bulurdu yani yolunu. Amına koduğumun delisi. Neyse ya. Biraz daha haber çıkmazsa ondan, kendim arayacağım o piçi. Evet, harcattırmayacağım ben Tatsuya'yı. O benim arkadaşım sonuçta. Bu köy için göreve çıktı. Tamam para aldı, bir kazancı oldu. Ama bize destek çıkmak ile mükellefsin sen Daichou bozuntusu. Olası bir savaşta yarrak para alır shinobiler. Sen de bunun bilincindesin zaten. Değil mi atsiki? Sövmeyeceğim abi, sövmeyeceğim. Siktirsin gitsin başımdan. Şu görev bitsin hele bi', Tatsuya'dan haber çıkmazsın nasıl sikiyorum ortalığı görün bakalım. En kötü ben gideceğim. Başka bir ara yol da yok zaten. Neyse artık. Tatsuya haydi koçum, gel sana dango ısmarlamayan orospu çocu.
Şimdi, en son nerede kalmıştık amına koyim? He, hatırladım. Yola bir göz atınca direkt olaylar beynimin içine doluştu. O doluşma hissi çok hoştu. Arada bu tür aksiyonlar yapmak lazım. Güzel oluyor. O değil de, az önce sikko doktor ne öksürdü be. Ulan yemin ediyorum, etraftaki bitkiler hareketlendi. Ağaç gövdeleri falan çatladı. Benim gözler direk yere yöneldi. Adamın ciğerini aramaya koyduldum. Meğerse, ciğerini öksürmemiş. Ben öyle sanmışım. Ama herkesin öyle düşüneceğini sanıyorum. O nasıl öksürük la, amın oğlu? Amk çocu beni veba yapmaya çalışıyor. Seni sikerim liseli. Ben veba olmayacağım. Vücut benim değil mi, olmayacağım da olmayacağım. O kadar ulen! Her neyse, bu kadar safsata yeter. Safsata yeter dedim, ama sikko doktora bir şeyler oluyor gibi. Ulan terliyor, gözleri morarıyor. Ne oluyor lan bu herife? Galiba altına sıçtı. Saklayamaz benden. Kaçmaz ki benden. Hemen anlarım. Ne yapalım, sıçsın. Tabii sıçmamış da olabilir. Orası beni ilgilendirmez. Yürümeye devam edelim. Yol da daralmaya devam ediyor.. Bitkiler artıyor. Bir şeyler oluyor işte. Zaten beni pek alakadar etmiyor bu durum. Sikerim yolu da, bitkileri de. Kafam şu an öyle. Yani pek siklemiyorum olan biteni. Yürümek, devam etmek, görevi bitirmek şu an tek amacım denebilir. O yüzden diğer şeyler ile pek içli dışlı olmamayı istiyorum. Olursam zaman kaybederim. Zaman kaybedersem, zamanımdan çalınmış olunur. Zamanım çalınırsa, ben sinirlenirim. Sinirlenirsem, elimden bir kaza çıkabilir. Kaza olursa, iki taraf için de hoş olmayan durumlar ile karşılaşırız. Bu hoş olmaya durumlar, bir süre beni sıkıntıya sokar. Bir sürü sıkıntı da kalınca, daha çok sinirlenirim. Daha çok sinirlenirsem, alkol alırım. Alkol alırsam, sarhoş olurum. Sarhoş olursam, işte o zaman tüm dünyayı sikerim. Böyle bir olay örgüsü içine sokmayın beni, sokturtmayın. Kafatasınızı sikerim valla. Ona göre yani. Adam olun. Neyse, sakinim şu an. Zaten sinirlenmemiştim. Bu arada o sesler ne? Arkamdan gelen tartışma sesleri.
Ne oluyor amk? Neyi paylaşamıyorsunuz keraneciler? Ene, yol ayrımına gelmişiz. Ne yapsak. Kısa yol var, uzun yol var. Bizim hırbolar da yollar hakkında tartışıyorlar. Biri kısa yol, biri uzun yolu savunuyor. Sikko doktor, uzun yolu istemiyor, kısa yolu istiyor. Hint fakiri ise tam tersi şeyde diretiyor. Ne yapayım? İki yolun ortasından mı yürüyeyim? Ben ninjayım. Ağaçtan ağaca atlarım. Gerisi hiç sikimde bile olmaz birader. Şaka şaka. Görevim gereği bu keraneciler de benimle gelmeli. Elden bir şey gelmez. Öyleyse gelsinler bakalım. Duyduğum kadarıyla, kısa yol sıkıntılıymış. İnsan yiyen böcükler varmış. Değişik bitkiler, insan siken yaratıklar varmış. Devler ve cüceler. Zehirli mantarlar. Alice'in harikalar diyarının kötü kopyası falan. Hepsi kısa taraftaki yoldaymış. Uzun tarafta ise, Alice'in gerçek harikalar diyarı varmış. Öyle duydum valla. Nereden derseniz, yüzlerinden. Tabii hal ve hareketleri, hatta mimiklerini de bu işe dahil edebiliriz. Hattası yok, ettim bile. Her şeyi ile kendilerini ifşa ediyor la bu barzolar. Barzo bunlara yakışmadı. Bunlara barzo demeyeceğim. Bunlara eski lakaplarını takacağım. Sikko doktor ve hint fakiri. Her neyse. Yola karar verme zamanı. Tahmin edeceğiniz gibi, uzun yolu seçeceğim. Kısa yolu seçeyim de, insan yiyen yamyamlar götümü mü siksin amk. Sikerim onları. Ben uzun yoldan gidiyorum. Ama bunu derken bile, kısa yoldan gitmem gerektiğini hissediyorum. Tükürüğümü yuttuğum da, boğazımdan sertçe iniyordu. Eğer uzun yolu tercih edersem, bizim hint fakirinin başına kötü şeyler gelecekti. Daha fazla yolu kaldıramayacak gibiydi. Muhtemelen çok kötü olur, ölümün kıyısına gelirdi. Ne yapsak diye düşünmeyecektim. Düşünmenin sırası değildi. Karar verme sırasıydı. Bunca zaman ikisine de sert davrandım. Vebalılardı, ama suç onlarda değildi. Bu kadar sert olmamam lazımdı. Şimdi hatamı telafi edebilirim. "Öncelikle tartışma bitmiştir! Sessiz olun! Hemen hareket ediyoruz. Kısa olan taraftan gidiyoruz. En önde ben olacağım. Bir şey olursa size koruyacağım." diyecektim vücudum dik, kaşlarım çatık, sert bir ses tonuyla.