Hemen çocuğun başına geçip, onu bir miktar kandırıp kemiği kontrol ettim. Fakat kemiği yerine oturtmuşlardı ya da kemik kırılıp, hiç yerinden çıkmamıştı. Veledin canını boşa yaktık ya. Aman banane, sanki benim canım yanmış gibi konuşuyorum birde burada. Eğer kendi canım yansaydı, kendime bir ton söverdim. O yüzden sorun yok. Artık shosen kısmına geçebiliriz.
Hemen atardamar ile başladım shosen uygulamaya. Fakat ortada değişen bir durum olmuyordu bir türlü. Salla o zaman damarı, bir önce gidip kemiğe bir bakalım. Kemiğe geçip, shosen ile onu kaynatmaya başladığımda bacaktan hala kan sıçrıyordu. Oluk oluk üzerime geliyordu. Damardan damardan, ben biliyorum bunu. O atar kesilmiş ya ondan oluyor bütün bunlar. Dur ama ona da sıra gelecek, onunda ben içine edeceğim bir güzel.
Kemiğe uyguladığım shosen işe yaramış olacak ki çocuğun suratına bir rahatlama gelmişti. Dur şu rahatlamayı bir bozayım ben sonra devam ederim velede "Bak kemiği iyileştiriyorum, ama damarı iyileştirmeyeceğim kan kaybından öleceksin." diyeceğim önce. Sonra bir iki saniye surat ifadesinin tadını çıkaracağım. Ardından tabi ki de "Şaka şaka, dur iki dakika birazdan yürüyerek gideceksin buradan." diye çocuğu rahatlatacağım. Korkup ortalığı velveleye vermesini hiç istemem şuanda. Fakat şu atardamar davasını bir hemşireye sormam gerekiyor. Hemen ona dönüp "Hemşire misin sen? Bende deli... Yani şey doktor, memnun oldum. Bu atardamar iyileşmiyor. Bir sorun mu oldu acaba?" diyeceğim. Bakalım duruma daha iyi bir açıklık getirecektir.