Rin-chan, şimdi!

Moderatör: Game Master

Rin-chan, şimdi!

Mesajgönderen Takahiko Eiji tarih 09 Eyl 2014, 03:01

Yağmurun en rahatsız edici tarafı, saçınızın yada kıyafetlerinizin ıslanması değil. Havanın sürekli kapalı olması, insanların D vitaminlerini bile doğru düzgün karşılayamayacağı seviyede güneş yoksunluğu da değil. Tüm yolların, tüm binaların, her şeyin ıslak olması da değil. Kesinlikle, en büyük problem sürekli giymek zorunda kaldığımız yağmurluklar. Rahatsız edici derecede bol olmaları, devasa kol ağızları ve sevimsiz büyüklükte kapüşonları yetmezmiş gibi sahip oldukları sevimsiz doku. Yine de kullanımı kolay ve son derece pratik, tamamen Amegakure'nin ihtiyaç duyup yöneldiği vasıflar. Gösterişten uzak ve uyumlu. Kısacası, hayata bakış açımı hem yansıtan, hem de yansıtamayan yegane ürün. Neyse ki, beni bu çelişki üzerinde fazla düşünmekten kurtaran şemsiye adında bir araç var da, boş muhabbetlere çoğunlukla kafa yormak zorunda kalmıyorum.

Çoğunlukla devriyelerin, ve bazen de kafa dinlemek isteyen shinobilerin kullandığı, sivillerin girişinin yasak olduğu yürüme platformu ağında sessiz sakin akademiye doğru yol alıyordum. Arada tanıdık yüzlere selam veriyor, beni yolumdan alıkoyabilecek kadar çenebaz meslektaşlarımdan olabildiğince uzak kalmaya çalışıyordum bir yandan da. Boş zamanlarımda yağmur altında yürümeyi severdim. Aslında, "hava açıkken yürümek" muhtemelen tercih edeceğim opsiyon olurdu ancak böyle bir şık olmadığı için, "yürümek" fiilini içeren yegane şeyi yapıyordum. Ancak bugün, sıradan bir yürüyüşten ziyade bir hedef noktam vardı; akademi binası. Akademi binasına ulaşan yolu iki amaçla katediyordum. İlki bana bu ay yazılan devriyeleri kontrol etmekti. Çoğunlukla köy dışı görevlere çıktığımdan nadiren devriye görevinde bulunurdum, ancak sık sık kontrol etmekten de bir zarar gelmezdi nihayetinde. Diğeriyse, kız kardeşimi akademiden almak ve birkaç haftalık uğraşım sonucunda onu ikna edebildiğim üzere ufak bir antrenman yapmaktı. Belki biraz motivasyon ve zorlamayla, bolca da şansla kız kardeşime shinobiliği sevdirebilir, içindeki alevi uyandırabilir ve iyi bir kunoichi olmasını sağlayabilirdim. Bu düşünce, sırıtmama sebep olmuştu, hiç de gerçekçi gelmiyordu bu cümleler.

Kız kardeşim de, aynen abim gibi anneme çekmişti ve belki de dünyanın en sakin insanları arasında yeralıyordu. Sürekli aksiyon gerektiren bu meslekte, belki de ihtiyaç duyulan en son özelliklerden biriydi yani. Ayrıca en doğru ifadeyle şiddetten korkuyor ve olabildiğince uzak durmaya çalışıyordu. Buna utangaçlığı ve ev işlerine ilgi alakası da eklenince, ne kadar ittirip kaktırsanız da shinobi sınıfına sokmayı beceremiyordunuz kendisini. Ancak evde konuşulan şeylerin ağırlığı babam ve abimin ortak olarak çalıştığı çinicilik ve hangi çöreğin hangi aromayla daha etkili olacağı olduğunda bir ümit kendi tarafınıza çekmeye çalışabileceğiniz birisini arıyordunuz. Ve son dalımı, denize düştüğümde sarıldığım yılanı da avuçlarım arasından kaçırmak üzereydim. Bir yandan, bu konuda huzur duymadan da edemiyordum. Shinobi yaşamı tehlikelerle doluydu, kanla, ölümle. Bir yerden sonra onuru bir kenara bırakmak gerekiyordu. Ve birer sivil olarak, bu dünyada tehlikeden belki de en uzak noktadaydılar. Bu uzaklık, bir shinobiden belki de yalnızca bir adım geride olsa bile.

Akademiye vardığımda, şemsiyemi kapatarak hafifçe silktim ve elimi kaldırarak kapının hemen dışında duran, geldiğimi farkedince elindeki sigarayı beceriksiz bir şekilde saklamaya çalışıp ağzındaki tüm dumanı yüzüme üflediğini farketmeyen chuunine selam verdim: "Osu, bugün nasılsın Ikeba-San?" Ikeba, otuzlu yaşlarının ortasında bir chuunindi. Hiçbir zaman bir saha adamı olmamış, şehir içi ehemmiyet görevlerinde ve nöbetlerde çalışmış bir shinobi. Bunda pek de iyi olmayan sağlığının ve aşırı kilosunun da etkisi olabilir diye düşünüyordum. Ancak adam, amansızca sigara içmeye ve sağlıksız yaşamaya devam ediyordu. Bazen düşünmeden edemiyordum, intihar etmeye gereken cesareti bulamayan bir insanın kendini öldürme denemeleri miydi bunlar? Chuunin, toparlanıp neşeli olmaya çalışan bir sesle cevap verene kadar, konuşmamı sürdürdüm ben de: "Merak etme, kimseye akademide sigara içtiğini söylemem, yasak olsa bile." Bunu, Ikeba'yı sevdiğimden değil, yalnızca bu konuyla ilgilenmediğimden dolayı yapmıyordum. Ona özel bir durum değildi yani. Ders saatlerinde çoğu sensei derste, kalanlar da öğretmenler odasında dinleniyor olduğundan kapı civarında dolanan çok az kişi olurdu, bunu da fırsat biliyordu adam.

Hızlıca panodaki nöbet ve devriye listelerini kontrol ettikten sonra bu ayki görevlerimi yanımda getirmiş olduğum ufak not defterine kaydettim ve koridorun sonundaki saate kaydırdım gözlerimi. Son dersin bitişine yaklaşık beş dakika vardı. Sükunet içerisinde geçecek beş dakika. Veya belki de gereksiz çene. Onunla ilgilensem, anlatacak pek çok şeyi varmış gibi duran Ikeba'dan olabildiğince uzak durarak, göz temasından kaçınarak bina duvarlarından birine yaslandım ve az sonra dersten çıkacak olan kızkardeşimi beklemeye başladım.
Max-chan
Kullanıcı avatarı
Takahiko Eiji
 
Mesajlar: 13
Kayıt: 08 Eyl 2014, 00:39

Re: Rin-chan, şimdi!

Mesajgönderen Takahiko Eiji tarih 09 Eyl 2014, 04:04

Kısa, ancak yağmurun altında yapılan bir yürüyüşün ardından güzel bir sıcakla harmanlanıp dinlendirici olan bir bekleyişin ardından çıkış zili çaldı ve öğrenciler yavaş yavaş sınıflardan koridorlara, koridorlardan çıkış kapısına doğru ilerlemeye başladılar. Fırlama oldukları yüzlerinden belli olanlar bu kortejin ilk sırasını, son hızla dışarı koşarak alıyorlardı. Nispeten orta sınıflarda olan bu öğrencileri tanımak zor değildi. İlk senelerde bu kadar amiyane tabirle ortam pezevengi olmuyordunuz, ve sonlara yaklaştıkça da işin ciddiyetinin ufak ufak farkına varıp fazla matrak işlere zaman ayırmıyordunuz. Bu iki zamanın tam arasındaki geçiş dönemiydi işte bahsettiğim şey. Akademiye daha yeni başlamış ufaklıklar, dedikodu yaparak kikirdeşip yürüyen kızlar, aralarda derslerin kendini dışarı atmak üzere öğrencilerin çıkmasını dahi beklemeden yola koyulmuş olan tanıdık birkaç chuunin, ve nihayetinde daha sınıftan çıkmadan üzerine geçirdiği yağmurluğu ve göğsünde birleştirdiği kollarında taşıdığı kitaplarıyla küçük kardeşim, Rin.

Resim


Akademide son senesine başlamış olmanın stresiyle bir yandan daha senenin başından mezuniyet kaygısı duyan, diğer yandan ilgi duymadığı shinobilikten kurtulacağına sevinen, daha güncel olarak ise bir okul gününü daha atlatmış olmanın karmaşık duygularıyla sentezlenen bir yüz ifadesi. Kardeşimi şuanda bu şekilde özetleyebilirdim. Yine de neşeli görünüyordu, belki de beraber antrenman yapacağımız içindir diye düşünmeden edememiş olsam da, beni gördüğü anda düşen yüzü ve bir saniyeliğine belirip kaybolan pişmanlığı olayın aslında tam tersine yönelik celbettiğini farketmemi sağlamıştı. Eve gidip, muhtemelen bugün yapacağı kupkekleri düşünürken aklından çıkmış olan antrenmanımız -son iki haftadır onu ikna etmek için uğraşıyordum- kafasından aşağı bir kova buzlu su gibi dökülmüştü muhtemelen. Bozuntuya vermeden -o da aynısını yapmaya çalışmıştı, yine de yüzündeki ifadeyi gizlemek konusunda benim kadar iyi değildi henüz- yanıma gelip muzipçe sırıtan kardeşime "Ee, hazır mısın, Rin-chan?" derken elindeki kitapları aldım. Ancak savunma yapmadan vazgeçecek gibi durmuyordu: "Nee nee, niisan. Bugün biraz yorgun gibiyim, antrenmanı başka bir güne alsak çok şeker olmaz mı?" En sevimli sırıtışını ortaya koysa da, aynı şeye dördüncü kez inanmaya razı olmayacaktım. Akademiye ilk başladığı günlerden beri birlikte toplasan birkaç kereden fazla çalışmamıştık ve beni ekmekte iyice ustalaşmıştı. Bir de şu zekasını daha nitelikli işlerde kullansaydı ya.

"Hiç şansın yok, Rin." Ciddileştiğimi, normalde kullandığım -chan ekini kullanmadığımda farkedebiliyordu. Bu, annelerin kızgın olduklarında çocuklarına isimlerinin tamamıyla seslenmesi gibi bir şeydi aslında. Kendisine ne kadar düşkün olduğumu kardeşim de biliyordu, ve çoğunlukla bu avantajı lehine kullanırdı. Ancak son senesine başlamışken, halihazırda shinobiliğe en yakın olduğu yerde onu kendi tarafıma çekmeyi başarırsam belki de ortak ilgi alanlarına sahip olduğum bir aile üyem olabilecekti nihayetinde. Bu zor görevde, en büyük sorumluluk bana düşüyordu tabi. "Meeeh, tamaaam." Bıkkın bir sesle omuzlarını düşürerek ilerlemeye başladı. Bu muhtemelen son numarasıydı, ancak yumruk yaptığım boş elimle hafifçe sırtına vurarak dik pozisyona geçmesini sağladım ve o söylenirken sesini bastırdım: "İyi bir shinobinin sağlıklı bir duruşa, düzgün bir vücuda ihtiyacı vardır Rin-Chan."


Max-chan
Kullanıcı avatarı
Takahiko Eiji
 
Mesajlar: 13
Kayıt: 08 Eyl 2014, 00:39


Dön Role Play Arşivleri

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir

cron