Aldığınız görev icabı, Güneş henüz daha doğmadan köy kapısında beklemeye koyuluyorsunuz. Daha önce arşınladığınız yolları bir kez daha eskitecek olmak, içinizde farklı duygular yaratıyor. Umigawa'ya bir önceki seyahatiniz aklınıza geldiği anda, istemsizce tüylerinizin diken diken olduğunu fark ediyorsunuz. Lanetli bir konuymuşçasına, ikiniz de aynı şeyleri düşünmeye başlıyorsunuz. Hainlikler, kanlar, ölenler ve durumu belli olmayanlar... Aklınızdaki ilk düşünce, kuşkusuz Bachuru'nun kaderi oluyor. Görevden sonra bir daha ondan haber alamamış olmak sizin canınızı sıkan en büyük etmen oluyor. Bir de Kurata Shiro... Onun da akıbetini hiçbir şekilde öğrenememiş olmak içinizi sızlatıyor. Özellikle Ishio, bir kez daha Shiro ile karşılaşmak için can atarken, görev brifinginde adının geçmemesi sizin için kilit noktalardan biri oluyor. Diğer bir deyişle, bu görevde ismi geçmese de esas tehlikenin kim olduğunu herkes çok iyi biliyor!
Yaklaşık yirmi dakikalık bir bekleyişin ardından, beklediğiniz kişi henüz daha gelmiyor. İsminin ve eşkalinin gizliliği anlaşılabilir bir durum olsa da, söz konusu olan yer Umigawa olunca, daha fazlasını bilmek istiyorsunuz. Bu sebeple de Kagami'nin yerine atanmış olan yeni karargah liderinin bir an önce gelmesi için sabırsızlanıyorsunuz.
Bekleyişiniz yaklaşık bir saate yaklaştığında, umudunuzu kesmeye başlıyorsunuz. Paranoyakça düşünceler aklınızı kemirmeye başlarken, görevin gerçekten var olup olmadığını düşünmeye bile başlıyorsunuz. Bu kadar beklemeye rağmen, kapıya yaklaşan bir kişinin dahi olmaması kafanızı karıştırıyor. Bu anlarda, uzakta beliren bir tip dikkatinizi çekiyor. Sizden 5 cm. kadar daha uzun olan, sarı uzun saçlarını toplamış, sol gözünde bir göz bandı olan ve ağzında sigarası bulunan bir kişi, elleri ceplerinde, biraz kamburunu çıkarmış bir halde, ayaklarını sürükleyerek size yaklaşıyor. Normal bir zamanda görseniz, en fazla çapulcu diyeceğiniz adam size yaklaştığında, sağ kolunda alınbandını görmenizle, korkularınız gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Adam size yaklaştıkça, sigarasından düşen külleri ve kirli sakalını daha rahat görebiliyorsunuz. Adamın yorgun bakışları uykusuzluğunu anlatmaya fazlasıyla yeterken, adamın hemen birkaç metre ötenizde durmuş olduğunu anlıyorsunuz. Birkaç saniyelik sessizliği adamın kocaman esnemesi bölerken, ağzındaki sigara adamın ayağının dibine düşüveriyor. Uykulu bakışlarıyla ağzından düşen sigarasına bakan adam, ceplerindeki elleriyle, ceplerinde bir şeyler arıyor ve sonunda bir paket sigara çıkarıyor. Diğer cebinden de zippo tipi bir çakmak çıkaran adam, sigarasını yakıyor ve ellerini tekrar cebine sokarken, suratındaki uyku haline son derece uyan uykulu bir ses tonuyla "Kusura bakmayın uyuyakalmışım da..." diyerek durumunu açıklıyor. Bu kısa cümleyi birkaç saniyede anca kurabilen adam, sigarasının külünü düşürmek için kafasını oynattıktan sonra "Umigawa'ya atanan yeni karargah lideri benim. Hazırsanız yola çıkalım." diyor. Uykulu ses tonundan taviz vermeyen adam elleri ceplerinde, ayaklarını sürüye sürüye aranızdan geçip giderken "Ha, adım Inaba Keiji... Siz kimsiniz?" diyor. Inaba Keiji
Umigawa, artık alkol kokusu yüzünden kaçınabileceği bir yer değildi.
Temiz Nikkougakure havasına rağmen bu durum zihninin bir köşesini işgal ediyordu hala. Alkol ve zamanla alkolle birleşen kanın kokusu... Oraya gitmesine gerek yoktu, Umigawa ismini duyması bile bazı hislerini rahatlıkla açığa çıkarabiliyordu. Korku, heyecan, kesinlikle klişe olmayan bir intikam isteği, pişmanlığı ve ancak şimdilerde bastıran Kagami'ye karşı hissettiği açlık. Elini sol omzuna, hala üzerinde kan lekeleri bulunan alınbandına kaydırdı. Ondan aldığı basit gözüken ancak tarifsiz anlamlar taşıyan alınbandı. Bu alınbandı orada yaptığı hataları her daim hatırlatacaktı ona. Dostunun yanmış vücudunu, Shiro'nun suratını, Kagami'nin son sözlerini. Yaşananlar için hala bariz bir suçluluk hissediyordu Ishio. Sadece bu sebepten, alınbandını bu şekilde tanımlama eziyetini kendine yapıyordu.
Bachuru'dan haber alamamışlardı. Görev brifinginde ise Shiro'nun adı dahi geçmişti. Ishio raporunda özellikle onun ismini belirtmesine rağmen... Köy onu dikkate bile almamıştı. Ancak Ishio, Umigawa için tehlikelere isim verebilmişti. Kirigakure ve Shiro. Köyü dillendirmese bile, Ishio biliyordu. Kageri de biliyordu. Bachuru burada olsa, muhtemelen o da biliyor olacak ve sivri bir dille söyleyecekti bunu. Bachuru.. Onun yerini de en az Shiro'nun yeri kadar bilmek istediğini farketti. Bachuru'yu bulsa onun halini görüp, kaldıramadığı suçluluğu depreştirecekti. Shiro'yu bulursa onu toprağın altına iteleyip, belki de tüm suçluluğunu yok edecekti.
Yaptığından gurur duymuyordu ancak Bachuru'nun burada olmamasına gereğinden fazla sevindi.
Kageri ise henüz Ishio'ya bir suçlama yapmamıştı. Belki dost olduklarındandı bu, belki de görev öncesi moral bozmamak için. Oysa söyleyebilecek çok şeyi olduğundan emindi. Ishio'nun büründüğü sessizlik bu durumun önüne geçmek için aldığı bir önlemdi. Sessiz bir özür ve yastı. Dostunun anlayışına sığındı. Kageri, onu okuyabilecek kadar yakın birisiydi.
Tek gözünü gökyüzüne doğrultarak saati tahmin etmeye çalıştı. Geldiklerinden beri yaklaşık yarım saat geçmişti. Ve geçen her dakika Ishio'nun merakını arttırıyordu. Gizli bir kimliği görmekten ziyade, Umigawa'nın yeni sorumlusuna duyulan bir meraktı bu. Ishio'nun haddine değildi elbet, ancak yeni gelen kişinin ne kadar uygun olacağını sorgulayacağından emindi. Kagami'nin yapabildiklerini yapabilecek miydi ? Düzensiz alkol tüketiminin olduğu bir yerde bile otorite kurabilmişti o kadın. Tek sorunu, herkesten şüphe duymasına rağmen tam olarak okuyamadığı bir komplo idi. Başarısına gölge düşüremeyecek birşey.
Olay böyle olunca, Ishio kendini basit bir koruma olarak görmek istemiyordu. Umigawa onlarındı. Umigawa ve o restoranın önü, artık Ishio ve Kagami'ye aitti. Umigawa, Ishio'nun sakinlik zırvalarıya, korkaklıklarıyla kaybedilemeyecek kadar önemli bir yerdi. Onun için artık böyleydi. Umigawa onlarındı. Ve Ishio, yeni gelen lideri korumaktan öte, bildiklerini aktararak bir tür danışman rolü üstlenmekte istiyordu. Umigawa'da bir rolü, etkisi olmasını istiyordu. Umigawa'yı yıkacak bir etki değil.. Umigawa'yı tekrar canlandıracak türden birşey. Şayet hayatının bir bölümünün Umigawa çevresinde yaşanacağından emindi Ishio. Kendi kafasındaki kötü izlenimi silmeliydi.
Ishio ve Kageri dışında, görüş açısındaki tek canlı ise.. Ishio'nun basit bir imitasyonuydu. Sarı, toplu saçlar. Gözbandı. Sağ göz. Yaşlı halini görmemeyi umdu. Şayet görünümündeki benzerlikler Ishio'yu birkaç saniyeliğine kilitlemişti. Yeterliliği sorgulama kısmında ise... Ishio bu adamdan emir alabileceği bir senaryo kurdu zihninde. Uyuşuk, yarı uykulu, ağzında sigara. Muhtemelen söylediklerini bile duymayacak, takmayacaktı. Böyle birinin Umigawa sorumlusu olması ise... Köyün bir bildiği vardır diyerek geçiştirdi. Kagami'de köy tarafından oraya atanmıştı. Hatta Ishio, Kagami'yi tanıyana kadar onun yeterliliğini sorguladığını da hatırlıyordu. Bu adamı tanıyana kadar da yorum yapmaktan çekindi.
Başını eğerek selamladıktan sonra kendini tanıttı. " Kai Ishio. " Adamın hızına ayak uydurmakta zorluk çekiyordu. Yavaş olması nedeniyle... Ishio bir adım attıktan sonra durup, ikinci bir adım daha atıyordu. Bu hızda Umigawa'ya gidişleri günler sürebilirdi. Adamın biraz daha ayılmasını bekleyecekti Ishio. Ondan sonra Keiji'nin hızlanacağını umuyordu.
Motivasyon Altın Çocuk: Altın jenerasyonun Altın Çocuğu ! Biraz iddialı geliyor kulağa fakat kişiliğini oluşturan noktaları düşününce ister istemez bu sonuca varılıyor. Babasının ihanetle bıraktığı lekeyi temizlemek, annesine olan borcunu ödemek, çekirdek ailesini reddeden sülalesine yaptığı hatayı kanıtlamak, Nikkougakure'ye duyduğu bağlılık.. Tüm bunlar Ishio'yu her zaman en iyi olmak konusunda iteleyen şeyler.
Baba: Ishio'nun babası Kyogi Riku şüphesiz ki hoş karşılanan biri değil. Savaşta Daimyo'nun tarafını seçmesiyle başlayabiliriz. Savaştan sağ çıkıp seneler sonra Ishio'nun annesi Kai Tsumu'ya tecavüz etmesi, Tsumu'nun kocasını ve bebeğini öldürmesi onu bir suçlu konumuna getiriyor. Ishio'nun önceliği bu konu olmasa bile biyolojik babasını adalete teslim etmek yahut adaleti ona götürme konusunda istekli. Ishio, Riku'nun işlediği cinayetler sonrasında hayatını bir kaçak olarak sürdürdüğünü biliyor. Süregelen eğitimleri ve köy çalışmaları nedeniyle henüz bu konuda araştırma yapabilmiş değil.
Komplikasyon Tek Göz: Ishio babasından geldiğini düşündüğü yeşil renkte olan gözünü bir göz bandıyla kapamakta. Ve bu konudaki takıntısı, bu bandı vücuduna dikişletecek seviyede. Sağ gözü tamamen kullanım dışı diyebiliriz. Şayet dikişleri duruma göre sökme gibi bir seçeneği bulunmamakta. Ancak eli yatkın biri tarafından, uygun ve steril bir ortamda çıkarılabilir göz bandı. Ishio bunu yapmaktansa ölmeyi tercih edeceği için pekte olası bir durum değil. Göz bandı yaklaşık 4 senedir dikişli ve hiç çıkarılmamış durumda.
Kadınlar: Tüm hayatı annesi, onunla konuşmayan ablası ve bir sınıf dolusu kadın arasında geçmiş Ishio'nun karşı cinsine duyduğu bir hassasiyet bulunmakta. Biyolojik babasının annesine yaptıklarını öğrenmesi bu konudaki en büyük dayanak denebilir. Ishio kadınlara karşı fazlasıyla yumuşaktır. Gündelik hayatında kadınları absürd durumlar dışında kıramaz, sinirini yansıtamaz, nazikliğini bırakamaz vesaire. En kanlı savaş anlarında ise Ishio dişi rakiplerine karşı daha yumuşak olacaktır. Fazla yumuşak.
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından, ayaklarının çıkardığı tüm sesi keser. Böylece, kullanıcının ayak sesleri yokolmuş olur. Bu, gizlice bir yerlere sızmada kullanıcıya yardım eder ve rakiplerine farkedilmeden yaklaşabilmelerini sağlar. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı aniden parmaklarının ucundan ufak elektrik patlamaları oluşturabilir. Bu patlamalar aşırı derecede parlaktır, yakın mesafeden kişilerin aklını karıştırabilir ve gözlerini korumaya zorlayabilir. Teknik aşırı hızlıdır ve el mühürlerine gereksinim duymaz. Bu patlamalar rakiplerle temasa geçerse hafifçe çarpar ancak hasar vermez.
Akrobatik ve hareketli bir stil olan Shinhouki'nin asıl amacı en az eforla en çok hasarı vermektir. Stilin hamleleri diğerlerine göre sadece uzvu savurmakla bitmez, ardından gelen momentumu da kullanmayı amaçlar. Yani, diğer stiller nasıl yumruk atılacağını öğretirken Shinshouki bu atılan yumruk ile kullanılan momentumu daha iyi nasıl kanalize edilebilineceği üzerine odaklanır. Bu yüzden, hamleler genelde çemberseldir ve her biri bir diğer hamlenin önünü açar. Zıplamalar, takla atmalar ve çelme taklamalar stile destek olur. Kullanıcının gövdesini merkez olarak belirleyip çembersel bir şekil izleyen hamlelerde kullanıcı harcanan momentumun büyük bir kısmını bir sonraki darbesine aktarır ve böylece uzun dövüşlerde yorulma riskini minimuma indirir. Stilde ilerleyen kullanıcılar akrobatik ve hareketli hamlelerin avantajını ortaya çıkarır. Stilde gittikçe ustalaşan kullanıcıların hamleleri öngörülemeyen bir düzeye ulaşır.
Genjutsu Ryuhoubo Disiplini, D Rank Kuroshiki, D Rank
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından tekniği aktif eder ve bir hedef seçer. Eğer bu hedef, kullanıcıya 15 metre veya daha yakındaysa, tekniğin etkisi altına girer. Tekniğin etkisi altında kalan hedeflerin herhangi bir duyusunu kullanıcı isteği doğrultusunda bozabilir. Gözler bulanık görmeye başlar, eller uyuşur, tad alınamaz, duyma mesafesi kısalır veya koku alamaz hale gelir. Duyurlar tamamen kapatılmaz, sadece bozulur. Yani hedef tamamen kör edilemez/sağır yapılamaz. Bu etkilerden aynı anda sadece 1 tanesi aktif edilebilir, ancak teknik bozulmadan bu etkiler arasında geçiş yapmak mümkündür. Maksimum 1 hedef bu tekniğin altında olabilir. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından tekniği aktif eder. Kullanıcının yumruklarına veya silah darbelerine maruz kalan kişiler tekniğin etkisi altına girerler. Tekniğin altında kalan kişiler, aldıkları her bir başarılı saldırının vücutlarında çatlaklar oluşturduğunu görür. Bu çatlaklar hedefe, vücudunun sanki çok kırılgan bir katı maddeden oluşmuş gibi bir his verir. Her bir saldırının ardından hedefin vücudunun bazı yerleri parçalanıp dökülmeye meyilli hale gelir. Hedef kırılıp dökülen uzuvlarını kullanamaz hale gelir. Eğer hedefin başı veya vücudunun tamamı parçalanırsa bayılma tehlikesi geçirir. İradesi yüzünden zihnini korumayı başarabilenler için teknik o an bozulur. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından iki elini önünde birbirine çarptırır. Bu el çarpma sırasında, kullanıcının vücudunun herhangi bir yerini görenler, tekniğin etkisi altında kalır. Tekniğin etkisi altında kalanlar, kullanıcının vücudunun aşırı güçlü bir ışık kaynağına dönüştüğünü görür. Bu ışık ile beraber hedefler geçici bir yarı körlük altında kalır. Bir süre boyunca görme yetileri hatırı sayılır bir şekilde bozulur. Teknik uygulanırken, eğer bir kişi aşırı yakındaysa, o kişi geçici bir süreliğine tamamen kör olabilir. Tekniğin efektif süresi 2 ilâ 10 dakika arasında, kullanıcının disiplin ve seviyesine göre değişir.
Kullanıcı, normal bir el mührü dizisi uygular. Ardından, o anda kullanıcının 25 metre yakınında olan herkes tekniğin etkisine kapılır, kullanıcının görülür olmasına gerek yoktur. Tekniğin etkisi altında kalan kişiler, yerden katrandan oluşan, simsiyah, kabaca kullanıcının silüetine benzeyen varlıklar çıktığını görür. Bu illüzyonlar tekniğin etkisi altında kalan her bir kişi için 3 tanedir ve her bir 3 tanesi 1 kişiye saldırır. Bu varlıklar, saldırıları basit kunaiye benzer objeler ile yaparlar. İllüzyonların verdiği hasarlar minimal ve zihinseldir, rakiplerin aklını karıştırmak için kullanılır. İllüzyonlar hasar aldıklarında katrana dönüşüp yere yığılırlar ancak tekrar bir tanesi başka bir yerden yükselip hedefe saldırmaya devam eder, böylece sonsuz bir güruhmuş hissi yaratılır. Tekniğin efektif süresi 5 ilâ 10 dakika arasında, kullanıcının seviyesi ve disiplinlerine göre değişir.
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından, onu o anda görebilen herkesi tekniğin etkisi altına alır. Tekniğin etkisi altında olan kişiler, kullanıcının havada 5 tane 1 metre boyunda metalden kazıklar oluşturduğunu görür. Kullanıcı bu kazıkları tekniğin etkisi altında olan herhangi birisine yollayabilir. Mükemmel bir isabet oranına sahip olan bu kazıklar, hedeflerini ıskalasa bile yeni bir tanesi oluşup tekrar hedefine saldırır. Kullanıcı kazıkları el hareketleri ile havada kontrol eder, eğer bu hareketleri yapmaz ise teknik bozulur. Hedeflere isabet eden kazıklar şiddetli bir zihinsel acı yaratır. Hedefe saplandıktan 5 saniye sonra açtıkları yara ile beraber yokolurlar. Her bir kazık, bir öncekinin oluşturduğu zihinsel acıyı daha ileriye taşır ve hedefi aşırı derece yorar. Yeterince yorulan hedef bayılma tehlikesi geçirir. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı Hebi mührünü yapar ve tekniği aktifleştirir. Tekniğin aktivasyonunun ardından, kullanıcı ile sosyal etkileşime giren herkes tekniğin etkisine kapılır. Teknik, etkisi altındaki kişilerin zihnine gizlice saldırır ve yüzey düşünceleri etkiler. Hedeflerin o an için kullanıcı hakkındaki düşüncelerini olumlu yöne çeker ve kötü düşünceleri engeller. Kullanıcının söyledikleri, çevresindekiler için inandırıcı hale gelir. Kullanıcı, hedeflere karşı bariz bir negatif tutum sergilemediği sürece hedefler kullanıcının sözlerini daha çok önemsemeye başlar. Teknik bozulmadığı sürece aktif kalır ve chakra yer.
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar Kötü Kalite Katana Kagami'nin Alınbandı
Umigawa. Basit bir kelime. Ishio kızacak belki ama, öyle, size; pek sevgili dostlarıma(?) yalan söyleyecek değilim. Ne kelime de bir keramet var, ne de onun temsil ettiği şey de... Kelimenin ta kendisi kadar basit bir şeyi sembolize ediyor. Tamam, belki bu haksızlık. Umigawa stratejik bir değer. Her limanın olduğu kadar tabi... Ne fazlası, ne de azı. Ama üzerinde kan döküldü diyeceksiniz. Hayatların takas edildiğinden bahsedecek, içimizdeki vatanperver duyguları su yüzüne çıkarmak için agresif, ama, bir o kadar da etkisiz bir denemede bulunacaksınız. Evet, tahmin edebiliyorum. Fakat... Şu günlerde hangi toprak parçası için kan dökülmemişti ki? Hangi toprak parçası için, hayatlar takas edilmemişti? Hayır. Öyle bir yer yok. Dünyamız artık böyle bir yer. Umigawa neden diğerlerinden farklı olsun ki?
Fakat ne zaman "Umigawa" lafını duyacak olsam, mideme okkalı bir yumruk iniyordu. Düşüncelerim ve hissettiklerim, tarifi mümkün olmayan bir şekilde, bana savaş açıyorlardı. Kendi düşüncelerimin, anılarım, beni tutsak alıyordu, hiçbir düşmanın yapamayacağı kadar iyi. Beni yanlış anlamayın. Bir Nikkougakure shinobisi olabilirim. Hatta bir Taiyou mensubuyum, aman kimseye çaktırmayın(!) Eminim ki, hiçbiriniz, benim kadar vatanseverlik propagandasına katlanmamışsınızdır. Fakat herhangi birisinin işe yaradığından şüpheliyim. Shinobilik sadece bir araç. Gayesi ve gerekçeleri, tarihi ve çıkış sebebi beni ilgilendirmiyor. Belki biraz, hepsi bu. Tanrılarla güreşebilmek ve tanrıçalarla sevişebilmek, devlerle arkadaş olmak ve anka kuşlarının efendisi olabilmek için... Ödenmesi gereken bedelin bu olduğuna kadar vermiştim. Benim hikayem bu. Ne Umigawa, ne Taiyou, ne de Nikkougakure.
Çoğu insan patolojik bir yalancı olmanın epey havalı bir durum olduğundan emindir. Hah. Değil misiniz sanki? Aslında.. Evet, epey havalı bir durum. Fakat bunun kötü bir yanı da, bir noktadan sonra baş gösteriyor. Hangi düşüncenizin hakiki, hangi düşüncenizin bir fantezi ürünü olduğunu, bizzat siz bile bilemiyorsunuz. Emin olamıyorsunuz. Ve aslında, bu bile umurunuzda olmuyor. Ama Umigawa bir istisna. Böyle bir istisna bile, kullandığım umursamazlık kalkanındaki bir gedik, bir hata ve çözülmesi gereken bir sorun! Bir yumuşak karnımın olması, yaptığım ve yapacağım herhangi bir davranıştan dolayı pişmanlık hissetmem... Kabul edilemez. O yüzden... Yolculuğa koyulmaya karar verdim, sevgili dostum Ishio ile birlikte. Bir kez daha Umigawa. Basit ama güçlü bir kelime. En azından bizim için...
Umigawa bizim için sadece kayıplarımızı ve hatalarımızı temsil etmiyordu. Aynı zamanda grubumuzun tamamlayıcısı ve belki de en havalı adamı olan Bachuru'nun da uzaklaşmasını temsil ediyordu. O sadece... Gitmişti. Herhangi birimize haber vermemişti. Nereye gittiğinden ve ne zaman döneceğinden emin değildik. Hatta... Onun bir yere gittiğinden bile emin değildik! Pekala Kirigakure shinobileri tarafından alıkonmuş ve bizim yardımımızı bekliyor olabilirdi. Böyle fikirler, Ishio ve benim aramdaki gizli bir tabu oluşturmuştu. Asla geçmişten bahsetme. Acıtabilecek olanlardan, özellikle... Shiro'yu elimizden kaçırmanın ne kadar acınası bir şey olduğu. Kagami'nin ölmesine müsade(?) etmiş olmamız. İhanet eden her bir köpeği bulup, boğazlamamış olmamız ise bu işin sadece baharatıydı. Shiro'nun ikizinin parçalara ayrılmış olması bile, sadece bir teselliydi. Bir amorti. Ve bana yetmemişti.
Kısa bir an için ayılmaya karar verdim. Geçmişin hayaletlerini kovaladım ve yeni anılar, yeni karakterler ve maceralar için bir aralık bıraktım. Görevimiz basitti. Götür ve teslim et. Yol boyunca başına bir şey gelmeyeceğinden emin ol. Ta da! Aslında... Bu gurur kırıcıydı. Fakat ne ben, ne de Ishio, görevi geri çevirmeye yeltenmemiştik. Bizim için anlamı bundan daha büyüktü. Umigawa'yı bir kere daha görmemiz ve belki de... Tanrılardan, bize, yeni fırsatlar yaratmasını istememiz için güzel bir görevdi. Güzel bir gün. Tabii eğer, Umigawa'nın yeni efendisi teşrif ederse. Kagami'yi sevmiyor olabilirdim. Ama ondan daha iyi bir efendi, ondan daha iyi bir yönetici... Eh. Beklenti seviyem, seviyemiz, bir hayli yükselmişti.
Dakikaların dakikaları, iki yılışık sevgilinin birbirlerine kur yapması kadar yavaş bir şekilde kovaladığı zamanlardaydık. Yeni eleman, çoktan, bir dallama olduğunu bize kanıtlamıştı. Kagami ile yarışmak mı, şaka yapıyor olmalısınız... Benim için hava hoştu gerçi. Ishio mu? O ise bambaşka bir hikaye. Sanıyorum onun için, asla erişilemeyecek bir potansiyeldeki adama korumalık yapmak, en berbat küfürden bile berbat bir şey olmalıydı. Grubumuzdaki en fevri adam olan ben, bugün, Ishio'dan rol çalmalıydım. Zaten iki kişi bir grup da değildik ya, orası ayrı bir tartışma konusu.
Eğer karşıdan gelen adamın şemalini görmemiş olsaydık, muhtemelen onu, kahramanlık sendromu olan bir züppe olarak değerlendirirdik. Kasıtlı olarak bizi beklettiğini ve geç gelerek etkileyici bir giriş yaptığını sanan ahmak. Ama karşımızda duran salaş herifin, bırakın bunu düşünmesini, ayakta duracak enerjisi bile kalmamış gibi duruyordu. Sarı uzun saçlar ve tek bir göz ile, pekala bu adam, Ishio'nun kayıp erkek kardeşi olabilirdi. Hem zaten, Ishio'nun babası hakkında, o bile, ne kadar şey biliyordu ki? Grupta iki tane Ishio'nun olması, bir kabus olurdu. Grupta iki Kageri olması kadar berbat bir şey. Neyse ki, kendini Inaba Keiji olarak tanıtan adam, sadece görünüş olarak Ishio'ya benziyordu. Kişiliği ise pekala, ying ve yang, yerler ve gökler kadar farklıydı. Bunu, sadece, herifi 30 saniyelik tanışmada anlayabildiysem... Size söylüyorum. Bu çok uzun bir yolculuk olacak be. Hem... Diplomasi benim güçlü yönüm değil ki!
"Bende Kamiwaza Kageri. Dilerseniz, Umigawa'da yaşanan son olayları size birinci elden açıklayabiliriz."
Motivasyon Doğaüstü: Fantastik canavarlar, doğaüstü varlıklar, imkansız olaylar, tuhaf söylentiler, masalsı güçler... Ve daha niceleri! Kageri, her türlü fantastik-mitolojik olaya/ögeye saplantı boyutunda bir tutku duymaktadır. Bu, Kageri'nin içinde -muhtemelen- asla sönmeyecek bir alev gibidir. Kendisi tek bir fantastik olayı görmeyi, elde etmeyi yeterli bulmaz. O, nefes aldığı süre boyunca bulunabilecek yeni bir doğaüstü olayın olduğunu ve olabileceğine inanır. Uzun lafın kısası... Doğaüstü olaylar, Kageri'yi yataktan kaldıran ve güne hazırlayan yegane motivasyonudur. Uzun ve yorucu yolculuğuna, çıkış nedeni ve hedefidir.
Komplikasyon Takıntı: Mucizeler, efsanevi güçler, olmaması gereken yaratıklar, kutsal varlıklar, mitolojik kahramanlar... Kageri'yi harekete geçiren tüm bu ögeler, aynı zamanda, onun en büyük lanetidir de! Doğaüstü olaylara, hikayelere duyduğu aşk; bir noktadan sonra, onun için bir saplantıdır. Gerçek hayatın üzerindeki herhangi bir olgu, Kageri'nin takıntısını beslemek için yeterlidir. O an ne yapıyor olursa olsun, saplantısının peşinden koşacak ve duyduğu şeylerin kaynağını araştıracaktır.
Inaba Keiji, pejmürde halinden hiçbir taviz vermeden ilerlerken, ona ayak uydurmakta zorlanıyorsunuz. Adımlarınız oldukça yavaş olurken, kulaklarınız Keiji’nin ayak sürüme sesiyle doluyor. Sigarasından tek bir fırt bile almadan elleri cebinde ilerleyen Keiji, sigaranın külünü düşürmek için kafasını aşağı yukarı hareket etmekle yetiniyor. Ayaklarını sürümek dışında yaptığı tek faaliyet bu olurken, Ishio adını söylemekle yetiniyor. Ishio’nun ismini söylemesine belirsiz bir mırıldanmayla karşılık veren Keiji, Kageri’nin lafa girmesiyle susuyor. Kageri’nin cümlelerinden sonra bir kez daha sigarasının külünü kafasıyla düşüren Keiji, uykulu ses tonuyla “Üçüncünüz nerede? O da gelir diye bekliyordum.” diyor. Her ne kadar konuşmasına devam edecek gibi görünse de, büyük bir esnemeyle konuşması kesilen Keiji’nin sigarası ayak ucuna düşüveriyor. Tam bu anda yürümeyi kesen Keiji, hüzünlü bir şekilde yarım sigarasına bakarken, hızlıca sağına soluna bakıyor ve ardından düşen sigarayı alıp filtre kısmını bir kere üfledikten sonra tekrar ağzına koyuyor. Bu davranışından sonra sizlere kaçamak bir bakış atan Keiji, tekrar ayağını sürüyerek yürümeye devam ederken “Bunu kimseye söylemeyin, pisliğin teki sanmasınlar beni.” diyor.
Keiji’nin yürüyüşü aynı tempoda devam ederken, hala daha bir önceki cümlelerini tamamlamasını bekliyorsunuz. Ancak birkaç dakika geçmesine rağmen Keiji bir şey söylemiyor. İkiniz de ona bu durumu anımsatmak için can atsanız da, adamın uyuşukluğu sizi de duraksatıyor. Öte yandan, Keiji’nin bu durumu sizin daha tetikte olmanıza yarıyor ve bu sayede etrafınızdaki gelişmeleri daha net görebiliyorsun. Örneğin; aslında hiç dikkatinizi çekmeyecek bir kara sinek, birkaç metre ötenizdeki yapraktan havalanıyor ve ardından birkaç saniye sonra adım atacağınız yere konuyor. Aynı anda, hemen sol tarafınızda birkaç metre ötede olan ağacın dallarının birinde duran bir kuş gagasından solucan düşürüyor. Bu tür dikkat çekmeyen ayrıntılara, tüm detaylarıyla şahit olmaya başladığınız sırada Keiji’nin uyuşuk sesi kulağınıza çalınıyor. Keiji “Kagami…” diyerek söze girerken, özellikle Ishio’nun sahip olduğu o eşsiz dikkat dağılıyor. Kageri de bu dikkat dağınıklığından nasibini alırken, Keiji “Son sözü ne oldu? Ve ölürken çok acı çekti mi?” diyor. Bu sorularının ardından, ilk kez sigarasından bir fırt çeken Keiji, ciğerlerini zehirle doldurduktan sonra “Umigawa lağımıyla ilgili tek merak ettiğim şey bu.” diyerek durumunu özetliyor.
Hayır, hayır... Hayır! Fikrimi değiştiriyorum. Inaba Keiji'yi Kagami ile karşılaştırmak büyük bir hataydı. Çoktan öldürülmüş fakat bunun farkında dahi olmayan Keiji, yaşamaya devam etmiş gibi görünüyordu. Tabii eğer buna yaşamak denilirse... Bırakın bir shinobiyi, topal bir dağ keçisinin bile bizi hor göreceği bir hızda hareket eden Keiji'nin tek yaptığı ve belki de tek yapabileceği şey, sigarasının külünü üstüne dökmemeyi başarabilmekti. Ritmik olarak sigarasının külünü yola dökmeyi başarıyor ve belki de çevresinden takdir bekliyordu. Ne yazık ki istediği takdiri alamadan, ufak bir esnemesinin ardından sigarasını yere düşürmüş ve arkasından, en yakın yoldaşını kanlar içinde görmüşçesine üzüntüyle, arkasından bakmıştı. Neyse ki yoldaşını geride bırakmaya niyeti yoktu ve onu kaldırdığı yerden kaldırdığı gibi ağzına geri koyma konusunda tereddüt etmemişti. Adam gibi adam be...
Pekala tüm bu davranışlar, tüm bu umursamaz tavır, bir çeşit savunma mekanizması dahi olabilirdi. Hayır yani... Normalde bir eskort görevinde bunları düşünecek zamanı bulamaz insan. Yanındaki adamla, görev hakkında konuşulur ve olası bir tehlike anı için, ufak çapta plan yapılır. Ama hayır. Böceklerden bile daha yavaş hareket eden bu grubun tek yaptığı şey, en azından benim tek yaptığım şey, bir dilek dilemekti. Umarım dışarıdan bizi izleyenler bizi sakat sanar... Hayır efendim, shinobilik onurunu sikeyim. Bu direk, insanlık onuruna ve iki bacak üzerinde durabilen tüm canlılara bir hakarettir.
Her neyse. Nerede kalmıştık? Evet, bir çeşit savunma mekanizması. Bu adamın yaptığı her şeyin, her ne kadar böyle olmadığını adım gibi bilsem de, bir çeşit numara olması ihtimal dahilinde. Tüm o umursamaz tavırları ve pejmürde duruşu, Keiji'nin suratından söküp atabilseydik, altında muhteşem bir shinobi yatıyor olabilirdi. Hatta öyledir muhtemelen. Umigawa'nın yöneticisi olarak atanmış olması, bunun iyi bir kanıtı. Esas sorun, tüm bu hareketlerin bir yalan olmaması ve bizim ve hatta Keiji'nin elinde bunu yapacak sihirli bir değneğin olmaması... Yada şöyle de zikredebiliriz. Çok aptal bir görev için, bu görevin aptallığından bile daha çok vaktim ve yapabilecek hiçbir şeyim yok. Bende saçmalamakla, içimde biriken sarkazmi bir yerlere kanalize ederek değerlendiriyorum. Manası... Saçmalıyorum.
"Bu görev için, iki kişinin yeteceğini sanıyordum?"
Tamamen retorikti. Bir cevap, hatta bir tepki beklemiyordum. Zaten Bachuru'nun ortadan kaybolması yeterince büyük bir problemdi. Bir yabancının bu konuyu eşelemesi, ki bu adam bir tanrı bile olsa, bir cevabı; hatta bir tevazuyu haketmiyordu. Ishio'ya kalsa, daha diplomatik bir şekilde cevaplardı ama... Yada Bachuru'ya kalsa, daha dostane belki. Sorun şu ki, ne ben Ishio'yum... Ne Ishio artık eskisi gibi... Ne de ortalarda bir Bachuru var. Biz çoktan dağıldık ve birilerinin bize bunu söylemesi gerekiyor. Kaybolmuş bir şeyi yaşatmaya çalışmak bir hata. Büyük bir tanesi.
Ve... Biraz daha boş zaman. Tabii bende boş durur muyum? Tanrılarla yapacağım ziyafette nelerden bahsedeceğimi, bir tanrıçayı nasıl yatağa atacağımı ve hatta; tanrılarla nasıl güreşebileceğimi tasarladım. En ince detayına kadar! Aslında... Pek yararlı bir süre oldu. İnsan ne zaman, tanrılarla karşılaşabileceğini bilemez ki! Her zaman hazırlıklı olmalıyız. Aslında biraz daha vaktim(!) olsaydı, pekala daha iyi şeyler de planlayabilirdim. Neyse ki Keiji, düşünce sekansıma bir darbe vurmuş ve beni -bizi- uyandığımız düşten uyandırmıştı. Sadece birinden, ama, o da bize yeter.
Ağzımı önce açtım, ardından da kapattım. Pekala bu soruyu ben de cevaplayabilirdim ama... Ishio'nun bu duruma nasıl bir tepki vereceğini görmek istedim. İlerisi için yararlı olabilecek bir bilgiydi. Hala üzgün müydü? Tepki mi gösterecekti? Çektiği kunai ile Keiji'nin boğazını kestikten sonra, kaçak shinobiler olacak ve... Pekala. Sonuncusu pek mümkün değil. Ama bana soracak olursanız... Bana uyardı.
Motivasyon Doğaüstü: Fantastik canavarlar, doğaüstü varlıklar, imkansız olaylar, tuhaf söylentiler, masalsı güçler... Ve daha niceleri! Kageri, her türlü fantastik-mitolojik olaya/ögeye saplantı boyutunda bir tutku duymaktadır. Bu, Kageri'nin içinde -muhtemelen- asla sönmeyecek bir alev gibidir. Kendisi tek bir fantastik olayı görmeyi, elde etmeyi yeterli bulmaz. O, nefes aldığı süre boyunca bulunabilecek yeni bir doğaüstü olayın olduğunu ve olabileceğine inanır. Uzun lafın kısası... Doğaüstü olaylar, Kageri'yi yataktan kaldıran ve güne hazırlayan yegane motivasyonudur. Uzun ve yorucu yolculuğuna, çıkış nedeni ve hedefidir.
Komplikasyon Takıntı: Mucizeler, efsanevi güçler, olmaması gereken yaratıklar, kutsal varlıklar, mitolojik kahramanlar... Kageri'yi harekete geçiren tüm bu ögeler, aynı zamanda, onun en büyük lanetidir de! Doğaüstü olaylara, hikayelere duyduğu aşk; bir noktadan sonra, onun için bir saplantıdır. Gerçek hayatın üzerindeki herhangi bir olgu, Kageri'nin takıntısını beslemek için yeterlidir. O an ne yapıyor olursa olsun, saplantısının peşinden koşacak ve duyduğu şeylerin kaynağını araştıracaktır.
Garip adımlama tekniğine yavaştan uyum sağlıyordu Ishio. Bir adım at, durakla, ikinci adımı diğerinin biraz ilerisine.. Dışarıdan komik gözüküyordu muhtemelen. Neyse ki içinde bulunduğu grup, tamamen komik bir görüntü sunuyordu. Tek yapması gereken asimile olmaktı. Ve bu boşluğu da kullandı. Az önce sıkışan, daralan kalbini tekrar ferahlatmak için bir fırsattı bu. Erken sabah saatlerinin hafif soğukluğu, yeni doğmakta olan güneşin manzarası falan.. Bir yazarın kalemini harekete geçirecek şeyler. Bu klişe huzur görüntülerinin ona yardımcı olamayacağını biliyordu. Aksine attığı her peltek adımda biraz daha dibe batıyordu. Muhtemelen bir hata yapmıştı. Henüz herşeyi sindirmeden Umigawa'ya geri dönmek, gömmek istediği şeyleri sonsuza dek zihnine zımbalayacaktı. Orada geçirdiği her saniye ise bunların kendisi üzerindeki gücünü harlayacaktı. Sonuçsa... Ishio işte asıl suçluluğunu o zaman tadacaktı. Yanıklarla dolu karargahı gördüğünde, kana bulanmış restorana uğradığında, verdiği her bir karar tekrar canlanacaktı. Kagami'nin bedeninin akıbetini düşündü. Kirigakureliler için bir mesajdı o. Daha fazlasını haketse de.. Ölüm şekline en uygunu buydu. Kurata Risa ve diğer 40 küsür cesedin yanında, bir kazanan olarak durmak. Ölmüş olsa bile Umigawa'yı kaybetmemişti. Ishio'ya rağmen kaybetmemişti.
En çok dilediği şey ise, Shiro'nun olaylardan sonra oraya uğramış olmasıydı. Risa'nın cansız bedenini gördüğünde hissedeceklerini tahmin ediyordu. Ve çılgınca bunu istiyordu. Kardeşinin cansız bedenini kucaklamasını, kurduğu komplonun ona kaybettiklerini göstermesini. Ishio'nun ondan çok daha fazlasını alacağı güne dek bu yeterli olurdu.
Kendisine ve Shiro'ya olan şiddetle dolu duyguları ve bu konudaki yorumları.. Zamanla rutine bağlamıştı. Sadece bu yüzden onlardan kurtulabilmişti Ishio. Uyuşuk bir beyinle, muhtemelen son birkaç gündeki en dikkatli halindeydi. Yaprakların kıpırdanmasına kadar herşeyi net olarak görüyor, beynini bir hesap makinası haline getiriyordu. Tehdit yahut değil, anlaması gereken tek şey bu oluyordu gördüklerinde. Kalanı ise tekrar eden iç sesi.
Keiji ise hesap makinasında leblebi yazan kişiydi. Söylediği tek kelime ile Ishio'nun tüm iç dengesini altüst edebilmişti. Kagami. Çektiği acı ve son sözleri. Dikkatinden kaçan şeyi anca şimdi yakalayabilmişti. Inaba soyadı. Inaba Kagami. Inaba Keiji. Durumu kavrayan şaşkın gözü Keiji'nin üzerindeydi. Kageri ise yapması gerekeni yapıyordu, söz hakkını Ishio'ya bırakıyordu.
Bu soruyu önceden cevaplamamıştı Ishio. Bachuru ona sorduğunda.. Sadece ölümünü açığa çıkarmıştı. Keiji'nin bilmeye hakkı vardı. Ancak kelimeleri adam akıllı seçemiyordu. Dürüst olursa, Keiji'nin istemeyeceği bir cevap verecekti. Kagami çok fazla acı çekmişti. Vücudundaki kesikler, deşip geçmiş katanalar, kunailer. Saçlarına kadar akın eden bir kan banyosu.. Bir akrabasına rahatlıkla söylenebilecek şeyler değildi bunlar. Aksini söylemek, acı çekmedi demek ise haksızlık gibi duruyordu. Kagami acı çekmişti ve bu acıya Umigawa için katlanmıştı. Verdiği destansı savaşta belki de bu acıdan güç almıştı. Bunu saklayamazdı. " Acı çekti. Gereğinden fazla bir acıya katlandı. " Sesinin çatallaştığının farkındaydı. Keiji'nin ses tonuna yaklaşmaya çalıştı. Yarı uykulu ve bitkin. Bunu yapmak için efor sarfetmesi gerekmezdi. " Bu acı karşılığında bir bina dolusu haini ve Kurata Risa'yı öldürdü. Umigawa'yı kurtardı. " Ishio fazla açık konuşmuştu ancak Keiji'ye baktığında kolayca vurulamayacak biri olduğunu hissediyordu. Neden bu kadar açık sözlü olduğunu anlayabilirdi.
Son sözler ise.. İşte Ishio bunu saklayacaktı. " Seni izleyeceğim… " O cümle, her harfte silinen ses tonu.. Bunlar Ishio ve Kagami'ye özeldi. Bunları açığa çıkarmayacaktı. " Son sözleri.. Umigawa'nın... Bizim olduğunu söyledi. On değil, binlercesi gelse dahi koruyacağımızı. " Bakışlarını Keiji'den ayırmadı. Aralarındaki akrabalık ilişkilerini merak ediyordu. Sormak için daha doğru bir anı bekleyecekti. Sol omzundaki kanlı alınbandını yavaş bir şekilde çözerek Keiji'ye uzattı. " Kagami-san'a ait. Bana bazı şeyleri hatırlatması için almıştım. İsterseniz alabilirsiniz. Daha doğru olur. " Kagami, Keiji için önemliyse ondan bunu esirgemeyecekti. Sonuçta.. Sırtında taşıdığı katana da en az bu alınbandı kadar kanlıydı. Daha sert bir şekilde anılarını deşebilirdi.
Motivasyon Altın Çocuk: Altın jenerasyonun Altın Çocuğu ! Biraz iddialı geliyor kulağa fakat kişiliğini oluşturan noktaları düşününce ister istemez bu sonuca varılıyor. Babasının ihanetle bıraktığı lekeyi temizlemek, annesine olan borcunu ödemek, çekirdek ailesini reddeden sülalesine yaptığı hatayı kanıtlamak, Nikkougakure'ye duyduğu bağlılık.. Tüm bunlar Ishio'yu her zaman en iyi olmak konusunda iteleyen şeyler.
Baba: Ishio'nun babası Kyogi Riku şüphesiz ki hoş karşılanan biri değil. Savaşta Daimyo'nun tarafını seçmesiyle başlayabiliriz. Savaştan sağ çıkıp seneler sonra Ishio'nun annesi Kai Tsumu'ya tecavüz etmesi, Tsumu'nun kocasını ve bebeğini öldürmesi onu bir suçlu konumuna getiriyor. Ishio'nun önceliği bu konu olmasa bile biyolojik babasını adalete teslim etmek yahut adaleti ona götürme konusunda istekli. Ishio, Riku'nun işlediği cinayetler sonrasında hayatını bir kaçak olarak sürdürdüğünü biliyor. Süregelen eğitimleri ve köy çalışmaları nedeniyle henüz bu konuda araştırma yapabilmiş değil.
Komplikasyon Tek Göz: Ishio babasından geldiğini düşündüğü yeşil renkte olan gözünü bir göz bandıyla kapamakta. Ve bu konudaki takıntısı, bu bandı vücuduna dikişletecek seviyede. Sağ gözü tamamen kullanım dışı diyebiliriz. Şayet dikişleri duruma göre sökme gibi bir seçeneği bulunmamakta. Ancak eli yatkın biri tarafından, uygun ve steril bir ortamda çıkarılabilir göz bandı. Ishio bunu yapmaktansa ölmeyi tercih edeceği için pekte olası bir durum değil. Göz bandı yaklaşık 4 senedir dikişli ve hiç çıkarılmamış durumda.
Kadınlar: Tüm hayatı annesi, onunla konuşmayan ablası ve bir sınıf dolusu kadın arasında geçmiş Ishio'nun karşı cinsine duyduğu bir hassasiyet bulunmakta. Biyolojik babasının annesine yaptıklarını öğrenmesi bu konudaki en büyük dayanak denebilir. Ishio kadınlara karşı fazlasıyla yumuşaktır. Gündelik hayatında kadınları absürd durumlar dışında kıramaz, sinirini yansıtamaz, nazikliğini bırakamaz vesaire. En kanlı savaş anlarında ise Ishio dişi rakiplerine karşı daha yumuşak olacaktır. Fazla yumuşak.
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından, ayaklarının çıkardığı tüm sesi keser. Böylece, kullanıcının ayak sesleri yokolmuş olur. Bu, gizlice bir yerlere sızmada kullanıcıya yardım eder ve rakiplerine farkedilmeden yaklaşabilmelerini sağlar. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı aniden parmaklarının ucundan ufak elektrik patlamaları oluşturabilir. Bu patlamalar aşırı derecede parlaktır, yakın mesafeden kişilerin aklını karıştırabilir ve gözlerini korumaya zorlayabilir. Teknik aşırı hızlıdır ve el mühürlerine gereksinim duymaz. Bu patlamalar rakiplerle temasa geçerse hafifçe çarpar ancak hasar vermez.
Akrobatik ve hareketli bir stil olan Shinhouki'nin asıl amacı en az eforla en çok hasarı vermektir. Stilin hamleleri diğerlerine göre sadece uzvu savurmakla bitmez, ardından gelen momentumu da kullanmayı amaçlar. Yani, diğer stiller nasıl yumruk atılacağını öğretirken Shinshouki bu atılan yumruk ile kullanılan momentumu daha iyi nasıl kanalize edilebilineceği üzerine odaklanır. Bu yüzden, hamleler genelde çemberseldir ve her biri bir diğer hamlenin önünü açar. Zıplamalar, takla atmalar ve çelme taklamalar stile destek olur. Kullanıcının gövdesini merkez olarak belirleyip çembersel bir şekil izleyen hamlelerde kullanıcı harcanan momentumun büyük bir kısmını bir sonraki darbesine aktarır ve böylece uzun dövüşlerde yorulma riskini minimuma indirir. Stilde ilerleyen kullanıcılar akrobatik ve hareketli hamlelerin avantajını ortaya çıkarır. Stilde gittikçe ustalaşan kullanıcıların hamleleri öngörülemeyen bir düzeye ulaşır.
Genjutsu Ryuhoubo Disiplini, D Rank Kuroshiki, D Rank
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından tekniği aktif eder ve bir hedef seçer. Eğer bu hedef, kullanıcıya 15 metre veya daha yakındaysa, tekniğin etkisi altına girer. Tekniğin etkisi altında kalan hedeflerin herhangi bir duyusunu kullanıcı isteği doğrultusunda bozabilir. Gözler bulanık görmeye başlar, eller uyuşur, tad alınamaz, duyma mesafesi kısalır veya koku alamaz hale gelir. Duyurlar tamamen kapatılmaz, sadece bozulur. Yani hedef tamamen kör edilemez/sağır yapılamaz. Bu etkilerden aynı anda sadece 1 tanesi aktif edilebilir, ancak teknik bozulmadan bu etkiler arasında geçiş yapmak mümkündür. Maksimum 1 hedef bu tekniğin altında olabilir. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından tekniği aktif eder. Kullanıcının yumruklarına veya silah darbelerine maruz kalan kişiler tekniğin etkisi altına girerler. Tekniğin altında kalan kişiler, aldıkları her bir başarılı saldırının vücutlarında çatlaklar oluşturduğunu görür. Bu çatlaklar hedefe, vücudunun sanki çok kırılgan bir katı maddeden oluşmuş gibi bir his verir. Her bir saldırının ardından hedefin vücudunun bazı yerleri parçalanıp dökülmeye meyilli hale gelir. Hedef kırılıp dökülen uzuvlarını kullanamaz hale gelir. Eğer hedefin başı veya vücudunun tamamı parçalanırsa bayılma tehlikesi geçirir. İradesi yüzünden zihnini korumayı başarabilenler için teknik o an bozulur. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından iki elini önünde birbirine çarptırır. Bu el çarpma sırasında, kullanıcının vücudunun herhangi bir yerini görenler, tekniğin etkisi altında kalır. Tekniğin etkisi altında kalanlar, kullanıcının vücudunun aşırı güçlü bir ışık kaynağına dönüştüğünü görür. Bu ışık ile beraber hedefler geçici bir yarı körlük altında kalır. Bir süre boyunca görme yetileri hatırı sayılır bir şekilde bozulur. Teknik uygulanırken, eğer bir kişi aşırı yakındaysa, o kişi geçici bir süreliğine tamamen kör olabilir. Tekniğin efektif süresi 2 ilâ 10 dakika arasında, kullanıcının disiplin ve seviyesine göre değişir.
Kullanıcı, normal bir el mührü dizisi uygular. Ardından, o anda kullanıcının 25 metre yakınında olan herkes tekniğin etkisine kapılır, kullanıcının görülür olmasına gerek yoktur. Tekniğin etkisi altında kalan kişiler, yerden katrandan oluşan, simsiyah, kabaca kullanıcının silüetine benzeyen varlıklar çıktığını görür. Bu illüzyonlar tekniğin etkisi altında kalan her bir kişi için 3 tanedir ve her bir 3 tanesi 1 kişiye saldırır. Bu varlıklar, saldırıları basit kunaiye benzer objeler ile yaparlar. İllüzyonların verdiği hasarlar minimal ve zihinseldir, rakiplerin aklını karıştırmak için kullanılır. İllüzyonlar hasar aldıklarında katrana dönüşüp yere yığılırlar ancak tekrar bir tanesi başka bir yerden yükselip hedefe saldırmaya devam eder, böylece sonsuz bir güruhmuş hissi yaratılır. Tekniğin efektif süresi 5 ilâ 10 dakika arasında, kullanıcının seviyesi ve disiplinlerine göre değişir.
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından, onu o anda görebilen herkesi tekniğin etkisi altına alır. Tekniğin etkisi altında olan kişiler, kullanıcının havada 5 tane 1 metre boyunda metalden kazıklar oluşturduğunu görür. Kullanıcı bu kazıkları tekniğin etkisi altında olan herhangi birisine yollayabilir. Mükemmel bir isabet oranına sahip olan bu kazıklar, hedeflerini ıskalasa bile yeni bir tanesi oluşup tekrar hedefine saldırır. Kullanıcı kazıkları el hareketleri ile havada kontrol eder, eğer bu hareketleri yapmaz ise teknik bozulur. Hedeflere isabet eden kazıklar şiddetli bir zihinsel acı yaratır. Hedefe saplandıktan 5 saniye sonra açtıkları yara ile beraber yokolurlar. Her bir kazık, bir öncekinin oluşturduğu zihinsel acıyı daha ileriye taşır ve hedefi aşırı derece yorar. Yeterince yorulan hedef bayılma tehlikesi geçirir. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı Hebi mührünü yapar ve tekniği aktifleştirir. Tekniğin aktivasyonunun ardından, kullanıcı ile sosyal etkileşime giren herkes tekniğin etkisine kapılır. Teknik, etkisi altındaki kişilerin zihnine gizlice saldırır ve yüzey düşünceleri etkiler. Hedeflerin o an için kullanıcı hakkındaki düşüncelerini olumlu yöne çeker ve kötü düşünceleri engeller. Kullanıcının söyledikleri, çevresindekiler için inandırıcı hale gelir. Kullanıcı, hedeflere karşı bariz bir negatif tutum sergilemediği sürece hedefler kullanıcının sözlerini daha çok önemsemeye başlar. Teknik bozulmadığı sürece aktif kalır ve chakra yer.
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar Kötü Kalite Katana Kagami'nin Alınbandı
Keiji sormuş olduğu soruya rağmen tavırlarında bir değişikliğe gitmezken, Ishio söze giriyor ve Keiji'nin sorularının cevaplarını sunuyor. Her bir yaşanmışlık kelimelerle birlikte zihninden akıp giderken, Ishio cümlelerini tamamlamayı başarabiliyor. Kagami'nin alınbandı Keiji'ye uzatmasının ardından, Keiji belki de ilk kez Ishio'nun yüzüne dikkatlice bakıyor ve sigarasından bir fırt çekerken “Sen de kalabilir... Ne olsa son anlarında ona eşlik eden ben değil, sendin.” diyor. Normalde umursamaz diyebileceğiniz bir ifadeyle yürümeye devam ederken, Keiji “Kagami iyi biri değildi. Asabi, gaddar, dengesiz ve kendini beğenmiş... Eminim birçok kötülük yapmıştır. Belki de çektiği tüm acıları hak etmiştir.” dedikten sonra “Kagami Umigawa'yı kurtaramadı... Eğer kurtarmış olsaydı, benim oralarda ne işim olurdu ki?” diyor ve tükürür gibi sigarasını yere atıyor. Keiji'nin bu sözleri ister istemez içinizi buruyor ve özellikle Ishio'da, Kagami'ye hakaret edilmiş hissi uyandırıyor. Ancak Keiji'nin uyuşukluğunun size kazandırdığı dikkat sayesinde, Keiji'nin ağzından fırlattığı sigaranın filtre kısmını dişler arasında fazlasıyla ezilmiş olduğunu fark edebiliyorsunuz. Küçük bir akıl yürütmeyle, Keiji'nin Ishio'yu dinlerken dişlerini olabildiğince sıktığını anlayabiliyorsunuz. Hal böyle olunca da, Keiji'nin dili ne söylerse söylesin, içinde bir yangın olduğunu görebiliyorsunuz. Keiji'nin ise, bu tür yangınları dahi dışarıya vurmayan bir tip olduğu sonucunu çıkarabiliyorsunuz.
Yolculuğunuz, ilk fasla göre biraz hızlanmışken, Keiji de yeni bir sigara ile şenlendiriyor kendisini. O uyuşuk hali biraz biraz yok olmuşken “Eee eskortlarım, görüşmelerinizi 5 yıldızlı otellerde mi yapıyorsunuz yoksa daha çok sahalarda mı çalışıyorsunuz?” diyerek lafa giriyor Keiji uyuşuk ses tonundan taviz vermeden. Beklenen esprinin sonunda gelmesiyle, sigarasını ağzından çekip kahkaha atmaya başlayan Keiji, esprisini açıklamak için “Yani vurdu kırdı işinde misinizdir yoksa işinizi ağzınızla halleder misiniz?” diyor. Sigarasından derin bir fırt almasının ardından sizden cevap bekleyen Keiji'nin sormak istediği şeyi aslında anlıyorsunuz. Ancak Keiji'nin kendi çapında yaptığı bayat şakalar nahoş bir ortam yaratmıyor değil. Ne var ki Keiji'nin suratında pek de hoşnutsuz bir ifade olduğu söylenemez. İlk anlara nazaran daha açılmış bir hali olsa da Keiji'nin, genel anlamda uyuşukluk kanına işlemiş gibi duruyor.
Geri çevrilen alınbandını tekrar omzuna takarken hareketleri, öncesine göre çok daha hiddetliydi. Kagami iyi biri değildi ile başlayan konuşma.. Yaşananlar henüz tazeydi ve bu durumda, Ishio'nun en açıkta olan damarı Kagami konusuydu. Kendini beğenmiş, asabi, gaddar. Kagami'yi uzaktan bakan insanların yapabileceği benzetmelerdi bunlar. Karargahtaki hainler örneğin. Onun gaddarlığını anlamayıp farklı yorumlayan insanlar. Düşününce, Kiri shinobilerinin bunu kullanmış olabileceği sonucuna rahatlıkla varabiliyordu. Belki de birkaç Nikkougakure shinobisinin aklını böyle çelmişlerdi. Çokta garipsemedi bunu. Oraya ilk vardıklarında, Kageri ve Bachuru'nun vardığı sonuçta buydu. Dizginlemediği öfkesiyle şüpheleri durmaksızın üstüne toplamıştı. Ancak bu cümlelerin bir akrabasından gelmesi farklı bir şeydi. Bir çıkmazdı. Ishio içinden haykırarak Keiji'ye cevaplar veriyordu. Kagami kendini beğenmiş biri değildi, egosunu reddetmiyordu fakat değildi. Gaddarlığının bir sebebi vardı,otoritesini korumak gibi basit bir amaç hemde. Ve bu başarılı bir şekilde düzeni de getirmişti. Dengesizliğinde bile haklı şeyler görebilirdi Ishio. Ancak susmayı uygun buldu. Keiji muhtemelen Kagami'yi ondan çok daha iyi tanıyordu. Ve yine muhtemelen, ondan çok daha yakındı. Keiji'ye Kagami'yi anlatmayacaktı elbette.
Süregelen garipliği ise bir başka gariplik açıklamıştı. Keiji'nin tükürüp fırlattığı izmarite kaydı gözü. Ishio söylediklerinin ağırlığını bu manzarayla karşılaşınca daha iyi idrak etti. Sadece dürüst olmuş, yalan söyleyerek yahut perdeleyerek onun anısına saygısızlık etmek istememişti. Keiji bunu anlamış olmalıydı. Suskunluğunu bozmadı Ishio. Basit bir özürle izmaritte gördüklerini açığa çıkarabilirdi. Ancak bunu Keiji'nin karakterine yapılacak bir saygısızlık olduğunu düşünüyordu. Kelimelere dökmese bile içinde ağıt yaktığını biliyordu artık. Bu yeterliydi Az önce söylenen şeylerin geçerliliği kalmamıştı nede olsa.
Bunu bilmenin rahatlatıcı bir yanı vardı. En başta hakarete varan o cümlelerin yapay olduğunu anlamaktı elbette. Asıl şey ise, Kagami konusunun daha fazla uzamadan kapanmasıydı. Dillendirmek istemiyordu. Kageri'nin düşüncelerini duymaktansa deli gibi çekiniyordu. Ne Kagami ne de Umigawa hakkında tek bir yorum dahi duymak istemiyordu Ishio. Haklılığını yada haksızlığını kanıtlayacak en ufak bir ima bile. Keiji'nin cümlesini yarıda kesmemesinin sebeplerinden biri de bu olabilirdi. İzmarit farkındalığından sonra tekrar çevresine odaklandı bu sebeple. Garip bir şekilde üzerine çöken tetikte olma durumunun zihnini boşaltmasından fazlasıyla memnundu.
Keiji ise farklı bir ruh haliyle yoluna bakmıştı. Belki de kasveti dağıtmak için yaptığı espri. İğrenç espri. Garipser bir şekilde adama bakarken suratına ufak bir sırıtma yerleştirdi Ishio. Uyum sağlayacaktı. İğrençlikte de gülünebilecek şeyler bulunabilirdi sonuçta. Cüretkarlığını da takdir ediyordu az çok. Uçarı şeyler Inaba'ların kanında vardı herhalde. Eskort benzetmesi birini tanımak için yapılacak bir girişe uygun değildi sonuçta. " Değişir. " diyerek lafa girdi Ishio. Bu sırada sırıtan suratını Keiji'ye çevirmişti. Düşen moralleri yükseltme çabasına katıldığını belli etmek istiyordu. " Vurdu kırdıyı pek tercih etmem. En azından son çare olana dek ağzımla halletmek tercihimdir. " Ağzımla halletmek. Yakalandığı anlık boşlukla bunu söylemiş olabilirdi fakat düzeltmedi. Keiji'nin sormaya çalıştığı şeyi doğru anladıysa, uygun tanıtımı yapmıştı kendisi için.
Motivasyon Altın Çocuk: Altın jenerasyonun Altın Çocuğu ! Biraz iddialı geliyor kulağa fakat kişiliğini oluşturan noktaları düşününce ister istemez bu sonuca varılıyor. Babasının ihanetle bıraktığı lekeyi temizlemek, annesine olan borcunu ödemek, çekirdek ailesini reddeden sülalesine yaptığı hatayı kanıtlamak, Nikkougakure'ye duyduğu bağlılık.. Tüm bunlar Ishio'yu her zaman en iyi olmak konusunda iteleyen şeyler.
Baba: Ishio'nun babası Kyogi Riku şüphesiz ki hoş karşılanan biri değil. Savaşta Daimyo'nun tarafını seçmesiyle başlayabiliriz. Savaştan sağ çıkıp seneler sonra Ishio'nun annesi Kai Tsumu'ya tecavüz etmesi, Tsumu'nun kocasını ve bebeğini öldürmesi onu bir suçlu konumuna getiriyor. Ishio'nun önceliği bu konu olmasa bile biyolojik babasını adalete teslim etmek yahut adaleti ona götürme konusunda istekli. Ishio, Riku'nun işlediği cinayetler sonrasında hayatını bir kaçak olarak sürdürdüğünü biliyor. Süregelen eğitimleri ve köy çalışmaları nedeniyle henüz bu konuda araştırma yapabilmiş değil.
Komplikasyon Tek Göz: Ishio babasından geldiğini düşündüğü yeşil renkte olan gözünü bir göz bandıyla kapamakta. Ve bu konudaki takıntısı, bu bandı vücuduna dikişletecek seviyede. Sağ gözü tamamen kullanım dışı diyebiliriz. Şayet dikişleri duruma göre sökme gibi bir seçeneği bulunmamakta. Ancak eli yatkın biri tarafından, uygun ve steril bir ortamda çıkarılabilir göz bandı. Ishio bunu yapmaktansa ölmeyi tercih edeceği için pekte olası bir durum değil. Göz bandı yaklaşık 4 senedir dikişli ve hiç çıkarılmamış durumda.
Kadınlar: Tüm hayatı annesi, onunla konuşmayan ablası ve bir sınıf dolusu kadın arasında geçmiş Ishio'nun karşı cinsine duyduğu bir hassasiyet bulunmakta. Biyolojik babasının annesine yaptıklarını öğrenmesi bu konudaki en büyük dayanak denebilir. Ishio kadınlara karşı fazlasıyla yumuşaktır. Gündelik hayatında kadınları absürd durumlar dışında kıramaz, sinirini yansıtamaz, nazikliğini bırakamaz vesaire. En kanlı savaş anlarında ise Ishio dişi rakiplerine karşı daha yumuşak olacaktır. Fazla yumuşak.
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından, ayaklarının çıkardığı tüm sesi keser. Böylece, kullanıcının ayak sesleri yokolmuş olur. Bu, gizlice bir yerlere sızmada kullanıcıya yardım eder ve rakiplerine farkedilmeden yaklaşabilmelerini sağlar. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı aniden parmaklarının ucundan ufak elektrik patlamaları oluşturabilir. Bu patlamalar aşırı derecede parlaktır, yakın mesafeden kişilerin aklını karıştırabilir ve gözlerini korumaya zorlayabilir. Teknik aşırı hızlıdır ve el mühürlerine gereksinim duymaz. Bu patlamalar rakiplerle temasa geçerse hafifçe çarpar ancak hasar vermez.
Akrobatik ve hareketli bir stil olan Shinhouki'nin asıl amacı en az eforla en çok hasarı vermektir. Stilin hamleleri diğerlerine göre sadece uzvu savurmakla bitmez, ardından gelen momentumu da kullanmayı amaçlar. Yani, diğer stiller nasıl yumruk atılacağını öğretirken Shinshouki bu atılan yumruk ile kullanılan momentumu daha iyi nasıl kanalize edilebilineceği üzerine odaklanır. Bu yüzden, hamleler genelde çemberseldir ve her biri bir diğer hamlenin önünü açar. Zıplamalar, takla atmalar ve çelme taklamalar stile destek olur. Kullanıcının gövdesini merkez olarak belirleyip çembersel bir şekil izleyen hamlelerde kullanıcı harcanan momentumun büyük bir kısmını bir sonraki darbesine aktarır ve böylece uzun dövüşlerde yorulma riskini minimuma indirir. Stilde ilerleyen kullanıcılar akrobatik ve hareketli hamlelerin avantajını ortaya çıkarır. Stilde gittikçe ustalaşan kullanıcıların hamleleri öngörülemeyen bir düzeye ulaşır.
Genjutsu Ryuhoubo Disiplini, D Rank Kuroshiki, D Rank
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından tekniği aktif eder ve bir hedef seçer. Eğer bu hedef, kullanıcıya 15 metre veya daha yakındaysa, tekniğin etkisi altına girer. Tekniğin etkisi altında kalan hedeflerin herhangi bir duyusunu kullanıcı isteği doğrultusunda bozabilir. Gözler bulanık görmeye başlar, eller uyuşur, tad alınamaz, duyma mesafesi kısalır veya koku alamaz hale gelir. Duyurlar tamamen kapatılmaz, sadece bozulur. Yani hedef tamamen kör edilemez/sağır yapılamaz. Bu etkilerden aynı anda sadece 1 tanesi aktif edilebilir, ancak teknik bozulmadan bu etkiler arasında geçiş yapmak mümkündür. Maksimum 1 hedef bu tekniğin altında olabilir. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından tekniği aktif eder. Kullanıcının yumruklarına veya silah darbelerine maruz kalan kişiler tekniğin etkisi altına girerler. Tekniğin altında kalan kişiler, aldıkları her bir başarılı saldırının vücutlarında çatlaklar oluşturduğunu görür. Bu çatlaklar hedefe, vücudunun sanki çok kırılgan bir katı maddeden oluşmuş gibi bir his verir. Her bir saldırının ardından hedefin vücudunun bazı yerleri parçalanıp dökülmeye meyilli hale gelir. Hedef kırılıp dökülen uzuvlarını kullanamaz hale gelir. Eğer hedefin başı veya vücudunun tamamı parçalanırsa bayılma tehlikesi geçirir. İradesi yüzünden zihnini korumayı başarabilenler için teknik o an bozulur. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından iki elini önünde birbirine çarptırır. Bu el çarpma sırasında, kullanıcının vücudunun herhangi bir yerini görenler, tekniğin etkisi altında kalır. Tekniğin etkisi altında kalanlar, kullanıcının vücudunun aşırı güçlü bir ışık kaynağına dönüştüğünü görür. Bu ışık ile beraber hedefler geçici bir yarı körlük altında kalır. Bir süre boyunca görme yetileri hatırı sayılır bir şekilde bozulur. Teknik uygulanırken, eğer bir kişi aşırı yakındaysa, o kişi geçici bir süreliğine tamamen kör olabilir. Tekniğin efektif süresi 2 ilâ 10 dakika arasında, kullanıcının disiplin ve seviyesine göre değişir.
Kullanıcı, normal bir el mührü dizisi uygular. Ardından, o anda kullanıcının 25 metre yakınında olan herkes tekniğin etkisine kapılır, kullanıcının görülür olmasına gerek yoktur. Tekniğin etkisi altında kalan kişiler, yerden katrandan oluşan, simsiyah, kabaca kullanıcının silüetine benzeyen varlıklar çıktığını görür. Bu illüzyonlar tekniğin etkisi altında kalan her bir kişi için 3 tanedir ve her bir 3 tanesi 1 kişiye saldırır. Bu varlıklar, saldırıları basit kunaiye benzer objeler ile yaparlar. İllüzyonların verdiği hasarlar minimal ve zihinseldir, rakiplerin aklını karıştırmak için kullanılır. İllüzyonlar hasar aldıklarında katrana dönüşüp yere yığılırlar ancak tekrar bir tanesi başka bir yerden yükselip hedefe saldırmaya devam eder, böylece sonsuz bir güruhmuş hissi yaratılır. Tekniğin efektif süresi 5 ilâ 10 dakika arasında, kullanıcının seviyesi ve disiplinlerine göre değişir.
Kullanıcı kısa bir el mührü dizisinin ardından, onu o anda görebilen herkesi tekniğin etkisi altına alır. Tekniğin etkisi altında olan kişiler, kullanıcının havada 5 tane 1 metre boyunda metalden kazıklar oluşturduğunu görür. Kullanıcı bu kazıkları tekniğin etkisi altında olan herhangi birisine yollayabilir. Mükemmel bir isabet oranına sahip olan bu kazıklar, hedeflerini ıskalasa bile yeni bir tanesi oluşup tekrar hedefine saldırır. Kullanıcı kazıkları el hareketleri ile havada kontrol eder, eğer bu hareketleri yapmaz ise teknik bozulur. Hedeflere isabet eden kazıklar şiddetli bir zihinsel acı yaratır. Hedefe saplandıktan 5 saniye sonra açtıkları yara ile beraber yokolurlar. Her bir kazık, bir öncekinin oluşturduğu zihinsel acıyı daha ileriye taşır ve hedefi aşırı derece yorar. Yeterince yorulan hedef bayılma tehlikesi geçirir. Teknik açık kaldığı sürece chakra yer.
Kullanıcı Hebi mührünü yapar ve tekniği aktifleştirir. Tekniğin aktivasyonunun ardından, kullanıcı ile sosyal etkileşime giren herkes tekniğin etkisine kapılır. Teknik, etkisi altındaki kişilerin zihnine gizlice saldırır ve yüzey düşünceleri etkiler. Hedeflerin o an için kullanıcı hakkındaki düşüncelerini olumlu yöne çeker ve kötü düşünceleri engeller. Kullanıcının söyledikleri, çevresindekiler için inandırıcı hale gelir. Kullanıcı, hedeflere karşı bariz bir negatif tutum sergilemediği sürece hedefler kullanıcının sözlerini daha çok önemsemeye başlar. Teknik bozulmadığı sürece aktif kalır ve chakra yer.
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar Kötü Kalite Katana Kagami'nin Alınbandı
Ishio'nun konuşması, alın bandını uzatışı... Keiji tarafından rededilişi ve hatta Kagami'yi bizzat aşağılaması... Sadece birkaç saniye içinde olup bitmişti. Hiçbir şey söylememiş, hatta herhangi bir yaşam belirtisi bile göstermeden, karşılaştığım bu doğa olayını gözlemlemekle yetinmiştim. Az önce ne olmuştu öyle? Ishio duygularını yarı saklar bir vaziyette durumu özetlemiş, Keiji ise bu duyguları elinin ucuyla yere bırakıp; bir çift kirli bot ile üzerinden geçmişti. Pekala haklı şeyler söylemişti. Kagami iyi bir insan değildi. En azından biz onu o kadar tanımıştık, insan olmayan kısmıyla... Ama bu kadarı da, ağır değil miydi Keiji? Bunun cevabı da, meğer, Keiji'nin içinde saklıymış. Bir izmarit parçasında... Tanrılar sağolsun ki, bir izmarit parçasını bile gözlemleyecek kadar yavaş hareket ediyoruz. Yoksa... Ne yapardık?
Ve bir süre sonra... Keiji ve Ishio arasındaki, adı konulmamış gerilim, yerini başka bir şeye bırakmıştı. Daha pis, daha karanlık ve acımasız bir şeye! Keiji'nin yaptığı eskort esprisi ile birlikte, tüm bu yolculuk, bir seviye daha atlamıştı. Rezillikte yeni bir seviye... Hani bazen dersiniz ya, bundan daha da kötü ne olabilir diye? İşte öyle bir şeyden bahsediyorum. Üstü kapalı bir mesaj kaygısı güdüyordu tabii, bu espri, o konuda yiğidi öldürüp hakkını verelim. Ama ne bileyim... Olmamış sanki. Di mi? Bana hava hoş tabii. Peki ya Ishio? Hah. Şaşırtıcı bir şekilde, Ishio bu esprinin doğasına uyum sağlama kararı almış gibi görünüyordu. Hay hay... Hangimiz ilk önce pes edeceğiz bakalım.
"Ben daha çok işin pazarlamasıyla içli dışlıyım. Her zamanki hikaye işte... Müşteriler, vergiler, dalavere... Sevgili dostum Ishio olmasa bunu başaramazdım ama!" Tabii bu konuşmanın ardından Ishio'ya kaçamak bir bakış atmadan geri kalmayacaktım! Ha tabi sorarsanız başka bir şey yapacak mısın ey Kageri diye... Pekala hayır. Oyunun Keiji ve Ishio arasında ilerlemesi işime gelir. Aradan sokulur, istediğimi alır ve giderim. Hem zaten... En rahat koltuklar, en arkadakiler değil mi?
Aslında size itiraf etmekten çekinsem de... Keiji ile aramızdaki mesafenin, pekala sokaktaki yosma seviyesine düşmüş olmasına memnunum. Kagamİ'ye karşı herhangi bir bağlılık hissetmediysem de... Bu konu hakkında bir kelime daha bir şey duymak istemediğimden eminim. Hem böylece... Umigawa'nın yeni efendisini tanıma fırsatı bulacaktık. Biraz çarpık bir pozisyonda, evet pozisyonda, ama elden ne gelir? Ishio'nun da belirttiği gibi... Umigawa bizim. Öyle alalede birine, aileden veya arkadaşlardan da olsa, torpil geçecek değiliz ya? Her zamanki tarifeden ücretlendirmeden olmaz. Asla!
Motivasyon Doğaüstü: Fantastik canavarlar, doğaüstü varlıklar, imkansız olaylar, tuhaf söylentiler, masalsı güçler... Ve daha niceleri! Kageri, her türlü fantastik-mitolojik olaya/ögeye saplantı boyutunda bir tutku duymaktadır. Bu, Kageri'nin içinde -muhtemelen- asla sönmeyecek bir alev gibidir. Kendisi tek bir fantastik olayı görmeyi, elde etmeyi yeterli bulmaz. O, nefes aldığı süre boyunca bulunabilecek yeni bir doğaüstü olayın olduğunu ve olabileceğine inanır. Uzun lafın kısası... Doğaüstü olaylar, Kageri'yi yataktan kaldıran ve güne hazırlayan yegane motivasyonudur. Uzun ve yorucu yolculuğuna, çıkış nedeni ve hedefidir.
Komplikasyon Takıntı: Mucizeler, efsanevi güçler, olmaması gereken yaratıklar, kutsal varlıklar, mitolojik kahramanlar... Kageri'yi harekete geçiren tüm bu ögeler, aynı zamanda, onun en büyük lanetidir de! Doğaüstü olaylara, hikayelere duyduğu aşk; bir noktadan sonra, onun için bir saplantıdır. Gerçek hayatın üzerindeki herhangi bir olgu, Kageri'nin takıntısını beslemek için yeterlidir. O an ne yapıyor olursa olsun, saplantısının peşinden koşacak ve duyduğu şeylerin kaynağını araştıracaktır.
İkinizin de verdiği cevabı çok umursamıyor gibi dinleyen Keiji, hafif bir mırıltıyla karşılık veriyor cevaplarınıza. Sanki sorunun cevabı çok umrunda değilmiş gibi davransa da, soruyu soranın kendisi olduğu düşünüldüğünde, bunun da sahte bir tavır olabileceği düşüncesi aklınızda yer ediyor. Ancak şu ana kadar tanıdığınız kadarıyla bakılırsa, Keiji’nin cevaplarınızı gerçekten umursamamış olduğunu da düşünmekte haksız değilsiniz. Dolayısıyla nereye varacağı belli olmayan bir muhabbetin içinde bulduğunuz için kendinizi, biraz da akışa göre hareket ediyorsunuz. Zaten Keiji’nin imajına sahip biri için de, ona karşı aksi bir tavır gütmek size zorluk çıkarmak dışında bir işe yaramayacak gibi görünüyor.
Kageri’nin cevabı bittikten kısa bir süre sonra, Keiji sanki cevaplar yeni verilmişçesine ufak bir canlılık yaşıyor ve piç gibi bir sırıtışla Kageri’ye dönerken “Duyduklarım söylediklerinin aksi ama…” diyerek lafa giriyor. Elbette geciken bu cevap ve Keiji’nin ifadesi, bir anda üzerinizdeki ölü toprağını silkelemenize neden oluyor ve konuşmaya odaklanıyorsunuz. Keiji keyiflenmiş bir şekilde bir sigara çıkarıp yakarken “Umigawa’da seni pazarlayan sevgili dostun Ishio’ymuş… Seni kuytularda sıkıştırıp kokuşmuş sikli insanların inisiyatifine bırakmış. O yüzden Ishio’nun sürtüğü olduğunu kabul etmek gerekiyor.” diyor. Densizlik raddesine varan bu konuşmanın hemen ardından, Keiji sigarasından keyifli bir fırt çekip dumanını gökyüzüne salarken, “Durumu anladınız mı?” diyor bir sorudan ziyade, sonraki cümlesine dikkat çekmek ister gibi. Siz de bu tavra ayak uydururken Keiji “Konuşan ben olursam, muhabbet ilerlemez. O yüzden ne sormak istiyorsanız sorun ve ne demek istiyorsanız deyin. Aramızda bir rütbe ilişkisi yokmuş gibi, kerhanede çıplak bir şekilde karşılaşmamıza rağmen, “Ne olacak bu ülkenin hali?” diye konuşabileceğimiz gibi samimi olun.” diyor ve hemen ardından “Ben Kagami’den farklıyım ve onun gibi konuşanın dilini, hareket edenin elini kesmem.” diyerek topu size atıyor. Keiji muhabbetin yönünü belirleme işini size devrederken, görevden, Umigawa’dan, Keiji’nin antikalığından, seksten, nesilleri tükenmiş hayvanlardan, yani aklınıza ne gelirse ondan konuşabileceğinizi fark ediyorsunuz. Ne var ki, Umigawa kazanından pişmiş insanlar olarak, her bir adımın arkasında yüzlerce adım olabileceğini bildiğiniz için, yine de temkinli yapınızı bozmuyorsunuz. Keiji ne kadar rahat görünüyor olsa da, onun rahatlığının gerginliğini siz taşıyorsunuz.