2 sene önce, Nikkougakure
"Geç kaldın, yine!"
"E..eh.. Uyku tatlı geldi birden... Ne zamandır tatil yapmıyordum hem!"
Genç kızın yüzünde kızgın bir ifade vardı. Gözlerini kısmış Hayato'ya sert bakışlar atıyordu. Hayato ise ortamı yumuşatma amacı güderek iki işaret parmağını kızın ağzına götürdü, iki yandan gerdi. Hayato sayesinde gülümseyen bir yüz ifadesine bürünen Miyako şu an daha korkunç görünüyordu!
"Of of... Sana anlatacaklarım önemliydi. Ama sen beni beklettiğin için sana ceza. Anlatmıyorum."
"Hayır hayır! Sırf önemli bir şey söyleyeceksin diye buraya kadar koştum! Gıcıklık yapma Miyako!"
Genç kızın siniri geçmemiş olacak ki bir adım geri çekildi. Ellerini beline attı.
"Yani beni görmek için gelmemiştin. Çok yazık çok! Bunları yazıyorum bi kenara ben!" Hayato ise yorgun yüzünü bir an olsun gülümsetti. Ortamda bi 10 saniyedir sessizlik hakimdi. Ciddiyet git gide artarken genç shinobi söz aldı:
"Bugün çok tatlı görünüyorsun!"
Genç kızın tek düşündüğü karşındaki herifin salak olduğuydu. Ona salak diye bağırmak istedi ama yapamadı. Çok masum görünüyordu. Çok güzel gülüyordu. Bir an burukluk yaşadı. Söyleyeceklerinin Hayato'yu üzeceğini düşündü. Üstelik karşısındakinin kendisinden çokça zeki olduğunun da bilincindeydi. Söyleyeceklerine ne tepki vereceğini sindiremedi. Tek umduğu ona yardım edebilecek tek kişinin Hayato olduğuydu. Sakin bir biçimde söz aldı:
"Takip ediliyorum, Hayato."
Bu sözden iğrenç bir rahatsızlık duymuştu Hayato. İki eliyle Miyako'nun omzundan tuttu:
"Kim tarafından, ne zamandır?" sorduğu soruların ardından sessizliğine gömülen kızı yavaşça sarstı.
"Miyako! Sana diyorum!" Miyako az önceki ciddiyetsiz konuşmanın ardından böylesine ciddi bir şeyi söylemenin anlamsız olduğunu düşündü bi an. Ama söylemişti bile çoktan. Şimdi diyecekleri ciddileşen Hayato'yu ciddiyetsizliğe davet edebilirdi. Çünkü inanması güç şeyler çıkacaktı ağzından. Hayato mantığıyla hareket ederdi. Düşünüyordu. Bütün ihtimalleri teker teker aklından geçiriyordu. İlk olarak aklına üzücü bir biçimde kendi köyü geldi. Hayato köyüne çok bağlıydı. Miyako'nun aksine o bu köy için canını verebilirdi. Köyün askeri yapısı hakkında sınırlı bilgiye sahip olduğunun farkındaydı. Anbular, daimyo çevresi.. Hepsinden şüphelenebilirdi. Hayato duraksadı. Bu yaptığı paranoyaklıktı. Miyako'nun cevabını beklemeliydi. Ona kaygılı gözlerle bakmaya devam etti.
"Birisi bana sesleniyor sanki. Bilmiyorum, açıklayamıyorum. Rüyalarımda, boş bulunduğum zamanlarda içimden bir ses geliyor. Benim sesim değil, başkasına ait bir ses. Bana bir hikaye anlatıyor ve beni yanına çağırıyor. Korkuyorum Hayato, bunu kimseye anlatamadım." Hayato inanamayacağı şeyler duymuştu ancak onun için her şey mümkündü. Genjutsu? Bunun olma olasılığını düşündü. Miyako'yu sorgulamanın sırası değildi Zira yüzündeki korku buna uygun ortamın olmadığını kanıtlıyordu. Ama ona yardım etmek istiyordu. Elinden başka bir şey gelmezdi.
"Ne zamandır bunu yaşıyorsun? Genjutsu veya başka bir teknik olup olmadığına emin misin? Bunu üstlerimize bildirmek zorundayız. Miyako, tam olarak ne diyor sana?"
Miyako'nun gözleri dolmuştu. Hayato da en az onun kadar şaşkındı şu an. Anlattığı her şeyin doğruluğuna inanıyordu. Miyako zar zor konuşabilmeye başlamıştı. Gözlerini Hayato'dan kaçırıyordu sürekli.
"Hayır, çok uzun zamandır bunun üzerinde düşünüyorum zaten. Eğer öyle olsaydı çoktan anlamıştım. Hayatım boyunca yaşamadığım bir şey bu." O an duraksadı. Derin bir nefes aldı ve Hayato'ya baktı.
"Bırakmamı söylüyor.. Kendimi ona bırakmamı söylüyor Hayato!" Hayato kızı kafasından tuttu. Güven dolu bakışlar attı ona. Ardından sarıldı ona. Onun hep yanında olacağını düşünüyordu. O an sorumluluğu ona yardım etmekti.
"Kimse seni alamaz Miyako. Kimsenin sana zarar vermesine izin vermem. Ben varken asla.."