Adamdan yeteri kadar faydalandığını düşünerek, kalabalıkla beraber göndermeye karar veriyorsun. Kalabalığı zindan hayatından kurtarmış olmandan dolayı, doğal olarak bir lider kimliğine de sahip olmuş oluyorsun ve bu sebeple de, adamı öldürmemeleri konusundaki sözlerine kimse karşı gelmiyor. Ancak kalabalık adamı umursamıyor da. Herkesin ağzından, sessiz bir şekilde teşekkür cümleleri dökülüyor ve ardından, kalabalık hareket etmeye başlıyor. Adam da salya sümük bir halde başı ile sana belli belirsiz bir selam vererek, kalabalığın en arkasından, ürkek bir şekilde ilerlemeye başlıyor.
Büyük oyunun içine dalacak olmandan dolayı kendini birkaç saniye derin nefeslerle sakinleştiriyorsun. Yeteri dinginliğe ulaştığında ise, Henge için gerekli chakrayı topluyorsun. Ufak bir bulut ile kendini az önceki sümsük adama dönüştürdüğünde ise, artık yola koyulmaya hazır hissediyorsun kendini.
Tıpkı sana burayı tarif eden adamın söylediği gibi, 10 dakika kadar ilerliyorsun ve karşına, gıcırdadığını bildiğin kapı çıkıyor. Oyuğun neredeyse tamamını kapatan bu tahta kapı, gerçekten de bir hayli eski duruyor. Neredeyse yıkılacak gibi duran kapının üzerinde herhangi bir tuzak olabileceği ihtimalini göz önüne alarak, dikkatli bir şekilde inceliyorsun. Birkaç dakika süren bu incelemenin ardından, kapının tamamen zararsız olduğunu fark ediyorsun. En azından bu senin tarafından görebildiğin kadarıyla durum bu şekilde. İlerlemeni devam ettirmek adına, gidebileceğin başka bir yol olup olmadığına veyahut kendinin taşları parçalayarak bir yol açıp açamayacağına baktığında ise, sonuç senin için olumsuz oluyor. Yani, bu kapıyı geçmek dışında, içeriye başka bir giriş metodu mümkün görünmüyor. Bu sebeple de başka çaren olmadığını düşünerek ve sana kapıyı anlatan adamın kapının bir işe yaramadığını söylediğini de hatırlayarak kapıyı itiyorsun.
Beklediğinden daha az gıcırtıyla açılan kapıyı, geçebileceğin aralıkta açıyorsun ve oyuğa ilk adımını atıyorsun. Kapı kendiliğinden yavaşça kapanırken, sen de karşında gördüğün manzarayı analiz etmeye başlıyorsun. İçerinin yapısı, aynen sana anlatılan gibi. Lakin, burada ilk dikkatini çeken, sütunlar oluyor. Bu sütunlar, dışarıdan getirilen bir malzemeyle değil, tamamen oyuğa ait kayalardan oluşuyor. Diğer bir deyişle, oyuk açılırken, bu sütunlar bilinçli olarak parçalanmamış gibi duruyor. Bir hayli kalın ve sağlam olan sütunları bir kenara bırakarak içerideki kişilere odaklandığında, dikkatini ilk çeken şey, içerideki alınbandı olan shinobiler oluyor. Ortadaki büyük dairede oturmakta olan 5 shinobi, önlerindeki yiyeceklerden yiyip, muhtemelen sake olduğunu düşündüğün içkilerini içiyorlar. Durumlarına bakılırsa hepsi çakırkeyif durumundalar. Bunun dışında ortalıkta gezinen birkaç insan daha görüyorsun. Bunların da sayısı aşağı yukarı 15’i buluyor. Dolayısıyla şu anda uğraşman gereken 20 kadar insan var gibi görünüyor. Tam bu anda yanına gelen bir haydut, sana ne kadar ezik biri olduğu belli etmek istercesine tepeden bakarken “Zindanlardan sıkıldın mı Torio? Senin burada ne işin var?” diyor. Ancak sen henüz bir cevap veremeden haydut “Zindandaki çıtır ve seksi kızlardan mı sıkıldın yoksa?” diyor ve iğrenç bir kahkaha atıyor. Adam senin omzuna birkaç kere dokunduktan sonra ise “Lider senin buralarda görmesin, dikkat et. İstediğin sakeyse, sana göndermelerini söylerim.” diyor. Uzun saçlı ve sakallı, üzeri elleri kadar kirli olan adam, bu cümlesinden sonra senin gitmeni bekler gibi duruyor. Ancak gitmen için seni zorlayacak, kaba kuvvet uygulayacak gibi de durmuyor.