[Jun & Mikaaru] Fare

Gizli Kütüphane'nin tozlu raflarındaki unutulmuş hikayeler.

Moderatör: Game Master

[Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen GM - Naruto tarih 11 Şub 2017, 12:56

Güneş ilk ışıklarını gösterirken ikinizde sivil bir teknenin arkasında rahat bir şekilde oturuyorsunuz. Sıcak bir günün sizi beklediğinin farkındasınız ancak sabah soğuğunu da iliklerinize dek hissediyorsunuz. Ufak bir uykusuzluğun da varlığından bahsedilebilir. Bilgilendirme için çağrıldığınız tarih yarındı ancak gece 2-3 civarları evlerinizden apar topar alınarak Daimyo binasına getiriliyorsunuz. İkinizin de ilk görevi değil haliyle, bu yüzden karşılaştığınız grubun olağanüstü durumunu kavrayabiliyorsunuz. Sizleri iki jounin ve ve masanın üzerine yatırılmış bir ceset karşılıyor.

Size verilen bilgiler, görevinizin amacından ziyade geçmiş haftalarda Umigawa'da yaşanan olaylar üzerine oluyor. Olayların geneline shinobiler arasındaki konuşmalar ve resmi raporlardan dolayı hakimsiniz denebilir. Görevli jouninlerden biri masadaki cesedin üzerini açarak giriş yapıyor, Kurata Risa. Umigawa karargahına sızarak kenti ele geçirmeye çalışan Kiri grubunun iki liderinden biri. Umigawa eski sorumlusu Inaba Kagami'nin son nefesinden önce saf dışı bırakmayı başardığı bir Kiri shinobisi. Kentin güvenliği son anda sağlanmış olsa bile Risa'nın kardeşi Kurata Shiro kayıplara karışmış durumda. Kaçarken yanında 10-15 kişilik bir grup olduğu düşünülüyor. Sayı olarak ufak ancak Umigawa'nın hala sağlanamamış düzeni düşünülünce hala büyük bir tehdit olarak görülüyor.

Odadaki diğer jounin ise bu kadar aceleyle çağrılmanızın nedenini söylüyor size. Umigawa'nın yeni lideri, Keiji'den gelen bir düzine mesajı gösteriyor. İlk 3-4 mesaj basit birer rapor. Ancak tarihler ileri arttıkça Keiji'nin mesajlarını şifrelemeye çalıştığını ve her mesajında şüphelerinin arttığını gösteren birkaç kelime yerleştirdiğini söylüyor jounin. Köye sunduğu raporlar genel olarak kentin güvenliği için aldığı önlemleri anlatmakta. Zamanla mesajların şifrelenmesi ise köyde, Keiji'nin bu mesajların okunabileceğini düşündüğü olarak yorumlanmış. Şimdilik kimse kesin konuşamadığı için size herhangi bir talimat veremediklerini, tam emirleri Inaba Keiji'den alacağınız söyleniyor.

Umigawa'ya giderken farklı bir rota kullanıyorsunuz. Kentin 6-7 kilometre kadar doğusunda yerleşmiş bir balıkçı sizi Umigawa'ya götürüyor. Eski bir shinobi olduğu için köy bu bağlantıya güvenebileceğinizi söylüyor. Şayet Keiji'nin mesajlarının okunma ihtimali varsa, köye giriş çıkış konusunda farklı bir yol izlemeniz de garip kaçmıyor. Yaklaşık 3-4 saat süren sallantılı ve yavaş bir yolculuktan sonra Umigawa limanına varıyorsunuz. Balıkçı sizi bıraktıktan sonra vakit kaybetmeden dönüyor.

Kentin üzerinde ince bir sis tabakası bulunmakta. Yinede görüşünüz büyük oranda açık. Limanda bulunan iki adet ticari gemi uyur vaziyette. Gemilerin kendi tayfalarından birkaç nöbetçi görüyorsunuz. Sizle muhattap olmadan nöbet sürelerini geçirmek için yaptıkları boş uğraşlara kilitlenmiş vaziyetteler. Köşede yatan, ağzından yere doğru kuru bir kusmuk birikinisi oluşmuş birkaç sarhoş görüyorsunuz. Okyanusun temiz havasına rağmen ekşi koku midenizi bulandırıyor.

Karargahın çatısı sol tarafınızda kendini gösteriyor. Yaklaşık 7-8 dakikalık mesafede. Kentin içine ilerlemeyi de tercih edebilirsiniz, ancak ne bir ses duyuyorsunuz ne de kentin uyandığını gösteren bir belirti yakalayabiliyorsunuz. Muhtemelen herkes kanındaki alkolle mücadele etmekte.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
Kullanıcı avatarı
GM - Naruto
Game Master
Game Master
 
Mesajlar: 2208
Kayıt: 09 Tem 2014, 22:21

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen Tsujihara Jun tarih 11 Şub 2017, 14:27

"Umigawa'yı daha önce bu kadar sessiz olarak gördüğümü hatırlamıyorum."

Limana ayak bastığımda, aklımdan geçen ilk düşünceydi bunlar. Güneş ışıklarını daha yeni yeni buralara hissettirmeye başlamış olsa bile, liman buraların en hareketli kısmı olmalıydı. İndirilen yükler, gemilere taşınan mallar, etraftaki olmazsa olmaz bir iki sarhoş, tutulan balıkların istiflenmesiyle oluşan, şimdilerde yerini kusmuğun aldığı balık kokusu. Bunlardan eser yoktu şu an. Bunlar yerine, sessiz ve garip bir şekilde, neredeyse beni tedirgin edecek bir sakinlik vardı. Yakın zamanda yaşananları elbet bütün shinobiler gibi ben ve görev arkadaşım da biliyorduk, lâkin birebir ortamın atmosferini tatmak gerçekten perspektifimi değiştirmişti.

Görev arkadaşımla yolda herhangi bir anlamlı konuşmamız olmamıştı. Lâkin onu tanıdığımı düşünüyorum, yani eğer karıştırmıyorsam bir kaç devriye görevine beraber çıkmış olmamız lazımdı. Akılda kalan bir ismi vardı, Mikaaru. Hakuja Mikaaru. Onun dışında pek tanıdığımı sanmıyordum. Aktif olarak aldığımız, sadece bir yerlerde düzeni sağlamaktan daha komplike bir işe sahip olduğumuz ilk görevdi bu. Muhtemelen birbirimizi tanıyacaktık, ama iyi ama kötü. Bir Nikkougakure shinobisi olduğundan ona güvenim en azından pozitif bir noktadaydı; lâkin ötesi için bir şeyler söylemek zordu. Zira hayat kadar ne olacağı belirsiz bir oyunun içerisinde, her şeye hazırlıklı olmak gerekmekteydi.

Yapacakları şey az çok belli gibiydi; yerleşke sorumlusunu bulup, onunla irtibata geçmekti. Bunu yaparken dikkat çekmemek ve olabildiğince normal davranmak, muhtemelen en iyi seçim olacaktı. Zira eğer tahmin edildiği gibi Inaba Keiji mesajlarının okunulmaya çalıştığını veya gözlem altında olduğunu düşünyorsa, burada ilgileri olan kişilere herşey yolundaymış izlenimi vermeleri, veya hiç bir şekilde görünmemeleri gerekmekteydi. Lâkin 2. kısım pek olanaklı görünmüyordu, zira çoktan ayak basmıştık Umigawa'ya ve eğer birilerinin hakikaten burada gözleri varsa, bizleri de çoktan farketmiş olmaları kabulünü yapmam en mantıklı ve güvenli yol olacaktı. Bu bağlamda, normal davranmak yapabileceğim en doğru şey olacaktı. Eğer görev arkadaşım farklı düşünüyor olursa ve bunu belli ederse, müdahalemi de o an yapacaktım, baştan işleri karıştırmanın bir anlamı yoktu.

Hafif bir pusun içindeydik hala ve kusmuk kokusu burnumu yakmaya başlamıştı. Mikaaru'ya doğru döndüm ve diyeceği bir şey varmı, yokmu diye meraklı gözlerle beklemeye başladım. Eğer bir şey demez ve yürümeye başlarsa arkasından onu takip edecektim; herhangi bir şey konuşmaya gerek yoktu. Eğer konuşursa, o zaman gerektiği kadar bir söz sarf edebilirdim. Lâkin şimdilik konuşmaya gerek yoktu.

Kaşkolumu düzelttim ve üzerimdeki shinobi yeleğinin bağlantı noktalarını son bir defa kontrol ettim Mikaaru'dan bir hareket beklerken.

Resim
極楽
Künye
İsim: Tsujihara Jun
Yaş: 17
Cinsiyet: Erkek
Fraksiyon: Kadersiz
Element: Katon
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 15.000
Prestij: 0/Moumoku
Kullanılabilir GP: 0

Motivasyon
Güçsüzleri Korumak!
Jun, Shinobi sanatının güçsüzleri korumak için ortaya çıktığını düşünmektedir. Akademide gördüğü eğitim ile bu daha da pekişmiştir ve korumasız halkın önündeki tek kalkan olarak Nikkougakure ve Shinobi gücünü görür. Ona verilen bu sorumluluğu bu yolda kullanmaya çalışır, her daim Gün Işığı ülkesi ve halkının arkasındadır. Güçsüzleri suistimal edenlere karşı tahammülü yoktur.

Resim

Profil
Güç: 6
Çeviklik: 10
Kondisyon: 4
Potansiyel: 4
Varlık: 2
Zeka: 4

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 2
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 2
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 3
[Zeka] İzcilik: 1

Ninjutsu
Shunshin no Jutsu
Housenka no Jutsu

Taijutsu
Yumi-dou, C-Rank

Genjutsu
-

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
-
Kullanıcı avatarı
Tsujihara Jun
Nikkougakure
Nikkougakure
 
Mesajlar: 14
Kayıt: 07 Şub 2017, 16:42

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen Hakuja Mikaaru tarih 11 Şub 2017, 16:13

Umigawa üzerindeki keskin şüphe ve korku aurasını gözlemleyebilmek için, gözlerime ihtiyaç yoktu. Burada bulunmak yetiyordu bu kedere ve deliliğe! O kadar güçlüydü ki, sadece soyut bir his olmaktan çıkmış, maddeler dünyasına girmişti. Elimi yavaşça ona doğru uzatsam, tutabileceğimden emindim. Ama... Umigawa daha kötü bir şeylerin esiri altındaysa diye düşünmekten kendimi alamadım. Bir fikir. Kimsenin önemsemeyeceği, basit ve önemsiz bir tane... Zihnimizden sürdüğümüz onlarcasından, hatta binlercesinden, bir tanesi. Fakat bu farklıydı. İnsanın aklına kök salmış bir tane, tüm Umigawa halkına sirayet etmiş bir tane!.. Ya böyleyse? Tüm Umigawalıların zihninin içinde tek bir ton ses dolanıyorsa ne olacaktı? 'Hala birilerine güvenebileceğini mi sanıyorsun?' Bir fikri öylece öldüremezdik. Bu, bizim gibi, bir avuç ölüm makinesinin bile aşamayacağı bir sorundu ne yazık ki.

Üzücü bir hikayesi vardı bu toprakların. Kan ve can ile müdafaa edilmişti. Pek fazlalarının yapacağı bir şey değil diye düşünmeden edemedim. Tüm bu olaylara tanık olmanın, artık mümkün olmaması can sıkıcıydı. O kahramanlar arasında olmak isterdim. Ama hey... Ümitsizliğe düşmeye ne hacet vardı ki? Yazgım benim yanımdaydı, bana ama ufak ama büyük bir işe sürükleyeceğine güveniyordum. Umigawa'ya yardımım dokunabilirdi. Bu fikir moralimi hafifçe yerine getirmeye yardım ediyordu. Şehir üzerine düşen kasvete inat, çocuksu bir neşe. Tabii hala çocukluğumuzdan bir parçanın, yüreğimizin içinde var olduğuna inanıp inanmamamız... O başka bir günün hikayesi.

Yürümek ve hatta hafifçe kıpırdanmak dahi, deniz yolculuğunun kastığı vücuduma iyi geliyordu. Tatsız ama gerekli bir önlemdi tabi. Bizden önce gelen Nikkougakure ekibinin düştüğü en büyük hataydı bu, birilerine güvenmek. O yüzden, aldığımız direktifler doğrultusunda hareket etmeliydik. Birileri bize kim olduğumuzu sormadan, buna fırsat tanımadan, Keiji'yi bulmamız ve olayları öğrenmemiz gerekiyordu. Şifresiz versiyonunu, tabii...

Takım arkadaşımın, ağzımdan çıkacak bir avuç lafı kolladığının farkına vardığım zaman, hafifçe tebessüm edecek ve yabancı kulaklara erişemeyeceğinden emin olduğum bir ses tonuyla; Jun-san'ın beklentisini boşa çıkarmayacaktım. "Kimse ile kontak kurmadan önce, Keiji'yi bulalım derim. Birbirimizden başka, sadece ona güvenebiliriz." Birbirimizden başka... Eğer başarılı olmak ve bir fikri yok etmek istiyorsak, doğru seçenek bu olmalıydı. Sırtımızdan gelecek hamle ihtimalini sıfıra indirmek, işin yarısı eder.

Takım arkadaşımın da benimle geleceğini varsayarak, kent merkezine değil, çatısını gördüğüm karargaha doğru ilerleyecektim. Bir noktadan sonra, zihnimin bana savaş açmasına izin vermeyecek ve kendimi; fikirlerin ağırlığından azat edecektim. Akışına bırak.
Resim
"So this is what it feels like."
Künye
İsim: Hakuja Mikaaru
Yaş: 21
Cinsiyet: Erkek
Fraksiyon: Taiyou
Element: Raiton
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 20,000
Prestij: Moumoku/0
Kullanılabilir GP: 0



Motivasyon
Hakuja'ların Tahtı.
Mika'nın en büyük gayesi, kimsenin umursamadığı bakır bir taht ve bakırdan bile daha değersiz bir taçtan ibaretti. Uzak diyarlardaki topraklarını güçlendirecek, adını zikredilmeye değer kılacak bir lider olmak! Mika bu yüzden bir shinobi olmuştu. Bu yüzden, hiyerarşik olarak kendisinden üsttekileri bu denli örnek almaya çalışmıştı. Bir gün, adil bir lider olmak. Elinde, kendi topraklarını kurtaracak gizemli bir güçle-bilgiyle gelip; hakkı olanı almak...


Efsaneler ve Diğer Saçmalıklar.
Açık konuşalım. Eğer Mika'nın büyüdüğü toprakların en ufak bir değeri olsa, şimdiye kadar çoktan işgal edilmiş olurdu. Bir avuç boktan başka bir şey olmayan topraklardan geliyordu. Dünya üzerindeki hangi nesne, hangi güç, hangi irfan; bir avuç boku alıp, altından krallıklar kurabilirdi? Bir çocuğun zihni ise böyle işlememişti. Mika, kısa pantolonlu bir prens velediyken, kendi ülkesini kurtaracak bir efsaneye; hayır, tüm efsanelere bağlanmıştı. Büyüler, gizemler, efsaneler, mitolojik yaratıklar ve tanrılar... Mika, kimsenin görmediği mistik güçlere inanmıştı. Kendisini hayata her gün bağlayan oydu. Bir gün, gizemli güçleri bulacağını bilmek, inanmak...


Komplikasyon
Rüyayı Yaşamak.
İnsan zihninden pekala iyi anlayan, hatta, düşmanlarının zihnine saldırmasını öğrenen bir shinobi için; Mika, zihnini kendisinden asla koruyamamıştır. Onun için psikolojik sorunları olduğunu söylememiz doğru olmaz. Bilinen herhangi bir zihinsel sorunu yada hastalığı yoktur. Fakat onun problemi, acı geçmişini örtmek için kendi uydurduğu bir gerçekliğe inanmasıdır. Adeta kendi zihnine bir Genjutsu yerleştirmeyi başarmıştır Mika. İnsan zihni böyle şeyler yapar derler. Kaldırmayacağı yükleri siler, yerine daha mutlu şeyler yerleştirir. Mİka'nın zihni de aynen bunu yapmıştır. Fakat sorun şudur ki, Mika ne kadar büyüse de, kendi rüyasından kaçmayı başaramamıştır. O hala, zihninde kurduğu krallığın bir prensidir. Bu evvela büyük bir sorun olmasa da, birileri yada bir şeyler yüzünden, kendi kurduğu ilüzyonu açık verirse; parçalanmaya başlarsa, Mika'nın tüm konsantrasyonu dağıldığı gibi; elinde kalan enerjisiyle, parçalanan yerleri yamamaya çalışacaktır. O an için ilgi odağı, tamamen rüyasına geri yatmaya döner.




Profil
Güç: 2
Çeviklik: 7
Kondisyon: 6
Potansiyel: 2
Varlık: 7
Zeka: 8



Taijutsu
Shigure | C-Rank

Genjutsu
Raigen
Rakumei no Jutsu

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 1 [Favori]
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 1
[Zeka] İzcilik: 1
Kullanıcı avatarı
Hakuja Mikaaru
 
Mesajlar: 19
Kayıt: 04 Şub 2017, 17:22

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen GM - Naruto tarih 12 Şub 2017, 21:08

Limandan çıktıktan sonra sola dönüyor ve kentin bir nevi sınırlarında ilerliyorsunuz. Daha karganın bile öğününü yemediği saatler, bu yüzden kentin sessizliği normal karşılanabilir. Ancak ikinizde, adeta bir hayalet kent tarafından misafir edildiğinizi hissediyorsunuz. Sis nedeniyle sonu gözükmeyen sokaklara şahit oluyorsunuz. Sabah 6-7 saatleri, güneş henüz tam olarak aydınlatmış değil. Buna rağmen hiçbir evde, binada ışık yok. Rüzgar nedeniyle birkaç cam kapı çarpsa tüyleriniz hareketlenebilirdi. Bunun olmaması da ayrı bir yusuflanma konusu gerçi.

Şehir sokaklarından uzak durarak karargaha ilerliyorsunuz. Karargah 3 katlı, kulemsi denebilecek bir yapı. Bu binanın ürkütücülüğü ise çevresinden kaynaklanıyor. Buraya gelene dek en azından gördüğünüz çim öbekleri binanın çevresinde bulunmuyor. Sol tarafta yanmış, siyah bir ağaç görüyorsunuz. Yine aynı şekilde binanın ilk katının sol duvarının sonradan yamanmış gibi duruyor. Bu filmlik görüntülere rağmen karargahın üçüncü katındaki pencereden gördüğünüz ışık hüzmesi biraz rahatlamanıza neden oluyor. Puslu pencereden pek fazla belli olduğu söylenemez ancak ikinizde bunun bir mum ışığı olduğundan eminsiniz.

Biraz hızlanarak kapıya doğru yöneliyorsunuz. Kapı tamamen açık durumda. İçeride, odanın ortasında, tam kapı hizasında ise bir masa bulunmakta. Masanın önünde oturan adam ayaklarını masaya uzatarak kitap okuyor. Burada da içeriyi aydınlatan sönük bir mum ışığı bulunmakta. Adamın shinobi olduğunu kıyafetinden ve alınbandından rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Siz onu gördükten birkaç saniye sonra o da sizi görüyor. Yaptığı karşılama ise pek beklediğiniz türden değil. Kitabı sakince masaya koyduktan sonra ayağa kalkarak masayı sol eliyle kenara çekiyor. Sağ elinin belindeki kabzaya yerleştiğini görüyorsunuz. Bu hareketlerdeki rutinlik çok açık. Sanki her gün, aynı şekilde kılıcına davranarak bu kapıda birilerini karşılıyor. Mimiksiz bir surat ancak son derece saldırgan bir aura yayıyor sizlere. Sizlerinde Nikkougakure shinobisi olduğunuzu gösteren detaylara rağmen... "Kapıdan girmeden önce kendinizi tanıtın." Ses tonunda aynı rutinlik. Vereceğiniz cevaba göre kabzanın hareketleneceğinden eminsiniz.

Adam bunları yaparken Jun kapı girişinde ufak bir parıldama yakalıyor. Gözlerini kısarak baktığında bir misina rotasını görüyor. Sol üst köşeden başlayarak, sağ alt köşeye uzanıyor. Buradansa yerden 10 santim havada, kapının sol alt köşesine ilerliyor. Oradan sağ üst köşeye.. Kapıdan giren birinin kesinlikle takılacağı türden bir düzen. Ancak işlevi konusunda bir fikir yürütemiyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
Kullanıcı avatarı
GM - Naruto
Game Master
Game Master
 
Mesajlar: 2208
Kayıt: 09 Tem 2014, 22:21

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen Tsujihara Jun tarih 12 Şub 2017, 22:25

"Birbirimizden başka, bir tek ona güvenebiliriz..." Haklılık payı olabilecek laflardı, fakat çok da benimsemek istemediğim bir durumdu bu. Kafamı onaylar bir biçimde sallamıştım, lâkin gözlerim, kulaklarım ve hislerim kendi içimdeki temkinli duruşunu bırakmamalıydı. En azından bunu kendi kendime yeterince telkin edebilirsem, daha dikkatli olacağımı düşünüyordum.

Mikaaru yürümeye başlamıştı, ben de arkasına düşmüştüm. Tam olarak kasabanın içerisinden değil de, sınırlarında dolaşarak, bir tarafımızda doğa, bir tarafımızda binaları tutarak ilerliyorduk. Etraf epey sessizdi, eğer buranın yabancısı olsaydım kimsenin yaşamadığı, kimsenin burada anılarının olmadığı hayalet bir kasaba olarak görebilirdim Umigawa'yı, fakat bunu yapmak bu yöre insanının yaşadığı şeylere haksızlık olurdu.

Artık sol tarafımızda kalan, yanmış bir ağaç gözümüze iliştiğinde varmıştık yerleşke binasının önüne. Üst katlardan ince bir mum ışığı sızmaktaydı. Yerleşkenin ilk katının sol duvarı yeni tamir edilmiş gibi durmaktaydı, duvar ile ağaç aynı kaderi paylaşmıştı belli ki. Anlatılanları az çok duymuştum burası hakkında, birebir yaşamamış olsam da. Bu ülkenin insanlarını korumak adına verilen canlardan daha değerli bir şey olduğunu düşünmüyordum açıkçası; en büyük saygıyı onlar haketmekteydi. Ben ise sadece benzer bir hizmete nail olana kadar yaşamayı umabilirdim.

Hızlı adımlarla kapıya yaklaşmıştık vakit kaybetmeden. İçeri girmeden önce, açık kapıların ardında, salonun ortasında ayakları masanın üzerinde gayet sakin tavırlarla kitap okuyan birisini görmüştük. Duraksadık, o da bizi farkedince usulca ayağı kalktı, masayı çekti ve elini kabzasına götürdü. Bizim Shinobi olduğumuzu üniformamızdan görebiliyordu, bunun bilincindeydim, lâkin önce ölüp sonradan "keşke" demek yerine, önce "acaba?" deyip ardından hayatta kalmayı seçmişti. Onun yerinde olsam farklı bir şey yapacağımdan şüpheliydim. Bizim de ondan daha az temkinli olmamız için bir sebep yoktu.

Elim kasıldı, sırtımda asılı olmayan yayıma gitmek istedi bir an. O anda çıplak hissettim, zira kendisi şu anda evimde, dolabımda, bir kumaş parçasının içinde kırık bir şekilde yatmaktaydı. Onun yerine tüm dikkatimi, çevreme yönelttim; herhangi bir terslikte dominant elim refleksif olarak sırtımda olmayan yayıma gitmek yerine Shunshin yapmaya ve defansif bir pozisyon almak için harekete geçecekti.

Kendimizi tanıtmamızı istemişti "görevli". "Ben, Tsujihara Jun, Chuunin. Nikkougakure shinobisi." Sözlerimi söylerken, kapıya 2 köşesinden çapraz çekilmiş ince misinayı farketmiştim. Gerçekten, elemanın dikkatli davranışı gözdağı vermek için değildi. Aktif olarak hayatlarını kaybetmekten korkuyordu buradaki shinobiler, bu da durumun ciddiyetini arttırıyordu. Herhangi bir tepki vermeyecektim ve Mikaaru'nun lafa girip devam ettirmesi için susacaktım. Eğer misinayı farketmemişse ve istemsizce kapıya doğru yürürse, sakince onu omzundan tutacaktım durdurmak için ve daha dikkatli bakması için gözlerimle kapının çevresini işaret edecektim.

Şimdilik, laflarımı bitirdikten sonra herhangi bir durum için gözlerimi keskinleştirecek ve etrafımı incelemeye başlayacaktım.

Resim
極楽
Künye
İsim: Tsujihara Jun
Yaş: 17
Cinsiyet: Erkek
Fraksiyon: Kadersiz
Element: Katon
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 15.000
Prestij: 0/Moumoku
Kullanılabilir GP: 0

Motivasyon
Güçsüzleri Korumak!
Jun, Shinobi sanatının güçsüzleri korumak için ortaya çıktığını düşünmektedir. Akademide gördüğü eğitim ile bu daha da pekişmiştir ve korumasız halkın önündeki tek kalkan olarak Nikkougakure ve Shinobi gücünü görür. Ona verilen bu sorumluluğu bu yolda kullanmaya çalışır, her daim Gün Işığı ülkesi ve halkının arkasındadır. Güçsüzleri suistimal edenlere karşı tahammülü yoktur.

Resim

Profil
Güç: 6
Çeviklik: 10
Kondisyon: 4
Potansiyel: 4
Varlık: 2
Zeka: 4

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 2
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 2
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 3
[Zeka] İzcilik: 1

Ninjutsu
Shunshin no Jutsu
Housenka no Jutsu

Taijutsu
Yumi-dou, C-Rank

Genjutsu
-

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
-
Kullanıcı avatarı
Tsujihara Jun
Nikkougakure
Nikkougakure
 
Mesajlar: 14
Kayıt: 07 Şub 2017, 16:42

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen Hakuja Mikaaru tarih 12 Şub 2017, 22:46

Umigawa halkı, gözle göremeyeceğimiz, savaşamayacağımız ve karşısında ağlayarak diz çökmekten başka hiçbir tepki veremeyeceğimiz bir karanlık tarafından yutulmuşa benziyordu. Bu kadar ağır mıydı, Umigawa üzerine düşen umutsuzluk ve şüphe? Yaşanan kargaşa, Umigawalıların ruhunu bu denli derinden mi yaralamıştı? Benim dahi üzerime sirayet eden bu aurayı hesaba katacak olursak... Evet. Bunu bize Kirigakure yapmıştı. Koca bir kenti, kendi lanetli sislerini getirmeyi başarmışlardı. Ve artık burada kimse yaşamıyordu, ölümden ve korkudan başka... Bu düşünce beni hafifçe sinirlendirdi. Cevabını vermeliyiz diye düşündüm, en kısa zamanda; sert ve kendinden emin! Yapılması gereken doğru davranış bu. Eğer kendi tebamızın ruhlarını onarmak, bir kere daha işler hale getirmek istiyorsak.

Yürüdük boylu boyunca, ben ve ortağım, biraz ötedeki karargaha doğru. Bu topraklarda artık huzuru bulamayacağımı, ardımı başkasına dönemeyeceğimi bildiğim gerçeği, beni Jun'a bir adım daha yaklaştırdı. En azından Nikkougakure'den birlikte yola çıktığım shinobinin bana ihanet etmesini bekleyemezdim. Hayat böyle yaşanmazdı, sırtını bir yere çevirmeden... En azından o, bizden birisi ha? Eğer ben bir yere aitsem, o da öyle olmalıydı. Peki ya ben bir yere ait miyim sorusu ise, başka bir günün; başka bir puslu sabahın içinde ki yolculuğuma saklı bir soru. Bugünlük, buna cevap vermek için kendimi hala hazır hissetmiyorum. Üzgünüm.

Biraz sonra ise, kent üzerine çöken karanlığın sebebi ile karşılaşacaktık. Kenti koruması beklenen ilk yer, Nikkougakure karargahındaki hasar... Yanmış bir ağacın eşlik ettiği, yamalı bir bohçadan hallice bir kule. Bu kulenin bir umut olması gerekiyordu, bir emniyet kemeri. Ama onun yerine, Umigawa semalarındaki yaralı bir maskottu artık. Dahası değil. Bir umut kaynağı, son bir fener değil. Kimseye yol gösterecek durumda değildi. Kendisini bile korumaktan acizdi. Ve hatta, şu görünümüyle, keşke burada olmasaydı. Yarardan çok zarar getiriyor olmalıydı. Ama biz cesur shinobilerdik, yani biri sorarsa, öyle söyleyin. Jun ile beraber, karargaha doğru arşınladık. Tüm o kasvetin içinden geçmeye karar kıldık, kasveti en baştan itibaren öldürebilmek için. Yolculuğumuzun amacı bu, değil mi?

Kapı açıktı, ki güpegündüz kıyamet kopan Umigawa toprakları için garip bir ikilemdi bu. Fakat başıboş da sayılmazdı, bir adam bekçiliğini yapıyordu bu yalnız kulenin. Kitap okuyan gardiyan, gayri ihtiyari bir şekilde kitabı masaya koymuş ve ayağa kalkmıştı. Ardından, bir elini kılıcının kabzasına yerleştirmişti. Hemen yanımdaki ortağımın, aynı benim gibi, refleks olarak hazırlandığını hissedebiliyordum. Bu saldırgan tutum karşısında, başka da bir şey beklenemezdi zaten. Eğer saldıracak olursa, kendimi geri tutmayacaktım. Halihazırda, karargahın hala 'bize' ait olup olmadığını bile teyit edemezdik. Neyse ki böyle bir şey, sadece karanlık rüyalarımızda kaldı. Adam saldırmak yerine, bizden kendimizi tanıtmamızı istedi. İlk önce Jun yaptı bunu ve sırayı bana bıraktı. Sorun çıkarmadım. Bugünün meselesi değil.

"Hakuja Mikaaru. Chuunin. Bizi bekliyor muydunuz?"

Bu sefer sorgulama sırası bendeydi. Saldırgan veya buyruk bir tonda, hüküm vermemiştim. Ama ciddiydim. Onun saldırganlığına karşılık, bir miktar da şüpheci... 'Peki ya sen bana kendini kanıtlayabilir misin? Seni bugün bir şehit yada mağdur olarak değil, bir eşitim olarak göreceğim. En azından, aradığımız adamı, efendini bulana kadar.'
Resim
"So this is what it feels like."
Künye
İsim: Hakuja Mikaaru
Yaş: 21
Cinsiyet: Erkek
Fraksiyon: Taiyou
Element: Raiton
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 20,000
Prestij: Moumoku/0
Kullanılabilir GP: 0



Motivasyon
Hakuja'ların Tahtı.
Mika'nın en büyük gayesi, kimsenin umursamadığı bakır bir taht ve bakırdan bile daha değersiz bir taçtan ibaretti. Uzak diyarlardaki topraklarını güçlendirecek, adını zikredilmeye değer kılacak bir lider olmak! Mika bu yüzden bir shinobi olmuştu. Bu yüzden, hiyerarşik olarak kendisinden üsttekileri bu denli örnek almaya çalışmıştı. Bir gün, adil bir lider olmak. Elinde, kendi topraklarını kurtaracak gizemli bir güçle-bilgiyle gelip; hakkı olanı almak...


Efsaneler ve Diğer Saçmalıklar.
Açık konuşalım. Eğer Mika'nın büyüdüğü toprakların en ufak bir değeri olsa, şimdiye kadar çoktan işgal edilmiş olurdu. Bir avuç boktan başka bir şey olmayan topraklardan geliyordu. Dünya üzerindeki hangi nesne, hangi güç, hangi irfan; bir avuç boku alıp, altından krallıklar kurabilirdi? Bir çocuğun zihni ise böyle işlememişti. Mika, kısa pantolonlu bir prens velediyken, kendi ülkesini kurtaracak bir efsaneye; hayır, tüm efsanelere bağlanmıştı. Büyüler, gizemler, efsaneler, mitolojik yaratıklar ve tanrılar... Mika, kimsenin görmediği mistik güçlere inanmıştı. Kendisini hayata her gün bağlayan oydu. Bir gün, gizemli güçleri bulacağını bilmek, inanmak...


Komplikasyon
Rüyayı Yaşamak.
İnsan zihninden pekala iyi anlayan, hatta, düşmanlarının zihnine saldırmasını öğrenen bir shinobi için; Mika, zihnini kendisinden asla koruyamamıştır. Onun için psikolojik sorunları olduğunu söylememiz doğru olmaz. Bilinen herhangi bir zihinsel sorunu yada hastalığı yoktur. Fakat onun problemi, acı geçmişini örtmek için kendi uydurduğu bir gerçekliğe inanmasıdır. Adeta kendi zihnine bir Genjutsu yerleştirmeyi başarmıştır Mika. İnsan zihni böyle şeyler yapar derler. Kaldırmayacağı yükleri siler, yerine daha mutlu şeyler yerleştirir. Mİka'nın zihni de aynen bunu yapmıştır. Fakat sorun şudur ki, Mika ne kadar büyüse de, kendi rüyasından kaçmayı başaramamıştır. O hala, zihninde kurduğu krallığın bir prensidir. Bu evvela büyük bir sorun olmasa da, birileri yada bir şeyler yüzünden, kendi kurduğu ilüzyonu açık verirse; parçalanmaya başlarsa, Mika'nın tüm konsantrasyonu dağıldığı gibi; elinde kalan enerjisiyle, parçalanan yerleri yamamaya çalışacaktır. O an için ilgi odağı, tamamen rüyasına geri yatmaya döner.




Profil
Güç: 2
Çeviklik: 7
Kondisyon: 6
Potansiyel: 2
Varlık: 7
Zeka: 8



Taijutsu
Shigure | C-Rank

Genjutsu
Raigen
Rakumei no Jutsu

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 1 [Favori]
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 1
[Zeka] İzcilik: 1
Kullanıcı avatarı
Hakuja Mikaaru
 
Mesajlar: 19
Kayıt: 04 Şub 2017, 17:22

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen GM - Naruto tarih 13 Şub 2017, 00:00

Mikaaru'nun soru içerikli ifadesinden sonra adam kafasını hafifçe yana eğiyor. Bakışları bir süre ikinizin arasında, sonraysa misina ve Jun arasında gidip geliyor. Mikaaru hala misinayı görmediği için biraz garip karışıyor bu durumu. Adamın sonradan suratına taktığı ufak gülümseme ise soru işaretlerini iyice arttırıyor.

Bu bakışlar bir süre daha sürdükten sonra adam başını sağa çevirerek kafasını sallıyor ve tekrar size bakmaya devam ediyor. Bu sırada basamakları aşan ayak sesleri kulağınıza ulaşıyor. Ancak karşınızdaki adam hala sabit. Kabzayı sağa sola sallarken arada dudağını büzüyor, kafasını eğiyor. Tüm bunları yaparken sizleri tarttığını anlayabiliyorsunuz. Yaklaşık bir dakika geçiyor, tekrar kulağınıza ulaşan ayak seslerinden sonra birkaç adım yaklaşıyor adam. Siyah, kaşlarını biraz aşan saçlar. Alnından başlayıp sol şakağına kadar inen bir yara izi görüyorsunuz. Kızarıklık, yaranın taze olduğunu belirtiyor. Kıyafetinde de birkaç hırpalanma izi var. Fakat adamın duruşu, size olan bakışları vesaire sağlam bir izlenim yaratıyor. Birkaç saniye daha süzüyor sizi, ardından göğüs hizasında ellerini birleştirerek tek bir mühür yapıyor. Bu noktada endişeleriniz artsa da, dikkati misinaların üzerinde olan Jun, misinanın sol üstten başlayarak hareketlendiğini ve sağ üst köşeye kadar çekilerek gözden kaybolduğunu görüyor. O ana kadar misinadan habersiz olan Mikaaru'da belli belirsiz yakalayabiliyor bu ayrıntıyı.

Misina çekildikten sonra mühürü bozarak kenara çekiliyor adam. Elini içeriye doğru uzatıp girmenizi işaret ederken kendisi de sandalyesine geri dönüyor. Kitabı alıp açıyor ve alaycı bir ses tonuyla "Konaklamaya mı geldiniz ?" diyor.

Az önceki misina tarzında, dikkatinizi çekecek birşey görmüyorsunuz.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
Kullanıcı avatarı
GM - Naruto
Game Master
Game Master
 
Mesajlar: 2208
Kayıt: 09 Tem 2014, 22:21

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen Hakuja Mikaaru tarih 13 Şub 2017, 01:14

Ve gargoyle ile göz göze geldik. Vahşi hayatta, aramızdan en güçlü olan sağ kalacaktı. Tek bir bakışta anlamaya kalktık, hangimiz olurdu bu diye? Gözlerimi kaçırmadım gardiyandan, aksine, daha bir kararlı durdum. Nefes dahi almadım, sadece, avıma odaklandım. Yada avcıma... Hala karara bağlanmamıştı doğrusu. Ardından shinobinin bakışları, Jun'a doğru kaydı. Şöyle bir baktı ikinci adama doğru. Ardından, kapının girişine doğru çevirdi bakışlarını. Bir hatta birden çok... Jun ile gardiyan, benim henüz muktedir olmadığım bir dili konuşmaya başlamışlardı. Kıskanmadığımı söylemek size haksızlık olur. Ufak bir an gaflete düştüm ve şaşkınlığımı karşımdaki adama sundum. Karşılığında ise, ufak bir gülümseme aldım. Adil olmak gerekirse, av olduğumu adama bir milisaniye için göstermiş olmuştum. Bir daha düşmemem gereken bir hata olarak not ettim bunu, onlarca notun arasına.

Fakat bir şeylerin karara bağlandığını söylemek için çok erkendi. Bakışmalar sürdü, daha da keskinleşti. Bir an için, adam, başını sağa çevirmiş ve boşluğa doğru sallamıştı. Bu harekete tepki olarak, basamakların ötesinden adım sesleri duymuştuk. İşte tam olarak o an, bakışlarımı adamın üzerinden kaldırıp, merdivenlere doğrultmuştum. Kısa bir an... Inaba Keiji'nin adım seslerini duyuyor olabilir miydik? Muhtemelen. Fakat gardiyanın hala bizi içeriye almak gibi bir gayesi yoktu. Bakışlarımı tekrar ona yönelttim. Bu iş gittikçe daha çok sinir bozucu oluyordu. Onları anlayabiliyordum, Umigawa'nın havasını bende içime çekiyordum ve bu karanlık beni de yutuyordu; en az onları yuttuğu kadar. Ama, yabancı gözler tarafından izlendiği çıkarımını yapmanın çok da zor olmadığı bir karargahın kapısında öylece bekliyor olmamız... Bunun gizli bir toplantı olduğunu sanıyordum, tabi eğer tüm Kirigakure'yi de davet etmek istiyorsak, böyle devam edelim. Olur mu canlarım?

Bir defa daha adım seslerini duyduğumuz anda, gardiyanımız bize doğru yöneldi. Adım sesleri ve gardiyan arasındaki korelasyonu düşünmeden edemedim. Fakat o an için bu, gereksiz bir bilgi olarak zihnime yer etti. Gün ışığının ortaya çıkardığı shinobiye, bir kez de, gündüz gözüyle baktım. Suratındaki taze yara iziyle, harap haldeki kıyafetiyle... Yılmış değildi ama, oradaydı ve son savunması için bekliyordu. Umigawa tam olarak müdafaa edilmek için, kaç tane daha shinobisinin parçalanmasına göz yumulacaktı? Kaç tane daha shinobi, elinde bir kunai ile uyumak zorundaydı? Basit bir shinobi karargahına bile, dakikalarca gözlem altında kalmanın imkansız olduğu şu zamanlarda, sorulması gerekilen doğru sorular bunlardı. Neyse ki sistemi sorgulayan düşüncelerim, önümdeki adamın bir el mührü yapmasıyla, hemen kayboluverdiler. Uzaklaştılar ve soldular. Neyse ki... Sonumun hapiste olmasını istemem. Daha gerçekleştirmem gereken bir yazgım var, hatırlasanıza!

Bir an için çenemin kasıldığını hissettim. Kanın pompalandığını duydum, adeta. Hayat bir an için daha güzel geldi, daha parlak ve daha canlı. Yaşadığımı hissettim. Ölmeden veya öldürmeden önce, herkes böyle mi hisseder? Kısa bir an için yaşadım elbet bunu. Sorgulamayacaktım, düşünmeyecek ve durmayacak. Hayatta nasıl kalınması gerekiyorsa, öyle kalacaktım. Öldürecek ve ölecektim, gerekirse, sonsuz döngünün içindeki bir piyon olarak. Ama seçim şansım olacaksa, önce şah olmayı, ondan sonra döngüye katılmayı tercih ederdim. Sürüden ayrılmadan önce yitip gitmek, beni diğerlerinden farklı yapmazdı. Sadece unutulmuş yapardı, yok olmuş ve gitmiş. Kimse hatırlamaz ver görmezdi. Bilmez ve duymazdı. Neyse ki buna gerek kalmadı. Uzun süredir sağlam bir kavganın içinde olmamanın verdiği hayal kırıklığını da yaşadım ama, bir saniye kadar. Sonra zihnimin mantıklı yönü, ipleri eline aldı.

Bir an için, kapının çevresinde gördüğüm hareket dikkatimi dağıttı. Ufak bir parıltı... Bakışlarım Jun ve adam arasında, kısa bir süre için gitti ve geldi. Bir jutsu, hayır... Bir tuzak, yada öyle bir şey olmalıydı. Jun görmüştü, pekala adamımız bunu anlamıştı. Bir an için, kapıdan geçip gitseydim neler olacağını hayal etmek için izin istedim zihnimden. Ben dikkatsizliğimin kurbanı olmak için fazla iyi olduğumu düşünüyordum diye isyan etmek için, bana bir saniye verir misin sordum, aklımın bir ucundan ötekisine. Bir cevap gelmedi. Shinobi olmak, en ekstrem durumlarda en mantıklı kararı verecek bir ölüm makinası olmak için eğitilmiş bir zihinden beklendiği gibi...

Adam işaret verdikten sonra, kapı ve çevresine son bir bakış atacak (ki bunu neredeyse hiç saklamadan) ve öyle içeriye arşınlayacaktım. Gardiyanımızın sandalyesine ve kitabına geri dönüşünden, bizim hakkımızda kesin kararını verdiği sonucunu çıkartmakta beis yoktu. Alınmak ile gurur duymak arasında kalsam da, iş önce gelirdi. Herhangi bir şey söylemeden veya yapmadan önce, girdiğimiz salonun içerisine göz attım. Buraya sadece bir savaş alanı yada taktiksel olarak çıkış noktalarını saydığım bir meydan olarak bakmadım. Hayır. Burası, her şeyin başlangıcı olmuştu bu kent için. Eğer bu kenti düzelteceksek, görmem ve bilmem gerekiyordu. Ne kadar kan akmış olabilirdi?

"Inaba Keiji'yi görmeye geldik."

Herifin alaycı tonunu görmezden geldim ve otoriteye sığındım. Adamın kendi tuzağına düşmektense, ki eğer öyle yapsaydım bugünkü ikinci seferim olurdu, yolumuza bakmakta karar kıldım. Sorgular gözlerle baktım bu sefer, sıranın artık bana geçtiğini düşünerek. Ardından merdivenlere doğru göz attım. Kafamı, tam olarak olmasa da, Jun'a doğru döndürdüm ve merdivenleri işaret ettim bakışımla. Sonrasında ise sözü ortağıma ve gardiyana bıraktım. Şimdilik temkinli bir şekilde beklemekten ve neler olacağını görmekten başka çarem yoktu. Ama eğer Keiji buralardaysa, yukarıdaki sesler ona ait olmalıydı. Aradığımız adama... Bir an önce yukarı çıkmak istediğimi, tekrar etmeme gerek yok sanırım, gardiyan efendi?
Resim
"So this is what it feels like."
Künye
İsim: Hakuja Mikaaru
Yaş: 21
Cinsiyet: Erkek
Fraksiyon: Taiyou
Element: Raiton
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 20,000
Prestij: Moumoku/0
Kullanılabilir GP: 0



Motivasyon
Hakuja'ların Tahtı.
Mika'nın en büyük gayesi, kimsenin umursamadığı bakır bir taht ve bakırdan bile daha değersiz bir taçtan ibaretti. Uzak diyarlardaki topraklarını güçlendirecek, adını zikredilmeye değer kılacak bir lider olmak! Mika bu yüzden bir shinobi olmuştu. Bu yüzden, hiyerarşik olarak kendisinden üsttekileri bu denli örnek almaya çalışmıştı. Bir gün, adil bir lider olmak. Elinde, kendi topraklarını kurtaracak gizemli bir güçle-bilgiyle gelip; hakkı olanı almak...


Efsaneler ve Diğer Saçmalıklar.
Açık konuşalım. Eğer Mika'nın büyüdüğü toprakların en ufak bir değeri olsa, şimdiye kadar çoktan işgal edilmiş olurdu. Bir avuç boktan başka bir şey olmayan topraklardan geliyordu. Dünya üzerindeki hangi nesne, hangi güç, hangi irfan; bir avuç boku alıp, altından krallıklar kurabilirdi? Bir çocuğun zihni ise böyle işlememişti. Mika, kısa pantolonlu bir prens velediyken, kendi ülkesini kurtaracak bir efsaneye; hayır, tüm efsanelere bağlanmıştı. Büyüler, gizemler, efsaneler, mitolojik yaratıklar ve tanrılar... Mika, kimsenin görmediği mistik güçlere inanmıştı. Kendisini hayata her gün bağlayan oydu. Bir gün, gizemli güçleri bulacağını bilmek, inanmak...


Komplikasyon
Rüyayı Yaşamak.
İnsan zihninden pekala iyi anlayan, hatta, düşmanlarının zihnine saldırmasını öğrenen bir shinobi için; Mika, zihnini kendisinden asla koruyamamıştır. Onun için psikolojik sorunları olduğunu söylememiz doğru olmaz. Bilinen herhangi bir zihinsel sorunu yada hastalığı yoktur. Fakat onun problemi, acı geçmişini örtmek için kendi uydurduğu bir gerçekliğe inanmasıdır. Adeta kendi zihnine bir Genjutsu yerleştirmeyi başarmıştır Mika. İnsan zihni böyle şeyler yapar derler. Kaldırmayacağı yükleri siler, yerine daha mutlu şeyler yerleştirir. Mİka'nın zihni de aynen bunu yapmıştır. Fakat sorun şudur ki, Mika ne kadar büyüse de, kendi rüyasından kaçmayı başaramamıştır. O hala, zihninde kurduğu krallığın bir prensidir. Bu evvela büyük bir sorun olmasa da, birileri yada bir şeyler yüzünden, kendi kurduğu ilüzyonu açık verirse; parçalanmaya başlarsa, Mika'nın tüm konsantrasyonu dağıldığı gibi; elinde kalan enerjisiyle, parçalanan yerleri yamamaya çalışacaktır. O an için ilgi odağı, tamamen rüyasına geri yatmaya döner.




Profil
Güç: 2
Çeviklik: 7
Kondisyon: 6
Potansiyel: 2
Varlık: 7
Zeka: 8



Taijutsu
Shigure | C-Rank

Genjutsu
Raigen
Rakumei no Jutsu

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 1 [Favori]
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 1
[Zeka] İzcilik: 1
Kullanıcı avatarı
Hakuja Mikaaru
 
Mesajlar: 19
Kayıt: 04 Şub 2017, 17:22

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen Tsujihara Jun tarih 13 Şub 2017, 02:54

Mikaaru kapıya doğru herhangi bir hamle yapmamıştı. Dikkatliydi, görevin ciddiyetinde ve öneminde aynı sayfada olduğumuzu çıkarabilirdim bu noktada. Asgari konuşup boş laf etmemesi de hedefe odaklı birisi olduğunı fısıldamıştı kulaklarıma; herşey birleşince, güvenimi teslim etmeye aday birisinin profilini görmüştüm onda. Bu karara varmak, önceden de dediğim gibi, çok erkendi. Güven, sadece bir kişinin sadık olduğu konsept ile sizin gönül verdiğiniz şeyin kesişmesi ile oluşmazdı; karşı tarafın sorumluluk bilinci, yeteneklerinin keskinliği ve bir işi üstlenebilir oluşu da güven konusunun içine girmekteydi, en azından bana göre. Savaş alanında veya önemli bir anda, Mikaaru'nun gerekli şeyi başarabileceğinden emin olmak, bir ikili olarak hareket edebilmek de "güven" konseptinin bir parçasıydı. Rahatça karşındakine ipleri bırakabilmek, yönlendirmesine düşünmeden uymak... Bahsettiğim şey az çok buydu. Yine de, temkinimi bozmamalı, olayları dışarıdan izlemeye özen göstermeli ve duyularımı olabildiğince açık tutmalıydım. Önümüzdeki görevlinin hareket etmemesine rağmen kulaklarımıza ilişen ses gibi, başka detaylar da peydah edebilirdi.

Bizi süzdü önce görevli. Kafasını salladı önce, bir şeyler düşünüyor gibiydi. Bir risk almak üzereydi ve bunu yaparken koruması gereken insan ve insanları bu riske dahil etmek isteyip istemediğini tartıyordu. Adamın yerinde kendimi düşündüm bir an; fakat dışarıda olmak nedense bana daha rahatlatıcı geldi. En azından dışarıda, riskin seviyesi belliydi. Dost ve düşmanı ayırt edebileceğim durumlar daha fazlaydı. Fakat içeride... Korunması gereken bir yerde, bir sorumluluk yükünün altında... O zaman, şu anda elemanın yapacağı seçim, hayatınızın bitişini simgeliyor bile olabilirdi. Dahası, hayatı size bağlı olan insanların da.

Bir kaç adım ileri aldı, kulağımıza ayak sesleri tekrar iliştiğinde. Savaş yaralarını o an farkettim, birinci elden tatmış gibiydi yanlış seçimlerin sonuçlarını. Tekrarlamak istememesi daha da anlam kazanmıştı gözümde.

Ellerini göğsüne götürüp bir mühür yapmaya yeltenmesi zihnimde alarm çanlarının çalmaya başlamasına sebep olmuştu. İki elim de aniden kasıldı; sol elim istemsizce olmayan yayıma doğru gitmek için hazırlandı, sağ elim ise genelde belime çapraz olarak bağladığım sadağıma. Lâkin bu ufak hatayı yapmayacaktım, kaybedeceğim milisaniyeler ileride birleşip saniyelere dönüşecekti. Saniyeler birleşip geç kalan önlemlere, geç kalan önlemler de ölüme ulaştıracaktı beni veya Mikaaru'yu. Birbirimizin hayatını sırtımıza yüklemiştik ve bu sorumluluktan ikimizin de kaçacağını düşünmüyordum fakat bu sorumluluğu kaybeden kişinin ben olmasını da istemiyordum.

Elimi hızlıca, karşılık olarak göğsüme doğru kaldırdım, fakat karanlığa doğru avını kaçırmış bir yılan edasıyla kaybolan misina parçaları gibi, endişelerim de kayboldu. Elimi yavaşça indirdim ve vücudumun rahatlaması için kendime bir kaç saniye verdim. Ardından, Mikaaru ile içeriye doğru hareketlendik. Onun benden bir kaç adım önde olmasına özen gösterecektim; konuşmayı o yapmalıydı. Eğer katılmadığım veya ek yapılmasını gerekli gördüğüm bir yer olursa, lafa girecektim. Mikaaru'nun görev bilincine, en azından şimdilik, güvenebilirdim. Eğer bir sıkıntı olursa Mikaaru kendine gelene kadar ipleri ben devralacaktım. Takım olmak da bunu gerektirmezmiydi, birbirimizin arkasını kollamak?

İçeri girerken, kapıyı inceleyecektim. Tuzağı anlamaya çalışacak, gerekirse elimle nasıl kurabileceğimi çözmeye çalışacaktım. Bir süre kadar buradaydık ve başımıza ne geleceği belli olmazdı; bu görevli, bize bu detayları anlatamadan yitip gidebilirdi. Çok fazla dikkatimi oraya vermemeye de özen gösterecektim, eğer bir kaç saniye içerisinde çözemezsem bunu bırakacak, dikkatimi tekrar görevliye verecektim.

Mikaaru'nun 2 adım arkasında, 1 adım solundaydım onun laflarını işittiğimde. Ardından bana merdivenleri gösterdi. Birileri mutlaka orada olmalıydı, duyduğumuz seslere göre. Mikaaru kafasını çevirmeden hemen önce, "anladım" dermişçesine kafamı ufak bir şekilde hareket ettirecek, ardından tüm dikkatimle çevreye, özellikle merdivene odaklanacaktım. Kulağım ise hem burada, hem oradaydı. Şimdilik konuşmaya eklemem gereken bir şey ise, yoktu.

Resim
極楽
Künye
İsim: Tsujihara Jun
Yaş: 17
Cinsiyet: Erkek
Fraksiyon: Kadersiz
Element: Katon
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 15.000
Prestij: 0/Moumoku
Kullanılabilir GP: 0

Motivasyon
Güçsüzleri Korumak!
Jun, Shinobi sanatının güçsüzleri korumak için ortaya çıktığını düşünmektedir. Akademide gördüğü eğitim ile bu daha da pekişmiştir ve korumasız halkın önündeki tek kalkan olarak Nikkougakure ve Shinobi gücünü görür. Ona verilen bu sorumluluğu bu yolda kullanmaya çalışır, her daim Gün Işığı ülkesi ve halkının arkasındadır. Güçsüzleri suistimal edenlere karşı tahammülü yoktur.

Resim

Profil
Güç: 6
Çeviklik: 10
Kondisyon: 4
Potansiyel: 4
Varlık: 2
Zeka: 4

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 2
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 2
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 3
[Zeka] İzcilik: 1

Ninjutsu
Shunshin no Jutsu
Housenka no Jutsu

Taijutsu
Yumi-dou, C-Rank

Genjutsu
-

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
-
Kullanıcı avatarı
Tsujihara Jun
Nikkougakure
Nikkougakure
 
Mesajlar: 14
Kayıt: 07 Şub 2017, 16:42

Re: [Jun & Mikaaru] Fare

Mesajgönderen GM - Naruto tarih 15 Şub 2017, 13:01

Out: Naruto evreninde gargoyle tarzı şeyler yok, bu konuda biraz daha dikkat.

Tedbirli denebilecek bir şekilde kapıdan içeri giriyorsunuz. Bu sırada ikinizde kapıyı, daha doğrusu kapıyı koruyan düzeneğe dikkat ediyorsunuz. Misina, kapının sağ üst köşesinde metal makaramsı bir aletin çevresine sarılmış durumda. Bu sarımı anlamaktan ziyade, kapı kirişlerinin hemen dibine, duvara çekilmiş, 6-7 santim genişlikte parşomen gözünüze takılıyor. Kapıyla bitişik ve kapının sağ,sol,üst kirişleri boyunca kapıyı çevrelemiş durumda. Parşomenin çizdiği yol üzerinde farklı mühürler görüyorsunuz. Daha önceden şahit olmadığınız, bilginiz dahilinde olmayan bir tarz. Bu sebeple işleyişi hakkında bir fikir edinemiyorsunuz. Ancak ikinizde parşomenin, misina düzeneğinin üzerinde büyük bir özen olduğunu kavrayabiliyorsunuz. Parşomen yoluyla kapı kirişleri arasında boşluk yok, mühürler mükemmel bir düzenle çizilmiş.

Düzenekten sonra ise, seslerin geldiği merdivene yöneltiyorsunuz bakışlarınızı. Kapıdan girdikten sonra hemen sol taraf oluyor bu da. Duvar dibinden başlayarak karşı duvara kadar uzanıyor ve tahta bir korkuluğa sahip. En alt basamakta başka bir shinobi duvara dayanmış vaziyette. Siyah uzun saçları tepede topuz olarak toplanmış, elleri ve yüzü ise neredeyse tozla kaplı. Bu shinobinin üzerinde bir savaşın belirtilerini görmüyorsunuz. Yinede olağandan çok uzak bir görüntü sergiliyor. Az önce merdivenleri aşıp tekrar geri dönen kişi muhtemelen bu adam. Tüm dikkati sizin üzerinizde ancak hoşgörüye dair birşey göremiyorsunuz. Sadece kaskatı bir şekilde bakıyor. Bu nedenle muhattabınız masadaki shinobi oluyor.

Girdiğiniz kapının tam karşı duvarında başka bir kapı bulunmakta. Bu kapı metal ve üzerinde dört adet kilit bulunuyor. Kilitler ek olarak sürgülerle desteklenmiş.

"Inaba Keiji'yi görmeye geldiniz." diyor Mikaaru'nun söylediğini onaylamak için. Bu sırada merdivenlerin oradaki shinobi ile kısa bir bakışma yaşıyor. Yaslandığı duvardan ayrılarak bir adım yaklaşıyor size. Masadaki adam ise kitabını bırakarak ellerini göbeğinde birleştiriyor rahat bir şekilde. "Nereden, ne sebeple, hangi rotayı kullanarak ne kadar sürede geldiniz ? " Tekrardan ilk karşılaştığınızda hissettiğiniz rutinlik. Sanki her gün bu soruyu soruyormuş gibi. "Sizin senaryonuz daha yaratıcı olur eminim."
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
Kullanıcı avatarı
GM - Naruto
Game Master
Game Master
 
Mesajlar: 2208
Kayıt: 09 Tem 2014, 22:21

Sonraki

Dön Role Play Arşivleri

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir

cron