Kahvesine her zamanki gibi bir şeker attı ve karıştırdı. Bu evde kendine ait olan yegane şeydi belki de bu kahve keyfi. Aile bireylerinden kimsenin evde olmadığı zamanlarda ev gerçekten çok huzurlu oluyordu. Salon, mutfak koridorlar büyüleyici ve rahatlatıcı bir sessizlikle kaplanıyordu. Yinede salonda oturup babasının fotoğraflarına baka baka zehir etmeyecekti kahvesini. Adamın gerçek olmayan haline bile dayanamıyordu. Kırmızı kupasının kulbundan tuttu ve yavaşça odasına yollandı. Kapısını açtı içeri girdi ve elindeki kupayı yatağının başucundaki komidine koydu. Ekipmanlarının olduğu çantayı çıkardı ve klasik yerine yatağının ayak ucuna astı. Ardından sütyenin kopçasını açtı ve sütyeninide her zamanki yerine koydu. Eve geldiğinde yapmaktan en hoşlandığı şey buydu. Göğüslerini sütyen denen hapishaneden serbest bırakmak, onun ardından da kaşımak tarifsiz bir zevkti. Bir kaç dakikanın ardından tüm soyunma giyinme işi bitmişti. Gri taytının üzerine beyaz tişörtü, onun üzerinede koyu kırmızı hırkasını giymişti. İçine tabikide sütyen giymemişti. Elinin dışıyla kahve kupasına dokundu. Kupa hala sıcaktı. Tam yatağına uzanıp, geçen gün Nikko yüzünden okumaya devam edemediği kitabını okuyacaktı ki gözüne küçük pembe bir kitapçık ilişti. Daha da dikkatli bakınca bunun çok çok eskiden yazmayı bıraktığı günlüğü olduğunu farketti. Önce umursamadı. İçinde neler yazdığını aşşağı yukarı hatırlıyordu. Küçük aptal bir kızın, babasına kendini sevdirme çabaları yazıyordu sadece. Bunları tekrar tekrar hatırlamaya gerek yoktu. Fakat dayanamadı, merakına yenik düştü, gitti günlüğü eline aldı. Günlüğün kapağında bir kilit vardı ve Kouki anahtarın nerede olduğunu hatırlamıyordu. Hatta bu günlüğün bir kilidi olduğunu bile unutmuştu. Kitabı bir eliyle sıkıca tuttu, diğer eliylede kapağını kendine çekti. Günlüğün ucuz ve kalitesiz kilidi "pıt" diye bir sesle kırıldı ve açıldı.
266, Kış, Perşembe
" Bugün çok heyecanlıyım! Annem bugünün çok önemli bir gün olduğunu söyledi. Söylediğine göre bana yeni bir kardeş getirecekmiş babam. Nikko diye bir çocukmuş. Anneme neden kendi ailesini bırakıp bizim yanımıza taşındığını sorduğumda onun yetim olduğunu söyledi bana. Çok üzüldüm buna! Acaba gerçek ailesine ne olmuştu? Ama annem bir sürü kez tembihledi ona bunu sormamamı. Onu üzebilirmiş bu soru. Hem artık onun annesi ve babasıda, benim annemle babammış, o zaman biz kardeş mi oluyoruz ? Ama o annemin karnından çıkmadı ki! Olsun, kardeş olmasak bile çok yakın arkadaş olacağımıza eminim! Ona önce bütün oyuncaklarımı göstereceğim. Çoğu kız oyuncağı ama olsun, eminim bir kaç tanesini sever! Sonunda bir arkadaşım olacağı için çok mutluyum! Babam sokaktaki çocuklarla oynamama izin vermiyor, Nikko ile oynamama izin verir herhalde! Acaba hangi oyunları oynamayı biliyor. Ben oyuncaklarımla oynamaktan başka bir şey bilmiyorum çünkü! En olmadı kendi oyunlarımızı uydururuz bizde !
~
Günlük, babamı kızdıracak ne yaptığımı bilmiyorum... Ben sadece Nikko'ya oyuncak ayımı hediye etmek istemiştim. Annem onun yetimhane diye bir yerde kaldığını söylemişti, ordaki çocukların hiç oyuncağı yokmuş. Bende Nikko'ya bir hoşgeldin hediyesi vermek istemiştim. Fakat babam önce bağırdı, sonrada ayıcığımı elimden alıp çakısıyla paramparça etti. Ayıcığımın pamukları yere düşerken çok üzüldüm. Ayının ne suçu vardı ? Babama da çok kızdım. Fakat annem kolumu çimdikleyip susturdu beni! Babama sesimi yükseltmemem gerekiyormuş. Kolum çok acıdı, hatta morardı. Bak! Ben nerede hata yaptım günlük? Evimize gelen birine hediye vermek kötü bir şey miydi ? Nikko'ya selam bile veremeden odama kovaladı babam beni. Sinirimden ağladım! Konuşamadığım biriyle nasıl arkadaş yada kardeş olabilirdim ki ? Neyse olsun, bende babamın evde olmadığı zaman gider tanışırım. Hem zaten hemen karşımdaki odada kalıyor. Her zaman gidip bir selam verebilirim, tabi babama dikkat etmem gerek, hehe. "
Kahvesinden büyük bir yudum aldı. Dudaklarından içeri akan sıcak kahve boğazını yakmıştı. Bu geceyi ara sıra hatırlardı. Nikko ile atıştığı zamanlarda özellikle. Şimdi okuyunca daha belirgin bir resim çizebiliyordu kafasında. Gerçekten bu kadar heyecanlandığına inanamamıştı. O zamanlar bilemiyordu tabi Nikko'nun, ne kadar düşündüğünün tam aksi bir insan olduğunu. Nikko'nun, hayatına renk getirmek yerine, siyahına bir kat daha boya da onun atacağını öngörememişti. Ne kadar da değişmişti. Sekiz yılda ne kadar karamsar olmuştu ailesine karşı. Evindeki bireylerden bir bir ne kadar uzaklaşmıştı. Nikko ile arkadaş, kardeş olacakken evlilik arifesinde bulmuştu kendini. Shinobi olmak dışında hiç bir şey istediği gibi gitmemişti. Şöyle dönüp geriye baktığında istediği hiç bir şeyi başaramamış biri olduğunu görüyordu. Kendi evine bile çıkamamıştı. Elindeki günlük canını sıkmaktan başka bir şey yapmıyordu. Okumaya devam etmek istiyordu tıpkı kendisine acı vermekten hoşnutluk duyan bir mazoşist gibi. Geçmişini daha da irdelemek istiyordu. Zaten günlükten pek fazla bir şey geriye kalmamıştı. Çoğu sayfası bizzat Kouki tarafından bir sinir krizi neticesinde koparılıp atılmıştı. Bu günlükte yazanlar hatırlamak istemediği geçmişinin kanlı canlı haliydi.