Giriş; Mao Efsanesi
Ben, Jinryu Mao ve bu benim efsanemin başlangıcı.
Küçüklüğümden beri yaşıtlarımın hayatla ilgili planlarını, amaçlarını dinleyip durdum; takım arkadaşlarımın Daicho olma istekleri, ölü olduğunu varsaydığım öğretmenini aramak isteyen Riko ve dünyayı gezmek isteyen Saen... Bazıları en güçlü olmak istedi, bazıları her şeyi bilmeyi, bazılarıysa sadece kayıp bir insanın yüzünü bir kere daha görmeyi. Ben, bense annemin ölümünden sonra ailemden geri kalanlara yakın olup onları korumayı istedim; şimdi bir shinobiyim, köy beni Chuunin yaptığına göre çok fena da sayılmam elbette. Bir hafta kadar önceye kadar da akademi öğretmeni olmak istiyordum, köyde yaşayıp aileme yakın olmak; burunlarının dibinde olursam onları koruyabilirdim öyle değil mi? Hayır, annemi koruyamamıştım dibinde olsam da; en güçlüler bile koruyamıyordu sevdiklerini onların dibinde duruyorken, geç fark ettim elbette bunları... Çok geç olmasa da, geç.
Yaklaşık bir hafta önce çıkmıştım yola, öz olmasa da babam kadar sevdiğim Mishi amcamın peşinden; Saklı Kum'a taş ve o taşı işleyecek taş ustaları gerekiyordu. Boş zamanımı değerlendirmek için harika bir yol gibi görünmüştü başta, daha önce hiç görmediğim kumların arasında saklı shinobi köyü. Öyleydi de, girerken alınbandımı saklamış, bizimkine oranla devasa görünen köyde gezinmeye başlamıştım kafile hana yerleşirken; çatılarda beni izleyen bir silüet vardı, muhtemelen köye girenleri gözleyen bir shinobidir deyip ara sokaklarda ucuz bir sahaf aramak için devam etmiştim yoluma.
Aradığım yeri bulduğumu düşündüğüm sırada, kapalı dükkanın önünde sıkıntı içinde bekleyen bana saldıran üç kişiyle çakra yoğurmadan dövüşmeye çalışırken bir anda tepeden inen silüet belki de hayatımı kurtarmıştı, zira eninde sonunda çakra kullanmak zorunda olacağım bir kavgaya dönüşürken lanet yabancı bir köyde yakalanmak istemiyordum. İzleyemediğim hız ve güçte hamlelerle bana saldıran üç mahalle serserisi teker teker bayılırken benim de sıramın geleceğini düşünmüştüm ki; adam bana gayet kibar davranmış ve tam da kapısında beklediğim dükkanın kilidini açmıştı; Oogami'nin Yeri.
İçeride beni kocaman bir kitaplık bekliyordu, kitaplığın izin verdiği açıklıktaki kapının ardında da hayatımda uzun saçlı az sakallı Oogami-amca. Kitap satın almak istediğimi belirttiğimde bana, bilginin karşılığının para olmadığı söylemiş ve yaptığım pazarlığın ardından bana bedava bir el kitabı vermeyi kabul etmişti; gerçi bunun da bir karşılığı vardı, kitapta planlanan maceraları yaşayacak ve bunlardan kendi kitabımı yazacaktım. Elbette bu kitabı Oogami amcaya teslim etmem gerekiyordu; tam anlamıyla bu kitabı.
Şimdi evimdeyim; aklımda sorular ve planlar var, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar. Merak ediyorum bunca macerayı planlayıp gidemeyen insanın kim olduğunu, Oogami amca mı, her tarafı bandajlarla kaplı Gantai-san mı? Bir yandan düşüncelerimdeki değişiklikti beni bu macera hevesine iten, diğer bir yandan da kim bilir neden yarım kalmış bir rüyayı tamamlama isteği; yarın bir hana uğrayacak ve Saklı Yaprağa giden bir kervana katılacağım, alınbandımı evde bıraksam da yeni aldığım metal eldivenler ve ekipmanlarımı yanımda saklamak planım. Çıkacağım ilk maceraya Saklı Yaprak'tan başlamalıyım; sanırım orada bir bağlantım var, kitabı yazan kişi tarafından sağlanan bir bağlantım. Kitabı kimin yazdığını öğrenebilirim belki, nedense şu an bu bilgi benim için kitapta bahsedilen ormandan ve içindeki meyveden daha önemli gibi geliyor. Çıkacağım sonsuz maceralardan birinin o maceraların hepsini yazan adamın kimliğinden daha önemli olacağını düşünemezdim elbette.