
Yüzünü çok az gördüğüm biricik babam. Kendisiyle hiçbir zaman uyuşamamıştık zaten. Abime ve bana karşı hep çok katı, sevgisiz ve ruhsuzdu. Bunu da bizi şımartmamak için yaptığını söylüyordu. En azından benimle neredeyse hiç konuşmuyor, öyle bir ilişkimiz var. Çünkü ben işi gücü olan birisiyim. Ama abimle aralarında sık sık kavga çıkar. Çok şiddetli kavgalar hem de. Çünkü abim sorumluluk almayı seven bir tip değil. Babamın en nefret ettiği özelliktir bu.

Annemle küçüklüğümde çok iyi anlaşırdık. Hep neşeli, güleryüzlü ve iyimserdi. Riki-Riki diye takma adım bile vardı. Öylesine sevgi yumağıydık. Babamın vermediği tüm sevgiyi vermişti bana. Ta ki ben akademiye kayıt olana kadar. Ayrıca büyüdükçe kişiliğimdeki, giyim tarzımdaki, konuşma biçimimdeki değişmeler sinirini bozmaya başlamıştı. Geçiş dönemimde öyle çok konuşma ve kavga geçmişti ki aramızda... Shinobi olmamı da istememişti hiçbir zaman. Şimdi ise yüzüme bakarken bile tiksiniyor. Her zaman sert bakışlarıyla beni ortamdan uzaklaştırmayı başarıyor. Evden ayrılmama en büyük etken de buydu.

Ailemizin karamsar havasının tam zıttı olan tip. Her daim neşeli, umursamaz davranışlarıyla annemin sevgisini (ç)aldığı gibi babamın da tüm nefretini üzerine topluyor. Uyuşturucu, sigara, alkol bağımlısı. Kaç yaşına geldi ama hala bir meslek sahibi değil. Annemin gözdesidir. Çünkü kadınları nasıl şımartacağını iyi biliyor. Ailede en iyi anlaştığım kişidir kendisi. Sık sık evime de gelir kalmaya. Özellikle babamla kavga ettiği zamanlarda. Özel dertlerimi onunla paylaşamasam bile, konuşuyoruz en azından. Beni gülümsetmeyi başarabilen birisi.

Ah... Evet. Hayatımın başlangıcıdır kendisi. Hiçbir hedefim olmadan yaşamımı sürdürdüğüm dönemde yaşamıma bir renk ve anlam katmıştır. Akademiye girdiğim ilk zamanlardan Chuunin olduğum döneme ve hatta bugüne kadar platonik bir şekilde tutkuyla bağlı kaldığım birisidir. Beni kendisine çeken özellikleri ne peki? Saçları, ses tonu, gözleri, taviz vermez kişiliği, acımasız nezaketi, güçlü duruşu... Belki de sadece bir şeye bağlanmaya olan açlığımdan onu kendime idol seçmiştim. Emin değilim şu anda. Çünkü aklımı karıştıran etmenler var. Son gittiği görevden geri dönmediği zaman dünya başıma yıkılmıştı. Her yerde onu aradım. En tehlikeli şeyleri yapmaktan bile çekinmedim. Yeri geldi başım belaya girdi, tuhaf tiplerle uğraştım. Değdi mi? Bilemiyorum. Hayatımdaki büyük boşluğu kapatabilmiştim en azından ona olan sarsılmaz bağımla. Ta ki Mao-chan gelip yolumu değiştirene kadar.

Mao-chan ile tanışmama vesile olmuş kaşar kızdır kendileri. Bir insan nasıl hem çok sinir bozucu olup hem de çok iyi numara yapabilir? Mao-chan ile onu derslikte sıkıştırdığımızda küçük bir kedi yavrusu misali tırsmıştı. Ama kütüphanede beni çileden çıkartırken hiç de öyle değildi. Gerçi derslikte sıkıştırdığımız kız sanki, daha küçük kalçalı mıydı? Yine de emin olamam. Bu kıza karşı her an tetikte olmam gerekiyor. Gözüm tutmadı kendilerini.

Havuz partisinden önce beni gizemli bir şekilde çağıran sonra partide kendini göstermeden beni öylece bırakan tuhaf çocuktur kendisi. Donuk ve cansız gözleri, soğuk dudakları var. Sanki hayat enerjisi alınmış gibi bakıyor etrafa. Yardım bekleyen, kanadı kırık bir kuş gibi. Ancak Mao-chan onun gerçek olmadığı konusunda epey ısrarcıydı. Çocuk da kaçıp gitmişti zaten köy meydanında ikinci karşılaşmamızdan sonra. Ben hala nasıl gerçek olamadığına akıl sır erdiremiyorum ama Mao-chan oldukça ciddi bu konuda. Aklımda soru işaretleri oluştu.