1. sayfa (Toplam 4 sayfa)

Birinin Takıntısı...

MesajGönderilme zamanı: 18 Mar 2015, 02:57
gönderen Shiki Nishiyama
Kaşlarım çatık bir biçimde elimdeki kurbağalı anahtara bakıyordum. Bu anahtar, Kiyo'nun dairesinin anahtarıydı ve birbirimizin hayatına karışabileceğimiz ilk adımdı. Artık işe yaramıyor tabi ki, çünkü en son apartman toplantımızda atara gelip evden çıktım. Kiyo ile barışıp kendimize başka bir ev bulduk falan fişman şimdi konumuz bu değil. Elimdeki anahtar artık bir sike yaramasa da, o evden taşındığımız için bu anahtarın açacağı hiç bir kilit olmasa da... Benim için önemli. Çünkü bir şeyler ifade ediyor ve en önemlisi bana Kiyo'yu hatırlatıyor. Zaten kurbağalar resmen onun imzası gibi bir şey oldular. Tabi sabah üstümü değiştirmek için dolabı açınca 3 tane pelüş kurbağanın beni tecavüz ediyormuşcasına üstüme atlaması hiç hoş olmadı. Üstelik onları bana saldıran suikastçılar sanıp bir tanesini ısırarak parça pinçik etmem de Kiyo tarafından hoş karşılanmadı. Beni pamuklar içinde, ağzımda kurbağanın bacağı ile görünce yüzündeki ifadeyi görmeliydiniz. Ulan benim babam bana öyle bakıyor resmen. Nereden getirdi bilmiyorum ama bir anda elindeki şampuanı attı kafama ama neyse ki ıskaladı. Şu durumda iyi olan tek şey buydu sanırım. Gitmiş kurbağanın ismini de "Ganta" koymuş. Artık nasıl bir şans ise bu, bizimki Ganta'nın adını anarak odayı terk ettiğinde gözümün önüne Ganta Akira denen meymenetsiz herifin suratı geldi. Sonra da seksi vücudu, oldukça belli olan kasları, içimde hissettiğim dokunma isteği falan derken bende bir hareketlenme oldu. Sonra aklıma Kiyo geldiğinden acele ile peşinden gittim ama çoktan kendini tuvalete kapatmıştı.

Şimdi olayın kötü bir tarafı var. Biz buraya taşınırken ben Kiyo'nun paketlerine yanlışlıkla bakmış olabilirim. Çok yanlışlıkla elim değmiş olabilir. Çok çok garip bir rastlantı ile içini açmış ve içinden günlüğünü bulmuş olabilirim. Hem, kim özel şeylerini sakladığı kutusunun üstüne "Çok Gizli!" yazıp altına da küçük bir şekilde "Şaka şaka, içinde kurbağa var." yazar ki? İçini açınca kurbağa falan değil, bir sürü Kyou fotoğrafı buldum. O sırada Kiyo'nun özelini karıştırdığımı fark edip kutuyu kapatacaktım ki defteri gördüm. Kiyo gibi biri, neden defter saklasın ki? İçinde ne yazabilir? Kutuyu kapatıp deftere bakmak istemesem de tabi ki merakıma yenik düşüp oturdum çocuğun günlüğünü baştan sona okudum. Ta da, artık kendimi bok gibi hissediyordum! Çocuğun en yakını olmak istememe rağmen değildim. Ona birbirimizden bir şey saklamayalım dediğimde her şeyi itiraf etmiştim ama o ise benden bir şeyler saklamıştı. Hayat gerçekten harika değil mi?

Şimdi de özürlü gibi çocuğun sevdiği kurbağaları parçalamış ve kendimi ondan daha uzaklaştırmıştım. Tuvaletin kapısına gelip kapıya iki kere vurdum. Kiyo'yu kaybetmek istemediğimi biliyorsunuz. Üstelik sürekli aklıma o görevde öldüğümü düşündüğüm anlar geliyor. Sürekli Kiyo'yu düşünmüştüm. Gerçekten seviyorum sanırım ben bunu. "Şey... Kiyo, özür dilerim. Üstüme düştüklerinde biraz paniğe kapıldım." dedim suçlu suçlu. İçeriden tüm çirkefliği ile en sevdiği kurbağası olduğunu, masum olduğunu falan söyledi. Kodumun Ganta'sını neden seviyorsun ulan diye aniden atara gelip "Ya bırak, en embesil kurbağaydı. Boş bıraksak kendini pazarlayıp o parayla dildo alacak gibiydi." dedim.
"O kadar embesildi ki amına koyayım dediğimde koy Nishi'm ama Kiyo duymasın diyecek gibi bakıyordu."
"O KADAR EMBESİLDİ Kİ ANNESİ DOĞURMAMIŞ SIÇMIŞ!"
"O KADAR EMBESİL Kİ KUSHINA ORMANINI YAKMIŞ!"
"O KADAR EMBESİL Kİ 25 ÇEVİKLİK VERMİŞ!" diye iyice gaza geldikten sonra Kiyo'nun içeriden serzenişini duyup sesimi alçaltarak "Özür dilerim Kiyo. Dikerim ben onu." dedim ama ne yazık ki çıkmadı dışarı. Üstüne hakaret de yedik. Çık diyorum anama gidiyor anamı karıştırma diyorum anan karıştırmasın diyor derken pes ettim.

Şimdi de mutfakta götümü tezgaha yaslamış elimdeki bu kurbağa ile oynuyorum. Kiyo daha demin çıktı banyodan. Bana küfrederek tabi ki. Kıyafetlerini de giymiş. Bu yeni evin mutfak ile oturma odası birleşik, bu yüzden gelip masaya oturduğunda doğal olarak bakışmaya başladık. Kaşlarım çatık, ne yapacağımı bilemez bir şekilde yüzüne bakarken tek düşünebildiğim gönlünü alıp, güvenini nasıl kazanabileceğimdi. Bir insana tamamen kendinizi açtığınızda, o kişinin size tamamen güvenmediğini fark etmeniz gerçekten çok kötü koyuyor. Ben tüm bozuk psikolojimi Kiyo'ya açık açık göstermekten çekinmezken onun benden Kyou durumlarını yansıtmamasından nefret ettim. Günlüğü gördüğümden beri içim içimi yiyor. Acaba ne zaman anlatacak diyorum. Ne zaman Kyou'yu atlatamadığını belli edecek... Fakat hiç bir işaret gelmiyor. Ben de çıkıp soracak değilim. Madem o benden saklıyor, ben de günlüğünü okuduğumu saklayabilirim.

O kadar rahatsız edici oldu ki bozayım bu sessizliği dedim bir süre sonra. "Seni çok seviyorum Kiyo, kaybetmek de istemediğimi biliyorsun. Kurbağaların konusunda daha dikkat edeceğime söz veriyorum. Senin için çabalıyorum ve çabalayacağım. Ve sana her konuda tamamen dürüstüm. Acaba... Senin bana anlatmak istediğin bir şey var mı?" diyecektim ki birden öküz gibi bir parfüm kokusu geldi burnuma. Tüm cümleler götüme kaçarken ağzımdan çatık kaşlarım eşliğinde "Parfüm mü sıktın sen?" sorusu çıktı. Evet dediğinde "Niye sıktın ki lan?" diye direttim. Kiyo'nun benim için parfüm sıktığına hiç rastlamamıştım. Dışarı çıkacağım dedi bu. Beynimde bir yerlerde hücreler dürtüklemeye başladı beni. Ne dışarısı dediler. Parfüm sıkarak nereye gidiyor bu çocuk dediler. Haklılar dedim. "Nereye gidiyorsun?" diye sordum doğal olarak. O da dedi ki, şeytan çıkarmaya dedi. Baya baya dedi yani şeytan çıkarma diye. Şeytan dedi çıkarma dedi. Dumur olduğumdan "Nö şöytönö?" yaptım. Am şeytanı diyerek ağzıma sıçmaya devam etti Kiyo beyefendi. Sanki yeterince sorun açmıyor başıma.

Bir şey demedim tabi ki. Eğdim kafamı boş boş masanın üstüne bakmaya başladım. Kiyo da şaka yaptığını, şeytan falan çıkarmayacağını kurbağalarla konuşacağını söyledi. Sonra da çingene amı diyerek beni yarrak gibi bıraktı ve siktir olup gitti. Kafamı kaldırdığımda sadece giden sırtını gördüm. Kutunun üstünü hatırlıyor musunuz? Orada ilk gerçeği deyip, sonra şaka şaka kurbağa yapmıştı. Ulan şeytan çıkarmak kulağa dünyanın en random şeyi gibi gelse de günlüğünde Kyou'nun hayaletinden bahsetmemiş miydi? Abi hayalet oluyorsa şeytan da olur. Nishi sakin ol. Dalga geçmiştir sadece. Parfüm şeytanları neden kaçırtsın ki? Neden yani? LAN CİDDEN ÇOK MAL BİR ŞEY AMA NEDEN SÜREKLİ 666 LUCİFER FALAN DÜŞÜNÜYORUM? Göğsümde çok mutsuz bir his var. Gerçekten çok mutsuz... Unutmak için kurbağalı anahtarı cebime tekrar koyup Kiyo'nun etrafa saçtığı sikik Ganta kurbağayı topladım yerden. Dikeyim en iyisi ben bunu. Sike de bilirim ama hiç keyfim yok.

Re: Birinin Takıntısı...

MesajGönderilme zamanı: 18 Mar 2015, 04:24
gönderen Shiomiya Kiyo
Kapalı konu
SA BURASI DA BENİM GMLİ KONUM OLUYOR TEŞEKKÜRLER NİŞİ BYE


Daha peluş kurbağalarıma tahammül edemeyen birini, sadece ismini bildiğim bir dağı ararken yanımda gelmesi için nasıl ikna edebilirim? Etsem bile yolda attığım her adımdan, ettiğim her laftan böyle garip anlamlar mı çıkaracak? Tamam, onunla geçirdiğim süreler çoğunlukla en mutlu olduğum anları oluşturuyor. Bana yemek yapması, uyandırırken adımı çağırması, kitap okurken dizinde kestirmeme izin vermesi veya hastalandığımda endişelenmesi... Bulutlardaymışım gibi hissettiriyor, kalbimi hala ilk öpüşmemizdeki gibi pırpır ettiriyor olabilir ama şu yersiz şüphelenmeleri yok mu?! Şeytan diyor git çenesini kır piercingini de götüne sok. Ne güzel planlar yaparak uyanmıştım ben bu sabah! Gidecektim Kushina'ya, delice kurbağa arayacaktım. Bulduğum vakit de hiç acımadan açacaktım ağzımı yumacaktım gözümü, muhabbetin amına koyacaktım!

Nasıl mı yapacaktım?

Ya baktım bir sike yaramıyorum, yeni eve falan taşındık devriye dışında öyle önemli bir yerlere de gitmiyorum. Dedim epey oldu bir şeyler çalışayım ben. Gide gide hayvanlarla konuşmalı teknik çalıştım iyi mi? Hep diyorum ben galiba malın önde gideniyim diye ama baktım eğlenceli gidiyor koydum götüne rahvan gitti. Bir de bunun üstüne epey manidar bir şekilde bizim eve kuş yerleşti mi? Bakın kuş girdi veya kuş bulduk demiyorum, adam(!) bildiğin geldi kondu cama, şöyle baktı eve... Beğendi herhalde, uçarak değil yerde götüm götüm yürüyerek ağa gibi girdi içeri yerleşti o günden beri de çıkmıyor. Rangarenk de bir şey pezevenk buranın yabancısı herhalde, yoksa Ishi'de ne arar renkli kuş? Neyse dedik bakalım kuş dayımıza yaşasın bizimle bir zararı yok, hem benim tekniğe denek buldum fena da değil. Yahu... Tekniğin yarattığı gereksiz stresi geçtim dayı abiyle ne zaman iletişim kurmayı başarsam hayvan gibi küfür yiyorum ki zaten bir hayvan. En son artık doğmamış kız kardeşime de insafsız küfürler yediğimde dedim ben oldum artık, çalışmayacağım bu siktiğimin kuşuyla. Ne bok yerse yesin çekirdek mi çitliyorsa napsın yerlere atmasın. Her neyse.

O yüzden bir kaç gündür aklımda olan planımı bugün hayata geçiriyorum. Ben, kurbağa hastası Shiomiya Kiyo, hayvanlara fısıldamalı şey öğrenmişim, gidip sikik bir papağana mı harcayacağım tüm chakramı? ELBETTE KURBAĞA KARDEŞLERİMLE SOHBETİN AMINA KOYACAĞIM! Gönül isterdi ki üşenmeyeyim, gideyim sinek yakalayıp ikram edeyim biriciklerime, ama gelemedim böyle iğrenç şeylere. Zaten, gördüğünüz üzere şu an öyle beklediğim gibi bir moralim de yok. Aklıma Nishi'nin, aynı evde yaşamayı teklif ettiğimdeki yüz ifadesini getireyim diyorum moralim düzelsin diye ama siktiğimin herifi "Pirfim mi siktin sin?" diyor. Sinirle yürümeye devam ediyorum o yüzden vadiye doğru. Vuruyorum kırmızı botlarımı arsızca Ishi'nin dar yollarında. Yol da bir uzun, bir uzun ki sormayın. Şimdi o kadar yolu çekeceğim, orman devriyeleri o kadar "Kankalarım teknik çalışacağım da, hayvanlara özellikle kurbağalara ihtiyacım var yol verin geçeyim." dememe rağmen izin vermezlerse herhalde çıkarır kendi götümü falan sikerim karşılarında, bilemiyorum. Uzun şimdi. Neyse. Hani, daha açıklayıcı olmak için "Ya bir zarar vermeyeceğim, doğal ortamlarında konuşacağım sadece." da diyeceğim yani neden izin vermesinler ki? Di' mi?


Çat diye Kushina'ya açmayalım dedik gerekli görürseniz siz taşırsınız efenim işte ne bileyim.

Re: Birinin Takıntısı...

MesajGönderilme zamanı: 24 Mar 2015, 19:53
gönderen GM - Naruto
Kapıya vardığın vakit, daha önce hiç görmediğin iki Chuunin seni durduruyor, tam da tahmin ettiğin gibi. İçlerinden biri sana nereye gittiğini soruyor, ancak verdiğin cevap ikisinin de bir anda dumur olmasına sebep oluyor. Bomboş bakışlara karşılık ikinci cümleni savursan da, karşılığında daha da boş bakışlar elde etmekten başka bir şey bulamıyorsun. Birkaç dakikalık bu boş bakış faslını ise, bir Chuunin bozuyor, beklemediğin bir şekilde. "Sen..." diye söze giriyor Chuunin sanki seni tanıyormuş gibi. Yüzündeki ifade giderek anımsamak için ekşiyen bir surata dönerken, birden gözleri açılıveriyor adamın ve "Tamam git, ama birkaç saate geri dön." diyor. Yanındaki Chuunin birden adama dönerken, sana izin veren Chuunin kaş göz yaparak onu geçiştirmeye çalışıyor.

Sen kapıdan çıkıp Kushina Vadi Ormanı'na doğru yöneldiğin sırada, iki Chuunin fısırdamaya başlıyor aralarında. Sen her ne kadar ne hakkında konuştuklarını tam alarak bilemesen de, duyduğun bir kelimeden çok emin oluyor. O kelime ise "vurduruyor" oluyor. Fısırdaşmanın ne üzerine olduğunu artık sen de tahmin edebiliyorsun haliyle.

Kapalı konu
Adettendir, belirteyim; pasiflik süresi 48 saat.

Re: Birinin Takıntısı...

MesajGönderilme zamanı: 24 Mar 2015, 21:39
gönderen Shiomiya Kiyo
Amına koyduğumun Nishi'si ya! Kaç vakittir yoldayım hala sinirim geçmedi görüyor musunuz? Yolun yarısında eve dönmeyi bile düşündüm "SEN KİMİN KURBAĞALI PELUŞUNU YIRTIP ATIYORSUN LAN?" diye dalmak için. Hayır, ben onun acil durum kaçış kapısı ayağına evin altına tünel kazmasına karışıyor muyum? Veya ne olur ne olmaz diye yastığımızın altına sakladığı sis bombasına? Cidden çok sabırlı insanım bence. Bunu Nishi değil bir başkası yapmış olsaydı eğer, başrollerini Takonagi'm ile paylaştıkları güzel bir porno yaratırdım onlar için.

Öfleye pöfleye vardım kapıya ben, yol boyunca yaratıcı küfürlerimi içimden savurduğumu belirtmeme gerek yoktur sanırsam. Öyle elini kolunu sallayan giremediği için Kushina'ya, elbette devriyeciler durdurdu beni ilk. Çehrelerini çıkaramadığım, muhtemelen daha önce denk gelmediğim iki bebeye niyetimi açıkladım öncelikle. Ya tamam... Gülersin edersin, dalga geçersin, öyle bir tepki verirsin ortamı yumuşatma fırsatımız olur. Bu bomboş bakışlar niye? Cidden böyle bir tepkide yapabileceğim hiçbir şey yok! Lan ormanı yakmaya gidiyorum demedim, teknik çalışacağım dedim. Belki daha olumlu bir bakış atarlar diye, yolda düşündüğüm ikinci cümlemi de sarf ettim bunlara ama iyice bok ettim sanırım. Ne yapsam, kedi falan kesmeyeceğimi de söylesem mi diye düşünürken içlerinden biri "Sen..." dedi bana. Anında "He, ben." dedim. Uzattı kafasını tavuk gibi, ekşiye ekşiye baktı bana iyice süzdü bir, sonra çük görmüş yeni gelin gibi bakmaya başladı, çıkardı herhalde çehremi. Lan ben bunları tanımıyorum ama bu bebe beni tanıyor ne hikmetse. Cidden bir ara gidip sosyalleşmem lazım, Chuunin adam olmuşum ne kadar insan tanırsam o kadar iyi. Yeni evdi, Nishi'yle evin saçma sapan yerlerinde aşk yapmayacaydı derken iyice asosyal oldum, neyse. Bir tepki vermedim omuz silkmek dışında, birkaç saatlik iznine de, yanındakine ettiği kaş göze de. Önemsemedim.

Önemsememiştim dersem, daha doğru bir ifade olur sanırım.

Doubutsuhen'i beş dakika kullanabiliyorum, tekrar kullanmak için de yaklaşık on beş dakika beklemem gerekiyor... Hal böyle olunca... Evet, üç saat yeter bana. Niye yetmesin? Diye düşüne düşüne on kaç adım atmışken, fısırdaşmalar duydum. Duymamla, resmen kurbağa hislerim titreşti kafamda bir yerlerde. "Dedikodu dönüyor Kiyo!" dedi bana bu hisler. Nerede dedikodu, orada ben olduğu için, bu fırsatı kaçırmak istemedim, duymak zorunda hissettim kendimi. Belki sinirim geçmiş olursa, akşama Nishi'me yetiştirebilirdim bile kimin kiminle kırıştırdığını. Saniyelik keyiflenmem, anında yerini karmaşık duygulara bıraktı. Ben... Nereden bilebilirdim dedikodu malzemelerinin, cinsel kimliğim olduğunu...

"Vurduruyor..." dedi, inanabiliyor musunuz? "Vurduruyor!"

Önemsemediğim kaşa göze bağlantı kurdum ilk, sonra çehremi tanıyınca gereksiz büyüyen gözlere. Hepsi... Hepsi Nishi'nin suçu! Yüz kere dedim elleşme Daichou binasındaki tuvaletler boş olsa bile diye. Sukki cinayetini incelerken öptü diye kızdım bile, dinletemedim! Yavaşlayan adımlarımı durdurdum. Yumruklarımı sıkarak bekledim bir kaç saniye. Sabahtan beri katlanarak artan sinirimle Kami ne verdiyse girişsem mi bunlara? Yakışı kalmaz bir kere. Kurbağalara konuşmaya gelip, tutuklanarak çıkmak istemiyorum buradan. Hem, ben bu ilişkiye başlarken, Nishi'nin o kadar "Benim yüzümden tüm köy sana kötü bakacak." uyarılarını elimin tersiyle itmedim mi? Yüz kere demedim mi "Milletin ne dediği umrumda değil!" diye. Sözüme sadık kalmalı ve sakin olmalıyım. Kızgınlık, hüzün, kafa karışıklığı... Bütün bu negatif duyguları bir kenara itmeli, önüme bakmalıyım. Ama önce...

Sıktığım yumruklarımı açarak arkama döndüm. "Pişt!" dedim bu bebelere. "Anan da vurduruyormuş ki senin gibi bir orospu çocuğunu fırlatmış!" demek çok istedim, ama demedim. "Üç saate dönerim yakışıklılar!" dedim bunlara, çıkardığım en cilveli sesle. Ardından, tekrar önüme döndürdüm vücudumu ama yüzümü hala bunlara dönük şekilde bıraktım, omzumun üstünden bakmaya devam ettim. "İsmim Kiyo bu arada, altıncı mahallede yaşıyorum." deyip göz kırptım aynı cilveyle. Nishi görse şu yaptığımı, ebemi siker yemin ediyorum. Ben en iyisi yoluma devam edeyim, arayayım şu kurbağa kardeşlerimi.

Re: Birinin Takıntısı...

MesajGönderilme zamanı: 28 Mar 2015, 10:20
gönderen GM - Naruto
Söylediğin sözler, iki Chuunin'in rekortmen bir sporcu gibi kiosklarına dönmesini sağlarken, sen de rahat rahat kapıdan çıkıyorsun. Her ne kadar Chuuninler sana birkaç saat vermiş olsa da, bunun üstüne çıkman durumunda, Chuuninlere yapacağın işve ile yırtabileceğini de düşünmüyor değilsin. Bu yüzden de zaman mefhumunu çok kafana takmadan işlerine, iş dediysek kurbağalar tabii, daha rahat odaklanabilme imkanına sahip oluyorsun.

Kushina Vadi Ormanı'na geldiğinde, gördüğün manzara karşısında ancak boş bakışlarla durabiliyorsun. Yıllardır tanıdığın, bildiğin bu ormanın gözlerinin önünde duran şu anki hali seni bu boş bakışlara sürüklüyor. Her ne kadar ormanın köye dönük tarafındaki ağaçlar hemen hemen duruyor olsa da, ilerleyen noktalardaki seyreltileri fark etmiyor değilsin. Bunun yanında burnuna gelen yanık odun kokusu ise, burada yaşanan felaketi hala daha hatırlatıyor sana. Tam bu sıralarda ise, ormanda kurbağa aramak için gelmiş olduğunu hatırlıyor ve çıkan yangın sonucunda kim bilir kaç hayvanın da telef olduğunu düşünüyorsun. Bakışların daha da donuklaşıyor istemsizce ve destansı Kushina Vadi Ormanı'nın şimdiki haline alışmaya çalışıyorsun.

Ormanın içinde adımlamaya başladığında, gerçekten de ormanın içinde ilerledikçe ağaçların seyreldiğini fark ediyorsun. Size söylenen bilgiye göre ormanın büyük bir kısmının yandığını bildiğin için, iç kısımlara girmekten ziyade, ağaçların yoğun olduğu bölgelerde takılmaya başlıyorsun. Etrafına durmadan bakınarak bir kurbağa arayışı içinde olsan da, şu an için ormanda senden başka canlı olmadığını düşünüyorsun. Bu süreç yaklaşık bir yarım saatini alıyor.

Re: Birinin Takıntısı...

MesajGönderilme zamanı: 29 Mar 2015, 23:43
gönderen Shiomiya Kiyo
"Sikece'z sanki, tövbe ya..." diye mırıldandım meslektaşlarımın topukları götlerine vururken. Sikmeyi geçtim, o rol bende bile değil! Donumu indirip domalıp, "SİKİN BENİ ÇABUK SİKİN!" diye geri geri koşacağımı mı düşündüler üstlerine? Önce köyün shinobilerinin haline, sonra dönüp bir de benim halime bakın lütfen. Daha köyün aklı selim kesimi bana öcü muamelesi yapıyorken, kalkıp bir de anamgile açıklamanın planlarını yapıyorum, akla ve de fikre cidden ihtiyacım var! Sonum ne olacak, neden böyle bir işe kalkıştım ve de bu hisler bende ne sebeple başladı, bilmiyorum. Fakat bildiğim veya bilir gibi yaptığım bir şey var elbet; istenmiyorum ama bu durumu lehime kullanabileceğim nadir bir andayım. Söz verdiğim saati geçirsem bile siklenmeyebilirim. Siklensem bile ormanın derinliklerinde tanıştığım hırçın ve de seksi shinobiyi bahane olarak gösterebilirim aynı cilveyle. Göz kırptım diye kaçan devriyeciler, arsız bir de çapkın olduğumu düşünürlerse gitmem için yalvarırlar bile bana, hesap sormayı bırakarak! Sanırım bu kurbağa arayışımda rahatım.

Bir yandan yürüyüp bir yandan hayalimdeki seksi shinobiye Nishi saçı çiziyordum ki, dövmeleri eklemekten beni alıkoyan şey ağaçların git gide azalması oldu. İyice ilerleyip malum alanlara girdikçe, kafamdaki görüntü puf diye yok olmuştu tamam da önümdeki ağaçlar da mı puf oluyordu ey yüce Kami-sama? Teknik çalışacağımı söylediğimde aldığım boş ifadelerle yarıştı bir süre kendi ifadem. Ucuz sigaradan da ucuz bir yanık kokusu var etrafta hala, tıpkı o çılgın geceki gibi. Hayır, partiden Nishi'yi kaldırıp evime attığım gece olmuyor bu, yangının çıktığı geceden bahsediyorum. Elbette o zaman ki gibi olmasa da ciğer acıtıyor hala bu koku, bön bakan gözlerimi de pişmanlıkla kapatmama sebep oluyor bir kaç saniye. Kurbağalarla ilgili oradan buradan topladığım bilgileri analiz edip sonucu ormanın durumuyla çarpıyorum kafamda, iyice ilerlerken derinlere: Yazın toprak altında uyurlar... Yok, bu değil, bunu geç. Hah; nemli ortamları severler, suda ve karada yaşayabilirler. Nisan'a denk geldiyseniz veya kurbağaları çok kızdırdıysanız havada bile durduklarına şahit olabilirsiniz ancak, ALEVLERDE YAŞAYAMAZLAR. Evet. Sadece kurbağalar değil, Kushina'nın sarıp sarmaladığı kim bilir kaç hayvan cayır cayır yanmıştı, evsiz kalmıştı iki hayırsızın tek hatası yüzünden. Belki evimize dayılana dayılana giren kuş bile kaçmayı başarıp artık ne yapacağını şaşıran güruhtandı, kim bilir? Gereksiz agresifliğini de açıklayabilirdi bu durum. İlerleyen zamanlarda onunla daha anlayışlı bir şekilde iletişim kurmaya yanaşmalıyım bence. Buna rağmen yamuğunu görürsem işler değişebilir tabii.

Anneme küfreden kuşu delice dövdüğüme dair hayalimi de kafamdan silerek, tekrar köye yakın olan kesimlere yöneldim. Yangının ulaşamadığı, ağaçların içlere göre hala ayakta olduğu kesimler. Bir de burayı yakından görene kadar milletin abarttığını düşünürdüm, ormanın öküz gibi yandığından bahsederlerken. Düşünün buraya öyle laylaylom da giremiyoruz... Sakin, aslında pek de sakin değil ama görev gereği olmayan bir kafayla buraya, bu kadar derinlere girme fırsatı elde etmişken, şansımı sikeyim ki vakti yangın sonrasına denk geldi bu fırsatın. Hayır, akademi yıllarımdan beri inatla kafama önemi kakılan güzelim ormanın bu kadar kolayca yanıp bitip kül olabilmesine mi üzüleyim? Yoksa kurbağa kankalarımın cayır cayır cayretmiş olma risklerine mi? Ben en iyisi ağaçlar arasında ilerlerken şarkı söyleyeyim "Buralar yangın yeri, yokluğun yangının alevi..." diye diye. Yoksa yarım saattir ne kurbağa, ne de başka bir yaşam belirtisi görememiş olmanın siniriyle taşa ağaca sürtmeye başlayacağım bir tarafımı. Kurbağa olsa bok var gibi vraklamadan durmazlar, illa kendilerini belli ederler ama kuşlar pekala sessizce oturabilirler ağaçta. O yüzden kurbağadan ziyade kuşları bulma amacıyla bakacağım artık sağıma soluma, ağaçların dallarına. Evdeki kuştan daha mı agresif olurlar, yoksa tam tersi mi bilmiyorum ama eğer denk gelirsem soracağım "Kanka ya, kurbağa felan var mı hiç buralarda?" diye. O yüzden, ilerlemeye, bakınmaya devam!

Re: Birinin Takıntısı...

MesajGönderilme zamanı: 01 Nis 2015, 20:21
gönderen GM - Naruto
Ormanın ağaçlık kısımlarında ilerlemeni sürdürdükçe, her şey bir korku filmi gibi seriliyor gözlerinin önünde. Yerde, tamamen kararmış hayvan cesetleri gördüğünde, içinden büyük bir parçanın da kopup gittiğini fark ediyorsun. Bu yanmış cesetlerin hangi hayvanlara ait olduğunu tam olarak çıkaramasan da, birçoğunun yangında yandığını, ancak öldükleri noktada tamamen küle döndüklerini anlayabiliyorsun. Hatta bazılarının öldüğü noktalardaki ağaçlardaki yanık izleri de sana bu tezini doğrulatıyor. Fakat hemen hemen yarısı küle dönmüş bir kurbağa cesedi gördüğünde, aradığın hayvanların ormanda var olduğu konusunda hem net bir fikir elde ediyorsun hem de bu kurbağanın ölmüş olmasına üzülüyorsun.

Kurbağa bulma ümidiyle hayvanlardan yardım alma fikrini uygulamaya koymak için ilk önce bir kuş aramaya başlıyorsun. Göklerden yeri izleme şansına sahip kuşlar bu aşamada akıllıca bir tercih oluyor ve çok geçmeden, bir ağacın dalına konmuş bir serçe görüyorsun. Serçeye sahip olduğun Doubutsuhen no Jutsu sayesinde sorunu sorduğunda, tatlı serçe "Şekerim, ben olmuşum kurbağa ne diyorsun sen, allaaasen?" diyor. Hakikaten de "allaaasen" diyor, her ne kadar inanmak istemesen de. Sonrasında ise serçe "vrak vrak" diyerek gökyüzüne doğru uçmaya başlıyor.

Re: Birinin Takıntısı...

MesajGönderilme zamanı: 03 Nis 2015, 01:28
gönderen Shiomiya Kiyo
Ettiğim niyete, attığım adıma bin pişman oldum yemin ediyorum. "Alev alev yandığım doğru..." diye mırıldanarak sağ ayağımı atıyorum, horoz mudur kedi midir ne idiği artık belli olmayan bir şey karşıma çıkıyor daralıyorum. "Küllerimden doğar mıyım sana doğru?" diye devam edeyim melodiye de kafam dağılsın, yoluma devam edeyim diyorum... Yok tövbe Kami-sama olmuyor, inatla başka hayvan cesetleri çıkıyor karşıma. Abi yemin ediyorum bir daha evdeki papağana kurabiye ayağına tavuk bulyon yedirmeyeceğim. Eve gideyim, akşam üstüne çekirdek kabuğu attığım için özür dileyeceğim ama o da evin kıymetini bilsin lan azıcık. Bu zavallılar gibi yanarak dönerek kaçışmamış, çarptığı veya son nefesini verdiği yerde kül yığınına dönüşmemiş en azından. Bir ağacın gövdesinde siyah bir lekeye dönüşmektense homoseksüel çiftle yaşıyor işte fena mı? Bak adamdan özür dileyeceğim derken gene atara geldim ama hakediyor piç.

Artık gene papağana sinirlendiğimden mi, etraftaki hayvan cesetlerinin stresinden mi bilmiyorum, dişlerimi sıkmışım dikildiğim yerde. Belki dişlerimi "Kendimi arıyorken..." diye mırıldanmak için açarsam, göğsümdeki öküz oturmuşcasına his de kalkar diye düşündüm. Düşündüğümle de kaldım, yapamadım... Zira zaten olmaktan korktuğum yerdeydim; kurbağa cesedindeydim! Şarkıya devam etmek yerine "Lan!" diye tıslamak için açıldı ağzım. Öküz ise kalkmak yerine iyice yerleştirdi o dev kıçını göğsüme, kırdı bildiğin kaburgalarımı ve beni yarısı yanmış eciş bücüş kankamın dibinde diz çökmeye zorladı. "Lanlanlanlanlan!" diye sitem ettim ağlamaklı bir sesle. Bugün gördüğüm ikinci kurbağa vahşeti bu. Aslında... Ne bekliyordum ki? Nishi'nin üstüne birden düşen kurbağalarıma tepki vermeyeceğini mi düşünmüştüm? Veya o kadar hayvan yanarken kurbağaların yanmayacağını? Elbette Nishi'nin ani hareketlerde ortalığı kırıp döktüğü kadar, kurbağalar da ölecekti...

Cesedi elime, kucağıma almayı çok istediysem de yapmadım. Salma kendini Kiyo! Kalk ayağa, titre ve kendine gel! Düzeltmeye geldiğim moralimi iyice sikmiş olsam da kararlıyım, o yüzden aramalarıma devam edeceğim! Hem bu kurbağalar, öyle çok büyük şeyler değiller. Bir sikimlik canıyla yana döne çok uzaktan buraya gelmiş olamaz. Belki, yakında olabilir kalanları. Olabilirler olmasına da, canlı mıdırlar hala onu bilemem işte. O yüzden dedikoducu kuşları arama amacıyla devam ettim. Az gittim uz gittim, dere tepe düzgün gidemezken bir serçeye denk geldim! Çaktım en güzelinden Doubutsuhen'i karşısında, diktim gözleri, sordum soruyu "Lan buralarda kurbağa var mı hiç?" diye.

Ben dedi kurbağa olmuşum dedi, allaaasen dedi. Vrak dedi gitti.

"Ne diyorsun lan sen amına koduğumun kimlik bunalımlı piçi?" Demedim. "Ormanda LSD rüzgarları esiyor kafalar olmuş trilyon, sakin ol Kiyo" dedim kendime. Baktım minnacık götüne kuşun arkasından. Kanadını bir çırptı iki çırptı gitti. Ulan allaaasen nedir, bunu kullanan kaldı mı? Serçenin de kezbanına denk geldim herhalde. Aslında gözden kaybolmadan peşinden koşsam, teknik bitmeden bir yere konduğunu görürsem sorabilirim "Lan doğruyu söyle işte ne maytap geçiyon? Var mı yok mu?" diye ama, yapmayacağım. Tekniğin kendi süresinin de, bekleme süresinin de bitmesini bekleyeceğim, yani yaklaşık 20 dakika daha. Tabi bu süre zarfı boyunca yerde oturup loop'a almış şekilde "Gel beri yar gel beri..." diye türkü çığırmayacağım, bir işe yarayacağım: Topraktan fazla anlamam sik kafalı Ishi askeri olduğum için, o yüzden uygun mu bilmiyorum. Bir bakıp iki inceleyeceğim, uygun olduğuna kanaat getirirsem, çevredeki hayvan cesetlerini gömeceğim yapabildiğim kadar. Sanırım açıkta durmamaları gerekiyor. Ne bileyim bunlar zamanla küf tutacak, örümcekler basacak ortalığı. Tabi, 20 dakikada gömeceğim kısıtlı ceset sayısıyla elbette engelleyemem bu durumu ama, bir yerden birilerinin başlaması da lazım. Tekniği tekrar yapabilecek koşullara ulaştığımda aramalarıma devam edeceğim aynı istikamette.

Re: Birinin Takıntısı...

MesajGönderilme zamanı: 04 Nis 2015, 19:00
gönderen GM - Naruto
20 dakika içinde birkaç yanmış cesedi gömdükten sonra yoluna devam ediyorsun. Sen ilerledikçe, kulağına "allaaasen" içerikli cümleler çalınıyor ki bir müddet sonra bunların cümle olmadığını, sadece bu kelime olduğunu fark ediyorsun. Hemen ardından ise, bu kelimeyi tekrar edenin aslında kendin olduğunu idrak ediyorsun. Yanık kokusu nedeniyle beyinde hücrelerin yandığının ilk canlı örneği olduğun için de kendinle gurur duyuyorsun.

Arama çalışmaların devam ederken, yine bir serçe ile karşılaşıyorsun. Bir ayağı ile kafasını kaşıyan ve diğer ayağı ile de kanadının altını kaşımaya çalışan serçe, iki ayağının aynı anda daldan ayrılması ile düşecek gibi oluyor ve her seferinde son anda dala tekrar tutunarak ayakta kalmayı başarıyor. Kısa bir süre serçenin deneme ve başarısızlıklarını izlediğinde ise, bu serçenin kesinlikle spastik olduğuna inanıyorsun.

Re: Birinin Takıntısı...

MesajGönderilme zamanı: 05 Nis 2015, 19:51
gönderen Shiomiya Kiyo
Baya baya emmeli gömmeli işlere giriştim ama iyi oldu ya. Hayırlı bir işti sonuçta yaptığım. Hiç acımadım geçirdim kedi köpek cesetlerini toprağa, ağızlarına ağızlarına toprak attım. Yalnız bir ara fili gömmeye çalışırken çok yoruldum. Kalkmadı şerefsiz. Sonradan fark ettim ki dev bir kayayı gömmeye çalışıyormuşum. O bile yanmış amına koyayım. Hem zaten Ishigakure'de fil ne arar? Hiç allaasen. Allaasen diyip duran sikik kuşlar ve gözü dövmeli ibneler olur ama fil olmaz. Bak belki zürafa olabilir ama banane ondan allaasen. O değil, koduğumun serçesi echo yaptı herhalde veya bilinç altıma bir şeyler işledi... Tabi biri ciddi ciddi peşime takılıp maytap da geçiyor olabilir ama gaipten sesler duyduğumu düşünmüyorum. Kız kardeşimin hayaletiyle sigara kavgası yaparım ama sesler de duyamam lan! Tabi gidip birilerini öldürmemi ve ramenciyi bombalamamı söylemiyor bu sesler ama biri allaasen diyip duruyor. Ne diyor tam kalanını seçemiyorum, sağıma dönüyorum "Asdjahgafsjkhls, sjhfd allasen." diyor, soluma dönüyorum "Ahhsjfgda ahsd, dskjhg; allasen!" diyor. Artık "Askjdfhdf hdjgf fdmjghfgjh kekekeke allaasen!!1!" de dediğinde jalapeno biberi dillemişim gibi kızarmaya başladı kulaklarım sinirden, bu sefer ağır konuştu şerefsiz biliyorum. Gerisin geri hızla döndüm kimin uğraştığını bir bulursam sikme amacıyla fakat...

Girdikten 3 saniye sonra boşalacağını anlamış elli yaş üstü terli kel fıdıl adamlar gibi durdurdum kendimi aniden. Elimi de ağzıma götürdüm... O kadar iğrenç hissettim ki bir an; fıdıllıktan değil, hayır. Kuşun ağzıma yapıştırdığı laf yüzünden! Dahası, nasıl bir kafaya ulaştım ki ben, ne dediğimin farkına 3849548 saat sonra vardım? Ciddi ciddi ormanda esrar kol geziyor, osmozla beynime geçti. Tabi olayın fantastikliğini bir kenara bırakırsak basbaya yanık kokusundan devreleri kaybetmiş de olabilirim. Ne o öyle esrar mesrar, sanki zenginmişim gibi. Evet evet, kesinlikle yanık kokusundandı bu katrilyonluk kafa. Benim mükemmel beynim azmetmişti işte, kendi imkanlarıyla yanık kokusunu eğlenceye çevirmeyi başarmıştı! Beynim kendi kendime laf sokarak eğleniyor olabilirdi kalın kafatasımın içerisinde ancak benim ruhum çok sıkıntıda şu an, kurbağa aramaya geldi kuş götü izleyip hayvan gömdüm, dahası sinirimi de atamadım! Hala akşam eve döndüğümde Nishi'yle yataktaki rolleri değiştirip sinirle küsküyü adama verebilirmişim gibi hissediyorum.

Döndüm tekrar geri, arama kurtarma çalışmalarıma devam etme amacıyla. Botları çıkarıp toprağa mı bassam diyorum toprak bile yanmış bazı yerlerde amına koyayım. Neyse ki biraz ilerledikten sonra yanmayı dodgelamış bir başka serçe gördüm ama haydaaaa... Bunun da kanına oksijen karışmıyor belli. Sağ ayağını kaldırıyor kafasını kaşıyor, sol ayağını kaldırıyor götünü kaşıyor. Haliyle düşeyazıyor ama, düşmüyor. Resmen akrobasi yapıyor pezevenk. Bir an bunu pas geçip başka kuş aramayı bile düşündüm ama sonra içimde bir yerlerde azıcık birazcık olduğunu düşündüğüm anaç duygularım depreşti. Dedim ben buna yardım edeyim. Belli 2 gram beyninin 5 gramını dumanda eritmiş yavrucak, kalanı da yere çakılıp akıtacak. O yüzden çömdüm yere, en güzelinden Doubutsuhen çakıp, "Oi!" diye seslenerek göz göze gelmeye çalışacağım önce. "Bedava kanat altı kaşınır, aynı anda diğer kanat da kaşınır." diyip, tişörtümü öne doğru sündüreceğim kucağıma gelmesi için davet ederek. "Kaşırım ama buralarda kurbağa var mı yok mu onu söylemeni de rica ederim hani."