1. sayfa (Toplam 2 sayfa)
Eski Günlerin Yası, Hüzün Selinin Altında

Gönderilme zamanı:
23 Şub 2015, 21:32
gönderen Shikarin Mitsuko
Hüzün selinin altında, bir kelebeğin uçuşu kadar dengesiz ve kırılgan. Sessiz bir bitkinin, hafif bir meltemle salınması, onun uyum sağladığı ufak fakat kendinden emin hareketler ile rüzgara tutulması; küçük bir hüznün etkisi... Kimisine göre ise büyük, dayanılmayacak kadar derin oluşu... Sadece üzüntü değil, aynı zamanda yasın verdiği etkiyle bir bütün. Mutsuzluğun esiri, hayret verici duygulardan yoksun. Uykusuz ve tüm bunlara alışkın...
Çaresi olmayan hastalıkların kurbanı olarak kendisini gösterebilir lakin ön plana çıkmaktan hoşlanmayacağı için bununla ilgilenmezdi. Hiç kimse onu kurtaramazdı, tanıdığı hiç kimsenin yardım edemeyeceğini biliyordu. Daha önce tedavi olmayı denemiş, hiç bir tedavinin onu kurtaramayacağının bilinçsizliği ile çırpınmış, defalarca kez yıpranmıştı. O solmakta olan bir çiçekti; belki de ölmekte olan...
Acı çeken bedeninin içerisinde hapsolmuş benliği ile bir kez daha yalnızdı. Hüznün eşiğinde, uykusuz geçirdiği üçüncü günün derin gecesinde, yarım ayın enerjisi ile doluyor, kendisine zaman tanıyordu. Henüz çok genç olduğunun bilincinde, yalnız, gençliğin verdiği enerjiden yoksun bir şekilde soluyordu. Ailesi dışında kimsesizdi; ki ailesi dahi onun zayıf bedenine olan bağışıksız yapısının etkilerini tam olarak bilmiyordu. Kendisini diğer insanlara nazaran biraz daha iyi anlıyor olabilirlerdi fakat aslında onu hangi yaşayan mahlukat anlayabilir ve ona destek olabilirdi ki? Böyle bir şeyin mümkün olması, kainatta onun hastalıklarına sahip bir başkası tarafından gerçekleştirilebilirdi. Mitsuko ise böyle bir insanla henüz tanışmamıştı; dış dünyaya yabancı ve çekingen olan yapısı dolayısıyla bu tür insanların varlığına inanmayı reddediyordu. Ne de olsa o yalnızdı. Dünyada steril bir kimse olabilirdi yahut uykusuz günlerin kabuslarında yaşayan bir başkaları... ama hiç birisi tüm bunların birlikteliği ile hayat bulmuyordu. Ya babasının tohumları, ya da annesinin doğurganlığında bir aksilik vardı; aksi halde böylesi bir zayıflığın hayat bulması pek mümkün değildi ve Mitsuko, şu an ağabeylerinin kendi rahatsızlıklarıyla ilgili empati kuramıyordu. Zaten bunu istediği de pek söylenemezdi.
Esen meltemin etkisi ile saçları uçuştu, birkaç saniyenin ardından ayın yansıttığı ışınlara odaklandı. Gözlerinde yer alan yorgunluk göz altı torbalarından hoşnut değildi; güzel bir kız olduğunu sanmıyordu, henüz kendisine ilgi gösteren bir erkekle de karşılaşmamıştı. Hem olası bir durumda cinsel hazdan yoksun olan bedeni ile ne yapabileceğini bilmiyordu. Daha önce cinsel ilişkiye girmiş lakin acı ve hissiyatsız ile karşılaşmıştı; bunu birkaç kez daha denediğinde ise, tek yapabildiğinin karşısındaki kişiye, kuru bir zevk yaşatmaktan ibaret olduğunun bilincine varmıştı. Yaşadıkları onu üzüyordu. Yine de sağlam durmalı ve köyüne olan sağdık yaşamında, insanlara edebileceği yardımları düşünmeliydi. Sonuçta o bir shinobiydi; görevleri ve koruması gereken koca bir ülke vardı.
Bir süre düşündü ve elini cebine attı. Sardığı birkaç tütünden birisini çıkararak dumanı doğaya saldı ve ciğerlerine çektiği nefeslerin getirdiği öksürük hissiyatını bastırdı. Henüz tütüne yeni yeni alışıyordu, ki, neden içtiğine dair ise hiç bir fikri yoktu. Sadece gereksiz bir keyif, diye düşündü, daha fazlası değil...
Doğası gereği ateşle yakın olan benliğinin derin boyutlarında, kendisini ne şekilde güçlendireceğine dair hiç bir fikri yoktu; o hissiyatlarına güveniyor ve çevredeki insanları hissedebilen yapısını geliştirmek istiyordu. Yine de henüz elinden bir şey gelmiyor olmasına fazla üzülmüyordu. Daha büyük sıkıntıları vardı, düşünmekten kendisini alıkoyuyor ve uykusuz geçen günlerin hatırına tütününden birkaç duman daha alıyordu...
O yorgundu, bir ağacın dibinde yalnız ve diğer insanlara karşı öfke doluydu. O insanları kıskanıyordu, onların uyku yeteneklerini ellerinden almak istiyor, kendisinin yaşadığı her şeyi herkese ve tüm insanlığa aşılamak istiyordu. Bir gün... Bir gün çektiği acıların insan bedeninde bırakan olumsuz yanlarını bir mühür ile destekleyecekti; o mühür günler boyu uykusuzluk acısı çektirecek ve ızdırap gibi gelen yorgunlukla insanlığı köreltecekti. Hiç kimse günler boyu süren uykusuzluğa dayanamazdı; henüz bu tadı tatmayan hiç kimse buna engel olamazdı. Evet... İçindeki öfke buydu. İnsanların ne sebeple acı çekeceğine dair zihninde çeşitli bir senaryo belirlemiş ve bu amaç uğrunda ilerlemeyi zihnine kazımıştı. Bir şeyler yapmalıydı... Onu seven yahut ondan nefret eden herkesin bu acıyla kavrulduğunu görmek istiyordu... Onu anladığını sanan ağabeyleri ve annesi de bu acının kurbanı olacaklardı... Fakat Mitsuko bunu sadece zihninin derinliklerinde saklamayı düşünüyordu; kimseye anlatmadan, bir gün bu isteğine kavuşacaktı... Kendi çektiği acıları bir başkasına aktarmak... Cinsel organı hareketsiz kalan bir erkeğin korkusu ve uyumak için çırpındığı her an kendisini bu acının eşiğinde bulması... İşte bu eşsiz bir empati duygusu olurdu. Mitsuko kendisine dair empati kurduğunu zanneden zavallılara hükmetmek ve onları cehennemin küçük bir boyutu olan, kendi boyutuna indirgemek istiyordu. Bu tehlikeli bir teknik olacaktı fakat kusursuz ve iyi işlenmiş olması bunu bir bütün haline getirecekti...
Tütününden son bir duman daha aldı ve zeminde söndürdü... Gözleri kapanırken, yorgunluğun kendisini alıp götürmesini diledi... Birkaç saatlik uyku... Aslında tüm istediği buydu...
Re: Eski Günlerin Yası, Hüzün Selinin Altında

Gönderilme zamanı:
14 Mar 2015, 18:35
gönderen Shikarin Mitsuko
Gözlerinin kaşındığını hissetti. İki eliyle istemsiz bir şekilde gözlerini kaşırken, sabahın yeni yeni hayat buluşuna tanık oluyordu. Göz kapaklarını birkaç kez daha açıp kapattı; gözlerinin iç kısmında bazı noktalar kaşınıyordu. Mitsuko bu duruma alışıktı. Ne zaman küçük bir uyku çekse -ki bu hiç bir zaman büyük bir uyku olamıyordu- uyandığında gözleri kaşınırdı. Olan bitenden rahatsızdı fakat diğer sıkıntılarını düşündüğünde, düşündükleri bir sivrisineğin ısırığından daha fazla acı vermiyordu.
Derin bir soluk aldı ve esneyerek gerindi. Sırtını yasladığı ağacın dibinde ayağa kalkarken, içinden tek bir sözcük geçti. "Yolculuk..." dedi sessizce.
Beyaz bulutlarla bezeli gökyüzü onu kendine getirirken, dün gece yağan yağmurun bitki örtüsündeki kalıntılarına şöyle bir göz gezdiriyordu. Önünde uzun bir yolculuk vardı; nereye gideceğini bir süredir biliyor ve bu doğrultuda harekete geçeceği günün arzusunu kuruyordu. İşte o gün, bu gündü. Sıradan, hafif serin ve aydınlık bir gün. Tam da kendisi gibi... Hayır, hayır... Kendisinden kesinlikle uzak ve belki de Kami-sama'ya daha da yakın...
Adımları çimenlik alanda hışırtılar çıkarırken, daha sessiz olmayı deneyebilirdi; fakat şu an kendi ülkesinin sınırları içerisinde ve köyüne yakın bir noktadaydı. Sessizliği daha sonraya saklamayı ve şimdilik sadece işine konsantre olmayı düşündü. Ateş ülkesi sınırlarına doğru ilerliyordu. Şifacı Efendi Yasuzo-sama'yı bulana kadar devam edecek ve efendinin iki yıl önce Mitsuko ile olan konuşmasında söylediği sözlere dayanarak adımlarını sürdürecekti. Yasuzo-sama Mitsuko'ya iki yıl sonra kendisini bulmasını söylemişti; bu daha çok bir emir niteliğindeydi. Ateş ülkesinden bir gezgin/şifacı olan bu ihtiyarın Mitsuko'ya verdiği vaatler kızcağızı etkilemişti. O şifadan bahsetmemiş, aksine herkesin bir hasta olabileceğinin garantisini vererek kızcağıza tehlikeli fakat içten bir gülümseme atmıştı. Mitsuko onun sözlerini derinlemesine hatırlıyordu; bu sanki dün gibiydi...
"Sen ki gün gelecek ve şifanın yolunu arayacaksın; lakin işin özüne inecek olursak, genlerinde var olan zayıflığa dair bir çözüm bulamayacaksın. Hayatın giderek kararırken öfkenin kurbanı olacak ve insanlara karşı olan kıskançlığının had safhalara ulaştığının farkına dahi varamayacaksın. Beni dinle küçük kız! Acılarının bir başkası tarafından yaşanmasını istediğinde beni bul! Bu süreçte kendi gücünün farkına var kendini olabilecek tüm zorluklara karşı hazırla. Belki birkaç yıl seni benim kapıma getirecektir, belki de bu vaatlerimi büyük bir güç ile aşmayı başarır ve kendi yoluna gidersin..." İhtiyar bilgece kafasını iki yana sallarken devam etmişti. "Hayır... Sen o kadar zayıfsın ki, zayıflığının içini köreltmesine asla engel olamazsın. Abeno Ovası'nda, gereken birkaç yere ulaşmayı başardığında, benim nerede olacağımı öğreneceksin. Şimdi git Mitsuko... Git ve acılarını hiç kimsenin anlayamayacağından da emin ol! Bu emin hissiyatlarla ilerle... Bir gün görüşeceğiz, o zaman Yasuzo-sama'nın neden sana bunları söylediğinden adın gibi emin olacaksın..."
Mitsuko'nun zihninde yaşanan tüm bu olaylar sesli bir yeniden oluşum gibi beynine kazınarak açığa çıkarken, ilk adımın Abeno Ovası olduğunun bilinci ile yoluna devam etti. Kendisini yormayacaktı, yeterli erzağı ve birkaç saatlik uykunun verdiği az biraz enerjiye sahipti. "Yasuzo-sama... Söylediğin kadar güçlü müyüm bilmiyorum. Ama bildiğim tek bir şey ise senin haklı olduğun... Zayıflığımı ve hastalıklarımı asla aşamayacağım fakat bu başkalarının da aynı acıya kurban gitmeyeceğinin bir kanıtı değil... Seni bulacağım ihtiyar ve eğer boş vaatlerde bulunduysan, acılarımın bir kurbanının da sen olacağını bil." Mitsuko kısa bir an söylendi ve kendisini toparladı, adımlarını hızlandırdı ve düşük bir tempoda koşusuna başladı. İçindeki öfke yorgunlukla açığa çıktıkça insanlardan daha da soğuyordu. O bir yardım severdi fakat yardım etmeyi sevmediği mahlukatlar da vardı. Herkesin bir acısı olabilirdi lakin kendi acısını hiç kimsenin tatmadığından da emindi. Yasuzo-sama'yı bularak, kendi acılarının başkaları tarafından nasıl hissedileceğine dair bilgi alacak, gerekirse bir süre orada kalacaktı. Köyünü terk ediyordu; lakin geri dönecekti. Mitsuko hiç bir zaman mutluluğunu yaşadığı ve bağlı olduğu köyüne ihanet etmezdi; bu sadece kısa bir süreçti. Kendisine ait ve başkaları tarafından bilinmeyen bir süreç...
GM NOTU: Yasuzo-sama'nın konuşmalarını yazıda belirttim. Mitsuko'ya dair söylediği vaatleri ve bilgileri öğrenmenin zamanı geldi. O ihtiyar kimdir bilmiyorum fakat Ateş Ülkesinde onu bulacağıma dair ant içerim.
Re: Eski Günlerin Yası, Hüzün Selinin Altında

Gönderilme zamanı:
30 Mar 2015, 21:09
gönderen GM - Naruto
- Kapalı konu
- Abeno Ovası'na taşıyorum konuyu, oradan devam edelim.
Yarım günlük bir yolculuğun ardından ovaya ulaşıyorsun, bir sıkıntı olmadan.
Ufak bir tepenin üzerinden Ateş ülkesi sınırına doğru bakmaktasın. Kusagakure arkanda kalıyor. Sol tarafında Iwagakure dağları, sağ tarafındaki ufukta ise ırmaklar var. Tenchi köprüsüne kadar herhangi bir ormanlık alan göremiyorsun, kilometrelerce düzlük ve tarım alanları dolduruyor önündeki tabloyu. Çeşitli yerleşim birimleri, ufak tefek, ovaya dağılmış durumda. Öğle vakti olduğundan görüşün rahat, hava açık. Bileğine kadar gelen otların arasında, tepenin üzerinde, manzarayı inceleyip gideceğin yöne karar verirken ufak bir mola vermeyi uygun buluyorsun.
Abeno Ovası'nda gereken bir kaç yere ulaşmak... Sağlam bir çağrışım yapmıyorlar sana. Yasuzo'nun geçmiş zamanlarda buralarda olduğunu biliyorsun, hatta ilk varacağın köyde ikâmet ettiğine dair istihbaratın bile var, fakat orada olup olmayacağı aşikâr. Herşey oraya varınca belli olacak. İlk varacağın yer, "Mushi" adında bir tarım "kasabası". Kasaba bile kadar değil aslında. Köy olarak da tabir edilebilir. Bu ovadan orayı rahatça görebilmektesin.
Re: Eski Günlerin Yası, Hüzün Selinin Altında

Gönderilme zamanı:
30 Mar 2015, 22:54
gönderen Shikarin Mitsuko
Uzayın derinliklerinde var olan hastalıklı yaşamına dair elde ettiği bilgiler aslında onun hala pek çok konuda cahil olduğunu vurguluyordu. Mitsuko zayıf bir canlı formuydu, bunun bilincindeydi ve ne yapması gerektiği konusunda pek bir fikri yoktu; bu sebeple köyünden ayrılmıştı ve bu sebepten ötürü kendi yaşamına dair olan önemli bir adımı atmanın verdiği endişeyle doluydu.
Çevresine uzunca bir göz gezdirdi. Üzerinde bulunduğu tepeden ülkesinin dört bir yanını görebiliyor, ufukta ateş ülkesi sınırlarına kadar uzanan bölgeyi inceliyordu. Diz kapaklarına kadar ulaşan çimenlikte nefesini toparlamak dışında düşünceler içerisindeydi. Genç nesle iyi bir öğretmen olamayacağını biliyordu; olası bir tehlikede kendisini dahi koruyamayacak olan bir yapıya sahip olması onu farklı kulvarlara itiyordu. Hastalığının sınırlarını bilmek, öğrenmek ve keşfetmek zorundaydı. Bu zorunluluk onu mutsuz bir yapıya taşısa da, bu sefer ilerlediği adımları iyi bir şekilde değerlendirmeliydi. Yasuzo-sama'yı kesinlikle bulmalı ve ihtiyarın kendisine vaat ettiği sözler üzerine tartışmalıydı. İhtiyar onun yaşamına dair bir şeyler biliyor gibi görünüyordu ve tüm bunlar büyük bir soru işareti olma önemini taşıyordu.
"Beni dinle küçük kız! Acılarının bir başkası tarafından yaşanmasını istediğinde beni bul!"
Zihninde yankılanan sesi kafasını iki yana sallayarak aşmaya çalıştı; son zamanlarda zihninde bazı insanların konuşmalarını duyuyor ve bunlara bir anlam veremiyordu. Tek düşünebildiği bu tür psikotik olayların uykusuzluktan kaynaklanıyor olabileceğiydi. Sakin kalmaya çalıştı. Kendi ülkesindeydi ve bu ona alışık olduğu bir güven duygusu veriyordu.
Bulunduğu tepeden Mushi Köyü'ne doğru ilerlemeye başladı. Ekipman çantası tamamdı; yanında yiyecek, ona birkaç gün yetecek erzağa ve suya sahipti. Endişe etmesi gereken tek konu ise ihtiyarın sözlerinin boş çıkmasıydı fakat Mitsuko bu riski çoktan almış ve yola koyulmuştu. Ne ağabeylerine ne de annesine herhangi bir söz söylememişti. Onun köyden ayrılışını ise tek bir kişi biliyordu, eskiden kendisine kısa bir süre öğretmenlik yapan Kaeda Wakahisa... Ki onun dahi bu yolculuğa dair en ufak bir fikri yoktu. Eski öğretmeni onu desteklemiş fakat kendisine özgü yapısıyla küçük birkaç soru sormuştu. Mitsuko bu sorulara fazla tepki göstermeden kısa cevaplar vererek oradan uzaklaşmıştı; herhangi bir bilgi vermemişti. Tüm bu yolculuğu bir başka insana anlatmasının ise tek bir sebebi vardı. Olası kötü bir olayda Kusa-chou'nun küçük de olsa bir bilgiye sahip olması. Mitsuko ülkesine ait olan kuralları iyi bilirdi ve Kusa-chou gibi değerli bir liderin her şeyden haberdar olması gerektiğine kanaat getirirdi. Ne de olsa o, ülkesini yöneten değerli bir insandı ve Mitsuko'nun yokluğunun bilincinde olmalıydı.
Adımlarını sürdürdü. Köye ulaşacak ve köyde bulunan ilk shinobi görev merkezine ilerleyecekti. Merkezde Yasuzo-sama'ya dair birkaç bilgi edinebileceğini düşünüyordu.
Re: Eski Günlerin Yası, Hüzün Selinin Altında

Gönderilme zamanı:
08 Nis 2015, 00:49
gönderen GM - Naruto
Bulunduğun tepeden, çimlerin arasından aşağı doğru yürümeye başlıyorsun ve Mushi'ye doğru yollanıyorsun. Köy görünüyor, fakat uzakta olduğundan ulaşman bir kaç saatini alacak gibi görünüyor. Lâkin sen bu tarz yürüyüşler için eğitildiğinden, sana herhangi bir şekilde koymuyor. Yolunu saptırmadan ilermeye devam ediyorsun çimlerin üzerinde.
Köye yaklaştıkça evlerin boyutları belli oluyor, tarım alanlarındaki ekinler gözüne çarpmaya başlıyor. Bu sulak arazide pirinç tarlaları var, ve bu gerçekten bereketli bir şey. Yolunun üzerinde ufak bir köy evi var, standart japon tipinde, şirin bile denilebilir. Bacası tütüyor, belli ki bir şeyler pişmekte içeride. Geniş bir tarlanın etrafından dolaşıp anayol olarak tabir edilebilinecek bir patikaya çıkıp terkediyorsun burayı, ve yoluna devam ediyorsun.
Patikanın etrafında arada sırada çitler görmeye başlıyorsun köye yaklaştıkça. Evler sıklaşmaya başlıyor, ardından da köy meydanı olarak tabir edilebilinecek bir yere varıyorsun. Yol geldiği gibi ileri doğru uzaklaşıyor. Meydanın ortasında bir kuyu var, meydanı çeşitli tek katlı köy evleri çevreliyor. Az bina görüyorsun. Shinobi yerleşkesi namına ise herhangi bir şey yok etrafta. Bir kaç yaşlı evlerinin avlusunun önünde oturuyor, bir kaç genç dışarı çıkıp tarlaya doğru yollanıyor, bir hatun elinde testi taşıyor tarlaya, muhtemelen içerisinde su var.
Standart bir kasabadan farkı yok aslında.
Re: Eski Günlerin Yası, Hüzün Selinin Altında

Gönderilme zamanı:
08 Nis 2015, 19:55
gönderen Shikarin Mitsuko
Açık ve berrak gökyüzünde parlayan güneşin aksine, kendisini karanlık bir gölge gibi hissediyordu. Yorgundu. Uyku ihtiyacını bastırmaya çalışıyor, her gün uğraşmak zorunda kaldığı bu işkenceden kurtulamıyordu. Kimi zaman yok olup gitmenin ve sonsuzlukları barındıran, bitmek bilmeyen ölüm uykusunun içinde huzura erişmenin düşünceleri ile doluyordu. Ölüp gitmenin kolaya kaçmak olduğunu biliyordu ve o, tüm bu zorlu yaşamında ölmenin olabilecek en gereksiz ihtimal olduğunu düşünüyordu. Ölmeyecekti ve kendi hastalıklarının üstesinden gelmenin bir yolunu bulacaktı. Belki de bu sebepten ötürü köyünden uzaktaydı, belki de bu küçük umudun peşinden koşması gerekiyordu...
"Yasuzo-sama... İki şansın var..." Öfkesine hakim olmaya çalıştı. Her uykusuz insan gibi çoğu zaman gerekli yahut gereksiz agresiflikler içerisinde bulunabiliyordu. Bunu bastırmaya çalışsa da zaman zaman başarısız oluyordu. İhtiyarın ne anlatacağını ve neler söylemek istediğini merak ediyor fakat onun boş vaatlerde bulunmuş olma ihtimali aklından çıkmıyordu. Böylesi bir durumda ne yapabileceğini bilmiyordu, tek bildiği, kendisini kontrol etmesi gerektiğiydi.
Köye girdi. Baygın siyah göz bebekleri çevresini inceliyor ve kıskandığı hastalıksız insanların arasında kendi zayıflığıyla baş başa kalıyordu. Şöyle bir paradoks içerisindeydi. O uzun kollu shinobi üniforması içerisinde güçlü olan olmalıydı, diğerleri ise zayıf insan parçacıkları... fakat durum hiçte öyle değildi. Durum tam zıt boyuttaydı. O, shinobi üniforması içerisinde hasta, zayıf bir bireydi; diğer insanlar ise güçlükle yaşamını sürdüren dinç mahlukatlardı... "Ne kadar güzel ama. Buradaki en güçlü birey ben olmalıyım. Ne de olsa ben bir shinobiyim..." Kendisine neden acı yaşattığını bilmiyordu; yine de bu doğru sayılırdı. Bir yerleri imha etmek güçlü olmak demekse, kendisi bir yerleri imha etme konusunda uzman sayılırdı. En azından bu köye büyük bir zarar verebileceğini biliyordu ve belki böyle bir şey yaptığı taktirde, kendisinin zayıf olmayan taraf olduğunu kanıtlayabilirdi...
Gözlerini kapattı. Tüm bu saçma düşüncelerin birkaç dakika içerisinde yok olmasını diledi. Kısmen başarılı olduğunu gördüğünde ise, artık yola koyulmanın iyi olacağına kanaat getirdi. Etrafta herhangi bir shinobi karargahı göremiyordu; işin kötü yanı, o karargahların yerini bilebilecek kadar akademi okumuştu. Lakin yorgunluk ve uykusuzluk problemleri, tüm bu bilgilerin büyük bir çoğunluğunun aklından silinmesine olanak tanıyordu. Bu sebeplerden ötürü kendisine yükleniyor olsa da, amacından şaşmayacaktı... Yasuzo denilen ihtiyarı bulmalıydı.
Derin birkaç nefesle birlikte çevresine odaklandı. İnsanları kouken-dou sayesinde sezebiliyor fakat buna gerek duymuyordu. Sonuçta her ne kadar baygın olsalar da, gözleri hala onunla birlikte yaşıyordu ve bu durumda gözlerine odaklanmaya karar vermişti.
Evlerinin önünde oturan iki ihtiyarın yanına giderek, beline bağlı olan Kusagakure alın bandı ile karşılarında dikildi. "İyi günler diliyorum efendim." Bitap bir şekilde soluklandı. "Rahatınızı bozmak istememiştim fakat buraya Yasuzo adında bir ihtiyarı bulmaya geldim. Kendisinin geçmişte bu çevrede yaşadığını biliyorum. İhtiyara dair bir bilginiz varsa, benimle paylaşmanızı arzu ediyorum." Aptalca bir konuşma geçirdiğinin bilincindeydi; zaten konuşma konusunda pek başarılı olduğunu söyleyemezdi. Sönük yapısından kurtulmak istiyor olsa da, bunu başaramıyordu. Böyle olduğunu kabulleneli çok uzun yıllar olmuştu. İhtiyarları süzdü, bir tehlike taşımadıklarından emin olduktan sonra, umut ettiği bilgiye ulaşmayı hedefliyordu.
Re: Eski Günlerin Yası, Hüzün Selinin Altında

Gönderilme zamanı:
18 Nis 2015, 19:43
gönderen GM - Naruto
Kouken-dou ile çevrendeki 15 metrelik alanda 7-8 kişi seziyorsun. Evlerin içi boş muhtemelen, hissetiğin kişiler de sokağın dışında olan insanlar. Çevrede bir tehdit algılamıyorsun, fakat insanların genel hareketlerinden tarlalara doğru ilerlediklerini sezdiğin söylenebilir.
Yaşlılara doğru ilerliyorsun. Bir ev avlusunda oturmuş, terliklerini çıkarıp avlu gölgesinde Shogi oynayarak vakit geçiren 2 yaşlı eleman. Eski çiftçi oldukları belli. Çok yaşlı olmadıklarını farkediyorsun yakından bakınca, belki 50, belki 60. İkisinin saçlarına beyazlar düşmüş. Sana göre solda duranın ise saçının ortası kel, fakat bu durumu iplediği söylemenez. Sen onlara yaklaşırken kel olan, kısa saçlı elemanı son bir hamle ile yeniyor.
"Ahaha, gene koydum sana Gen'ichi! Ehehehe." Öksürerek gülüyor eleman. Diğeri ise homurdanarak Shogi setini toplamaya başlıyor. "Mna koyacam bir gün ama hangi gün..."
Sorunu sormaya başladığında ikisi de sana doğru dönüyor ve dinlemeye başlıyorlar. "Selamlar evladım." diyor kel olan. Diğeri ise çenesini kaşıyor. Bir süre düşünüyorlar. "Vallahi çıkaramadık evladım. Yasuzo değil de, Yasu olarak tanınan bir eleman vardı buralarda, geçen sene bir kaç defa uğradı, bir kaç tohum verdi bizim komşu oğlana yetiştirsin diye. Seneye geldi ekinleri aldı gitti. İstersen bi' ona sor, aha bak şu ilerdeki ev bizim, onun yanındaki ev de Tatsu'nun, bahsettiğim genç. Ona sor istersen." Diyor en sonunda kel olan.
Re: Eski Günlerin Yası, Hüzün Selinin Altında

Gönderilme zamanı:
19 Nis 2015, 12:52
gönderen Shikarin Mitsuko
Göz kapakları ağır bir şekilde kapandı ve yavaşça açıldı. Baygın bakışlarının altında görebildiği iki ihtiyarın sözlerini büyük bir dinginlikle dinledi. Bu bilgiler işine yaramıyordu...
Kafasını hafifçe eğerek yaşlı adamlara teşekkürünü sundu. Dengesi bozuluyordu. Uykusuzluğun verdiği tüm enerji kaybına karşı çıkmayı denedi. Devam etmeliydi; adımlarını kesmenin herhangi bir faydası olmayacaktı.
Bir süre daha çevresine donuk bakışlar attı. Kendisini nasıl toparlayabileceğini bilmiyordu... Derin bir nefes aldı çünkü uykusuzluğu çaresiz bir boyuttaydı. Araştırdığı hiç bir bilgi, hastalığına dair kesin bir tedaviyi ona sunmamıştı. Şifa belki de olanaksızdı fakat her ne kadar umutsuz olursa olsun, ihtiyarın bir şeyler sezinlediğini hissediyordu. Her ne kadar İhtiyar Yasuzo kendisine şifaya dair bir ışık göstermese de, söylediklerinin altında yatan gerçekliğin ne olduğunu merak ediyordu. Mitsuko bir şeylere tutunmalıydı, aksi halde aklını yitireceğini düşünüyordu.
Mushi köyünü inceledi. Bir shinobi karargahı yahut devlet işlerinin yönetildiği bir bina göremiyordu. Etrafında yer alan insanlar ise ona ümit aşılamıyordu. Bu küçük kasabada samanlıkta iğne aramaktan farksız bir durumda olduğunu fark ettiğinde yoğun bir nefes verdi. Şimdiden böylesi saçma bir yola başvurduğu için kendisini kötü hissettiğini söyleyebilirdi. Belki geri dönerdi fakat öylesi bir senaryo da eline geçebilirdi ki?.. Sadece yokluk...
İnsanlara yoğunlaştı ve sezgilerini bir kenara bırakarak, orta yaşını geçmiş insanlar aradı. Görebildiği herkese Yasuzo hakkında bilgi soracak ve bu sefer ikinci bir bilgiye ulaşmak için söze girecekti. İnsanlara bu bölgede devlet işlerini yöneten bir bina olup olmadığını sormayı da ihmal etmeyecekti. Belki ülkesinin diplomasi işlerini yürüten bir binada Yasuzo hakkında bir bilgi bulabilirdi. Bu amaçla ilerledi, bir şeyler bulabileceğine pek inanmıyordu lakin araştırmak zorundaydı.
Not: Cyniccu-sama kafam taşak gibi karaladım bir şeyler. Umarım çok leş bir yazı olmamıştır desu ka.
Re: Eski Günlerin Yası, Hüzün Selinin Altında

Gönderilme zamanı:
21 Nis 2015, 06:23
gönderen GM - Naruto
Çevrede gördüğün insanlara benzer soruları yöneltiyorsun ve benzer soruları alıyorsun; Öyle birisini duymuş veya görmüş olan birisi yok. Arada bir konuşmada Yasu diye birisinin ismi geçiyor en yakın, lâkin ondan öteye bir şeyler öğrendiğin söylenemez.
Köyde yönetim ile alakalı bir bina yok, köy reisi olarak bilinen bir tiplemenin evini tarif ediyorlar, buralarda adı geçen tek kişi olarak. Eleman muhtar tarzı birisi de değil, ki zaten ufak yerleşim birimlerinin yönetim ile pek bir işi olmuyor. Bahsedilen ev köyün ortasındaki kuyuya bakan, diğerlerinden pek de farklı olmayan bir ev. Yaşlı bir hatuna ait, Musu. Başka bir bilgi elde edebildiğin söylenemez.
Re: Eski Günlerin Yası, Hüzün Selinin Altında

Gönderilme zamanı:
23 Nis 2015, 11:34
gönderen Shikarin Mitsuko
Aldığı cevapların yoksunluk kırıntıları barındırıyor olması, işinin biraz daha uzayacağının habercisiydi. Konuşmalardan algılayabildiği pek fazla konu yoktu. Yasu denilen kişinin bir isim benzerliği olduğunu düşünüyordu fakat bu isim, ihtiyarın kendisini gizlemek için kullandığı bir detay olabilirdi; yine de öyle olsa dahi, ihtiyarın daha farklı bir adı kendisine uygun göreceğini, kimliğini rahatlıkla gizleyebilme ihtimali varken kendi isminin ilk dört harfini kullanmayacağına dair derin bir düşünce ile doldu. Lakin belki de ihtiyar adını gizlemiyordu. Yasu ismi ihtiyara birileri tarafından takılmış olabilirdi ama öyle olsaydı da, ihtiyarın iki ismi, kısaltması ve uzun hali, bir şekilde insanlar tarafından biliniyor olurdu.
"Ah... Lanet olsun." Bir elinin tüm parmaklarını saçlarının arasında gezdirdi ve başına eliyle ufak bir destek yaptı. Gözlerini kapatarak uzunca soluklandı. Konuşmalar onun yorgun zihnini çoktan harap hale getirmişti. Devam etme güdüsü oluşana kadar bir süre bekledi. Elde ettiği bilgileri bir kez daha gözden geçirdi. İkinci bilgi Musu adında yaşlı bir kadına aitti. Köyde önemli bir pozisyonda olan bu hatun Yasuzo'ya dair bazı bilgiler barındırıyor olmalıydı. En azından Mitsuko öyle umut etmek zorunda kalıyordu.
Zihninde ana temalı olmak kaydıyla üç bilgiye kısa sürede ulaşmıştı. Kimse Yasuzo'ya dair kesin bir saptamaya sahip değildi. Yasu denilen adamın tohum verip hasadı topladığı Tatsu isimli kişinin evine baktı; ardından ise yaşlı Musu'ya ait olan sıradan yapıya... İlk hedefi Musu olmalıydı. Kararını verdiğinde, iki evin birbirinden fazla uzak olmamasına seviniyordu. İki yapı da meydanda, kuyuya bakan bir bölgedeydi.
Beyninde var olan kılcal damarların zaman zaman ağrı yaptığını hissediyordu. Güneş henüz tepedeydi ve gece olana dek Yasuzo'yu bulmak gibi bir bireysel görev içerisindeydi. Geceyi beklemesi ona herhangi bir fayda sağlamıyordu. Bir kez daha diğer insanlara imrendi. Göz kapakları ağırlaştı ve gece geldiği gibi horul horul uyuyan insanların özel bir yeteneğe sahip olduğunun bilincinde olarak adımlarını sürdürdü; ta ki Musu adındaki kadının kapısına ulaşana dek...
Kapıyı usulca, elini acıtmadan, yumuşak tınılar eşliğinde çaldı. İçeriden bir ses duymayı bekledi... Kısa süreli bekleyişin ardından ise sesini yükseltti. Donuk fakat alevlerin içerisinde is halinde atmosfere yayılan sesinde bir burukluk vardı. Bu yorgunluğun tonuydu ve kendisine özgü olduğunu biliyordu. "Kusagakure'den geliyorum." Soluğunu bıraktı ve yeni bir nefes almanın verdiği ferahlıkla devam etti. "Sahip olduğunuzu düşündüğüm bir bilgi için buradayım." Sesini içeride yaşayan herhangi bir canlı türüne ulaştırdığını hissediyordu; eğer ki evde birileri varsa onu kesinlikle duymuş olmalıydı...
Sessiz kaldı. Hala ikinci bir bilgiyi elinde tutuyordu. Tüm kozlarını kullanmayı, uzun araştırmalardan elde ettiği bilgileri ince eleyip sık dokuduktan sonra yapardı. Hala eksik birkaç bilgiye sahip olabilirdi. Tatsu denilen canlıdan ve Musu adındaki ihtiyardan da bir bilgiye ulaşamazsa, köyün farklı bölgelerine giriş yapacaktı. Gözlerini kapadı, henüz Kouken-Dou konusunda uzman sayılmazdı. İçeriye odaklandı ve söylediği sözlerin boşa gidip gitmediğini kontrol etti. Evde birilerinin olup olmadığını sezgileyebilirse, olmama ihtimaline karşı fazla beklemeden diğer eve, Tatsu'nun oturduğu konuta gidebilirdi...