1. sayfa (Toplam 2 sayfa)

Aşk Bir Sabunsa Köpürt Beni Pakize

MesajGönderilme zamanı: 15 Şub 2015, 23:03
gönderen Ueno Riko
Aşk Bir Sabunsa Köpürt Beni Pakize

Resim & Resim & Resim


Rp'nin ismi çok harika, biliyorum. Böylesine müthiş bir ilham için Kicchan'a kocaman bir alkış.

Re: Aşk Bir Sabunsa Köpürt Beni Pakize

MesajGönderilme zamanı: 15 Şub 2015, 23:04
gönderen Ueno Riko
BEN KÖYDEN AYRILIYORUM!

Ne güzel bir başlangıç yaptım, değil mi? Evet çünkü günün anlam ve önemi burada yatıyor. Köyden ayrılıyorum. Kimsenin de haberi yok. Mao-chan'a bile söylemedim ki zaten o bir süre daha ortalıklarda olmayacak anlaşılan. Söylememe gerek bile kalmadı. Neyse, konuya döneyim. Bugün burada, Ishi'nin kavurucu sıcağında evde oturup pineklemek yerine evden çıkıp meydana inmemin tek sebebi yakın zamanda köyden ayrılacak oluşum. Aslında birtakım hazırlıklar yapmayı planlıyorum, kendi adıma. Mesela biraz kıyafet satın almak, evdeki fazla yiyecekleri bozulmasın diye komşulara dağıtmak ve eczaneden kendime ilaç almak gibi. Evet, eczaneden kendime ilaç almak. Hayır, hasta filan değilim. Zaten bu sıcakta nasıl hasta olayım? Olsa olsa başıma güneş geçer, ona karşı da kapüşonla önlemimi aldım zaten. İlaç almak demeyelim öyleyse buna. Bazı şeyleri kesinleştirmek adına yolculuk öncesi önlemler almak diyelim. Malumunuz, artık hepiniz biliyorsunuz şu bebek olayını. Son seferde Kicchan'ın kadın doğumcu abisinin yanına gittiğimizde hiç de hoş şeyler yaşanmamıştı. Ben de o günden beri Kicchan'ı hiç görmedim. Hem de hiç. Bir kez bile yanıma uğramadığı gibi ben o gün hastaneden koşa koşa çıktığımda da ortalıklarda değildi. Pis hayın! Onu gördüğümde bunun hesabını tek tek soracağım! İnsan biricik, değerlicik, bi'tanecik, kıymetlicik arkadaşını böyle duygusal ve heyecanlı bir günde yalnız bırakır mı hiç? Öküzsün Kicchan! Odunsun!

Her neyse, doktor olayı iyi gitmeyince ben de eczanede şansımı denemeye karar verdim işin özü. Bu konular hakkında hiçbir bilgim yok ama belki bunu öğrenmenin yolu olan bir hap ya da ne bileyim bir ilaç filan satıyorlardır. Sonuçta bu durumu yaşayan ilk bayan olamam ben, değil mi? Olamam. Böyle söylesem bile evden çıkmaya nasıl üşendiğimi anlatamam! Bir de ben cam açık uyumuşum, boynum filan her yerim tutulmuş. Sabah, yaşlılar gibi "ağğ"laya "uğğ"laya zar zor kalktım yataktan. Sonra da camı açık unutan kendime bir ton küfür ettim içimden. Sen neden bu kadar salaksın be Riko? Bir işi de düzgün becer! Bir de sabahları yatağın bir tatlılığı, bir çekiciliği oluyor ki sormayın. Geceleri istemeye istemeye gittiğiniz yatak sanki sabahları açıyor görünmez kollarını, sizi sıkı sıkıya bağlıyor. Üstümüze bir ağırlık çökmüş gibi hissetmemizin başka açıklaması olamaz. Eh işte, bir de evden dışarı çıkmak zorunda olduğunuz zamanlarda bu ağırlık onlarca katına çıkıyor. Ahhh, evde oturmak ne güzel bir şey. Ben de göreve çıkmaya çıkmaya iyice asosyal oldum. Resmen evde kök saldım. Belki de bu köyden ayrılma meselesi bana iyi gelir. Azıcık kendimi bulurum. Evde oturup pinekleyen şinobi mi olur? Adamın aklını alırlar valla. HER NEYSE! Öyle ya da böyle, çıktım evden indim köy meydanına. Kafama da taktım her zamanki gibi kapüşonu, çıktım yoluma. Kami-sama'm neyler, neylerse güzel eyler diyerek eczanenin yolunu tuttum.

İnanılmaz fantastik, ağzını açık bırakacak güzellikte, doğa üstü mucizelere sahip evden çıkış sebebimi size aktardım. Umurunuzda mı? Değil. Benim de değil. Yeniden saçmalamaya başladığım için sözü önümdeki eczaneye bırakıyorum. Şimdi önümdeki bu eczaneye ilk sorum geliyor: Eczane, sen daha önce de burada mıydın? Eczaneden cevap yok. Açıkçası burada bir eczane olduğunu bilmiyordum. Benim hatırladığım eczane için daha baya bir yol yürümem gerekiyordu. Ama madem buraya yeni bir eczane açılmış, bir daha ne gideceğim ötekine kadar. Kim uğraşacak? Hemencecik giriveririm işte buna. Eczacı hanım kıza da derdimi sessiz sessiz anlattıktan sonra işimi görür çıkarım. Eczane de bir garip yani. Nasıl anlatsam? Değişik figürler var camlarında. Tavşan resmi var mesela bir tane? Ne alaka? Tamam, tavşan çok şeker bir şey evet ama çocuk eczanesi mi burası? Belki de öyledir. Yok be, çocuk eczanesi mi olur? İyice saçmaladım ben de. Ayrıca anlamadığım başka simgeler de var. Mesela bir halka var, ucundan bir artı işareti çıkıyor. Bir tane daha halka var, onun ucundan da bir ok çıkıyor. Bu ne oluyor acaba? Gizli bir örgüt simgesi filan olabilir mi? Başıma bela almayayım ben yeniden. Zaten geçen sefer hiç de hoş olmayan şeyler yaşadım Ishi-chou binasında. Yine bir örgütün ellerine düşmeyeyim. Yine kuruntu yapıyorum kendime saçma sapan. Alt tarafı bir eczane. Büyük ihtimalle tıp işaretleri filandır bunlar. Ben de fazlaca cahil olduğumdan bilmiyorum anlamlarını. Her neyse, giriyorum ben içeri.

Dükkana girdiğim anda serin bir esinti karşıladı beni. Ama en azından içim rahatladı. Eczane olduğuna emin oldum artık buranın. Çünkü raflarda envai çeşit ilaç duruyordu. Gözüm eczacı bir hanım kız arıyordu ki ne göreyim! Minik bir şey gördüm ya ben! Daha doğrusu benimle hemen hemen aynı boylarda, oldukça tanıdık bir şey. Aslında boy atmış iyice. Geçen hastanede de fark etmiştim bunu da arada kaynadı gitti öyle öksüren dedelerin arasında. Kicchan ne kadar da uzamış! "Kicchaaaaaaaaaağğğğnnnnnn!!!!" diye ben çığırdım aniden minicik eczanenin içinde. Sesim yankılandı filan. Çok utandım, hem de acayip utandım ama hiç umursamadan gidip sarıldım sımsıkı Kicchan'a. "Ne zamandır görüşmüyoruz! Beni özledin miiii??" Ne bu şimdi Riko? HANİ SEN ONDAN HESAP SORACAKTIN? Aslında söylemem gerekenler "Nerelerdeydin sen pis hayın arkadaş! İyi gün dostu musun sen? Neden hiç aramadın sormadın?! Ha?! Cevap versene koca kafalı!" gibi şeyler olması gerekiyordu. Ama işte Kicchan o kadar tatlı ki insan onu görünce tüm öfkesini unutuyor aniden. Yanaklarını sıka sıka öldüreceksiniz bunu. Severken duvardan duvara atıp parçalayacaksınız. Öyle tatlı işte!

Re: Aşk Bir Sabunsa Köpürt Beni Pakize

MesajGönderilme zamanı: 16 Şub 2015, 14:38
gönderen Kouichi Natsume
Günlerden ne bilmiyorum. Her zaman ki çizgimde devam ediyorum. Canım sıkkın, yatakta uyumaya çalışıyordum. Sonra aklımda bir fikir beliriyordu, çık dışarı bak. Niye bakayım diye kendime soru soruyordum akabinde. Ondan sonra kendime, ebenin amı ama diyordum. Gıcırdayan bir yatakta durmaktan ne kadar hoşnutum diye düşünmeye başlıyordum. Cevap, pek hoşnut olmadığımdı. Sanırım uyuyamayacak gibiydim de. Hem hangi insan kahvaltı ettikten sonra uyur ki? Böyle değişik alışkanlığım var işte. Ne yaparsınız. Ama bu sefer uyuyamayacağım, açık. Çünkü kafamda bir düşünce oluştu. Ve buna ek olarak, bu gıcırtı kulağımı haşat etti ve beynimi eritti. Normalde sesi düşünmeyerek uyumaya çalışırım. Ama bir kere düşündükten sonra, düşünmeyi bırakamıyordum. Bu yüzden artık uyuyamayacağımdan adım gibi emindim. Neyse diyerekten kalkıyordum ayağa. Sonra birkaç sessiz adımdan sonra lavaboya ulaşıp, elimi yüzümü yıkıyordum. Ellerimi saçlarımın arasından geçiriyor. Ve sonra ayakkabılarımı giyiyordum. Genellikle elimi yüzümü yıkadıktan sonra kurulamazdım. Bunun sebebi, zaten sıcak olan Ishi'de, vücudumu serin tutmak için bazı yöntemler arayışından sonra bulduğum cevaplardan birinin de bu olmasıdır. Evet, işi temelinde kendimi serin tutmak için yapıyordum bunu. Zaten kısa bir süre sonra buhar oluyordu su. Durmuyordu ki yüzümde amına koyim. Ne yapalım, kaderimde bu varmış.

Şimdi ayakkabılarım giymiş ve saçlarımı düzeltmiş vaziyetteyim, dışarı çıkabilirim artık. Amacım çevreyi dolaşmak. Birkaç güzel kız kesmek falan. Başka ne amacım olur ki lan? Benim gibi birinin. Zaten bazı işler için çok üşeniyorum. Dışarı o kadar da sık çıkmam da zaten, görevler dışında. Hayatım görevler ile geçiyor amına koyim zaten. Bana sosyallik katan tek şey onlar. Birkaç arkadaşım var da, onlarda beni ararsa görüşüyoruz. Yoksa tarzım değil milletin peşinden koşmak. Öyle bir şey yapmadım şu zamana kadar. Yapmam da herhalde. Belki yaparım da, önemli bir konu değil. O değil de biraz susadım. Vücudum böyle bir sıcakta su kaybediyor. Bu da çok doğal. Doğal olması öyle de, sıkıntılı durum. Bazen ulan keşke başka yerde doğsaydım diyorum. Bazen ama çok sıkça değil. Benim öyle ırk ya da ülke kavramım yok. İnsanız işte amına koyim. Hepimiz insanız. Ne olacak ya, şu bilmem ne köyündense. Kişiliksiz ise amenna, ben söverim. Ama sırf başka köyden geldiği için ya da rengi farklı olduğu için dışlamam. Ya da benim köyümdeki insanlara karşı bir sempati beslemem. Sempati beslediğim tek şey kızlardır. Tabii güzel olanları. Çirkin olanları gözüme gözükmesin. Biraz sert oldu, şöyle düzelteyim; çirkin olanlar ile mümkünse pek içli dışlı olmayalım. Zaten ben o tarz kimseleri takip etmem. Pek etkileşime girmem. Ama onlar benimle girerse iş başka. Konuşurum, sıkılsam bile sıkıldığımı ifade etmem. Neyse, saçma saçma konuşmayı bir kenara bırakayım. Önüme bakayım.

Susadım demiştim zaten. Şuralarda bir çeşme olacaktı. Gidip içeyim bari. Hah, şuradaki şey. Biraz içsem yeter.

İçtim de içmesine suyu, resmen ateş gibiydi. İçtiğim su, benim daha çok su kaybetmeme mahal vermez umarım. Sıcaktı çünkü. Buharlaşmaya meyilli yani. Zaten böyle bir yerde serin veyahutta soğuk su beklemiyordum. Aksine tam tahmin ettiğim gibi. Ama gönül isterdi ki, soğuk su olsun. Ben kana kana içeyim o suyu. Ama nerede o günler diyerek, ufaktan bir drama bağlıyorum bu konuyu. O değil de, boş boş yürüyorum hala. Sıkıldım biraz. Bayağı sıkıldım aslında. İşin aslı kız falan görmek de, bu sıkıntımı gidermeyecek gibiydi. Bir şeyler yapmalıydım. Böyle değişik şeyler. İnsanın zihnini açacak, hareketlendirecek. Örneğin bir uçurumdan atlamak. Bu tarz şeyler lazım bana. Ama sorun şu ki, ölmek istemiyorum. O yüzden bu heyecanı verecek ama canımı da yakmayacak şeyler arıyorum. Ben kendimi seviyorum, dolasıyla canımı da seviyorum. Öyle bir insanım. Kendimden çok değer verdiğim kimse yok sanırım. Tabii aile mevzusunu bunun dışında tutuyorum. Aile kutsaldır. O değil de, şu çeşmenin önünde dikilmekten vaz mı geçsem? Ne yapsam? Milletin o garipseyen bakışlarını hissedebiliyorum. Çünkü bayağıdır çeşmenin önünde dikilmiş vaziyetteyim de. İnsanlar garipsedi sanırım. Niye böyle dikildiğimi ben de bilmiyorum. Düşüncelere dalmıştım yine. Ama insanlar hemen fırsatı değerlendirip, ne yapıyor bu diye bakmaya başlamışlardı. Sikeyim onları. Bana ne milletten. Pek milleti takmam. Ama o bana doğru gelen değişik bakışlarından da hiç hoşnut değilim. Zaten sıkıldım. En iyisi hareket edeyim.

Bazen insanlar, kendileri gibi olmayan kişileri garip kimseler ilan eder. Ama kendilerinin garip olduğunu da hiç düşünmezler. Bu dünyada bir sürü insan modeli var. İnsanlar o kadar çeşitli ki, hiçbiri birbirine benzemiyor. Aynı köyde yaşıyan insanlar arasında bile kültür farklılıkları oluyor. Ama her zaman insanları bu farklılıklardan dolayı dışlayan kişiler olmuştur. Onların amına koyayım bu arada. Hiç sevmem şerefsizleri. Allah mısın birader sen, insanları yargılıyorsun? Her neyse, öyle işte. Bu tarz kişiler her yerde varlar. Sadece bizim köyde de değiller. Onlara kıl olan kesim var, birde onları destekleyenler. İnsanlar o kadar garip ki, kendi içlerinde bile bölünüyorlar. Ufacık şeyler bile düşman olmalarına yetebiliyor bazen. Çük kadar sebepler ile birbirlerini öldürüyorlar. Ama tabii bundan bana ne. Bana dokunmayan yılan bir yaşaşın. Böyle demeyi seviyorum. Ama bazen de olmuyor. Bazen ipin ucu bana da dokunuyor. O zaman böyle diyemiyorum işte. Demek istediğim halde. O yüzden bence en iyisi, insanlar birbirlerine karşı soğuk davransınlar. Uzak olsunlar. Olayları merhaba, merhaba olsun. Başka bir şey olmasın. Çünkü daha ilerisi insanları zıvanadan çıkarıyor. Kafalarına göre iş yapıyorlar. Gerizekalı sürüsü. Samimiyet, bence zeki insanlar için daha geçerli bir kavram olurdu. Aptal insanlar samimi olmasın. Ben öyle düşün...

Ne oluyor amına koyim. Yere kapaklandım. Kendi kendime öylesine adımlarken, öküzün biri bana çarptı. Al işte gerizekalının teki. Ulan insan mısın sen aptal herif? Peşinden koşup, haddini bildirmem lazım. Ama o adam da koşuyor, neden koşuyor bilmiyorum. Ama şimdi ben de peşine takılıyorum. Yakalarsam sıçtım ağzına onun. Ama tabii yakalarsam, yakalamazsam elveda intikam demek zorundayım. Takibe devam. Bir yerin içine girdi. Değişik bir yerdi. Ya da ben öyle düşündüm. Çünkü sokağı döner dönmez yok oldu. Döndüğü anı göremedim. Birkaç saniyelik boşluk oldu. O an da, etrafta girelecek tek yerin orası olduğunu düşündüm. Yani başka nereye girebilirdi ki? Pekala, öyleyse ben de giriyorum oraya. Sıçacağım ağzına o herifin. Ve girdim. İçerisinin atmosferi farklı biraz. Ama pek umurumda olduğunu da söyleyemeyeceğim. Gözlerim ile aramaya başlamıştım adamı çoktan. Arıyordum ve bir şey buluyordum. Birisini. Ama o herif değildi. Kiyo çıkmıştı karşıma. Kiyo ile değişik bir geçmişimiz var. Aslında o kadar geçmiş değil de, sonuçta yaşanmış bir şey. Şimdi Kiyo'ya buraya biri geldi mi diye sormam lazım. Ama sormadan önce, biriyle konuşuyor. Ona cevap verip, konuşmasını bitirmesini bekleyeceğim.

Re: Aşk Bir Sabunsa Köpürt Beni Pakize

MesajGönderilme zamanı: 16 Şub 2015, 22:02
gönderen Shiomiya Kiyo
Ben ve benim saykodelik başlıklarım. 8-)


Acımasız bir baş ağrısıyla uyandım gene. Ağrının sebebi, birkaç gün vakit vermemi isteyip, bir hafta olmasına rağmen hala beni siklememeye devam eden sevdiceğim miydi? Yoksa gene akşamdan kalmış olmam mıydı? Bilmiyorum. Camı açık unutmuşum, o da olabilir bak sebebi. Boynum falan da tutulmuş zira. Tamam Ishi sıcak falan ama gecesinin soğuğu da çok acımasız. Bir rüzgar esiyor ki sormayın, sanki suratını kesiyor. Bazen düşünmüyor değilim psikopat birkaç fuuton kullanıcısı birlik olup, hava mı üflüyor diye. Olmayacak iş değil, her türlü deli var bu kodumun köyünde. Neyse, başımı iyice acıtacak düşünceler bunlar. Boynum, sırtım felaket. Kahretmesin ya! Aslında birkaç gevşeme egzersiziyle halledebilirim şu tutulma olayını ama kafam on ton olmuş gibi hissettiriyor. Ayağa kalkarsam, ayaklarımın değil kafamın çektiği yöne ilerlemek zorunda kalabilirim gibi geliyor. O yüzden el mahkum, atacağım elimi bir çekmecesi açılmayan komidinimin ilk çekmecesine…. Alacağım “Majeziku” kutusunu içinden. Atacağım bir, belki iki ağrı kesiciyi ağzıma ve uyuyacağım tekrar akşama kadar, alkolle birleşen ağrı kesicinin etkisi yüzünden. Fakat… Bu kutu… Boş. Birden koyverip ağlamaya başlamama yetecek kadar boş hem de! Ne olduğunu, neden olduğunu çok da kavramamış bir şekilde kontrolsüzce hıçkırıyorum. Hıçkırırken sallanan kafam baş ağrımın daha da artmasına sebep olduğu için de, ağlayışımın şiddeti daha çok artıyor, bağırmaya da başlıyorum! Kaç dakika geçiyor böyle, bilmiyorum… Gözyaşlarımın kuruyup gerdirmeye başladığı suratımla aval aval boşluğa bakar halde buluyorum kendimi.

Yok abi ben yapamıyorum galiba ya, en ufak moral bozukluğunda götü başı böyle dağıtarak düzen oturtamam ki kendime, evime, hayatıma! İki ay öncesine kadar emaneti çeken, adaleti siken haşin bir bebeydim ben, neden böyle oldum? Tam aşk acım geçti derken, neden gene aynı acıyı hissetmeye başladım? Hem de çok saçma bir sebepten! Terk etti de diyemiyorum ama, bir belirsizlik var içimi kemirip duran. Boşveremiyorum. Kapısına gidip konuşmaya zorlayacak deli cesaretim de bir türlü gelmiyor. Belki, sarhoşken giderim diyorum ama tam tersi, cesaret vermek yerine evde depresyona girmeme sebep oluyor alkol, bu aralar.

Oldukça yavaş bir şekilde sümüğüm akıyordu, ben hala öyle aval aval bakarken. İyice üst dudağıma yaklaşmıştı. Birazdan dudaklarımdan fırsat bulursa ağzıma girecek ve o tuzlu tadını hissettirecekti bana. Bunu istiyor muydum? Sanırım, istemiyordum. Yorganı kaldırdım ben de ucundan. Kılıfını kullanarak acımasızca sildim, çektim sümüğü suratımdan. İyice burnumu ve etrafını temizledikten sonra da, sümüğün yavaşlığıyla yarışır bir hızla kalktım yatağımdan. Dolaba ilerledim acılı bir şekilde. Kırmızı bir pantolonla siyah bir tişört çıkardım, temiz iç çamaşırı falan da çıkarıp yatağın üstüne attım bunları. Sonra, duşa girdim. Girdim girmesine ama, ağlayarak kusmaya başlayınca duşta da, adam gibi durulanmadan çıktım ordan da. Kurulandım, üstümü giyindim. Tişörtü ters giydiğimi, kapıdan çıkmadan fark ettim. Fakat, düzeltmedim…

Nishi’min kapısına hüzünlü bir bakış attıktan sonra, attım kendimi Ishi sokaklarına, eczane bulmak amacıyla. Eczane bulup, bütün ağrı kesicileri satın almak istiyorum. Bağımlı hale gelene kadar hepsini içmek istiyorum. Ölmek istemiyorum ama, daha çok gencim bence. Neyse, şu ışıklı mışıklı, cafcaflı dükkan eczane olmalı. Yani delice parlayan ışıklı tabelalar bir eczanelerde olur nasıl olsa, değilse de beni en yakın eczaneye paket yapıp göndermelerini, şuracıkta bayılmak istediğimi söyleyebilirim. Dalıyorum o yüzden içeri. Garip bir koku var, güzel mi çirkin mi bilemedim ama ağrımı arttırmıyor en azından. Rafların arasında ilerliyorum, bir sürü ne olduğunu anlamadığım kutu olduğuna göre etrafta, evet burası bir eczane. Bence burada aranmak yerine, direkt kasaya gidip istemeliyim ağrı kesiciyi. Evet, bunu yapmalıyım fakat dikkatimi bir şey çekiyor. Biblo yapmışlar. Eczanede biblo satıyorlar. Neden? Önüne gelen heykeltıraş olduğu için köyde, artık her dükkanda biblo falan mı satmaya başladılar, fazlalıkları böyle mi eritiyorlar? Dahası da var, bu biblo, normal biblo da değil. Hangi arıza heykeltıraşın eseri ise artık bunlar, çük şeklindeler. Artık adam nasıl sıkılmışsa taş oymaktan. Helal olsun doğrusu, eczanede satsam satsam ben de böyle bir biblo satarım herhalde, başka organlısı var mı acaba diye arkasına bakıyorum ama, arkada da alabildiğine çük var! Karaciğer, böbrek dalak biblosu yapmaya kasmamış adam, resmen dalga geçer gibi full çük yapmış! Eğrisi, düzü, kırmızısı moru, şeffafı. Tövbe kami, bunların niyeti başka mı acaba? Adam hiç üşenmemiş, titreşimlisini de yapmış!

Elimi atacaktım çüklere, hangi arıza beyinin eseriymiş bunlar, inceleyeyim bir diye. İğrenç bir çığlık beni yerimden sıçrattı. Tüylerimi diken diken ederek beynimin kafatasımın duvarlarına çarpa çarpa içerde oynamasına sebep oldu. Ani sancıyla iki elimi kafama götürdüm. Ses… Ses “Kicchan!” diyordu, a’sını gereksiz şekilde uzatarak. Beynimi iyice tırmalıyordu onu özleyip özlemediğimi sorarken. Karşımda Riko duruyordu! Maho ayısı tarafından hunharca si-öhöm, hamile bırakılan, yardım amaçlı abime götürdüğümde beni orda sik gibi bırakan Riko duruyordu! Nishi’min paranoyasını azdırıp beni terk eder gibi yapmasına sebep olan, beni aşk acısına sürükleyen Riko’ydu bu! Deli Riko, hain Riko! “Sus… Ne olur sus…” dedim titreyen ellerimi kafamdan indirirken. Dahası da var… Yanımıza biri yanaştı. İkimizden epeyce uzun, çok ince olmasa da kalıplı olmayan bir figür. İnceleyince, Natsu olduğunu fark ettiğim bir figür. Üstüme işemesiyle tanışmıştık bu çocukla. Sonra, görev falan yapmıştık. Oradaki davranışlarıyla, üstüme işemesinin intikamını almaktan vazgeçirmişti beni farkında olmadan. Bir yanımda şımarık Riko, bir yanımda işemeli sıçmalı Natsume. Of ulan, of!

Biraz bekledi Natsume yanımızda ilk, sonra sordu bana “Kiyo buraya biri girdi mi?” diye. Şöyle bir düşünüyorum, bu soruyu neden sorar biri? Birini arıyorsan, kovalıyorsan, senden kaçan biri varsa sorarsın değil mi? İzini kaybetmişsindir birinin, onun için sorarsın. Yakalayınca iyi şeyler yapmayacaksındır. İyi amaçla sorulmaz yani bu soru, iyi amaçla olacaksa da böyle bir ortamla bu ifadede olmaz. Aklıma bir fikir geldi bu yüzden. Doğru düşünmüşsem ve Natsume istediğim tepkiyi verirse, Riko’dan intikam almamı sağlayacak bir fikirdi bu. Natsu’nun, sırf kadın dükkanını denetlememize izin vermedi diye birden atarlandığını hatırlıyorum, o yüzden tuttum Riko’yu sağ kolundan, sol elimle. Etrafında fırıldak gibi çevirdim sırtı bana gelecek bir şekilde. Sonra, diğer elimle de diğer kolunu tuttum. Natsu’ya yönelttim kızı ilk, “Bu girdi Natsu.” Diyerek. Kollarından tuttuğum kızı, kaldırdım havaya sanki bir paket kaldırıyormuşum gibi. Bir-iki adım yükseldi yerden bu, ayakları fıtı fıtı ediyor, hafif de bir şey zaten kaldırmam zor olmuyor. İyice uzattım Natsu’ya doğru bunu, hediye veriyormuşum gibi.

“Koşa koşa içeri girdi. Birinden mi kaçıyor ne? Geldi bana al dedi Kiyo git dedi çocuklarımı dedi naparsan yap dedi, koru beni dedi ama tanımıyorum bunu, ismimi nereden biliyor onu da bilmiyorum.”

Re: Aşk Bir Sabunsa Köpürt Beni Pakize

MesajGönderilme zamanı: 16 Şub 2015, 23:37
gönderen Ueno Riko
Ay, kıyamam ya yazık! Öyle bağırmasaydım keşke çocuğa. Baksana nasıl da tuttu başını. Zaten eczanede olduğuna göre belli ki bir hastalığı var. Kalp mi acaba? Umarım kalp değildir. Kami-sama korusun ninjalarımızı. Kami-sama uçak kazası vermesin. Bir de kalp. Geçmiş olsun diyecektim, yanaklarını muç muç öpecektim Kicchan'ın iğrenç bir sululukla. Ama yanımıza hiç tanımadığım bir çocuk geldi. Hem de hiç tanımadığım. Hani böyle acaba yüzüne aşina mıyım diye bakayım biraz dedim ama çocuğun deve gibi boyu vardı. Ben daha yüzüne ulaşamadan dikkatim dağıldı yolun ortasında. Neyse, gördüysem bile unutmuşumdur zaten. Öyle çok kaliteli bir hafızam yok ne yazık ki. Çocuk aniden birini arıyormuş gibi içeri gireni çıkanı sordu. Neden insan eczaneye girecek kişilerin peşine düşer ki? Belki de bir arkadaşıyla randevusu vardı. Ya da onun da sevgilisinin benim gibi bir durumu olabilirdi değil mi? Belki de sevgilisini arıyordu. Eğer öyleyse bana çok yardımcı olur bu durum! Ama bu soruyu bana sormuyordu sanırım. Kicchan ile muhatap oluyor gibiydi. Kicchan ise... Bir anda yakaladı tuttu beni! Neden böyle bir şey yaptığı hakkında en ufak bir fikrim yok.

Tuttu kollarımdan döndürdü beni çocuğa. Hiçbir şey anlamadım bir an için. Hani olayı erkenden çözebilseydim belki bir tepki verir durdururdum Kicchan'ı ama yok, olmuyor. Önümdeki sırık gibi çocuğa bakıyorum öyle. Mao-chan'dan daha uzun boyluydu sanırım. Evet evet, kesinlikle uzun. Ama Nishi-chan'dan kısa. Biliyorum çünkü Nishi-chan'ın nasıl üstüme üstüme yürüdüğünü gayet net hatırlıyorum. Ehe, hoş bir anıydı bence. Ben acayip eğlendim ama Nishi-chan niyeyse çok sinirlendi. Hala anlamsız geliyor öyle sinirden kıpkırmızı oluşu. Ayrıca o da çok komikti! Kicchan'a evden giderken arayı fazla açma demiştim ama onun da yüzü ekşimişti biraz. Ayrıca meyve suyumu filan dökmüştü! Kaç saat onları temizlemeye uğraştım! Sünger gibi içine çekmiş resmen halım, koltuğum içeceği. Ben içmedim onlar içmiş! Hala yaklaşınca buram buram kokuyor. Yine de o gün eğlendiydim ben. O yüzden sesimi çıkartmadım bu duruma yani. Nishi-chan gibi köpürebilirdim bu duruma. Kısmen titizimdir. Titiz olduğum belli başlı konular. Koku mesela. Meyve suyu değil de süt dökülseydi o evden taşınırdım. Ciddiyim. Kokulara hassasım arkadaşım yapmayın bana öyle şeyler. Neyse, şimdiye dön Riko. Uzatma.

Ne diyordum en son? Heh, Kicchan beni tuttu. Birkaç saniye suratımda oluştuğunu tahmin ettiğim şaşkın ifade ile karşımdaki çocuğa bakarken ayaklarım yerden kesildi aniden. Hava durdum şahitlerim var! Kicchan'a bakın siz ya! Sen bu kadar güçlü müydün? Gerçi Mao-chan ile yaptıkları kavgayı düşünüyorum da... Evet, güçlüydü tabi. Biraz kilo mu alsam ne yapsam ben? Boş poşet gibi kaldırdı ya çocuk beni! Bir de öğretmenine saçını çeken arkadaşını ispiyonlar gibi "bu girdi" filan diyor. Evet, hatırladığıma göre buraya en son ben girdim ama tanımıyorum ki bu çocuğu! Sonra... Kicchan'ın sözleri kalbimi paramparça etti. Üzüntüden nasıl kahrolduğumu anlatamam. Beni tanımamazlıktan gelmesi mi dersiniz, paket yapıp servis etmesi mi dersiniz. Biraz çırpındım kurtulmak için de yok, nafile. Ama ağzım var, konuşurum! Yani cırtlak cırtlak bağırırım. "Ne diyorsun sen Kicchan ya?! Ne yapıyorsun? Ben hiç de koşarak gelmedim içeriye tamam mı? Bu sıcakta koşulur mu hiç? Hıh! Ayrıca seni gayet de iyi tanıyorum beni hastanede, korkunçlu bir anda öylece bırakıp giden canım arkadaşım!" Sonra başımı Kicchan'a çevirebildiğim kadar çevirip dil çıkardım. Ardından yeniden önümdeki uzun boylu çocuğa dönüp veya dönmek zorunda kalıp baştan aşağı bir süzdüm. "Sen kimsin?"

Re: Aşk Bir Sabunsa Köpürt Beni Pakize

MesajGönderilme zamanı: 17 Şub 2015, 01:41
gönderen Kouichi Natsume
Canım sıkkın biraz. Düştüm, yere kapaklandım. Canım yandı biraz. Sinirlendim, kızdım. Öfkelendim ve intikam almak istedim. Akabinde maraton koşusuna başladım. Ve sonra da kendimi bir yerin içinde buldum. Burası neresi bilmiyorum. Pek de önemsemiyorum. Ben önemsiz şeyleri takmam zaten. Mekan ya da yer fark etmez. İntikam, intikamdır. Ve bence intikam sıcak yenen bir yemektir. Tabii illa yemek yapıştırması yapılması gerekiyorsa. Ben bu şekilde tanımlamazdım normalde. Değişik bir tanımlama yapardım. Ama şu an aklımda böyle bir şey yok. O yüzden sıcak yenen yemektir tanımıyla idare edin. Siz idare ederken, Kiyo'ya çoktan sorumu yöneltmiştim. Bir anda ağzımdan fırlayıvermişti. Ama kötü bir durum oluşturmuyordu tabii bu. Ne kadar erken soru sorarsam, o kadar erken cevap alırdım. Ve ne kadar erken cevabımı alırsam, o kadar da erken intikamımı alırdım. Böylece yemeği sıcakken yiyebilirdim. Böyle bir olaylar zinciri insan kafası için karışık gelse de, o kadar da kompleks değil. Neden - sonuç ilişkisi sonucunda bazı elde edilen cevaplar ile yola çıkılan bir şeyler. O değil de, kültürlü bir insan gibi konuştum. Oysa ki ben kültürlü biri değilim. Ben pek kitap okumam. Pek yazmam, pek konuşmam. Gözlükte takmam. Son dakika haberlerini takip etmem. Ben çoğunlukla uyurum, bazen yemek yerim. Bazen kız keserim. Arada da göreve çıkarım. Hayatımın, yaşantımın kısa özeti denecek bir şey işte. Sadece arada sırada aksiyonvari şeyler yaşıyorum. Bazı insanlar ile tanışmak gibi. Onun haricinde düz bir şekilde devam ediyorum yaşamıma. Düz olmak bence zaten en iyisi. Hatta kendime düz adam diyebilirim. Çünkü ben düz bir insanım. Ve benim düz biri olmam gayet güzel bir şey. Hayalimdeki insan modelini oluşturuyorum. O yüzden kendime katacak pek bir şeyim yok. Düz ve pürüzsüz olmanın yanında, zaten zekiyim. Evet, evet zekiyim de. Ama şu an bunu konuşmanın sırası olmadığının da farkındayım.

Çoktan sorduğum soruya, çoktan cevabı gelmişti. Ama sorumun çoktanlığı, cevabımın çoktanlığından iki kat daha fazlaydı. Ama bu da önemli değildi. Önemli olan neydi, biliyor musunuz? Önemli olan cevaptı. Kiyo bana birini çevirmişti. Bir kız, benden kısa. Herhalde kısa olacak, çünkü ben mükemmelim. Şaka, değilim. Ama mükemmele yakınım. Her neyse, bana çevirdiği kişi de kızdı! Ama ilgimi çekmedi. Çok küçüktü. Ve tahta göğüslüydü. Hiç sevmem tahta göğüsleri ve küçük kızları. Ayrıca pek de güzel bir kız değildi. Ama kıl da olmadım yani. Fakat ilgimi de çekmedi. Derken, cümlemi tamamlayamadan Kiyo bir şey diyordu. Dağı taşı o an da sikesim geliyordu. Cidden öyle oluyordu. Bana çarpan kişinin bu kız olduğunu söylüyordu. Normalde erkek, kız ayırtmaksızın karşılık verirdim. Ben kadın ve erkek eşitliğinden yana biriyimdir zaten. Ama ne olursa olsun, kızlara daha yumuşak davrandığım da bir gerçektir. Ve bunun da yaşı küçüktü. Ulan ben buna vuramam ki. Ulan hem bu sıska vücudu ile beni düşürebilir miydi? Bundan üç tane daha olsa, aynı anda bana çarpsalar belki. Ama o da belki. Benim gibi güçlü ve de kuvvetli bir shinobiyi böyle ufak bir kız düşüremez. Bunu kabul edemem! İnanmak istemiyorum. Ama ne yazık ki Kiyo gerçek söylüyor gibi. Onunla çıktığım görevden anlamıştım, Kiyo'nun dürüst bir çocuk olduğunu. Biraz kız gibi davranıyordu. Ama iyi çocuktu yani. Severim az biraz. Kıl falan değilim kendisine yani. Hem durup dururken birine kıl olmam. Ama beni sinirlendirirse, değişik huyları falan varsa, orasını bilemem. Zaten o tarz durumlar durup dururken adlı tanım altına alınmıyor yani. Değişik insanlar ile aram olmamıştır zaten.

Peki şimdi ne yapmalı? Kızı korkutabilirim belki? Gerçi korku benim tarzım değil. O ne lan öyle, taşak mı geçiyorum kızla sanki. Öyle iş olmaz. Bu şıkkı eledim. Elenmesi de gerekiyordu. Diğer saçma şıkları da eledim. Kızı kesinlikle dövmeyecektim ve saçma bir şey de yapmayacaktım. Sanırım elimde tek seçenek kalıyor, niye bana çarptın ve kaçtın demek. Onu da şimdi yapacağım. Hatta yapmak üzereyim. Fakat aniden bir soru ile karşılaşıyordum. Bana kimsin diyordu. Bak bak. Hem utanmaz, hem de arlanmaz. Bana çarpan sensin, soru soran sensin. Zaten Kiyo'da tanımıyor bunu. Bu da bir şeyler saçmaladı. Şizofren falan da olabilir. Üstüne pek gitmemek lazım. Ama bu tarz bir şeyi de öylece bırakamam. Yeter bu kadar müsamaha. Bizde hayır kurumu değiliz sonuçta. İnsanız, ve belli bir sınırımız var. Eninde sonunda bir yerde dur diyeceğiz. Tabii benim sınırım da belli. O da şu an belli oldu. Ve artık bu sınırım doğrultusunda bir şey demem lazım. Hatta diyorum.

"Asıl sen kimsin lan?" diyecektim. Kaşlarım çatık, ama sesim normal bir şekilde. Kızı korku dolu bir ifade ile bir şeyler demek istemiyordum. Hasta falan olabilir yani. Dalga geçmemek lazım sonuçta.

Re: Aşk Bir Sabunsa Köpürt Beni Pakize

MesajGönderilme zamanı: 17 Şub 2015, 02:42
gönderen Shiomiya Kiyo
"Kicchan değil lan benim adım! Kiyo! Shiomiya Kiyo!" diye sarstım kızı, hala havada tutuyordum elbette. Kollarım yoruldu mu? Kız 3 kilo lan, benden hafif, nereye yorulsun? Bıraksanız sabaha kadar böyle havada tutabilirim bence. Keyfim yerine gelir gibi olmuştu bu düşünceyle ama Riko öyle bir şey dedi ki, kan beynime sıçrayarak tekrar ağrıyı hatırlattı vücuduma. Zonklayışlar arasında suratıma oldukça sinirli bir ifade takındım. Ben... Onu ben hastanede terk edip gitmişim öyle mi?

Ben gayet uslu bir şekilde, muayene kapısının önünde bekliyordum o gün. Söylediği gibi, hiç de terk edip gitme aksiyonum olmadı. Aksine, hışımla abimin odasından çıkıp, kolunu tuttum diye beni ittirip kaçmıştı o gün! Abime o kadar rezil oldum ki... Bir de gitmiş dağıtmış muayene odasını, ben toplamak zorunda hissettim o malzemeleri. Kimseye iyi bir arkadaş olamadığımın, olamayacağımın tekrar yüzüme vurulduğu bir gündü resmen. Riko ile iyi bir arkadaş olma şansım vardı aslında, hem de çok değil daha iki gün önce Nishi ile aramı açmış olmasına rağmen! Küslüğümüzün yükünü Riko'ya atmak istememiştim, Nishi'min abartısı olduğunun farkındaydım.

Ama Riko'nun şimdi kurduğu bu cümle var ya bu cümle... Nishi'mle olan hüsumetin de, o günün sonunda abimle ettiğim kavganın da, hiç bir zaman arkadaş edinememin de, bütün negatif şeylerin suçunu katlayarak Riko'nun üstüne atıyordu! Sanki huysuz bir ergen olmamın bütün sebebi Riko'ydu, yedi kardeş arasında yeterli ilgiyi alamadan büyümemin suçlusu, babamın alkolizminin, Kyou ile aramdaki çarpık ilişkinin, her şeyin suçlusu Rİko'ydu!

Çektim kızı Natsume'den kendime doğru, ensesine doğru hırıldadım "Sıs yoksa seni bu biblolara oturturum!" diye. Çük şeklindeki biblolara çevirdim görsün de, tehditimi iyice anlasın diye. "Ne istiyosun lan, ne hastanesi?!" diye iyice hırıldadım sesimi daha da bir yükselterek. Kızı resmen üzmek istiyorum, o ağlayana kadar uzatmak istiyorum bu üzerine gidişimi, kötü şakamı. Benim sonbir haftadır hissettiğim gibi kötü hissetsin kısa bir süreliğine. Tekrar iteledim kızı Natsume'ye, kim olduğunu çatık kaşlarla sorarken kıza. Sarstım kızı şöyle bir, kemik torbası zaten, takır tukur sesler bekledim ama gelmedi. Bir daha sarstım ben de çocuğun gözünün önünde. Herhalde böyle sarsa sarsa öldürebilirim bu kızı, ama hıncımı çıkarır mıyım bilemem. "Cevap versene lan Natsu'ya! Hırlı mısın, hırsız mısın?" diye azarı çektim.

"Ne yapalım bunu biz Natsume? Çirkin de bir şey ırıspı." diye sordum, kızı elimle havada bir yukarı bir aşağı sallayıp tartarken. "Yaklaşık 15 kilo, 20 kilosu kemik."

Re: Aşk Bir Sabunsa Köpürt Beni Pakize

MesajGönderilme zamanı: 17 Şub 2015, 20:25
gönderen Ueno Riko
Kicchan beni tanımamazlıktan geliyor! Belki de... Daha kötüsü... Kicchan başını tutuyordu, değil mi? Başı çok ağrıyormuş gibi tutuyordu. Sonra... neden eczaneye geldi? Neden gelmiş olabilir? Tabi ki de hasta olduğu için! Yoksa... Yoksa... Hayır, olamaz! Kicchan yoksa başını vurup hafızasını mı kaybetti?! Ah işte tehlikeli meslek bizimkisi! Ucuz ölümler mesleği. Kesin dağ bayır inerken vurdu kafasını bir yere, gitti hafıza! Kıyamam! Merak etme Kicchan, ben sana çok iyi bakarım! "Kicchan! İyi misin?! Başını çok mu sert vurdun? Hiç mi bir şey hatırlamıyorsun?" Ardından önümdeki çocuğa sinirlenmiş bir bakış attım. "İlk önce ben sordum!" Nereden çıktı bu çocuk şimdi ya? Gıcık oldum. Yani illa ki Rakumei no Jutsu mu açtıracaksınız bana? Onu mu istiyorsunuz? O teknikle ikisini de pataklarım ben bunların da neyse, mağduru oynayayım şimdilik. Hem birisinin Kicchan'ın kafasına tekrar vurması gerekiyor. Bildiğim kadarıyla tekrar vurabilirsek hafızası yerine gelir.

İşte ben bunları düşünüyordum da Kicchan hafızayı kaybedince bir korkunçlaşmış ki sormayın. Hırıl hırıl bir şeyler diyor ensemden. Beni bir korku sardı ama çaktırmıyorum. Hiç çaktırmam öyle şeyleri. Zaten bulunduğum pozisyonda çok rahatsız edici yani. Biri sizi de öyle tutup kaldırsa siz de rahatsız olursunuz. Neyse! Kicchan tuttu beni tehdit ediyor. Bibloya oturtacakmış. Bibloya baktım ben de... Hani cidden... Şeye benziyor... Nasıl desem... İşte... Siz anladınız. Diyemem ben öyle şeyler, hiiii çok ayıp. Fesat diyecekler sonra bana. Sapık kız diyecekler. Adım kötü şeylere çıkacak. Ishigakure'nin dedikodusu boldur zaten anında yayılır. Ben hiç sesimi çıkarmayayım en iyisi. Merak ettiğim şey de eczanede böyle bir biblo ne arıyor? Ne işi var bunun burada? Canları mı sıkılmış? Ya ne bileyim deve koy, at koy, dükkanın girişindeki gibi tavşan koy... Ama bu nedir? Şekilsiz tuhaf bir şey. Sanki heykeltıraş başlamış da yarısında canı sıkılmış, bırakmış gibi. O değil güzelim dükkanı da çirkin gösteriyor. Bir tane de değil. Artık kim yaptıysa bir sürü renk renk yapmış. Her yerde var. Torpille koydurmuşlar bunları raflara herhalde. Eczacıya bir sorayım, merak ettim cidden. Tabi şu iki oğlan beni burada dövmezlerse...

Döverler mi ki? Acaba tecavüz ediyorlar filan diye bağırsam birileri gelir mi? Ya da duygu sömürüsü mü yapsam? Abi, çoluğum çocuğum var mı desem? Hamileyim, bebek bekliyorum mu desem? Gerçi öyle bir ihtimal var da neyse. "Kicchan? Beni nasıl hatırlamazsın? Hem de birlikte geçirdiğimiz o gecelerden sonra..." Sesime de hafif ağlamaklı, titrek bir ton verdim ki insafa gelsin. Yaa ne kadar eğlenmiştik! Hatırlasın! Kafasına vura vura hatırlatırım! Nishi-chan'ı da mı unuttu acaba? Belki Nishi-chan'ı bulursam ikimiz birlikte hatırlatabiliriz ona bir şeyler. Ama ne yalan söyleyeyim biraz tırsıyorum onunla karşılaşmaya. Offf! Bu arada, acaba az önce söylediğim şey yanlış anlaşılır mı? Yok be, ne yanlış anlaşılacak.

Re: Aşk Bir Sabunsa Köpürt Beni Pakize

MesajGönderilme zamanı: 17 Şub 2015, 22:48
gönderen Kouichi Natsume
Sanırım şu an kendime sövebilirim. Böyle uğraştırması sıkıntı verici şeyleri sevmediğimi söylemiştim. Ama ben hep bunun üstüne yürüdüm, sanki korkumuymuş gibi. Ve ben de korkuyu yenmek istiyormuşum gibi. Ama nihayetinde bu durum ikisi de değildi. Sadece aptallıktı. O yüzden kafamı sikeyim. Beynimde aktarım yapan nöronları, damarları sikeyim. Kendime sinirlendim bak. Bazı şeyler ile uğraşmayı sevmiyorum. Sıkılmayı tercih ederim bu tarz şeylere nazaran. Çünkü sıkılmanın, can sıkmaktan başka zararı yoktur. Ama şu an olayda, kafam sikiliyor. Aptal aptal olaylar hakkında kafa yoruyorum. Sonucunda da sinirleniyorum. Tamam buraya kadar pek de sıkıntı verici bir şey değil. Asıl olay, sinirlendikten sonra sinirlerimi dışa vuramamdan sonra ortaya çıkıyor. Evet, sinirlendiysem bunu dışa vururum. Öyle ya da böyle. Fakat vuramayınca, darlanıyorum. Ağırlık basıyor, sıkıntı basıyor. Bu işte asıl olay. Bunu sevmiyorum. O yüzden bir an önce sakinleşme arayışlarına girmem lazım. Fakat eğer bu kız bana cidden çarpmışsa şimdi sakinleşemem. Sakinleşmemeliyim, çünkü yaptığının karşılığını almalı. Evet, kesinlikle almalı!

Baksana Kiyo bile beni destekliyor. Hatta içimi okudu gibi bir şey. Aynı kanıya vardık. "Harbiden de çok çirkin fayişe." diyerek ben de ona katıldığımı belirtiyordum hemen ardından. Kesinlikle çirkinde. Saça baksana, kaç yıl öncenin modası bir saç modeli olduğu belli bile değil. Ben deyim yüz, sen de bin. O kadar eski yani. Surat desen meymenet yok. Her neyse, sevmem pek insanın dış görünüşleri ile dalga geçmeyi. Belki küçükken havaya üç kere atıp, iki kere tutmuşlardır. Bilip bilmeden bir kanıya, yargıya varmak pek sağlıklı olmaz bence. Yani ona bunu söylersem de gurur kırıcı olur. Aslında intikam istiyorum, bu doğru. Fakat gurur kırmak ibneliktir. Karı işidir, açık ve de net. O yüzden bu iş bana ters. Fakat sinirlenirsem, ağzımdan yanlışlıkla gurur kırıcı şeyler çıkabilir. Bunu da istemem. Ama elden gelecek bir şey de yok. Sinirlenince kendime hakim olamadığım zamanlar oluyor. Bunu birçok kere yaşadım sanırım. Ama o kadar abartılacak düzeyde de değil. Az buz, sinirlenme miktarıma bakılırsa.

Öyleyse, şimdi ne yapmalı. Cevap versin bakalım, çirkin fayişe. Ne diyecek, ben de merak içindeyim. Umarım işleri tatlıya bağlayacak tarzda şeyler söyler. Yoksa bu iş, uzar da uzar. Ben uzatırım. Acımam, sıkılsam da devam ederim. Böyle de inatçı bir yapım var. Hatta bu inatçılığım yüzünden, zamanında dayak bile yedim. Bir tane ayı vardı, kozmosun ayısı. Kapıştık onunla. Jouninmiş, bizim köyün jounini. Tabii ben de jounin seviyesinde bir ninja olduğum için kendimi ezdirmedim. Benim sadece ismim chuunin. Diğer her şeyin jounin. Valla bakın, ruhum bile jounin. O derece de ısrarlıyım ve de ciddiyim bu konuda. Yani buradaki iki küçük çocuktan sanırım birkaç gömlek de üstünüm. Hem yaş, hem de güç olarak. Bu da onlara abilik yapmam gerektiğini hissettiriyor. Fakat, bugün değil. Bugün sıkıntılıyım. Hatta istemsizce ağzıma duran elimi durdurmak gibi bir niyetim de yok. Zaten kısa olan tırnaklarımı kemirmeye başlamam da akabinde durdurmadığım diğer şey. Varsın, yiyeyim tırnakları ne olmuş? Bu beni rahatlatıyor. O yüzden no problem. Sanırım artık cevap geliyor gibi...

Sen şıllığa bak hele ya. Ne diyor, ilk önce ben sordum. O ne demek lan? Ben büyüğüm senden. Hem de olayın faili sensin. Burada üstünlük bende. Birde sertçe söylüyor bunu. Bak ya, maymundan beş dakika önce doğmuş kıza bak sen. Sen bana artistlik mi taslıyorsun şimdi? Neyse, çok sinirlenmedim. Sinirlensem zaten ben sıkıntıya gireceğim. Ne gerek var bu kadar eziyete? Kafamı da yormasam mı, ne yapsam bilemedim şimdi. Ama konuşmaya devam edeceğim sanırım. "Bana cidden çarptın mı lan sen? Bak çarptıysan söyle, valla kızmayacağım. Büyük sözü. " diyecektim çirkin kıza. Sonrasında yemin etme niteliğinde bir parmak şekli yapacaktım. Önemli olan bana inanmasıydı. Cidden bir şey yapmayacaktım. Bak valla dedim. Ben kolay kolay valla demem yani. Her neyse, en sonda: "Bak sana çirkin dedim, cidden çirkinsin. Yalan söylemiyorum. Bu dükkanın yetkililerine sor istersen." diyerekten de samimiyetimi gösterecektim.

Re: Aşk Bir Sabunsa Köpürt Beni Pakize

MesajGönderilme zamanı: 18 Şub 2015, 23:24
gönderen Shiomiya Kiyo
Lan ben kızı üzmeye, kızdırmaya çalışıyorum, gene kızan ben oluyorum. Neden ters tepiyor ki, anlamıyorum. Halbuki kızları sinirlendirip ağlatmayı çok iyi beceririm. Akademi yıllarımda eve az şikayet gelmezdi bıyıklarıyla dalga geçtiğim kızların ailelerinden. Sınıftaki kevaşeleri geçtim, biraz daha yakınlara geliyorum; Akane. Ablam Akane. Ailemle yaşadığım dönemde sinir krizi geçirtmediğim gün olmazdı kıza. Yaptığı her şeye, söylediği her lafa karışır, karşılık verirdim. Hiç sebep bulamazsam, durduk yere memelerine saldırırdım. Yok, öyle avuçlamalı saldırma değil. Ensest bir pislik değilim kami'me şükür. Memelerinin olmayışına laf eder, "Memesiz!" spami yaparak psikolojik saldırıda bulunurdum. Çoğu zaman dayağını yesem de, amacıma da ulaşmış olurdum onu ağlatıp, sinir krizi geçirterek.

Bu kız ise ne yapıyor? Çirkinliğine, kilosuna laf etmeme rağmen hala gelmiş "Kiyi bini hitirlimiyir misin?" diyor. Tabi önce, Natsume'nin "Fayişe" lafı beni pis pis sırıttırıyor. Sonra Riko, çok tehlikeli bir cümle kuruyor Natsume'nin ona yaptığı yakıştırmaya aldırmadan. Geceler diyor, yaşadıklarımız diyor, nasıl unuturmuşum onu soruyor. Tövbe! Sorunun yanlış anlaşılma riskini geçtim, unutmam ne mümkün bu kızın etrafına her yaklaştığımda başıma gelen belaları? İlk tanıştığım gün, sevgilisi ile kavga ettim. İkinci karşılaşmamızda, Nishi'm bu kız yüzünden sinir krizi geçirip beni terk eder gibi bir şey oldu, ki hala etkisindeyim gördüğünüz üzere. Eh, üçüncüyü de zaten anlattım, hastanede sik gibi bırakılma mevzusu. Şimdi soruyorum size, ben gamsız mıyım? Değilim. Öyleyse, bütün bunları nasıl unutabilirim?

Biraz ileri gitmeliyim sanırım. Kızı yatırıp, siksem mi? Çok iyi fikir lan, ama yatırma kısmı. Sikme kısmı değil. Henüz hiç bir kızla birlikte olmadım, olmayı da düşünmüyorum. Yani, eskiden çok düşünürdüm, özellikle geceleri. Ama bu aralar düşünmüyorum, ilerleyen vakitlerde de düşünmeyi planlamıyorum. Neden? Çünkü homoseksüelim. Mutlu, bu aralar mutsuz bir homoseksüel. Benim ruhum da, bedenim de, çüküm de Nishi'me ait. Hem öyle olmasa bile Riko ile yapmazdım lan o işi. O değil, konu nerelere gidiyor? Ortamın testesteron seviyesini arttıracak düşüncelere kayıyorum.

"Tövbe de bacım, benim başım bağlı gözüm kapalı, gece falan öyle ayıp oluyor." dedim. Natsume, ona çarpanın Riko olup olmadığını sorduktan ve bir şey yapmayacağına dair söz verdikten sonra da ağzını kapattım kızın, rehin almış gibi göğsüme bastırarak diğer kalan elimle. Kıpraşsın, çırpınsın ama ses çıkarmasın. Bu haliyle bile hala ayakları yerden yukardaydı. "Ha sen demin o yüzden 'Koru beni Kiyo-sempai!' diyorduuuun~~" Sanki cidden o çarpmış da, içeri kaçmış, içeride beni görmüş de, benden yardım istemiş gibi. Sonra tek bacağımın, tek bir hareketiyle kızın bacaklarını Natsume'ye doğru ittirdim. "Tut Natsu." dedim, "Bu böyle olmaz, zorla özür diletelim, dilemezse fırlatıp atalım bir yerlere, ölsün fayişe."

Fırlatıp, dükkanın vitrinden dışarı sallamayı çok istesem de, havada küçülerek kayboluşunu izlemek için can atıyor olsam da fırlatmayacağım tabi ki kızı. Natsume ayaklarını tutarken, ben de geri çekilip tekrar kollarını tutacağım sadece, ağzını bırakıp. Gerdireceğim kızı çarşaf gibi. Beşik sallar gibi sallamaya başlayacağım Natsume ile. "Özür dile lan Natsu'dan!" diyeceğim, tepesinden tepetaklak bakarken o vaziyette. Çarpmamış olsan bile özür dile Natsume'den, Riko. Özür dile, beni evsiz bıraktığın için, abimle kavga ettirdiğin için, Nishi'mle aranı bozduğun için. Eğildim biraz sallamaya başlamadan önce, kafasına kafamı yaklaştırdım. Kulağına yönelip mırıldandım sadece onun duyabileceği bir volümde; "Hayatımı siktiğin için özür dile."

Geri çekilip vücudumu dikleştirdim tekrar ve başladım kızı sallamaya.

ASLINDA ÇOK TATLISIN RIKO! ALINMIYON Dİ'Mİ?