Elimde bir kalem vardı o sıralar. Yazıyor, çiziyor ve karalıyordum. Anlamsız, boş ya da şefkat dolu birkaç cümle, birkaç kelime ya da hikaye. Yazıyorum...
"Merhaba güzel defterim. Güzel... Beyaz sayfalarını kurşunla lekelemeye geldim bugün. Güzelliğinin üzerine kir dökmeye, seni kendimle boğmaya geldim. Beni kabul eder misin bugün? Sıkıntılarımı bir sünger misali alır mısın benden? Senin güzelliğin karalanırken, parlamama izin verir misin?
Teşekkür ederim... Benim güzel defterim!"
Camın kenarından girmeye başlamıştı hafif meltem. İlkbahardı sanırım o sıralar. Saçlarım, odanın içerisinde olmama rağmen dalgalanıyordu güzelce. Kaşıntı yapıyor gibiydi. Komik...
"Bugünlerde hasta oldum ben. Boğaz ağrısı, burun akıntısı ve birkaç gribal saçmalık. Her zamanki şeyler işte...
Buna rağmen geçiyor. Hastalığımı da sana döküyorum. Kötü müyüm? Belki... Ama beni kabul ediyorsun.
Teşekkür ederim... Benim güzel defterim!"