1. sayfa (Toplam 1 sayfa)
Küçük Kurbağa

Gönderilme zamanı:
08 Ara 2014, 00:23
gönderen Shiomiya Kiyo
Ben ne yapıyorum? Neden buradayım?
Üstünde kocaman bir “M” harfi bulunan kitaplığın önünde, ne yapacağımı bilmeden dikilirken sordum bu soruları kendime. Aslında, son zamanlarda kendimden beklemediğim o kadar davranışta bulundum ki, bu şekilde kendimi sorgulamalarım haliyle arttı. Beni ben yapan özelliklerimden daha fazla uzaklaşmamı engellediklerini düşünüyorum.
Peki ben cidden ne yapıyorum? Sabahın köründe kalktım kütüphaneye geldim, kaynak arıyorum.
Neden arıyorum?
Ben ki odasının duvarlarını, gerçekten Myoboku’yla alakası olsun olmasın bir sürü poster ve daha bilimum saçma şeyle doldurmuş insanım, iki lafımdan biri Myoboku olmuştur her zaman. Yeni evime taşındığımdan beri evi boyadım, dekore ettim, ORTAYA ISITICILI MASA BİLE ALDIM, ama odama posterlerimi asmadım! İlk taşındığım gün, Nishi ile epey sohbet etmiştik, bana shinobi yolumu sormuştu. Eski Kiyo olsa bağıra çağıra “MYOBOKU’YU BULUP KURBAĞALARDAN İMZA ALACAĞIM KANKA!” diye cıvıldardı böyle bir soruda. Gittim resmen depresyonda gibi, dağı bulma hayallerimin ne kadar saçma olduğundan, belki de vazgeçmem gerektiğinden falan bahsettim çocuğa. Böyle olmamalıyım, anneannesinin anlattığı uydurma masallara inanıp deli hayaller kuran o neşeli çocuğa geri dönüşmeliyim. Ben kendimi bildim bileli bu dağa meraklıyım ve yaşadığım en ufak zorlukta hayallerimden vazgeçersem, amaçsız amaçsız dolanan mutsuz bir insana dönüşür, yok olur giderim.
Tamam, belki kütüphaneye gitmek hatta kitap okumak Kiyo’luk bir şey değil ama ne yapayım amına koyayım? Daha dağın adını biliyorum sadece, bir de anneannemin sürekli bize okuduğu masal kitabından aklımda kalanları. Onların da yüzde yüz uydurma olduğuna eminim. Adi orospu beni ve Kyou’yu zapdetmek için akla hayale sığmayacak masallar uydururdu, bu kitabı da artık nereden bulmuş, çok mu boş zamanı varmış da takma isimle kendisi yazmış bilmiyorum ama dediğim gibi, uydurma olduğu için çok da önemi yok. O değil, ben niye mal gibi direkt “M” harfinin önüne geldim? Aradığım kaynağın isminin direkt “Myoboku” ile başlayacağını da düşünmüyorum halbuki. Şu üçüncü raftaki komikli kitaplar mı ilgimi çekti acaba istemeden? Acaba “K” harfinin oraya mı gitsem, “Kutsal Mekanlar”? Belki de “S” harfine gitmeliyim; “Saçma Hayaller 101!”
Yok yok, ben en iyisi yetkili bir abi/abla bulup, uslu uslu ona sorayım. Kitap okumaktan, kütüphane adabından anlamayan öküzün teki olduğum için kesin anlatamam derdimi direkt “Kutsal mekanlar hakkında kitap var mı böyle kalınından?” deyince, o yüzden “Dağlı olursa hatta şükela olur!” da diyeyim ben. Direkt “Myoboku” demek istemiyorum çünkü daha ilk çabamda dalga geçilmesini göze alamam. Ha dalga geçeni döverim tamam da olan benim özgüvenime olur yani. Yetkili abi/ablaya ısınırsam, gaza gelirsem, belki bir ara onu da söylerim, ama şimdilik bu kısım bana kalsın.
Re: Küçük Kurbağa

Gönderilme zamanı:
08 Ara 2014, 12:43
gönderen GM - Naruto
Ishi' nin en büyük kütüphanesine atıyorsun kendini. 3 katlı kütüphane, tahmin ettiğinden daha geniş, çok çok daha büyük. Dışarıdan bu kadar büyük görünmediğinden neredeyse eminsin, mimari gözünün ne kadar iyi olduğu sorgulanabilir tabi. Çift kapılı giriş önce seni çok büyük olmayan bir avluya, ardından bir çift kapıyla daha kütüphanenin girişine götürüyor. Aydınlık ve sofistike denebilecek bir alan var karşında. İnanılmaz düzenli, inanılmaz sessiz. Kare şeklindeki alanın çevresini, yani duvarları tamamen tavana uzanan kitaplıklarla kaplanmış. Kitaplıkların arasından fırlayan minik ışıklar dışında pek bir şey yok duvarlarda. Ortada seni dik bir şekilde karşılayan kitaplıklar var, tavana kadar uzanmıyorlar fakat senin boyunu geçtiklerinden baya baya eminsin. Kitaplıkların arasından dümdüz arka taraftaki duvara dayalı olanları görebiliyorsun, mum gibi dizilmişler. Ortadaki kitaplıkların aralarına ise büyüklü küçüklü masalar serpiştirilmiş durumda. Bu yüzden bazı kitaplıkların arası daha açık bazılarınınki biraz daha sıkışık. Girişin hemen yanında, hem kapıları hem kitaplıkları rahat bir şekilde görebilecek görevli masası ve iki tane görevli duruyor. Hemen arkalarından spiral şeklindeki merdiven yükseliyor, ikinci kata çıktığını düşündüğün. İçerisi çok kalabalık değil fakat azımsanacak derecede de insan yok değil. Görevli masasına yaklaşıyorsun. Devasa masanın üstü, hemen göğsünün altına varıyor. Seni bekletmeden görevlilerden biri geliyor hemen senin tarafına doğru. Koyu bir ten rengi, inanılmaz uzun, düz ve mor saçları var. Kafasının üstünde ve yanlarında, alnının ortasına doğru birleşen bir tür tacımsı bir şey takıyor, alnının ortasında da büyükçe bir yeşil mücevher var. Ela gözleri parlıyor ve sana ışıldayan bir gülümseme fırlatıyor. Sorunu soruyorsun. Dudaklarını büzüyor ve bir kaç saniye düşünüyor. "Şey, dağlarla alakalı kitaplıklar bu katta A200' den başlıyor. Kutsal mekanlar derken de... Üst katta tapınakların ve kutsal bölgelerin olduğu iki farklı yer var. Dağ.. için bir şey diyemeyeceğim, onu üst kata çıkınca bana sorabilirsin." Diyor ve seni şaşkın bir şekilde bırakıyor. Kafasını çevirmeden önce gözlerini kısıp komik bir şekilde dilini çıkartıyor, fakat arkadaşının görmemesini istediğinden olsa gerek çok uzun tutmuyor. Bu sırada siyah saçlı eleman, sana dönüp bakmıyor bile, başka bir işle uğraşıyor gibi.
Re: Küçük Kurbağa

Gönderilme zamanı:
08 Ara 2014, 20:02
gönderen Shiomiya Kiyo
Yav… Yav sen ne tatlı bir şeysin?
Tamam başım bağlı gönlüm kapalı, hatta bir homoseksüel ilişki içerisindeyim ama şimdi yukarıda Kami-sama var, hatun tatlı mı? Tatlı işte! Ishigakure'nin tipik ten rengine sahip hatun, zaten bu köyde bir Nishi bir de bizim ailedeki mallar beyaz tenli. Hadi ben kansızım ondan beyazım da anam babam neden beyaz kalmış bu güneşte hiç bir fikrim yok. Saçları da upuzun, ah, hep sevmişimdir uzun saçı! Bir de bana dil uzattı hay canını yediğim, acaba yaşı kaç, boyu kaç? Benden uzun olduğu kesin de… Lan… BU KÖYDE NEDEN HERKES BENDEN UZUN, HA?! “BİZ KUTSAL BÖLGEYE GİDELİM!” Heyecan bana yaramıyor. “Yani.. Üst kata, kutsal bölgeleri anlatan kitaplara gidelim, şey-san, ummm… Kütüphaneci-san.” Dedim kafamın arkasını kaşıya kaşıya. Tedirgin tedirgin de gülüyorum böyle, on altı yaşındaki abaza ergenler gibi iki naza heyecan yaptım, şaştım kaldım be! Bir saniye… Ben zaten… Of neyse…
Tapınaklar demişken, o bölümde pek aradığımı bulacakmışım gibi gelmiyor bana. Zaten tapınaklarla bir bağlantısı çıksa aradığım dağın, vazgeçerim sanırım. O ne lan öyle? Düşünsenize kafayı kazıtmış, tüm dünyevi şeylerden arınmış sakin bir Kiyo? Ben düşünemedim, belki çok düz bir mantık yürütüyorum bu konuda ama bana tapınak denildiğinde aklıma gelen şey bu. O yüzden ilk olarak kutsal bölgeleri anlatan kitapları karıştırmayı düşünüyorum, pek bir şey bulamazsam dağlara yönelirim, tapınakları da duruma göre, olay dallanıp budaklanmazsa en sona bırakırım. Uzun olacak belki ama hazırlıklı geldim. Sırtımda koca siyah sırt çantam var mesela, pikniğe gelir gibi doldurdum içini. Çok sıkılırsam kafamı meşgul etsinler diye komikli manga koydum içine, cips de koydum ama sanırım burada yasak. Okuduklarımı not almak için ufak bir not defteriyle iki üç kalem koydum. Çok çok çok sıkılır ve pes eder de antrenmana gidersem diye daha rahat kıyafetler de koydum içine. Zira giydiğim şeyler hiç de antrenmanlık şeyler değil. Kısmetimi bulmaya gelmiş gibi süslendim gene, tabi evden çıkma vaktimi yapabildiğim kadar geciktirmek içindi bu. Siyah bir tişört giydim; önünde kurbağa resmi var ama sevimli olanlardan değil, karizma olanlardan! Üstüne kırmızı renkte bir gömlek geçirdim, altımda çok koyu yeşil renkte dar paça bir pantolon, onun paçalarının üzerinde de gene kırmızı renkte botlar! Anlayacağınız, yakıyorum gene.
Üst kattaki kitaplıkların da bu kadar uzun olmamasını umarak, kütüphaneci hanımı takip edeceğim. Hatuna 'ısınmış 'olsam da henüz asıl aradığım şeyden bahsetmeye niyetim yok. Belki bana kaynakları çıkarırken havadan sudan bahsedebilirim onunla, mesela ismini sorarım falan. Tabi bunu, yukarıdaki inekleri rahatsız etmeyecek bir ses tonuyla yaparım. Öküzüm, kütüphane adabını bilmiyorum belki ama kitap okurken dışarıdan gelen seslerin ne kadar rahatsız edici olduğunu da biliyorum; dokuz kişilik evde büyüdüm ben!
Re: Küçük Kurbağa

Gönderilme zamanı:
09 Ara 2014, 21:29
gönderen GM - Naruto
İlginç bir şekilde sen yukarıya bakarken hatun yanında falan gelmiyor. Hatta olduğu yere oturup bir şeyler kurcalamaya başlıyor, bir kaç kere bakmana rağmen sana bakmıyor bile. Sesini çıkarmadan yukarı çıkıyorsun.
Yukarısı da aşağıdan farklı değil, belki biraz daha küçük, fakat kesinlikle ferah ve dinlendirici bir ortamı var alt kat gibi. Tek farkı dev görevli masası yerine büyükçe düz bir masa var, üstünde bir çok farklı kitabın olduğu. Muhtemelen geri getirilen, yerine yerleştirilmesi gereken kitaplardan. Şöyle bir bakınıyorsun, arkana bakıyorsun, hatun yok. Önüne bakıyorsun...
Hatun var?
"Merhaba!" Diyor aynı kız sevimli sevimli. "Yardımcı olabilir miyim?" Beli açık, kolsuz, beyaz bir üstü var mor saçlı kızın. Altında da otantik denebilecek sıkı belli, aşağıya doğru genişleyen hayatında ilk defa gördüğün bir çeşit pantalonu var. Pantalon demek doğru olur mu bilmiyorsun, çünkü baldırlarının hemen altından yırtmaç gibi açılıyor ve ayak bileklerinde gene birleşiyor pantalon. Acayip sevimli ve değişik. Sadece, seni daha önce görmemiş gibi davranması baya garip geliyor sana.
Re: Küçük Kurbağa

Gönderilme zamanı:
10 Ara 2014, 21:07
gönderen Shiomiya Kiyo
Ya bu hatun bana “Üst kata çıkınca bana kur yap <3!” falan dedi ama, e gelmiyor? Masanın arkasındaki dönemeçli merdivenlerin dibine geldim, kafamı gerçi çevirdim, kızın hala geldiği yok. Hatta huysuz huysuz merdivenin tutamaçlarının… Tutamaç değildi bu, trabzandı. Trabzanlarının başındaki süsle oynayayım dedim belki işini bitirince gelir diye, cıks. Ben de napayım tek başıma çıktım, her iki basamakta bir başımı çevirip kıza bakmayı da ihmal etmedim, resmen pazarda olay görmüş de zırt pırt kafasını çevirip bakan meraklı teyzeler gibiydim.
Pıtır pıtır çıktım merdivenleri, geldim üst kata. Üstü kitap dolu masayı görünce, en alttaki kitaplardan birini hızlıca çekip yığını yıkmak istedim nedense. Sanırım epeydir kimselere sataşmıyor oluşumdan kaynaklandı bu istek. Tabi yapmadım böyle bir şey, sanırım hoş karşılanmaz. Bir de ne hoş karşılanmaz biliyor musunuz? İnsanları üst kata davet edici konuşmalar yapıp onlarla gelmemek! Hah! Ulan allahsız, tatlısın tamam da ben nasıl bulayım burada aradığımı? Keşke kütüphane özürlüsü olduğumu söyleseydim, herhalde ben bulurum sandı. Ama öyle sanmış olsaydı “Yukarıda bana sorarsın.” Demezdi ki? Kafası mı karıştı bilmiyorum da benim kafam karıştı. Zaten karışmaya çok müsait bir kafam var. Belki, ben etrafıma bakar ve kıza içimden minimal dozda söverken arkamdan gelmiştir diye geldiğim yeri kafamı çevirerek tekrar kontrol ettim ama, etrafta turlayan uzun mor bir saç göremedim. Eh, el mahkum gideyim bari ben arayayım şu “Kutsal Bölge”yi diye geri düzeldim, ancak…
“Ananavradınıah!” Diye tek nefeste tıslayıp, bir adım geri sıçramak zorunda kaldım. Mor kafalı tatlı hatun korkutucu şekilde karşımda belirdi! Baş parmağımı üst dişlerime geçirip kafamı yukarı ittirdim korkumu belirtmek için. “ÇIKM---… Çıkmasana öyle birden karşıma be!” dedim hatta, belki salaktır, korktuğumu anlamamıştır diye. Ya bu karı cidden nereden geldi üst kata? Dışarı çıkıp avludan cama mı sıçradı diyeceğim, hem duvarlar arsızca kitaplıklarla kaplanmış, hem de bu kıyafetle o sıçramayı yapması sakıncalı. “Köyde adam gibi kız yok, sen bu kadar ten gösterirsen, bu kütüphaneyi yıkarlar…” diye geçirdim içimden. Bir elimi farkında olmadan havaya kaldırıp, avcum kıza dönük şekilde havada bir çember çizdim; “Yıkarlar…” Sonra tabi yaptığım hareketin farkına vardım ve ne düşünerek yaptığımı açıklama gibi bir niyetim olmadığı için, havadaki elimi saçlarıma götürüp aslında niyetim saçımı karıştırmakmışmış gibi rol kestim.
Ya… Ya ben bu garibanlara çok üzülüyorum aslında. Sabahın köründe dikiyorlar buraya, çalıştırıyorlar, kahvaltı falan da yaptırmıyorlardır kesin! Sonra proteindi vitamindi alamıyorlar derken… Böyle balık hafızalı oluyorlar. Belki amacı paranormallik de olabilir ama dramı seven insan olarak, ağır şartlar altında çalıştırılan işçi senaryosu daha mantıklı ve az korkunçlu geldi bana. YA SEN BENİMLE AZ ÖNCE KONUŞMADIN MI, CİDDEN AMACIN NE? Kız en sevimlisinden bakıyor ama benim ifadem sevimlilikten oldukça uzak, yanlış anlamayın, aslında tatlı çocuğumdur da, sinir falan oldum şu an. Kaşlarımı çattım, ağzımda “Hııı..” derken kalmış gibi yarı açık,ön dişlerim görünüyor falan. Hani ayar olduğumu anlar diye bekliyorum ama… “Kıtsal bölgea…” dedim ifademi bozmadan. Sonra kafamı sallayıp daha normal bir ifadeye geçtim.
“Kutsal bölgelerle ilgili kaynaklara bakacaktım, aşağıda dedim ya hani… Dağlı mağlı didim, dağı bilmem onu üst katta bana sor didin… Sonra ben de ilk kutsal yerlere bakayım didim... Didim de didim yani!”
Re: Küçük Kurbağa

Gönderilme zamanı:
14 Ara 2014, 21:46
gönderen GM - Naruto
Kız da seninle beraber geri sıçrıyor, sen ne kadar hareketliysen, onun da senden az kalır tarafı yok. Hareketlerini izliyor sessizce gözlerini kısarak, meraklı meraklı. Kıtsal bölge dediğinde kafasını yatırıp gülümsüyor. Lafını bitirince de kahkayı patlatıyor! Kütüphanede olup olmadığınızı sorgulayacak bir kahkaha adeta, neyse ki çok uzun sürmüyor. Bir süre daha sessiz bir şekilde gülmeye devam ediyor, hatta gözleri doluyor gülmekten, gözlerini siliyor sessizce. "Bu hiç eskimiyor değil mi? Bu kız gerçekten bir alem." Diyor ve senin yüzündeki o şaşkın ifadeyi görünce özür diliyor senden. "Pardon, ikiz kardeşim bu şakayı yapmaya bayılıyor da. Hiç beklemediğin bir anda yapınca, sende gülüyorsun sonra." Diyor ve hop! Ne yapıyor o? Koluna girdi? Dirseğin ne-re-dey-se o büyük bombalara değecek. Büyük birer portakal, hatta portakal küçük kalıyor, greyfurttan büyük, kavundan küçükler. Neyse, kız seni tutuyor ve yavaş yavaş kitaplıklara doğru götürmeye başlıyor. "Kutsal bölgeler... Kutsal bölgeler.." diye mırıldanıyor kendi kendine. Duruyor. Bir kaç kitaplık sayıyor. Üçüncü kitaplıktan sonra aralarına daldırıyor sizi. Kulaklarının kızarmaya başladığını hissediyorsun. Hızlı bir kaç adımdan sonra duruyor ve boşta olan sağ eliyle kutsal kitapların olduğu kısmı gösteriyor. "Burası, burası ve burasının yarısı." Diyor gülümseyerek. Üç kitaplık birden gösteriyor sana, farklı ve renkli bir ton kitap gözünü alıyor. Kolundan yavaşça çıkıyor ve dudağını ısırıyor. "Başka bir isteğiniz var mı beyefendi?" Diyor gülümseyerek. Kulaklarındaki ısı, yanaklarına, boynuna hatta alnına doğru hücum etmekte.
Re: Küçük Kurbağa

Gönderilme zamanı:
19 Ara 2014, 04:12
gönderen Shiomiya Kiyo
“Ha… Haaaa!!! Beni enayi yerine koydu yani kardeşin, peki, peki…”Sinir olmakla, kız-lar-ı şirin bulmak arasında gidip geliyorum. Hani, gülmemi falan bekliyor ama kusura bakmasın, bildiğin mal gibi hissettim kendimi şu an. O kadar mal hissettim ki hatta, şu dirseğime değmek üzere olan su dolu balonlar bile keyfimi yerine getiremez sanırım. Bir… Bir dakika, lan bu benim koluma girmiş? Anam!
Sakin ol Kiyo, tamam, on altı yaşında kanı kaynayan bir delikanlısın, bunlar gibileri abinin sana törenle devrettiği o özel dergilerde defalarca gördün. Kafanı karıştırıp kanının yanlış bölgelere hücum etmesine izin verme. Hem bak, sevgilin var senin, hemi de sapına kadar erkek olanından, görmemiş gibi hem erkeğe hem kızlara sulanmasana! Ama… Ama dirseğini biraz değdirirsen sorun olmaz sanırım, zaten yürüyorsunuz… Anlamaz, anlar mı ki? Denemeden anlayamazsın, değdir Kiyo! Değdir… Me! Değdirme! Çek dirseğini geri Kiyo! Ya anlarsa? Anlayıp bağırır çağırır, seni bütün köye rezil ederse? Nishi de senin kitap okumaya gidip kızın memesine elleyerek kovulduğunu duyarsa? Yüzüne bir daha bakmaz senin! Hem kız-lar- seni sinir etmedi mi? Ettiler! Belki de, bu yüzden dirseğin o memintolara değmeli, bunu ceza olarak hakediyorlar! Evet evet! Değdir Kiyo! Yaklaştır dirseğini ve hisset o zıplayan puding kaselerini! Kimseye bahsetmediğin sürece Nishi nereden duyacak? Ha dergilere bakmışsın, ha kızın memelerine masum bir dokunuş eda edip hafızaya atmışsın, ne fark edecek? Yaklaş Kiyo, yaklaş… Yaklaşma! Şerefsizlik bu yaptığın Kiyo, Nishi’nin şekilli sıkı poposunu düşün be Kiyo! Ah ulan Kiyo, neden ergenlik peşindesin sen?! Vay amına koyayım, kırk yıl düşünsem Nishi’nin şekilli sıkı poposunun ekstra large jelibonları alt edeceğini tahmin etmezdim. Kitaplıkların önüne gelene kadar nasıl bir ikilem yaşadıysam terlemişim resmen, umarım fark etmemiştir de otta bokta terleyen iğrenç bir velet olduğumu düşünmemiştir. Suratımın yandığını, kanın yanaklarımda toplandığını hissedebiliyorum! Kolumdan çıkıp uzun kitaplığın önünde yavru bir köpek gibi bıraktı beni, aklım hala memede! LAN MEME NE GÜZEL ŞEY, KEŞKE HER YER MEME OLSA! Kitaplıkları gösteriyor ama meme varken kitap sikimde mi? Bir de dudağını ısırıyor. Bak, YAPMA ŞÖYLE ŞEYLER KADIN, ZATEN MEMELERİN KAFAM KADAR! NE İSTEYEBİLİRİM ŞU AN, TABİ Kİ DE MEME! Tamam, sakinim, sanırım sakinim… Sakin olmalıyım! Kızın sorusuna bir cevap vermeden kafamı çevirip kitaplıklara baktım ama renk cümbüşü dikkatimi iyice dağıttı. Bu karmaşada dikkatimi memelerden kitaplara yöneltmem çok zor. Kendimden iğreneceğimi biliyorum ama o memelere dokunmadan rahat da edemeyeceğim. Ulan! Keşke yürürken değdirseydim işte dirseğimi! Şimdi saçma sapan triplere girmek zorunda kalacağım! Mesela bir elimin işaret parmağıyla en üstteki rafı işaret edip, diğer elimle kıza “Gel, gel!” yapacağım! Kız iyice yaklaşırsa da,
“Bak şu en üstteki kitabı görüyon mu?” diyeceğim,
“Şu hani bak bak! GÖRDÜN MÜ?” derken parmak uçlarımda yapabildiğim kadar yükselip, bir yandan kıza iyice sokulacağım,
“Ya şu işte! Şu ay-AYY!” derken sendeleyip, kızın üstüne, MEMELERE düşeceğim! Artık nereye düşersem de
“Ö-Özür dilerim, başım döndü öyle uzanınca! GERÇEKTEN ÇOK ÖZÜR DİLERİM KÜTÜPHANECİ-SAN!” diye bahane sunarım, nereden anlayacak benim meme peşinde olduğumu, böyle dersem di’mi?
Sonuçta meme güzel şey.
Re: Küçük Kurbağa

Gönderilme zamanı:
31 Ara 2014, 16:24
gönderen GM - Naruto
Kızı çağırıyorsun. Kız baş döndürücü gülümsemesi ile geliyor sana doğru. "Hangisi?" Diyor incecik sesiyle. Sana daha da yaklaşıyor, daha da. Sen kitabı göstercem diye uzanırken, kız arkandan sana usulca yaklaşırken olanlar oluyor. Ve hiç tahmin etmediğin gibi oluyor. Paldır küldür düşüyorsunuz. Kız bağırınıyor. Üstünde hiç beklemediğin bir ağırlık ve altında hiç beklemediğin bir yumuşaklık var. Gözlerini aralayıp ne olduğuna bakıyorsun. İlk gördüğün şey kızın yüzü. Kaşları inik, yüzünde inanılmaz bir panik var. Kıpırdanınca sen incecik bir "Ay!" koparıyor. Ellerin, bacakların, nerde hiç bir fikrin yok. O sırada dank ediyor. Sadece o "Ay" demedi. Üstündeki ağırlıktanda ses geldi, ve hiç feminen bir "Ay!" da değildi. Senden daha kalın sesli biriydi. Hayır, sen kızın üstüne düşmeyi başardın, bu adam nerden geldi? Kafanı kaldırmaya çalışıyorsun ve kafanı bir şeye çarpıyorsun. Bacak mı o? Bacak değil. Hayır. Kasık sanırsan. Kokuyor. Yok, güzel koku kızdan geliyor, diğeri adamdan geliyor. Güzel mi değil mi orası sana kalmış tabi. Üstündeki herif homurdanıyo. Senin üstünden kalkmaya çalışırken kafanı bacaklarının arasına sıkıştırıyor, "Ne oluyo lan?" Der gibi bir bağırtı koparıyor ve panikle bacakları kapalı bir şekilde yana doğru atıyor kendini. Adamla yuvalanıyorsun. Şeyi de büyükmüş, bu arada onu farkediyorsun. "Allahım göt!" diye bağırıyor, o sırada az önce kalkaması için istemeden yer verdiğin kızcağız yerden kalkıyor ve sana manyak gibi sarılmış adamın kafasına doğru gidiyor, ne olduğunu görmüyorsun ama adam bir yaygara koparıyor ve arkasından kız "ŞŞŞŞŞ" yapıyor. "Burası kütüphane." Adam yaygaradan hemen sonra kollarını ve bacaklarını açıyor, serbest kalıyorsun ve bir nefes alıyorsun. Panikle ayaklandığında, kız, acayip sevimli bir şekilde yanağını şişirmiş az önce seni kolla-... bacaklarına almış adama ayağını pıtpıtlıyor. Adam yüzünde bi sırıtışla, "Ben geldim!" yapıyor kıza. Kız, az önce senin onun memelerinin arasında olduğunu ya farketmedi ya da çoktan unuttu. Yerdeki adam doğruluyor. Ten rengi aynı kız gibi, saçları karışık, uzun ve dalgalı, rengi de aynı... Kızın ki gibi? Adam 1.80 boylarında, çok kilolu değil fakat kollarındaki o gerçek kas, görülebilir bi halde.
Re: Küçük Kurbağa

Gönderilme zamanı:
02 Oca 2015, 00:01
gönderen Shiomiya Kiyo
Kitap okumaya gelip meme ellemeye kalkışınca böyle oluyormuş demek ki. Kami belanızı verip yetmiş kilo daşşak altında bırakıyormuş. Hayır zaten meme benim neyime? Hormonlarına yenik düşen azgın ergenler gibi davranmayı kesmeliyim artık. Düştüğüm yerin gımbıl gımbıl edişinden anlıyorum ki memcikler hemen altımda, fakat istediğim şekilde huzur içinde elleme gömme yapamadığım için, buradan çıktığımda yüzsüzlüğün dibine vuracak, Nishi’min yüzüne bakarken utanmayacaktım. Sonuçta kaza, cidden kazaya dönüştü. Ben de tepemdeki daşşaklardan kurtulmaya odakladım kendimi.
Bu stres toplarının sahibi, orospu gibi “Ay, Uy!” yapan bey amca nereden çıktı bilmiyorum ama kendisini en yakın kaplıcaya havale etmem en hayırlısı olacak. Kekremsi bir koku yayılıyor. Kızdan daha çok panik yapıp altına sıçmış da olabilir ama umarım sıçmamıştır ya, ne gerek var böyle şeylere? Hareketlenme hissettiğim vakit kötü senaryolar düşünmemeye çalışarak kafamı çevirdim; “Dayı sen hayırdır?” diyeyazdım ki bir debelenme koptu gitti. Adamın sevimli daşşaklarına birazcık çarpmış olabilirim , kafamı kasıkları arasında sıkıştırıp patlatmaya çalışmasının başka bir açıklaması olamaz. Hayır pozisyonumuzu da çözemiyorum bu adam nereden geldi, ne yaptı üstümüze mi oturdu, amacı ne tasası ne? Düşünecek halde değilim fakat gelin görün ki ne hikmetse daşşakların ağırlığına gramajına kadar analiz edebiliyorum, sanırım ağır ılığım. “DAYI… AMCAĞH… DUR… ABİ… LAN.. DUR BE DUR!” Adam da ağır ılık değildir umarım; “YA NE GÖTÜ! BIRAKSANA BE!”
Ya bu cidden neyin intikamı? Merak ediyorum, memcik elleme merakımın intikamı mı acaba başta da dediğim gibi? Yoksa geçen Maho’ya bacak omza yapmıştım, seksüel anlamda değil. Belki onun intikamıdır. Ama el insaf be, zannetmiyorum Maho ne böyle ağırlığını hissetti toptiklerimin, ne de kokusunu, gayet ter temiz pür-i paktım o gün ben. Hain emellerime alet etmek istediğim kız imdadıma yetişmeseydi ölür giderdim sanırım burada. Nishi’me, anamgile falan da derlerdi artık, “Değerli Kiyo’nuz kasık arasında öldü.” Diye. Kız heralde herife tekme, cimcik falan geçirdi, iyi de yaptı. Adam böğüre öğüre bıraktı beni. Ben de boynumu ovalayarak dizlerimin üstünde doğruldum, bunu yaparken götümü özellikle kitaplığa çevirdim ki bir başka kokulu kasıklı adama götü kaptırma riskim kalmasın. “Öh… Öhöh-Sen-öhö, Sen nere-öhö-den çıktın amına koya-öhöhö-yım?!! Neden beni öl-dürmeye-öhöh, çalışıahöhotın?” diye pek de anlaşılacağını düşünmediğim bir şekilde, paniğimin ve şaşkınlığımın ilk cümlelerini sarfetmeye çalıştım. Nanaklarını yediğimin kızı ayağıyla adamın suratını severken de uzun uzun nefesler alıp doğruldum; “Ben geldim!”
“İYİ BOK YEDİN!” Yaptığım hayvanlığı fark etmemle gözlerimi deve gözü gibi açıp etrafımdakilere baktım. Sonra da suratım kızarmış bir şekilde gözlerimi kaçırarak ekledim; “Ö-Özür dilerim.” Kızla hemen hemen aynı ayırt edici özelliklere sahip olan adam karşımda doğruldu, benzerlikten anlıyorum ki kan bağları olabilir. Babası olabillir, abisi olabilir, hatta kız şimdi cırlayıp “Abi bu herif memciklerime daldı!” diye beni dövdürebilir. Yapmaz umarım öyle şey, hem kütüphaneye yazık olur, hem de zaten hatırlıyor gibi de görünmüyor. Bu bana en iyisi ders olsun, bir daha meme elleme gibi fantezilere kapılmayayım, canım isterse gideyim Nishi’mi mıncıklayayım. Üstümü başımı son bir kez pat patlayıp temizlendikten ve saçlarımı da düzelttikten sonra kitaplığa döndüm ancak kafamı kıza ve adama dönük bir şekilde bıraktım. Artık şu kitaplara bir bakayım ben ama kitap kurdu moduna girmeden de az önce yaşanılanlara da bir açıklama alayım değil mi?
“Hani zahmet olmayacaksa… Kafamı kasıklarınla patlatmaya çalıştığın için özür dilemeden önce, üstüme nasıl düşmeyi başardığını açıklayabilir misin Bay Kaslı?”
Re: Küçük Kurbağa

Gönderilme zamanı:
09 Şub 2015, 21:14
gönderen GM - Naruto
Konu kapatılmıştır.