Saat altı olmalı. Bok gibi bir cumartesi gecesi sonrası, koşmaya halimin olmadığı bir pazar sabahındayım işte. Arada oluyor böyle sebepsiz depresifliklerim, son zamanlarda olan olaylarla alakası yok. Anamgiilin evinde yaşarken de böyle durduk yere oturduğum yerde depresifleşir, geçmesini beklerdim. Geçmezse de, abimle paylaştığım odamda bana ayrılan köşenin duvarlarına saçma sapan şeyler çizerdim. Ah, abim abarttığım için babama şikayet etmeseydi, piç kardeşim Naka'nın bana zorla ayağını yalatması ile alakalı yazdığım öfkeli şiiri bitirebilirdim. Annem çamaşır suyuyla sildirdi onu bana.
Halbuki pazar günleri koşmayı da pek bir severim. Haliyle sokaklar daha boş oluyor. Hoş, zaten sabah beş veya altıda koşmaya çıktığım için hafta içi degenellikle boş oluyor ama pazar sabahlarının ayrı bir huzuru var. Yataklarından erken kalkmak zorunda olmayan insanların huzuru sokaklara yansıyor resmen, diğer günler seçemediğim yolları seçebiliyorum koşmak için. Ama gelin görün ki bu pazar koşamıyorum işte, taşınma derdi falan derken bozduğum koşma düzenimi tam yerine geri oturtmuşken gereksiz depresyona ve hayvan gibi akşamdan kalma halime kurban gitti güzelim pazar koşması. Gene de yürümeye çıkmıştım ama, hem ben yokken evdeki iğrenç alkol kokusu gitsin, hem şişeleri ortadan kaldırayım, hem de bir kendime geleyim diye. Bir koşmak olmasa da, yürümek de iyidir canım.
Yav neyse ne, koşmak, sebepsiz depresiflik falan, asi ergen triplerim işte. Konu bu değil, asıl konu pazar sabahının bu saatinde Riko'yu, yol kenarına terk edilmiş yavru köpek masumluğu ve hüznü ile, boş akademi binasının önündeki dandik banklardan birinde otururken görmem ve başımı gene onunla belaya sokmam. Bela denemez aslında normal bir insan için, ama kişiler burada ben ve Riko şimdi, normal olmadığımız da belli. Bir tarafta bütün ilişkilerini istisnasız baltalayan ben, diğer tarafta arsızca şımarık Riko. Isındım denilebilir aslında ama onunla olan ilişkimi ne zaman mahvedeceğim, kız benden ne zaman, ne sebeple kaçar merak etmiyor değilim. Ah... Şu ana kadar iki kişi ile ilişkimi bozmadım; Megumi ve... Nishi. Megumi çok uzaklarda... Yakınımda olsaydı, onu da kaçırır mıydım acaba? En baştaki, birbirimiz hakkında hiç bir şey bilmiyor halimizle olsaydık evet kolaylıkla kaçırırdım sanırım bir piçlik yapıp. Riko hakkında da bir şey bilmiyorum işte, bu yüzden her an, kendimi tutamayıp arkadaşlığımızı yok edeceğim bir hareket yapacakmışım gibi hissediyorum. Garip olan ise bu hissin artık alışılmış gelmesi bana.
Gittim yanına oturdum hemen, ağzımdan çıkan en neşeli sesimle selam cırlayarak kendisine doğru. İki büklüm sayılabilecek bir pozisyonda oturuyordu nedense, cırlamama da sakince başını sallamakla yetinmişti zaten. Nesi olduğunu incelemek için elimi omzuma atmamla kız ayağımdaki botlara kusmasın mı? "Biliyordum yeşil botların kırmızı olanlar kadar göze hoş görünmediğini zaten canım..." Demekle yetindim kızın can çekişmesinin bitmesini beklerken. "Tavuk mu o?" Sinirli ve biraz da üzgün sayılabilecek bir inlemeyle kafasını bana çevirdi kusması bittikten sonra, ben hala eskisinden de kötü olan yeşil botlarımın haline baktığım için, gözlerimi gözlerine çevirmem ondan bir kaç saniye daha geç oldu. Yüzünün haline bakıyorum da... Rengi benden de solgun, gözlerinin altları mosmor... Zaten sevimsiz bir şeydi iyice korkunç olmuş hanım ablam. "KRICHHANĞ BEÖHN GHALIDFNA HAMIELRLEYİM!!" Diye bir böğürtü sonrası kafası ileri geri oynamaya başladı tekrar zavallı kızın. "Yok artık ben bu tişörtü yeni aldım tamam mı?" diyerek çevikliğim sayesinde, nahoş sahne öncesi kafasını mekanik bir hareketle başka yöne çevirmeyi başardım. İyice iki büklüm olup kusan kızı izledim bir süre, gamsızlığa bakar mısınız? Kusması bittikten sonra sigara da yakarım tam olur. Derin derin nefes alarak yavaşça sırtını dikleştirirken "Ne diyon, de bakayım hele?" diye suratımı suratına yanaştırdım iyice. Sapıklık gibi bir niyetim yok, gay olmasam bile şu an ki sevimsizliğine yavşamam. Aslında fazla da yaklaşmasam iyi olur suratıma kusar falan.
"Kicchan ben galiba hamileyim." Dedi
"Riko-chin ben baba olmaya hazır değilim." Dedim.
Evet, bana uyuz uyuz, ağzını gevrete gevrete "Kicchan." Dediği için karşılık olarak "Riko-chin." Diye sesleniyorum bu kıza, yok öyle resmiyet artık bende. Gözlerini devirerek, yeni kusmuş birinden beklemediğim bir çeviklikle iki eliyle yanaklarıma tokat attı, ancak ellerini bırakmadı. Yanaklarımı sıkıştırmaya devam etti. "Biliyom yanaklarım tatlı da, böyle sıkarsan ben de hamile kalırım Riko-chiiiin~~" Dedim gevrek gevrek ellerinin arasından. Yumuşamak yerine iyice hırıldadı kız bana, durumun ciddi olduğunu belirterek.
Tamam Riko hakkında hiçbir şey bilmiyorum demiştim evet, ama bu kadarı da fazla be. Resmen kendimi, hakkında hiç bir şey bilmediğim bir ünlünün seks hayatını tesadüfen bir dergide okuyormuşum gibi hissettim şu an. Riko bana olanları, arsızca anlatırken ağzım önce "O" şeklini almış, şokum iyice arttıkça da burun deliklerim de genişlediği için bildiğin bir "Ö" oluşmuştu suratımda. İğrenç miyim neyim? O kadar anlattığı şeyden sonra ağzımdan sadece "Kaltak." kelimesi çıktı, tabi "Koltok." sesinde oldu bu kelime, ağzımın şeklinden dolayı. Lafımdan sonra, aynı iğrenç "Ö" şeklini Riko'nun da suratı aldı, "Sen kime kaltak diyorsun be!!" diye cırlayarak bir yandan. "Maho'ya." dedim umursamaz bir şekilde, ağzım normale dönerken. Kendisine hakaret etmediğimi gören kızın da suratı "Haaaa..." nidasıyla normale döndü ve aynı anda ciddi, düşünceli bir ifadeye büründük uzaklara, çok uzaklara bakarak.
"Pekala, büyük bir problem bu... Belki şu an küçüktür de, büyüyodur yani.. Büyür heralde?"
"Hıhım..."
"Keşke paraşütleri açsaymışsınız Riko-chiiiin~..."
"Hm?"
"Şapka taksaymışsınız diyorum..."
"Huh?"
"Dış cephe kaplaması işte..."
"..."
"Baraj kurmak?"
Yok, anlamıyor kız, zaten iş işten de geçmiş. Kulağının dibine sokuldum iyice, sessizce de "Kondom diyom kondom, theheh!!" diye fısıldadım sapık gibi. Fısıldamamla suratı hüzünlü bir hal aldı kızın... Sanırım, Riko ile ilişkimi mahvetmeden önce ona bir yararım dokunabilir. Hayır karnına tekme atmayacağım.
"Tamam tamam! Seni Ishigakure'nin en iyi, en genç, en yakışıklı, en harika kadın doğum doktoruna götürüyorum o zaman! Shiomiya evinin en büyük oğluna, ailenin gurur kaynağına, abime götürüyorum!!!! SHIOMIYA KICHIROU'YA GİDİYORUZ RIKO-CHIIIIIIN! SIKI TUTUN KOLUMA!!"
Harekete geçmeden önce, ayağa kalkmış ve az önce ciddiyetle bakmış olduğum uzaklara göğsümü kabartarak, gururla bakmıştım. Hafiften de bir rüzgar esmiş, anın karizmasına karizma katmıştı resmen. Sonra da kızı sürükleye sürükleye, hastane yolunu tutmuştum kusmuklu yeşil botlarımla...