Konudaki Karakterler
Shiki Nishiyama
Shiomiya Kiyo
---
Shiki Sadako
Shiomiya Nakashima
Shiomiya Miharu
"Bu... Şişe... Neden.. Burada?..."
"..."
"CEVAP VERİN ULAN!!!"
Akemi'den, babamın evde olmadığı bir anı kollayıp beni haberdar etmesini istemiştim. Sabahın yedisinde, ben tam rutin egzersizlerimi bitirmiş, duşumu almış, kendi kendime saçma salak mısır gevreği kemiriyorken camımda bitince, ki yaşına göre oldukça iyi bir başarı camıma sıçrayabilmesi, soluğu bizim eski evde almıştım. İki aya yakındır uğramadığım, bir duvarı sarmaşık kaplı, dışarıdan büyük görünen ama bizim dokuz kişi zor sığdığımız, köyün mimarisine uygun taştan, eski evime, aptal ikiz kardeşlerimin odasına gelmiştim. Ablam Akane'ye yakalanmamak için efor sarfetmiştim resmen, büyük ihtimalle izinli bugün. Abim ise her zaman erkenden hastanenin, işinin yolunu tutmuştur. Annem? Yedi, iki aydır da altı çocuklu bir yorgun kadın o, bırakın da bu saatte uyusun. Akemi konusunda sıkıntım yoktu ve buraya gelme amacım da zaten ikiz kardeşlerimi görmekti.
Eve vardığımda tabii ki de nostaljiye kapılıp odama girmek gibi bir aptallık yapmamıştım. Direkt sarmaşıkların başlangıç noktası olan terasımıza sıçramıştım. Ah, eskiden her akşam kavga gürültü eşliğinde burada akşam yemeği yerdik, güzel günler miydi onlar? Sanırım ikizler kadar mutlu olmayı becerebilseydim, güzel gelebilirlerdi bana. Terası geçip, karşıma çıkan koridordan geçince ikizlerin odasına varmış, kapıyı öküz gibi açmamaya çalışarak, iki tık sonrası içeri dalmıştım. Gördüğüm manzara... Garipti ama bu ikisi ile garip manzaralara denk gelmek alışık olduğum bir şeydi zaten...
Tanıştırayım: Gözlüklü olan, kalp hastası kardeşim Miharu, diğeri, boxerla oturan çiroz ise Nakashima. Aralarındaki ufaklık ise... Masum bir Sake şişesi.
"L-Lan?..."
"AAAABBİİİEEEE!!!"
"Lan Sus! Annem bilmiyor burada olduğumu!"
Buraya, bu salakların odasına gelme sebebim, iki gün önce Nishi'min abisi, bu salakların da müstakbel Sensei'si olan Kimidata-san'a söz verip buluşma ayarlayacak olmamdı. Açıkçası buluşmanın detaylarını kafamda oluşturmamıştım, sadece yakın zamanda buluşacağımızı, eğitimleri hakkında konuşacağımızı söyleyecek, benden haber beklemelerini isteyecektim. Fakat, şişeye, Sake şişesine, sabahın yedisine bakıyor olmaları, bana buluşmanın nerede ve nasıl olması gerektiğini anlatmıştı bile.
"Bu şişe neden burada?"
"..."
"Bu... Şişe... Neden.. Burada?..."
"..."
"CEVAP VERİN ULAN!!!"
"Abi annem uyanacak!"
İki elimle ağzımı kapatıp, hala kapı eşiğinde durduğumu hatırlayarak içeri daldım. Ellerimi ağzımdan indirdikten sonra da kapıyı kilitleyerek, beklemedikleri anda üstlerine atlayıp, saçlarından çekiştirerek kafalarını tokuşturmuştum. Hm... Bu "Tok!" sesini özlemişim.
"Ulan... Amına koyduklarım! İçecekseniz adam gibi bir saatte içsenize?! Ben bile sabah yedide alkol almadım lan hiç! Kendimi geçtim, babam bile bu saatte alkole hallenmemiştir! Ne biçim bir bela oldunuz siz, kime özeniyorsunuz amına koyayım, nereden geliyor bu fikirler size?!" Diye tısladım, hala saçlarından tuttuğum ikizleri duvar dibine sürükleyip köşede sıkıştırmışken. Burnumdan bir kaç sinirli nefes alış veriş sonrası, kafamı cevap beklediğimi belirtircesine yana yatırdım, ancak saçlarını elbette bırakmadım. Gözlüklü olan ikiz başladı konuşmaya ilk, diğer paçoz ise her cümle sonrası araya atladı.
]"Biz fırsat kolluyorduk..."
"BABAM İKİ GÜNDÜR İZİNLİYDİ EVDEN ÇIKMADI!!"
"Sessiz."
"Daha bir yudum bile almadık."
"Kötübiramacımızyoktusadecemerakettik!!!"
"Daha yavaş, başaracaksın devam et Naka."
"Babam erkenden çıkınca da, şimdi denememiz gerektiğine karar verdik."
"Sonra sen geldin!!"
"Hah şöyle, bak isteyince insan gibi konuşabiliyorsun."
Saçlarından tuttuğum ikizleri serbest bıraktım. Yere, şişenin yanına bağdaş kurup oturdum. Şişeyi de alıp, şöyle bir kokladım. Ulan bari kalitelisini alın. Benim ilk içkim babamın zulasından çalınma olduğu için, kalitelisine denk gelmiştim. Bu ahmaklardan da küçüktüm aslında, ama düşünüyorum da... Keşke o kadar erken yaşta içmeye başlamamış, alkolün yegane dert ortağı olduğu fikrini kafama kazımamış olsaydım. Başımda abim, veya bir ihtimal babam olsa, edebimle içmeyi öğrenseymişim. Evet, buluşmanın teması belli oldu demiştim. Bu salaklara ilk içkilerini tattıracak, alkol kültürü hakkında ders verecek, sarhoş ve üstlerine işenmiş bir şekilde yollarda yuvarlanmamalarını sağlayacaktım. Şişeyi yere geri bıraktım ve ciddileşip, ellerimi dizlerime koydum.
"Genin olmuşsunuz. Tebrik ederim."
"Teşekkürler..."
"TEŞEKKÜRLER ABİ!!!"
Gözlerimi devirmeden edemedim...
"Tabi bu benim sizin yaşınızda çoktan Chuunin olduğum gerçeğini değiştirmiyor, hah! Neyse, tesadüfen senseiniz benim tanıdığım biri çıktı. Hakkınızda bir kaç soru sordu bana ve sohbet ettik. Yapabileceğim bir şey olup olmadığını sorduğumda da, takım tanışması öncesi sizlerle buluşmamın, eğitiminiz hakkında konuşmamızın iyi olabileceğini söyledi. Hayır Naka, senseinin kim olduğunu söylemeyeceğim henüz. Sonuç olarak bir akşam dışarı çıkıyoruz. Sizi böyle yakaladığıma göre de, o akşam bu akşam olmalı. Bir arkadaşım da gelecek, güzel bir ortam oluşacak yani. İlk içkilerinizi de büyüklerin, benim ve arkadaşımın yanında için ki, içki nasıl içilirmiş adabıyla öğrenin."
Şişeyi tekrar elime aldım ve ayağa kalktım, cama doğru ilerlemeye başladım. Benim ve abimin odası ortaktı ve alt kattaydı, sarmaşıkların olduğu duvardaydı tek camımız ve fazla ışık girmiyordu. Bunların odası ise tam tersi, terasın hemen karşısında, havadar bir odaydı, camlarında da ışığı engelleyen bir şeyler yoktu. Onun yerine, camın hemen önünde saksılar vardı üç adet. Naka uğraşmaz çiçeklerle, ama Miha her zaman ilgilenmiştir onlarla. Camı kaldırıp, elimdeki ufak şişeyi yavaştan yavaştan menekşelerin olduğu saksıya dökmeye başladım. Bunu yapmaya başladığımda Miha'dan yalvaran bir inleme sesi geldi. Kafamı yana çevirip, yandan yandan baktım sırıtarak. "Ölmezler, merak etme." Gitmişler, dünyanın en dandik Sake'sini almışlar sanırım. Amına koyduklarım ilk içki ayağına kör edecekler kendilerini. Naka hadi neyse de, Miha zaten bozmuş gözleri, kalitesiz Sake yüzünden gözleri eriyecek veledin. Sessizce dinlemişlerdi beni, tabii Naka kıpır kıpır etmişti, akşam içki ısmarlayacağımı duyduğunda da kıpırtısı artmıştı epey. Şişeyi dökmem bitip, yanlarına geri yürüdüğümde, yere tekrar oturacak ve soru sormalarına izin verecektim ama dışarıdan ablam Akane'nin sesi ikizleri çağırdı. Odadaki herkes, Naka bile ciddileşip sesi dinlemeye ve analiz etmeye çalıştı. "Merdivenlerde!" Dedi Naka, "Abi, çabuk! Terastan!" Diye de itekledi Miha. İttirilmenin ivmesiyle kapıya yapışmış, koluna ulaşıp açmaya çabalıyordum ki Naka tişörtümün arkasından tutup "Çok geç! Camdan atla!" diye tısladı ve beni cama fırlattı. Az önce yarısına kadar kaldırmış olduğum cama tosladım kafamı bir güzel, gürültü ile. Kendime gelemeden daha da ittirdi camdan fırlayabilmem için. "Tamam ufak tefeğim de, bu kadar aralıktan kanırtarak fırlatamazsın beni çocuk!" Diye tısladım camı biraz daha kaldırırken. Tırmanıp aşağı atlarken de, arkamdan tekrar ittirildim, bu sefer piçliğine yapılmış bir hareketti bu. Yere inip, üstümü başımı temizleyerek önce etrafımı kontrol ettim, evin diğer mensuplarından bir iz yoktu. Sonra kafamı yukarı kaldırdım, camdan "Pıt!" diye çıkmış, patates gibi sırıtan bir kelle ile bakıştım bir süre. "Sen görürsün!" manasında işaret parmağımı salladığımda, hızla içeri girdi kelle. Girerken de kafasını cama çarptı.
Akane'nin sesi bu sefer, ikizlerin açık camından gelmeye başladığında, fazla oyalanmamam gerektiğini hatırlayıp ilerlemeye başladım eski sokağımda. Tanıdık birilerine denk gelmemek, gelirsem de siklememek için epey çabaladım. Zaten bir süre sonra, Ishi'nin örümcek ağı gibi karışık ama düzenli sokak düzeni sayesinde işlek bir caddede bulmuştum kendimi. Tanıdık insanların derdinden kurtulup olanları düşündüm de şöyle bir... Ben giderken camdan gelen ablamın sesi... İkizlere sabah sabah ne gürültüsü yaptıklarını sormuş, "Abi, abi!" diye çığırttıkları için de, abimin çoktan hastaneye gitmiş olduğunu söylemişti. Naka'nın vıyak vıyak sesi, abim Kichirou'dan değil, benden bahsettiklerini, benim az önce odada olduğumu söylemişti ablama. Ablam ise, gene hayallere kapılıp saçmaladıkları için ikizlere kızmış, sesi uzaklaştığına göre de odadan çıkmıştı. Sesinin uzaklaşma sebebi belki benim evin ufak olan bahçesinden çıkmam da olabilirdi, bilemiyorum. Hep diyorum, ablam salaktır. Salak olduğu yetmiyormuş gibi hain de bir orospudur. Ama efendi, edepli bir hain orospudur. Naka bilerek yapmıştı bunu eminim. O ikisi hayal dünyalarına çekilmeyi çok severler, tüm aile de bunu bilir.
"Hayır, arkadaşım gelmeden içkiler söylenmeyecek bu masaya. Söylediğimde de ben izin vermeden içmeyeceksiniz. Naka, arkadaşım kız kardeşiyle gelecek, sizinle yaşıt kız. Yanında soyunmaya kalkışırsan yetmişlik bira bardağıyla döverim seni. Giy tişörtünü geri."
Sırıtarak izledim çocuğun oflaya poflaya geri giyinmesini. Şimdiden dikkat çekmiştik, hem Naka'nın hiperaktifliği, hem de benim gene rengarenk giyim tarzım sebebiyle gözler üzerimizdeydi. Normalde tek başıma dışarı çıkarsam oldukça salaş, pasaklı giyinirim, dikkat etmem. Ama Nishi ile çıktığım vakitler giyimime dikkat ediyorum. Hele bu gece onun kız kardeşiyle tanışacak olmam, kardeşlerime ilk defa abilik sayılabilecek bir şey yapıyor olmam falan derken, abarttım sanırım. Kahverengi, üzerinde rastgele yerlerinde dikişleri olan, yırtık pırtık bir askılı bol atlet, içerisinde ise daha dar, bildiğin gözünü alan fosforlu pembe bir başka atlet. Boynuma kurbağalı uzun kolyelerden birini asmıştım. Sol bileğime ne bulursam geçirmiş, sağ bileğimde de sadece Nishi'nin saç tokasını bırakmıştım. Seviyorum o tokanın bileğimde olmasını, çıkarmıyorum hiç. Parlak mavi, dar bir kot pantolon, bu kotun paçalarının üzerinde tabii ki de parlak kırmızı botlar. Anladığınız üzere gene aşırı karizma, aşırı asiyim ben bu gece! Rahatsız rahatsız şöyle bir etrafıma baktım Nishi'yi görebilmek için. Naka'yı bardak altlıklarını kemirmemesi için falan azarlamış, bir kaç kez daha böyle etrafımı kolaçan etmiştim ki, en sonunda yakaladı gözlerim bizim garip ikiliyi. İfadesiz bir suratla gelen Nishi, yanında boyu Nishi'nin yarısından biraz geçkin bir genç kız. Kız.. Ueno-san'a benziyor lan. Vay anasını. Hem sevdiceğimi görmek, hem kızı arkadaşıma benzetmek derken sırıtmaya ve arsızca elimi kolumu sallamaya başladım bizi görmeleri için. Görüp, yavaştan bize yöneldiklerinde de kollarımı indirdim, ve ikizlerin kafalarına tokat attım en sertinden.
"ABİ NEDEN VURUYORSUN!?"
"Şimdiden akıllan diye."
"Abi bana neden vuruyorsun?"
"Sen de. Geliyor arkadaşım, dediğim gibi, saçmalamak, soyunmak yok. Naka, geri bağla o kemerini."