Mutluluk Üzerine

Moderatör: Game Master

Mutluluk Üzerine

Mesajgönderen Mizuno Kyousuke tarih 23 Eki 2014, 19:42

Yağmur… Her defasında düşen damlaları sayma çabama rağmen acımasızca bu çabamı sonuçsuz bırakarak beni yenmeyi başarıyor. Her yenilgide ise mutluluğu tadabiliyorum. Bir yenilginin içindeyken bile, yenildiğim şeyin yağmur olduğunu bilmek yetiyor. Bir yenilginin içinde bile mutlu olabilmek… Sanırım bunu sağlayabilecek düşman bulmak dünya üzerinde epey güçtür. Ama düşman olarak yağmur damlalarını kendinize seçtiğiniz zaman, her bir damlanın düşerkenki yaydığı rahatlama hissi yenilgiyi bile unutturabiliyor insana. Kimine göre Tanrı’nın gözyaşları olan yağmur damlaları, galibiyetine aldırmadan devam ediyor yağmaya. Şu an bu yağmurdan bıkmış suratların tam karşısına geçip koca bir nanik yapıyor gibi, durmadan devam ediyor. Devam edecek de… Bu yüzden yağmura surat asmak yerine, onun kudreti ile boy ölçüşüp yenilmenin bile tadını çıkarmak neden mümkün olmasın ki? Bu yağmurların yüz asıklığını gidermek için durmasını ummak dışında yapılabilecek bir şey yokken, onunla yaşamayı mutlu hale getirmek bu kadar zor olmamalı. Bu yüzden de mutlu olabilmek bir yağmur damlasına bile…

Kafamı ellerimin arasındaki kitaba tekrar eğerken, son kaldığım cümleyi sesli bir şekilde tekrar etme gereği duymuştum. Beni okumamdan alıkoyan ve düşünmeye sevk eden, onca cümlenin arasına sıkıştırılmış bir cümle. “Mutluluk bir alegori, mutsuzluk ise bir hikayedir.” dedim sanki bu cümleyi ilk defa okuyor gibi. Her bir kelimenin hecesinde ayrı ayrı düşünüp, tekrar tekrar okuyasım geliyor bu cümleyi. Doğruluk payını veyahut yanlışlığını tespitinden önce bir cümleyi anlamak daha önemliydi. Kafamı kitaptan kaldırıp küçük odamın penceresine tekrar diktiğimde, gecenin karanlığını delen ışık süzmelerini andırmaya başlıyordu yağmur. Birkaç metre yukarımda çakan şimşeklere ve bir yerlere düşen yıldırımlara aldırmadan, yağmur tanelerine bakıyordum sadece. Her biri sanki Ame’ye has küçük birer ateş böcekleri gibiydi. Tek farkları sayıları, kaynakları ve ışıklarındaki renkti… Ame’de hiç görmemiştim bir ateş böceği ve bu yüzden her bir yağmur damlasına bir ateş böceği muamelesi yanlış olmaz diye düşünüyordum. Ve ateş böcekleri eşliğinde bir kez daha okuma gereği duymuştum o sihirli cümleyi… “Mutluluk bir alegori, mutsuzluk ise bir hikayedir.”

Kafamın içinde yankılanıyor olmasına rağmen, bu cümleden pes etme niyetinde değildim. Öyle birkaç dakika düşünülerek çözülebilecek bir cümle olmadığı da aşikardı. Bu sebeple de ne kitaptaki bir sonraki cümleye geçebiliyordum ne de kitabı kapatıp bir kenara koyabiliyordum. Belki kitabın devamında bir şeyler açıklıyor olabilirdi, ama kendi düşüncemi yaratamadan hazırın üstüne yatmayı anlamsız buluyordum. Madem herkesin mutlu olmasını istiyordum, bu uğurda yaratıcı olmalı, hazıra konmamalıydım. Bir cümlenin bile içinden çıkamayıp hazır ile yetindiğim vakit, amacımın ve düşüncelerimin yok oluşunu hazırlamış olurdum. Bu yüzden bir kelime daha fazla gidemiyordum. Cümlenin sonuna konan nokta, sanki düşüncelerime konulmuştu. Her bir düşüncem, daha başlamadan noktalanıyordu.

Alegori ve hikaye… Bu iki kelimenin içeriğini bir şekilde doldurabildiğim vakit, sihirli cümlenin sadece bir kısmını da tamamlamış olacaktım. Esas kilit kelimler bunlar değildi çünkü. Ortada mutluluk ve mutsuzluk gibi koca birer soyutluk varken, bir sözlüğün içindeki anlamlara tıkılı kalamazdım. Dolayısıyla ilk iki kelimenin de sözlük anlamlarına ihtiyacım yoktu. Zaten bunları biliyor olmama rağmen bu kelimelerin anlamlarında kaybolmuştum. Bunların yanında, kelimelerin içeriklerini doldurmak da yetersiz kalıyordu zihnimde. Bu kelimeleri, diğer iki soyutlukla iliştiremeden boş bir cümleydi okuduğum sadece. Alegori nedir? Neye hikaye deriz? Mutluluğun alegorisi nasıl olabilir? Mutsuzluk gibi soyut bir şeyin somut bir hikayeye dönüşmesine söylenecek bir şey yok mudur? Ve daha nice sorular dönüyordu zihnimin içinde. Tüm bu döngülere rağmen, yüzümde hafif bir tebessüm vardı sadece. Yorgun gözlerim bile uykunun çekiciliğine karşı gelerek yağmur tanelerine kilitleniyordu. Bedenim ise her düşünce molasında yağmurun serinliğinde erimek istiyordu. Üşümüşlüğümü yağmurla serinletmek derdindeydi her bir hücrem… Tüm bunları bir alegori miydi o zaman? Yoksa kuru bir hikayenin kahramanı olarak mutsuzluk soyutluğunda mutluluk soyutluğunu mu yaşıyordum? Sağ elimi alnıma düşen saçlarımı geriye atmak için harekete geçirdiğimde, sol elimde tuttuğum kitabı da bir çırpıda kapatabilmiştim sonunda. Kitaptan çıkan tok ses benim dışarıya çıkmamı söylüyordu. Vücudumun arzusuna iştirak ediyordu düşünceli zihnim. Kitabın neresinde olduğumun önemi yoktu. Zira kitabı bir kez daha açtığımda, bu sihirli cümlenin beni karşılayacağına emindim. Bu sebeple hafifçe doğruldum yerimden ve oturduğum pek de gösterişli olmayan ve sonradan antikalaştırılmış tekli koltuğun üzerine yavaşça koydum. Az önce dışarıya baktığım camı yavaşça yukarıya doğru araladıktan sonra ilk olarak kafamı, daha sonra tüm vücudumu camdan çıkardım. Camın önündeki pervazda tüm ağırlığımı vermeden duruyorken, yukarı doğru kaldırdığım camı yavaşça indirdim ve evin içine küçük ateş böceklerinin girmesini engelledim. Kafama düşen ufak tefek ateş böceklerine aldırmayarak kendimi boşluğa bırakıverdim. Yere indiğimde ise yağmurun soğukluğu ile yanmaya başlamıştım.

Yağmur ve alegori...
We are just a moment in time
Künye
İsim: Mizuno Kyousuke
Yaş: 18
Cinsiyet: Erkek
Element: Raiton
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Alım Gücü: 4 - Orta-Düşük Gelirli/10

Resim
Profil
Güç: 3
Çeviklik: 4
Kondisyon: 5
Potansiyel: 5
Varlık: 6
Zeka: 7

Resim
Eksiklikler/Özürler
Bulunmamakta.

Ninjutsu
Raiton•Yusubi no Jutsu (D-Rank)
Raiton•Dendou no Jutsu (D-Rank)
Raiton•Kangehika (C-Rank)
Ninpou•Shunshin (D-Rank)


Genjutsu
Houkibo Disiplini (C-Rank)
Teishi no Jutsu (C-Rank)
Kori Shinchuu (C-Rank)
Shibou no Jutsu (B-Rank)


Beceri Listesi


Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
Resim

A blink of an eye
Kullanıcı avatarı
Mizuno Kyousuke
 
Mesajlar: 15
Kayıt: 11 Eki 2014, 14:07

Re: Mutluluk Üzerine

Mesajgönderen Yui Yuichi tarih 24 Eki 2014, 17:31

Yağmurun sesi eşliğinde gözlerimi açmıştım. Her ne kadar istemsiz bir şekilde sağıma soluma dönerek biraz mızmızlansam bile uyanmıştım ve rahat bir uyku çektiğimi dahi söyleyebilirdim. Gece açık bıraktığım pencere ve üşümemek için olabildiğince fazla örtünmem büyük bir tezat oluşturuyordu. Üşümeden ısınmanın tadı çıkmıyordu ve işte bu yüzden battaniyelerime sıkı sıkı sarılarak vücudumun sıcaklığını kalıcı hale getirmek için uğraşmıştım. En çok üşüyen yerlerim ayaklarım. Belki bir hastalık belki de genetik bir durum ne olduğunu anlayamasam da uzunca bir süre uğraşmam gerekmişti ayaklarımı ısıtmak için. Her zamanki gibi... Soğukkanlı kelimesinin anlamını tam olarak kavrayamamıştım, belirli bir yaşa ulaşsam bile. Ayaklarım soğuk olduğundan dolayı soğukkanlı olduğumu düşünmüştüm hep. Bunun böyle olmadığını öğrenmem kısa bir süre önceydi. Yatağın üzerine örttüğüm örtü, çarşafa sürtünme kuvveti uygulayarak ayaklarımı ısıtma çabası içindeydim. Bir süre sonra uyuyakalmışım. Uyanmamı tetikleyen şey ise açık penceremden içeriye giren yağmur tanelerinin tenime temas etmesiydi. İlginç bir şekilde ısıtmak için uğraştığım ayaklarım sabah kalktığımda sıcacık olurlardı. Bu sıcaklığı kaybetmemek istesem bile çorap giymek için oldukça gecikmem yeniden soğumalarına sebep oluyordu. Ardından ısıtmak için bir sürü tantana...

Bu sabah önceki günlere göre biraz daha sessizdi ortalık. Daha doğrusu yağmurun yeryüzüne yaptığı selamlamayı rahatlıkla duyabiliyordum. Kami-sama, geçenlerde kavga ettiğim çocuk ve Yubo abi bugün çok sessizlerdi. Bunun nedeni üzerine kafa yormasam bile Kami-sama ve diğerinin göreve çıktıklarını anımsamıştım. Yubo abi ise ses çıkarmadığına göre ortalıkta olmamalıydı. Yani ev benimdi ve normal şartlar altında kız atabilirdim. Buraya özellikle dikkat çekmek istiyorum normak şartlar altında...Beni engelleyen bir sebebim vardı ve en iyisi biraz dolaşmak olacaktı. Hazırlanışı en basit olan kahvaltıyı tercih etmiştim. Ekmeğimin arasına birkaç kahvaltılık koymuş ve yağmurluğumu üstüme alarak çıkmıştım dışarıya. Bir shinobi her zaman, her şeye karşı, her türlü hazır olmalıdır düsturu ile katanalarımı yanıma almıştım elbette. Kılıçlarımdan birisi benim künyem gibiydi. Kınının üzerindeki Yuichi yazısı ve doğrudan kılıca işlenmiş Yui deseni beni anlatıyordu. İşte bu kılıcın anlattığı kişi bendim ve ölümümden sonra bunu eline alan kişi beni bir şekilde aklına getirecekti.

Yağmurun altındaki yürüyüşüm benim için sorun değildi. Sorun olarak düşünülmesi gereken nokta ise elimdeki ekmeğin ıslanıyor olması, bu şekilde tazeliğini kaybetmeye başlamasıydı. Islanan ekmek işlenmemiş haline benziyor ve ağzıma yapışmaya başladığından dolayı yutkunmamı zorlaştırıyordu. Eğer fırsatım olsa ekmeğime yağmurluk giydirmeyi ihmal etmezdim. Ekmeğim ıslanmış olsa bile koskoca bir ekmeği ziyan etmek istemezdim. Bu yüzden istemsiz bir şekilde adımlarım yavaşlarken ağzım hızlanıyordu. Çenem daha çok çalışıyordu bu şekilde... Ekmeğim tamamen ıslanmadan bitirmem gerekliydi.

Evlerin arasından sıyrılarak yürüyor ve etraftaki insanları incelemeyi ihmal etmiyordum. İşte tam bu sırada dikkatimi çeken bir şey olmuştu. Adamın birisi garip görünüyordu. Garip görünmesinin yanı sıra pencereden vücudunu çıkarmıştı. Hangi manyak evin kapısı varken pencereden çıkardı ki! Hızlı bir düşünme sürecinin ardından bu soruma cevap bulamamıştım. Elimdeki ekmeğimden bir ısırık daha alırken adamı izlemeye devam etmiş ve pencereden sorunsuzca atlayabildiğini gözlemlemiştim. Övünmek gibi olmasın ama gözlem yetilerim kuvvetlidir.

Oldukça sakin bir tavrı vardı. Asıl ilginç olan kafasında seksi kadın çoraplarından birisini geçirmemişti. Bu onun hırsız olmadığının kanıtıydı. Ama, buraya dikkatli bakın en bomba tespitimi söyleyeceğim. İşte geliyor, hazır mısınız? Elinde kocaman bir torbası yoktu ki hırsız olsaydı bir şeyler alıp gitmesi gerekirdi. Ayrıca etrafta ben varken hırsızlık yapılması gerçekten cesaret isterdi.

Pencereden atlayan yakışıklıya yaklaşıp, gözlemlerimi teyit etmek için ona yönelmiştim. Elimdeki ekmekten bir parça daha ısırıp hızlı hızlı çiğnemeyi ihmal etmeyerek elbette. ''Hırsız mısın sen yakışıklı çocuk? Hırsızsan, aradığını bulamamış olmalısın. Ayrıca hırsızlık çok ayıp, hiç yakıştıramadım sana... Yakışıklısın, cidden lan niye bu kadar yakışıklısın? Bu arada ekmek yen mi? Ne arıyorsun yoksa evinin kapısını mı kaybettin?''bu sırada boşta olan elimle demek isterdim ancak bu mümkün değil. Ekmeği tuttuğum elim ile geldiğim yönü işaret ederek ''Ben bu tarafa doğru giden bir kapı görmedim, diğer tarafta aramalısın.''. Konuşmam bitince ekmeğimden bir parça daha ısıracaktım. Birkaç ısırıktan sonra bitecek olan ekmeğimi isterse bu yakışıklıya verecektim. Garibin karnı doysun!
Çok az kişi kınından çıkardığı kılıcını tekrar kınına sokmayı başarır.

İsim:Yui Yuichi
Yaş:20
Cinsiyet:Erkek
Element: Fuuton
Seviye:C-Rank
Rütbe:Chuunin

Alım Gücü:3. Seviye/ 2 Puan
Kullanılabilir Gp:2

Güç: 8
Çeviklik: 7
Kondisyon: 6
Potansiyel: 3
Varlık: 1
Zeka: 5

Eksiklikler:

Şizofreni:
Yaşadığı yalnızlık, ailesi ve sevdikleri tarafından dışlanmış olması ve ormanda geçirdiği zor günler onun akli dengesinde bozulmaya neden olmuştur.

Eksik Kol:
Vahşi hayvanların sonucunda sağ kolunu dirseğinin altından itibaren kaybetmiştir.

Steril:
Küçük yaşta bu şekilde olduğunu öğrenmiş ve artık bununla yaşamak zorunda olduğunun farkındadır.

Sensör Yeteneği:

Meishou-dou/D-Rank

Taijutsu:
Kendou- A Rank

Tsukikage no Mai, B Rank


Beceri Listesi:
Kendou- 10 / Katana Kullanımı-6

Eşyalar:
5. Seviye Özel Yapım Katana/ 4. SeviyeKatana
Kullanıcı avatarı
Yui Yuichi
 
Mesajlar: 40
Kayıt: 14 Eyl 2014, 12:00

Re: Mutluluk Üzerine

Mesajgönderen Mizuno Kyousuke tarih 25 Eki 2014, 12:31

Yükseklik fazla değildi. Buna rağmen, aşağıya yaptığım yarı serbest düşüşte, oluşan rüzgarın tenimi yalamasına vurulmuştum. Soğuk rüzgar, yüzümdeki mutluluk ifadesini yakıyordu kendince. Bense bundan rahatsız değildim. Kendimi aşağıya bırakmaya karar verdiğimde isteriktim bu hisse. Ayaklarım yere bastığı anda, rüzgarın yakıcılığını ateş böceklerine bırakmıştım. O anda sanki yeryüzüne yağan her bir damlayı hissedebiliyor gibiydim. Bu ne öyle bedenimin dünyanın her yerine yayılmış olması gibi bir histi ne de vücudumun bölünmüşlüğünden geliyordu. Daha çok, yağmur sanki bir tek benim üstüme yağıyormuş gibiydi. Başka yerlere düşen taneleri bile bedenim hissetmek için kendine çekiyordu. Ateş böcekleri ile aramızda görünmez bir bağ vardı. Ben bir mıktanıs, onlarca çekilmeyi bekleyen demir parçalarıydı. Kafamı yavaşça gökyüzüne kaldırırken, suratımda gezinmesini istemiştim ateş böceklerinin. Amegakure’ye has bu ateş böceklerini bırakın dünyayı, evrenin başka bir yerinde bulabileceğim düşünmüyordum. Bu şimdi vardığım bir kanı da değildi zaten. Yıllardır bu kafadaydım. Şimdi sadece yağmurun iliklerime kadar beni yakmasını istiyordum. Sebebi yok dense bile…

Yağmur ile olan dostluğumuzu rahatsız eden ses tonu ile gözlerimi yavaşça kapattım. İnsanlara karşı kaba olmak tarzım değildi. Kimseyi ilk bakışta yok sayacak kadar küstah değildim, böyle yetiştirilmemiştim. Bu yüzden de gözlerimi tekrar açarken, kafamı yavaşça sesin kaynağına yönelterek cümlelerini dinlemeye koyuldum. Başım hala yağmurun egemenliği altında yukarı dönüktü, ancak bu pozisyonda ateş böcekleri kulak deliklerimi hedef almaya başlamıştı. Hissettiğim ufak rahatsızlık nedeniyle kafamı tekrar doğrulttuğumda, artık yabancı ile yüz yüzeydik. Önümde bana uzatılmış bir parça ekmek bulunuyordu. Yağmurun ıslaklığı ile ufak büzüşmeleri bünyesinde barındıran ve bu hali ile ağızda tatsız bir tat bırakan bir ekmeği tatma derdinde değildim. Ama bu yabancının hareketi hoşuma gitmişti. Bir ekmeği bölüşebilmek… “Yiyecek ve içecek bir şeyler bulmadan önce yiyip içebileceğimiz birini aramalıyız.” İlk aklıma gelen bu cümle olmuştu. Eski bir kitabın içinde yazan bu cümle, aklımın ücra köşesinde bir yer edinmişti belli ki kendine. Bu yüzden şu anda karşımdaki canlı örneğe sempati dolu bir bakış atmıştım ilk tepki olarak. Her ne kadar konuşmaları bir an için anlamsız olsa da, ilk görüşüm karşımdaki yabancıdan bana zarar gelmeyeceği olmuştu.

Yabancının tüm konuşmalarını dinlerken, onu rahatsız etmeyecek şekilde süzmeyi de ihmal etmemiştim. Bu dikkatli bakışlardan ziyade, üstün körü, sadece birkaç saniye içinde dikkat çekebilecek detayları görmemi sağlayan bakışlardı. Aslına bakılırsa bu bakışlarım karşımdaki yabancı için bu aşamada yeterli gelmişti. İlk dikkatimi çeken şey ise, gözünün altındaki yara iziydi. Bu izin muhakkak ki bir anısı vardı, iyi veya kötü. Sadece beyne değil, vücuda da nüfus etmiş bir anı olduğu için, görmezden gelinecek veya unutulabilinecek türden bir anı olamazdı bu. Acı veya tatlı… Acaba bu muydu mutlu olabilmenin formülü? Tutunduğumuz tatlı anılar mıydı mutluluk soyutunda yaşamamız sağlayan? Bir yara izi bile sorgulatır olmuştu bana. Bu gece her zamankinden daha çalışkandı beynim ve bunu takdir etsem de, bu kadar ikircikli düşüncelere gark olmak niyetinde değildim hiç.

Yakalayabildiğim bir diğer detay ise, yabancının bir kolunun dirsekten aşağısının olmamasıydı. Uzun kollu kıyafetinin bu kısmı kendisini salmış bir halde duruyor ve bu da kolunun o bölgeden itibaren olmadığını gösteriyordu. “Vücuda kazınmış bir anı daha…” diye geçirdim içimden. Ancak bunun mutlu soyutluğuna yanaşacak bir anı olmadığını da tahmin edebiliyordum. Birini kurtarmak adına dahi olsa kolunu kaybetme hissinin mutluluk soyutluğu ile bağdaşmayacağını düşünüyordum basitçe. Bu çıkarımla da gözünün altındaki yarayı birleştirdiğimde, karşımda acı anılara sahip bir yabancı olduğunu anlayabiliyordum. Ancak buna rağmen, bir ekmeği bile yabancı biri ile bölüşebilecek bir yabancıydı karşımdaki. Tüm acılarına rağmen, tutunuyor gibiydi hayata ve zamana…

Karşımda duran ekmeğe göz ucu ile bir kez daha baktıktan sonra yüzümdeki gülümsemeyi biraz daha arttırarak “Teşekkür ederim, aç değilim.” diyecektim. Bunun ardından ise yabancının her ne kadar ciddi olmadığını düşündüğüm hırsız yaftasını yok etmem gerektiğini fark ederek “Sadece evimden dışarıya çıktım. Gecenin içindeki yağmura bir an önce müdahil olabilmek için…” dedim. Ancak bu söylediğim biraz garip gelmişti benim kulağıma bile. Niye bir insan durduk yere yağmura kendini atsın ki? Saçma bir düşünce gibi geliyordu kulağa, ancak bazı zamanlar vardır ki, saçmalıklar bile görmezden gelinerek gerçekmiş gibi yaşanır her şey. Saçmalık ne olursa olsun, bir noktadan sonra insan saçmalıkları bile gururla uhdesinde tutabilirdi. Benimki de böyle bir andı işte. Üstüne düşünülmemiş, sadece yapılmış ancak bundan rahatsızlık duyulmayan bir saçmalıktı. Bu saçmalığı yaptığım için rahatsız değildim neticede. Bu birkaç saniyelik düşünme faslının ardından ise “Adım Mizuno Kyousuke ve bir shinobiyim. Bir arayış içerisinde olduğum doğru, ancak maddesel bir cismin peşinde değilim.” dedikten sonra yüzümdeki gülümsemeyi arttırarak tez canlılığımı öldürmeye çalıştım. Yabancıya “Kusura bakma, kafam birkaç düşünce ile dolu olduğu için sanırım gereksiz cümleler kuruyor ve farkında mısın bilmiyorum ama buna hala daha devam ediyorum!” dedim. Yüzümdeki şapşal gülümseme giderek daha da ifademe hakim oluyor ve gerçeğe dönüşüyordu. Yeni tanışılan biri karşısında tam bir şapşal… Ne kadar da çekici…
We are just a moment in time
Künye
İsim: Mizuno Kyousuke
Yaş: 18
Cinsiyet: Erkek
Element: Raiton
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Alım Gücü: 4 - Orta-Düşük Gelirli/10

Resim
Profil
Güç: 3
Çeviklik: 4
Kondisyon: 5
Potansiyel: 5
Varlık: 6
Zeka: 7

Resim
Eksiklikler/Özürler
Bulunmamakta.

Ninjutsu
Raiton•Yusubi no Jutsu (D-Rank)
Raiton•Dendou no Jutsu (D-Rank)
Raiton•Kangehika (C-Rank)
Ninpou•Shunshin (D-Rank)


Genjutsu
Houkibo Disiplini (C-Rank)
Teishi no Jutsu (C-Rank)
Kori Shinchuu (C-Rank)
Shibou no Jutsu (B-Rank)


Beceri Listesi


Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
Resim

A blink of an eye
Kullanıcı avatarı
Mizuno Kyousuke
 
Mesajlar: 15
Kayıt: 11 Eki 2014, 14:07

Re: Mutluluk Üzerine

Mesajgönderen Yui Yuichi tarih 26 Eki 2014, 23:38

Gencin havada süzülürken gözler önüne serdiği yüz ifadesi dikkatimden kaçmış değildi. Sanki bundan haz alıyor ve bu işi yaparken bile eğleniyordu. Eğlencenin anlamını çözmüş bir adamla mı karşılaşıyordum yoksa eğlenceyi, eğlenmeyi sıradan olaylara yedirmeyi başarabilen birisiyle mi? Bu düşünce, aslında bu soru kafamın en ücra köşelerinde bile yankılanmıştı. Sakin bir şekilde adama yaklaşırken bu soruyla boğuşuyordum. Ancak bunu dışardan anlamak pek mümkün değildi elbette. Karşımdaki gencin bunu anlamamış olması, anlamayacak olması benim istediğim şeydi.

Bakışlarındaki sıcaklığı görmüştüm. İlk an önemlidir! Bu söz karmaşık hayatın içinde çokça söylenen ve çok kez anlam bulan önemli sözlerden birisiydi. Karşılaştığımız kişilerde ilk baktığımız özellik fiziki yapısı oluyordu kesinlikle. Yüzünün yapısı, uzuvlarının yüz üzerindeki dağılımı ve vücudunun şekli. Boyu, kilosu ve bu oranı sağlayıp sağlayamamış olması. Güzel ve yakışıklı kavramı öne çıkıyordu elbette. Fiziksel olarak etkilenme ilk olarak gerçekleşen durumdu. Bu karşı cinsler ve hemcinsler için geçerli sayılıyordu ki doğruluk payı oldukça fazlaydı. Karşı cins için etkilenme, hoşlanma olarak anlam bulan söz hemcinslerimiz için saygı ve güven olarak anlam buluyordu kimi zaman. Elbette tersi olduğu durumlarda çok sık rastlanıyordu. Ben kendime baktığımda pek mutlu olamıyordum. Başkasının gözünden bir kolu olmayan yüzünde gizleyemeceği bir yara taşıyan birisi. Akılma gelen ilk şey şu oluyordu. Bu serseri ne yaşadı da bu hale geldi! Benim geçmişim hakkında bilgisi olmayan insanların yaptıkları yorum buydu ve ben o kişilere hak veriyordum.

Bu defa farklı olmuştu. İğrenmiş ve zorla konuşmak zorunda kalmış bir yüzden farklı bir şeyler vardı karşımda. Genç adam Amegakure' ye ait olmayan gözleriyle beni süzmüş ve tüm içtenliği ile karşıma dikilmişti. Hatta bana ne aradığını ne için uğraştığını söylemiş ve bunu benimle paylaşmıştı. Bana güveniyor olmalıydı düşüncesi bedenimi sarmaya başlamıştı. Elbette çabuk güvenen birisi değildim ama yıllardır peşinde koştuğum ailenin temelini atmak için elime bir fırsat geçtiğini hissediyordum.

Kan kızılı gözleri ve saçları ile farklı birisi olduğunu ilk bakışta söyleyebileceğim bu kişi az önce yaptığı açıklama ile bunu tekrar ispatlamıştı. Yüzündeki kendisine has gülümsemesi ve ortada yapmış olduğu bir yanlışlık yokken bunu izah etmeye çalışıyor olması bir hayli ilginç gelmişti bana. Genelde özür dileme yetisine karşı oldukça olumsuz bakan ben bu çocuğun niye böyle davrandığını sadece farklı olduğu için böyle yaptı diyerek açıklama getirebiliyordum. Oldukça yüzeysel ve basit bir açıklama olsa bile meraklı yanımı geçiştirmek için başarılı olmuştum. Çünkü fazla merak beni her zaman belaya sürüklemişti ve yine öyle olacak bile onun esaretine, egemenliğine istemsizce girmiştim ve bunun farkında değildim. Birazdan soracağım soru ile bunu anlayabilecektim ama dediğim gibi şu an bundan haberim yoktu.

Ekmeğimden kocaman birkaç ısırık alıp olabildiğince hızlı çiğneyerek bitirecektim. Hem tadını kaybetmemesi hem de karşımdaki kişiye karşı saygısızlık etmemek adına. Sakinliğimi korumak için ilk defa çaba sarfetmiyordum ve kızıl çocuğun kendisini tanıtmasına karşılık olarak ''Yui Yuichi. Ben de bir shinobiyim.''elimi ıslanmış yağmurluğuma silerken kendimi tanıtmayı ihmal etmemiştim. Ekmek parçacıklarından kurtulduktan sonra ''Ne arıyorsun? Maddesel olmayan bir şey...''... Kısa bir düşünme faslından sonra kelimelerin anlamlarını zihnimde belirginleştirerek ''Seni anlamadım. Maddesel olmayan bir şey derken neyi söylemek istiyorsun? Gözle görülmeyen gibi bir şey mi? Evet, değişik konuşuyorsun bence de. Görmediğin bir şeyi bulamazsın eğer bundan bahsediyorsan. Ama bulabileceğini düşünüyorsan ve nerede araman gerektiğin konusunda bir fikrin varsa sana keskin shinobi duyularım ve şahin gözlerim ile yardımcı olabilirim. Aramak benim işim. Gerçi aradığım çoğu şeyi bulamıyorum. Mesela geçen günlerde çorabımı kaybettim ama nerede olduğu konusunda bir fikrim yok. Bende gittim yenisi aldım. Çözüm çok basit aslında. Hahaha...''
Çok az kişi kınından çıkardığı kılıcını tekrar kınına sokmayı başarır.

İsim:Yui Yuichi
Yaş:20
Cinsiyet:Erkek
Element: Fuuton
Seviye:C-Rank
Rütbe:Chuunin

Alım Gücü:3. Seviye/ 2 Puan
Kullanılabilir Gp:2

Güç: 8
Çeviklik: 7
Kondisyon: 6
Potansiyel: 3
Varlık: 1
Zeka: 5

Eksiklikler:

Şizofreni:
Yaşadığı yalnızlık, ailesi ve sevdikleri tarafından dışlanmış olması ve ormanda geçirdiği zor günler onun akli dengesinde bozulmaya neden olmuştur.

Eksik Kol:
Vahşi hayvanların sonucunda sağ kolunu dirseğinin altından itibaren kaybetmiştir.

Steril:
Küçük yaşta bu şekilde olduğunu öğrenmiş ve artık bununla yaşamak zorunda olduğunun farkındadır.

Sensör Yeteneği:

Meishou-dou/D-Rank

Taijutsu:
Kendou- A Rank

Tsukikage no Mai, B Rank


Beceri Listesi:
Kendou- 10 / Katana Kullanımı-6

Eşyalar:
5. Seviye Özel Yapım Katana/ 4. SeviyeKatana
Kullanıcı avatarı
Yui Yuichi
 
Mesajlar: 40
Kayıt: 14 Eyl 2014, 12:00

Re: Mutluluk Üzerine

Mesajgönderen Mizuno Kyousuke tarih 27 Eki 2014, 19:40

Yabancının adı birden Yuichi oluvermişti benim için. Yarası, eksik kolu ve elindeki hafif ıslanmış ekmeği ile bir isme dönüşüvermişti yabancılığı. En azından bu rahatlatıcıydı. Karşımdaki kişinin adını bilmek, onun hakkında daha çok öğrenebilmiş olmak belki de gereksiz olsa da bir doygunluk hissi yaratıyordu. Artık ondan bahsederken bir yabancı dememenin verdiği hoşluğu hissediyordum kısacası. Ancak bundan sonra duyduklarım içimde en ufak bir tatmin hissi yaratmıyordu. Kafamdaki soruları kimse ile tartışmak veya arayışımı birisi ile yapma derdinde olmamıştım hiçbir zaman. Ancak en azından kafamdakiler hakkında birkaç kelam ettiğimde, karşıma sıradan düşüncelere sahip bir insanın bulunmamasını yeğlerdim. Ne var ki bu aradığımı bulmak epey güçtü. Çünkü günümüzde neredeyse tüm insanlar basit canlılara dönüşmüştü. Sorunların çözümünü basitlik ile sadeleştirebildiklerini inanıyorlardı. “İnsan alışkanlıklarının çocuğudur.” demiyor muydu zaten? Dünün basitliği bugünün sıradanlığına dönüşmüştü artık ve bu çerçeveden baktığında “kayıp bir çorabı aramak” gerçekten de “gereksizdi.” Aramak yerine almak daha cazipti ne de olsa. Bu yüzden sade bir tebessüm vardı gözlerimde. Suratım gülemiyordu birkaç saniye öncesinde olduğu gibi.

Kendim dışındaki insanları hiçbir zaman hor gören bir tip olmadım ve olmamak için de gayret ediyordum. Bu yüzden en dar kafalı insanla bile konuşmamak gibi bir ahmaklık yapacak değildim. Karşımdaki Yuuichi yabancısını da söylediği bir şeyden dolayı giyotine gönderecek de değilim. Zaten bu benim haddime olan bir şey de değildi. Ancak kafamdaki yoğun düşüncelere karşı aldığım küçük bir basitlik, tüm çarklarımın durmasına neden olmuş gibiydi. Gözlerimdeki tebessümü zorla yüzüme yaymak istesem de, kaskatı kesilmiş dudaklarımın çatladığını duyuyor gibiydim. Aldığım nefes ciğerlerime nüfuz ederken, artık ateş böcekleri beni yakamıyordum. Yağmur damlalarına dönüşen mucizem, şimdi üşümeme sebep oluyordu. Yavaşça silkinirken, çarklarımı tekrar zorlamaya başladım. Gıcırtılı bir başlangıç yapan çarklarım, antika bir saatini anımsatıyor ses olarak. Eminim ki bunun görseli ile karşılaşsam, yine bir antika olduğunu görürdüm. Ancak şu anlık bu zoraki çalışma ihtiyacımı karşılayabilirdi.

Birkaç derin nefesin ardından Yuuichi yabancısına tekrar tebessümle bakmayı başarabilmiştim. Gözlerimdeki yaşam enerjisinin solmamasına dikkat ederek ve sözlerimin küstahlık rütbesine ulaşmasını engelleyecek bir ses tonu ile “Peki kayıp çoraplarına ne oldu?” diye sordum. “Şu an bir çift yeni çorabın var ve eminim onlar da kaybettiğin çorap kadar güzeldir. Ama kayıp çorabın hala mevcut, sadece bulunmayı bekliyor. Onu bulursan, hala sana hizmet edebilecek. Bunun dışında, kaybolan bir çorabın yenisini almak oldukça basit, ancak kaybettiklerimiz ya geri alamayacağımız şeylerse?” diye sordum Yuuichi’ye. Kafasında tam olarak şu an hangi soruyu net bir şekilde sorduğumu bilebiliyordum. Onun gibi acı hatıralara sahip birine “kaybettiklerinden” bahsetmek tek bir anlama yol açabilirdi. Tabi bu dediklerim, gecenin bir vakti, yağmurun altında ekmek yemeyen, normal biri için geçerli olan düşüncelerimdi. Yuuichi’nin kastettiğim şeye vereceği reaksiyon konusunda yüzde yüzlük bir eminliğe haiz değildim. Fakat henüz Yuuichi ile işim bitmiş değildi. Aslında tam ihtiyacım olan kişi olduğu bile söylenebilirdi. Bu yüzden Yuuichi’nin soruma bir cevap vermesine fırsat vermeden bir kez daha konuşmaya girecektim. Omuzlarımı biraz daha dik bir konuma getirirken “Yuuichi-san… Arayış her zaman kayıplardan oluşmaz. Bazen bilinmezliğin de arayışa konu olması gerekir ki, bilinmezliğin bilgisi ile bilinir kılalım bilgiyi. Arayışım da tam böyle bir şey sayılır. Varlığını inkar edemediğimiz ama sebeplerine erişemediğimiz bir şey de diyebilirim. Okuduğum bir kitapta aynen şöyle yazıyordu Yuuichi-san...” dedikten sonra bakışlarımı biraz daha keskinleştirecektim. Aklımın ücra noktalarında tozlu sayfalarını çevirdiğim kitaptaki altı çizili cümleleri bulmam uzun sürmemişti. Bu yüzden gözlerimi Yuuichi’nin gözlerinden ayırmadan “Bu dünyada ne mutluluk vardır ne de mutsuzluk. Yalnız en büyük ümitsizliği tatmış kişi en büyük mutluluğu hisseder. Yaşamın güzelliğini anlamak için ölümü istemiş olmak gerekir.” dedim. Bana ait olmayan, ancak benden çıkan cümlelerin Yuuichi’nin aklına tam girmesi ve onun bu cümleleri sindirmesi için konuşmama birkaç saniyelik esi uygun görmüştüm. Bu sürenin sonunda ise “Ben hayatımda hiçbir zaman ölmek istemedim ve büyük ümitsizlikler dergahına da katılmadım. Seni üzmek veya rahatsız etmek istemem, ancak sana baktığımda acı anıların içinde kalmış birini görüyorum. Bu acılarınla da ümitsizliğin anlamını bildiğini varsayıyorum. Bu yüzden bana söyler misin, mutluluk yoksa bunu nasıl hissedebiliyoruz?” diye soracaktım. Konuşmamın Yuuichi’yi konunun içine çeker nitelikte olmasını planlıyordum başından beri ve bu konuda hakkında Yuuichi’den bir şeyleri duyabilmeyi ümit ediyordum. İşte benim en büyük ümitsizliklerimden biriydi bu… Bir alışkanlık çocuğu olsaydım, şu an yitik olmam içten bile değildi!
We are just a moment in time
Künye
İsim: Mizuno Kyousuke
Yaş: 18
Cinsiyet: Erkek
Element: Raiton
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Alım Gücü: 4 - Orta-Düşük Gelirli/10

Resim
Profil
Güç: 3
Çeviklik: 4
Kondisyon: 5
Potansiyel: 5
Varlık: 6
Zeka: 7

Resim
Eksiklikler/Özürler
Bulunmamakta.

Ninjutsu
Raiton•Yusubi no Jutsu (D-Rank)
Raiton•Dendou no Jutsu (D-Rank)
Raiton•Kangehika (C-Rank)
Ninpou•Shunshin (D-Rank)


Genjutsu
Houkibo Disiplini (C-Rank)
Teishi no Jutsu (C-Rank)
Kori Shinchuu (C-Rank)
Shibou no Jutsu (B-Rank)


Beceri Listesi


Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
Resim

A blink of an eye
Kullanıcı avatarı
Mizuno Kyousuke
 
Mesajlar: 15
Kayıt: 11 Eki 2014, 14:07

Re: Mutluluk Üzerine

Mesajgönderen Yui Yuichi tarih 29 Eki 2014, 22:26

Bir sıkıntı sarıvermişti etrafımı anlamsızca. İstemediğim şeyler, duymaktan nefret ettiğim ve geçmişin gizli sayfalarında sakladığım puslu olaylar sanki gün yüzüne çıkarılmak isteniyormuş gibi hissetmiştim. Bir an olanlar gözlerimin önünde canlanmıştı. Ölürken yaşadıklarınız film şeridi gibi gözünüze görünürler ve yaşadıklarınızdan pişmanlık duyarsınız. Ölmediğim için bunun doğruluğu konusunda emin olmasam bile bu şehir efsanesine inanmak zorundaymışım gibi geliyordu ve inanmıştım da. Anılar, buz dağının suya batmış kısmına sakladıklarım ve gün yüzüne çıkmak için gecenin derinliğini sabırsızlıkla çeken acı olaylardı benim için. Ortam oldukça uygundu ve kızıl saçlı genç benim rüyam daha doğrusu kabusum olmak istiyor gibiydi. Oldukça karmaşık cümleler ardı ardına sıralanmış ve konuşmam engellenmişti. Umutsuzca dinlemek zorunda kaldıklarımı hazmetmeye, sindirmeye çalışıyordum. Bu gecenin vaktinde sindirmek zorunda kalacağım tek şeyin ekmek olduğunu düşünürken bunca sözün kafama hücum etmesi beni yormaya başlamıştı. Zihinsel yorgunluk hat safhaya ulaşmaya başlamıştı.

Kafam iyice karışmış olsa bile geçmişim hakkında konuşulması konusunda pek istekli olmadığım su götürmez bir gerçekti. Geçmişte yaşanalar kötüyse geçmişte kalır, iyiyse gereli olduğu zamanlarda hatırlanırdı. Sürekli geçmişte yaşadığımız iyi şeyleri hatırlayarak yaşadığımızı düşünün. Geçmişe duyulan özlem ve o anın içinde olamamanın verdiği hüzün. Bu şekilde yaşanmışlıklar iyi olsa bile üzüntüyü getirip, getiremeyeceği bilinemezdi. Biraz çocuklardan daha doğrusu bebeklerden bahsetmek istiyorum. Hiç bir bebeğin uzun süreli bir küslük kırgınlık yaşadığını? Bir çocuğa kızdığımızda onun daha küçük olduğunu bizi anlamayacağını düşünebiliriz ancak kızgınlığımız karşısında verdiği tepki hatta kızgınlığımıza uygun tepki veriyor olması bile onun olayı kavrayabildiğinin oldukça büyük bir göstergesidir. İşte çocuk eğer bunları geçmişe atıp unutmazsa çok kısa bir süre sonra güler yüzüyle karşımıza çıkamaz ve bizim bozulan asabımızı tamir edemezdi. Ben mutlu olmak için, yeniden başlayabilmek adına geçmişi silmişken bu kızıl gözün bunu kurcalaması hoş değildi.

Sorduğu sorulara cevap verecektim çünkü bana önyargısız yaklaşan nadir insanlardan hatta bana bu şekilde yaklaşan ilk insandı. İçindeki iyiliğin farkındaydım. ''Kayıp çoraplarımı aramıyorum. Onları özgür kıldım, birisine hizmet etmek zorunda değiller artık.''Çorapları bulmam gerektiğini düşünmüyordum. Yoksa bunca süre boyunca bir çift çorabı bulamayacak kadar aptal değildim.

''Az önce karnımı doyurdum ve tokum. Tok olmak benim rahatlamam sebep olduğundan dolayı mutluyum. Geçmişin ümitsizliği, acıları, yaşanmışlıkları orada kaldı ve orada kalması gerekiyor. Ders alınması gereken yerlerden ders alındı ve bunun kurcalanmasını mantıklı bulmuyorum.''

Bilinmezlik konusunda ona hak vermiştim. Bu hak verme benim anladığım kadardı elbette. Sonuçta bilinen bir şeyi aramanın bir mantığı yoktu. Hangi aptal karşısında duran şeyi bulamayabilirdi?''Bilinen bir şeyi aramak zaten mantıksız. İnsan bilinmeyeni aramak zorunda. Bilinmezliğin konu değil amaç olması daha hoş gibi. Bilinenlerin öncülüğünde bilinmeyenlere ulaşmak uzun bir yol. Hedefler bizim yaşamımıza yön verir. Hedeflere ise yaşamımız yön vermektedir. Yani demek istediğim şey bilinen, bilinmeyenin gölgesidir. Gerçeği görmek için belki de bilinenleri gizlememiz gerekir.''. Her ne kadar karmaşık konuşsam bile bunlar bildiğimden değil akfamın oldukça karışmasından kaynaklanıyordu. Bir nevi istemsiz olarak dile getiriyordum bunca şeyi.

Ümitsizlik! Bu konuda emin değildim aslında. Ümitsizlik derken tam olarak neyi kaset ettiğini anlamamış olsam bile anladığım kadarıyla cevap vermem gerekiyordu.''Ümitsiz değilim. Hayata karşı ne yaşamış olursam olayım her zaman canlı baktım ve bakıyorum da. İstediğim tek bir şey ve bir gün bunu bulacağım ümidi ile yeni bir güne uyanıyorum. Acıyı, korkuyu, yalnızlığı yaşadım ama ümitsiz olmadım. Belki de dediğim gibi mutluluk ihtiyaçların giderilmesi sonucunda bazı duyguların ve hislerin evrimleşmesidir. Belki de ümitsizliğin ne olduğunu bilmiyorumdur ve bu yüzden yaşamadığımı düşünüyor olabilirim.''içimden al sana demek gelmiş olsa bile oldukça sofistik bir konuşma esnasında bunu yapamazdım. Amacım felsefik konuşmaktan ziyade kızıl saçın kafasını karıştırmaktı. O benimkini karıştırıyorsa ben de karıştırırım.


Yoğun bir şekilde okul ve bazı işlerim ile ilgilenmem gerekiyor bu yüzden gecikiyorum, özürlerimi sunarım.
Çok az kişi kınından çıkardığı kılıcını tekrar kınına sokmayı başarır.

İsim:Yui Yuichi
Yaş:20
Cinsiyet:Erkek
Element: Fuuton
Seviye:C-Rank
Rütbe:Chuunin

Alım Gücü:3. Seviye/ 2 Puan
Kullanılabilir Gp:2

Güç: 8
Çeviklik: 7
Kondisyon: 6
Potansiyel: 3
Varlık: 1
Zeka: 5

Eksiklikler:

Şizofreni:
Yaşadığı yalnızlık, ailesi ve sevdikleri tarafından dışlanmış olması ve ormanda geçirdiği zor günler onun akli dengesinde bozulmaya neden olmuştur.

Eksik Kol:
Vahşi hayvanların sonucunda sağ kolunu dirseğinin altından itibaren kaybetmiştir.

Steril:
Küçük yaşta bu şekilde olduğunu öğrenmiş ve artık bununla yaşamak zorunda olduğunun farkındadır.

Sensör Yeteneği:

Meishou-dou/D-Rank

Taijutsu:
Kendou- A Rank

Tsukikage no Mai, B Rank


Beceri Listesi:
Kendou- 10 / Katana Kullanımı-6

Eşyalar:
5. Seviye Özel Yapım Katana/ 4. SeviyeKatana
Kullanıcı avatarı
Yui Yuichi
 
Mesajlar: 40
Kayıt: 14 Eyl 2014, 12:00

Re: Mutluluk Üzerine

Mesajgönderen Mizuno Kyousuke tarih 06 Kas 2014, 21:01

Konuşma sırası artık Yuuichi'nindi. Bilgiler verilmiş, imalar yapılmış ve soruları sorulmuştu. Belki gaddarca bir tutum izlemiştim ve sorulmaması gerekenleri, daha henüz yeni varlığı ortaya konmuş biri olarak, belki de densizce, Yuuichi'ye yöneltivermiştim. Elbette bundan hissettiğim güven hissinin payı yadsınamaz kadar fazlaydı. Ne var ki gaddar olarak tanımlayabileceğimiz bu hareketimin temeli güven değildi. Bilmek kelimesinin yanına yakıştırılmış ufak bir istemek ile hareket ediyordum sadece. Çaresiz bir insan veya düşüncelere boğulmuş bir filozof değildim. Hiçbir zaman iki kategori içerisinde de olmayacağımı düşünüyordum. Birincisi konusunda bu denli emin olmasam da, ikinci kategoriye giremeyeceğimi düşünüyordum. Zira bu kategorideki insanların önünde saygı ile eğilinmeliydi sadece. Ben hiçbir zaman insanların önlerinde saygı ile eğilecekleri bir insan olacağımı düşünmüyordum. Aksi düşünceler kendimi üstün görmek olurdu zaten. Eğer öyle bir durumda olsaydım, şu anda Yuuichi ile bir şeyler konuşuyor olmaz ve onun ağzından çıkanların bir kutsal kitap söylemi vasfı olduğunu düşünerek hareket etmezdim.

Karşımdaki kişinin basit bir insan olduğunu düşünüyordum. Bunu ondan gizlemeye çalışsam da, ilk konuşmalarımızla edindiğim fikir buydu. Yani küstah bir önyargıdan fazlası ile hareket ediyordum. Ancak şu anda söyledikleri ile ufkumun derinliklerine kattıkları beni etkilemeye yetiyordu. Söylediklerine katılıp katılmadığımı bile bilmiyordum henüz, ancak dinlemek hoşuma gidiyordu düşüncelerini. Bu yüzden seviyordum insanları işte... Basit olarak düşündüğümüz insanların bile kendilerine sakladıkları fikirleri gün yüzüne çıkardıklarında hepimizi şaşırtabilecek kapasite olduklarını görmek birkaç duygu dolu gözyaşına bedeldi. Bu sebeple de içindeki hayranlığın gizlenmediği bir tavırla dinliyordum Yuuichi'yi. En azından niyetim, içinde bulunduğum hoşnutluğu kendisine aksettirebilmekti.

Şimdi sırada düşünme faslı vardı... Esas sancılı süreç buydu ve bu süreci kısa bir süre içinde halletmem gerektiğinin bilincindeydim. Yuuichi'nin sözlerindeki önemli noktaları çıkarmıştım kendimce ve bu cümleler üzerinde değerlendirmelerimi yapıyordum kendimce. Doğru veya yanlış olduğunu düşünmeden, çarklarımı çalıştırıyordum sadece. İlk noktada, kendimi tam ifade edemediğim bilinmezliğin arayışı üzerineydi. Yuuichi'ye bahsettiğim bilinmezlik, yokluk anlamında veyahut varlığın sezdiğimiz ancak sebebini net ortaya koyamadığımız şeylerdi. Daha doğru en basit açıklaması olarak bu gelmişti ilk olarak aklıma. Bu yüzden düşünce faslıma bir ara vererek bakışlarımı Yuuichi'ye döndürmüştüm. "Bilinmezlik dediğim şey, aklına düşenden farklı." diye başladım konuşmama. Kısa bir esin ardından "Bilinen bir şeyi aramak aslında çok da mantıksız değil. Mesela kayıp çorapların Yuuichi-san... Var olduklarını ve kayıp olduklarını biliyorsun. Bu sebeple de arıyorsun. Keza olayı benim açımdan somutlaştırırsak, mutluluğun var olduğunu biliyorum, ancak yine de onu aramaya koyuluyorum. Aslında bu bir paradoks benzeri gibi de... Var olduğunu bilmek, aramak, sebebini bilmemek ve yine aramak..." dedim. Bir anda ne konuştuğunu bilemeyen bir adama döndüğümü düşünmem kesmişti konuşmamı. Çünkü arayışımın temelini anlatması, düşündüğüm kadar kolay olmuyordu. Düşünme ve konuşmanın bambaşka işlevler olduğunu fark etmiştim sanki o anda... Her zaman söylenen bir şeydi şu sözler: "İnsan dili kadar düşünür." Bu cümle ile kastedilen, dile hakimiyet olsa da, dilin kullanımını dışa yansıtamadığımız şeylerin düşüncesinin de zorluğu bir kez daha kanıtlanıyor gibiydi. Dağılan kafamı tekrar toparlamayı deniyordum şu anlarda. Yuuichi'nin daha fazla beni tırlatmış bir insan olarak görmesini istemezdim. Sonuçta insanlar sosyal hayvanlardı ve bu sosyalliğimi düşüncelerimin arasına kafamı gömerek sağlayamazdım.

Bir şeyin cevabını arayan insanlara verilebilecek en kötü yanıt, cevabın hiç olmadığını söylemek olabilir. Bunun yanında bir başka kötü yanıt, düşüncelerinden onu uzaklaştıracak ve zaten yorgun zihnini daha da yoracak şeyler söylemektir. Kısa zaman diliminde verilen bu cevaplara karşı beyinden gelen kokulu dumanlar bir cevap mahiyeti taşıyacak olsa da, uzun dönemde bakıldığında yararlı bir faaliyet olabilir. Yuuichi'nin cümlelerinin üzerimde etkisi de tam olarak bu şekilde denilebilirdi. Söyledikleri düşüncemin çıkış noktasına aykırı, ancak bazı düzlemlerde de paraleldi. Bu benim açıdan en kötü sonuçla eş değerdi. Onun basit bir insan oluşu, sözlerinin de basitlik taşıdığı anlamına gelmezdi ve bu yüzden de, her bir söylediği bambaşka uçlara gidebilecek birer hipotezdi. "Bilinmezliğin konu değil amaç olması daha hoş gibi.", "Bilinen, bilinmeyenin gölgesidir.", "Gerçeği görmek için belki de bilinenleri gizlememiz gerekir.", "Mutluluk ihtiyaçların giderilmesi sonucunda bazı duyguların ve hislerin evrimleşmesidir." Cümlelerin her birinin sahibi Yuuichi'ydi ve her biri de üzerinde ayrı ayrı düşünülmesi gereken şeylerdi. Bu sebeple tek cümleden yola çıkarak bir sonuca varmak niyetinde değildim. Yuuichi sahip olduğu basitliğinin altında derin düşüncelere yol verebilen birisi olarak da görünüyordu artık gözümde. O basit değil, basitliği seçmiş biriydi... Bu gülümsemem için yeterli bir sebepti.

Yuuichi'nin üzerinde kenetlenen gözlerimi ondan hiç ayırmadan konuşmaya başladım tekrar. Hocalığı ona devrettiğimi belirtecek şekilde "Bunları duymak benim için büyük şans Yuuichi-san. Lütfen devam et ve sahip olduklarımın üstüne koyabileceğim tuğlalarım olsun." dedikten sonra gülümsememi ufak bir kahkahaya dönüştürerek "Veyahut sahip olduklarımı yıkacak bir güç ol." dedim. Bu biraz da Yuuichi'nin aklındaki düşünceleri sömürmek için başvurduğum bir yoldu. Ona cüretkar bir teklifte bulunarak, sahip olduğu her bir düşünce zerresini beynimde sindirme niyetindeydim. Bu yüzden onun söylediklerini yanlışlama gibi gereksiz bir gayret yerine, onun düşüncelerini özümseyip gelecek davranışımı buna göre sentezlemem daha doğru olacaktı.
We are just a moment in time
Künye
İsim: Mizuno Kyousuke
Yaş: 18
Cinsiyet: Erkek
Element: Raiton
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Alım Gücü: 4 - Orta-Düşük Gelirli/10

Resim
Profil
Güç: 3
Çeviklik: 4
Kondisyon: 5
Potansiyel: 5
Varlık: 6
Zeka: 7

Resim
Eksiklikler/Özürler
Bulunmamakta.

Ninjutsu
Raiton•Yusubi no Jutsu (D-Rank)
Raiton•Dendou no Jutsu (D-Rank)
Raiton•Kangehika (C-Rank)
Ninpou•Shunshin (D-Rank)


Genjutsu
Houkibo Disiplini (C-Rank)
Teishi no Jutsu (C-Rank)
Kori Shinchuu (C-Rank)
Shibou no Jutsu (B-Rank)


Beceri Listesi


Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
Resim

A blink of an eye
Kullanıcı avatarı
Mizuno Kyousuke
 
Mesajlar: 15
Kayıt: 11 Eki 2014, 14:07

Re: Mutluluk Üzerine

Mesajgönderen Yui Yuichi tarih 16 Kas 2014, 11:53

Bu sohbet uzayacak gibiydi. Bana öyle bir izlenim vermişti ve yağan yağmurun altında ıslanmaya devam ediyorduk. Karnımı doyurmuştum haliyle mutluydum. Çünkü tokluk hissiyatım az önce söylediğim gibi evrimleşmişti. Mutluluğu arayan bir adamla karşılaşmıştım. Bir arayışı vardı ve benimle ortak noktası işte tam burasıydı. Herkes bir şeylerin peşindeydi. Kimisi katil olup ün yapma derdinde kimisi insanlar için uğraşıp çabalama... Bu düşünceler karşıtlıkların gözlerimin önüne gelmesini sağlamıştı. İyi ve kötü, karanlık ve aydınlık. Devam eden savaşlar, cinayetler ve bunlara karşı durmaya çalışanlar. Hayatın ilginçliği ve ne kadar gereksiz bir çatışma içinde olduğunu mu düşünmeliydim yoksa safımı belirleyip savaşın içinde mi yer almalıydım? Ame' ye ait olmayan bu çocuk benim hiç yapmadığım, nadir bile demiyorum hiç yapmadığım şekilde düşünmeme neden olmuştu. Zihinsel olarak bir aktivite içine girmemi sağlıyor buna mecbur bırakıyordu. İlk başta bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkan cümlelerimi tarttığımda aslında saçma şeyler söylemediğimi fark etmiştim.

Nerede, hangi cephede savaşmam gerektiğim konusunu bir süre daha düşünmem gerekiyordu. Bir shinobi, bir savaşçı, bir ölüm fedaisi olarak bakmalıydım belki de hayata. Kendimi incelediğimde bir çok fiziksel yaranın yanında birçok zihinsel ve ruhsal acılar. Depresif bir ruh halinden ziyade bir arayış içinde olan birisi. Fiziksel olarak bir savaşın içinde yer alıyor olsaydım yeteneklerim benim en önde çarpışmamı zorunlu kılacaktı. Seçme şansım olmayacak ve en önde ölüme en yakın olan kişi ben, bizler olacaktık. Olaya bu acıdan yaklaşmanın pek faydası yoktu.

Amacım üzerinden mi gitmeliydim? Bir aile, güven ortamı oluşturmak ve saygı duyulası bir kişi. Bu benim nirvanaya ulaştığım noktam olacaktı, bu amaç için kalbim atıyor ve bir cama yaklaştığımda onu buğulandırabiliyordum. Sorulması gereken soru kesinlikle bu olmalıydı. Benim amacım, istediklerim ve yaşamak için uğraştığım hayat neredeydi? Hani cephe için savaşıyordu? İyi mi yoksa kötü mü? Karanlığın esiri mi olmuştum yoksa aydınlığın bir parçası mı? Buna karar veremiyordum şimdide. Bencil, daha doğrusu bundan ziyade kişisel bir isteğim vardı benim. Mutlu olmak için bunu yapmam gerekiyordu ve kırmızı gözlü çocuk mutluluğun peşindeydi. Onun hedefi daha uzaktı sanki. Elle tutulmayan gözle görülmeyen ama hissiyat olarak zirve sayılabilecek bir yerde yaşayan bir... İsim bile vermemiştim daha doğrusu nesne, varlık, şey bile diyemiyordum mutluluk için. Herkesin söylediği gibi duygu diyebilirdim veya az önce düşündüğüm şekilde hissiyat olarak geçiştirebilirdim ama bu Ame' ye ait olmayan gözler mutluluğun aranılması gerektiğini ve farklılığını ortaya koyuyordu.

Yıkmak mı, yoksa inşasına yardımcı olacak bir tuğla parçası mı olmak mı? Doğru olan hangisi ya da ben bunu başarabilecek kapasitede miyim? Ame' nin yabancı gözü benden bunu istese bile ben bu yeterliliğe sahip olduğumu düşünmüyordum ancak fikirlerimi paylaşmak konusunda sıkıntım yoktu. ''Ame' nin yabancı gözü yıkmak mı doğru yoksa yapıcı olmak mı? Senin için hangisi doğru olacak. Buna benim karar vermem ne kadar doğru olur, doğruluğu olsa bile fikirlerini tam olarak kavramadan anlamadan bunu yıkamam. Mutluluğun peşindesin ama ya onu bulunca beklemediğin bir şey çıkarsa. Kafandakileri öğrenmek isterim. Mutluluğun senin için anlamı daha doğrusu arayışın sırasında rastladığın bulgular nedir? Mutsuzluk, mutlu olmanın değerine anlam katar çünkü yokluk olmadığı sürece varlık olmaz. Varlık olsa bile yokluğu bilmeyen birisi için varlık sonsuz olabilir ve bu sonsuzluğun sonu kendi önünü göremeyecek kadar yakın olabilir. Demem şu ki mutsuzluğu yaşamadan, mutlu olmayı becerebilecek misin? Yoksa mutsuzluğu yaşamış birisi misin? Başka bir soru mutlu olmak demek mutsuz olmak dememek anlamına mı geliyor? Mutsuzluğun zıttı mutlu olmak mı yoksa karşıtlık olgusuna ters bir durum mu?''

Sözcükler yağmur damlaları gibi ağzımdan çıkıvermişti. Ame yağmuru gibi uzun soluklu ve insanı oldukça ıslatacak şekilde. Ame' nin yabancı gözüne bunları sorsam da bunların cevabını bulmuş birisi değilim. Buz dağının görünmeyen yüzünde yatan düşünceler ve soruların bir uyarıcı tarafından açığa çıkarılması olmuştu bu sözcükler benim için. Ame' nin yabancı gözü benim için bir uyarıcı niteliğindeydi. Peki uyarıcıya karşı tepkim nasıl olacak, buna emin olmasam bile suya girmeden derinliğini net bir şekilde öğrenemem değil mi!
Çok az kişi kınından çıkardığı kılıcını tekrar kınına sokmayı başarır.

İsim:Yui Yuichi
Yaş:20
Cinsiyet:Erkek
Element: Fuuton
Seviye:C-Rank
Rütbe:Chuunin

Alım Gücü:3. Seviye/ 2 Puan
Kullanılabilir Gp:2

Güç: 8
Çeviklik: 7
Kondisyon: 6
Potansiyel: 3
Varlık: 1
Zeka: 5

Eksiklikler:

Şizofreni:
Yaşadığı yalnızlık, ailesi ve sevdikleri tarafından dışlanmış olması ve ormanda geçirdiği zor günler onun akli dengesinde bozulmaya neden olmuştur.

Eksik Kol:
Vahşi hayvanların sonucunda sağ kolunu dirseğinin altından itibaren kaybetmiştir.

Steril:
Küçük yaşta bu şekilde olduğunu öğrenmiş ve artık bununla yaşamak zorunda olduğunun farkındadır.

Sensör Yeteneği:

Meishou-dou/D-Rank

Taijutsu:
Kendou- A Rank

Tsukikage no Mai, B Rank


Beceri Listesi:
Kendou- 10 / Katana Kullanımı-6

Eşyalar:
5. Seviye Özel Yapım Katana/ 4. SeviyeKatana
Kullanıcı avatarı
Yui Yuichi
 
Mesajlar: 40
Kayıt: 14 Eyl 2014, 12:00

Re: Mutluluk Üzerine

Mesajgönderen Mizuno Kyousuke tarih 07 Ara 2014, 21:40

Konuşuyordu Yuuichi ismi ile adlandırılmış yabancı. İlk başta Amegakure'nin dinmek bilmeyen, dinmei halinde kıyamet alameti sayılan yağmurunun altında, bir parça ekmeği ile kendini besleyen pejmürde bir adamı ismi saklı yabancı. Bir teklif ve bir soru ile başlayan konuşmamızın daha başlarındayken, artık o ekmeğini kemirmek dışında başka dertleri olduğunu da ortaya koyan, ayrıca anlamsızlıklar silsilesi içinde bir parça anlam olmaya çalışan kelimelerin de sahibi olan biri oluvermişti. İnsanın en güzel yanı da buydu zaten. Sadece birkaç dakika içinde her şeyini değiştirebilirdi. İnsanlar bilmiyor olsa bile, bir insanın yapabileceği en zor şey, duygularının arasında gerçekten geçiş yapabilmesiydi. Bu bir oyuncunun güldüğü halde "Action!" direktifi ile beraber ağlamaya başlamasından çok daha öteydi. Bir gerçekti... Ancak bundan da zor olanı vardı. Düşünmeyen insanların düşünmeye sevk edilmesi ve hatta düşünceleri korkmadan dile getirebilmesi... En zoru buydu, zira bir korkağın şahine dönüşmesini gerektirecek kadar yamaçlı bir yola sahipti. Çoğu kez şahit olduğumuz gibi, bu tırmanışta nice ölüler doğmuştu ve nice prangalar takılmıştı beyinlere. Sırf düşünüyor diye ve de sırf düşündüklerini söyleyebiliyor diye. Her kesimden insan, sırf kendi kesiminde olmadığı için kesim işlemini yapıyordu "diğer" olarak adlandırılan tarafta olanların beyinlerine. Bunu yaparken de gurur duyuyorlardı üstelik. Kendi düşüncelerini dikte ettirmenin getirdiği korku ile hükmetmeye çalışıyorlardı zihinlere. Oysa elde ettikleri nefretti sadece. Nefretin en hasıydı belki de. Düşünmeye bile izin verilmeyen bir toplum yaratılıyordu ve bu toplumu değiştirmek imkansızdı. Kimse düşünemiyor, düşünen konuşamıyor, konuşan dinlenmiyor, dinlenen indiriliyor... İşte insan buydu. Dününde de bugününde de... Yedisinde de yetmişinde de... Liderken de sürüyken de... İnsan korkaktı sadece.

Yuuichi bu korkaklığını kırıp, karşısındaki yabancı bene açıklıyordu düşünceleri hiçbir korku duymadan. Bu bile onun iyi bir insan olduğunun göstergesi olabilirdi objektif bir niyetle dinlenildiği takdirde. Fesatlık uğruna feda edilmek istense, ilk sırada yer alırdı elbette, ancak niyetim bir kurban yaratmaktan ziyade düşüncelerimi ve dolayısıyla da ufkumu genişletmekti sadece. Bu sebeple en deli saçması sözler bile korkmadan söyleniyorsa, dinlemem gerekirdi. İnsanı ortaya koymak istiyorsam, bunu yapmaya zaten gönüllü olmalıydım. Bu sebeple Yuuichi'nin ağzından çıkanları, bozulmamış kutsal bir kitaptaki sözler gibi dinliyordum. Elbette bozulmuşluğu konusunda emin olamazdım ve kitabın içeriği de aklıma yatmayabilirdi. Ancak en azından her bir kelime beni düşündürüyordu ve düşünmek doğruyu bulabilmemdeki en kutsal ışıktı. Bu sebeple henüz daha sorgulamadan, sadece dinliyordum kelimeleri bile aklıma kazıyarak.

Her bir kelimesi, bir külçe altınmış gibi değerliydi Yuuichi'nin ve her bir kelimesini not ediyordum aklıma. Yuuichi bu aşamada arayışın bir varlık veya yokluk ve bu iki olgunun ilişkisine dayandırmaya başlamıştı. Her ne kadar henüz sorgulama aşamasında olmasam da, Yuuichi'nin bakış açısını makul olarak nitelendirebilirdim. Çünkü ilk olarak bahsettiğimiz şeyin soyutluğundan kurtulmamız gerekirdi. Zira soyutluğun üzerin soyutluk vasfı olan düşünceleri eklemek, zihin karıştırmak dışında faydalı olamazdı şu aşamada. Bu sebeple de fikirlerimizi somutluk düzlemine indirmeliydik ve bunun en basiti varlık ve yokluk kavramlarıydı. Elbette bu iki kavram ve aralarındaki ilişki onlarca farklı açıklama ile dile getirilebilirdi, ancak şu anda odak noktamız bu değildi. Ne benim ne de Yuuichi'nin niyetin bu iki kavramı kavramlaştırmak değildi. Bizimkisi daha ütopik bir hayaldi. Mutluluğun tanımını yapmaya çalışıyorduk çaresiz bir şekilde.

Konuşması bir soru ile sonlanan Yuuichi'de olan bakışlarım birkaç saniyeliğine Amegakure'nin karamsarlığına bürünmüştü. Aslında şu anki durumun epey ironik olduğunu bu şekilde fark edebilmiştim. Karamsarlığın hükmettiği bir hava vardı ve her zaman insanoğlunun gözyaşları ile özdeşleşmiş yağmur kemiklerimize işliyordu. Biz ise bu durumda Güneş'in nasıl bir şey olacağını tartışıyorduk Yuuichi ile. Şu an tıpkı Amegakure gibiydik. Güneş'in varlığını bilsek de, onu Amegakure sınırları içerisinde tam anlamı ile tasvir edemiyorduk. Bu da yine bir sözü getirmişti aklıma... Bir kez daha aklımın derinliklerinden gelen bir söz... Bakışlarımı tekrar Yuuichi ile kesiştirdiğimde "Sana bir şeyi nasıl bilebileceğini öğreteyim mi? Bildiğin zaman bildiğini, bilmediğin zaman ise bilmediğini anla." diyip susacaktım. Bu sadece söylediğim sözün Yuuichi tarafından özümsenmesi için verdiğim kısa bir esten ibaretti. Gerekli sürenin sonlandığına kanaat getirdiğimde "İşte bu şekilde diyor bir düşünür. Bildiğini veya bilmediğini anlamak. Ben şu anda neyi bildiğimi anladığımı sanmıyorum. Daha önce mutsuz olarak nitelendirebileceğim zamanlarım oldu, ancak bunlar gerçekten mutsuzluk muydu yoksa mutluluğun var olmamasıydı. Senin de dediğin gibi, mutluluk varsa mutsuzluk yoktur, mutsuzluk varsa mutluluk yoktur gibi bir döngünün olup olmadığı konusunda emin değilim. Aslında bana sorarsan, bambaşka bir durum daha var..." diyecektim. Bu sefer kafamdaki düşünceleri doğru cümleler haline sokmaya çalışacaktım ve bunu başardığımda kısa bir sessizliğin hüküm sürdüğünü fark ettim. Yağmur bile bizim konuşmamızı bölmek istemiyorcasına sessiz moda almıştı sanki kendini. Tekrar söze girmek için bir nefes aldıktan sonra "Mutluluğun varlığını anlayabilmek için ilk olarak şunu soruyorum: Mutluluk biz farkında olmasak da olan bir şey mi? Yani mutluluk hissetmediğimiz zamanlarda da var mı yoksa biz hissettikten sonra mı varlık kazanıyor? Gündelik hayatımızın rutin bir döngüsünde olduğumuzda bile yüzümüzün gülüyor olmasına bakarsak, mutlu olunduğu söylenebilir. Ancak yüzümüzde bir somurtma varsa, bu da mutsuzluğumuzu gösterir. Ancak ne gülümseme ne de somurtma varsa, durum nedir? O zaman mutluluğun veya mutsuzluğun olmadığını söylemek mümkündür, sadece biz bunları hissetme gereği duyduğumuzda ortaya çıkarlar. Fakat mutluluğu belli bir noktada olduğunu düşünürsek ama bu noktanın varlığını ortaya koyamıyorsak, durum nedir? Bu halde mutluluğu sadece bilmiyoruz demektir ve mutluluğu bilebilmek için başkaca etmenlerin devreye girmesi gerekir. Bu noktada bir sorun daha var, bu etmenler nelerdir? İlk duruma dönersek, ne mutluluk vardır ne de mutsuzluk, çünkü biz sadece ortaya çıkan sonuca bakarız. Yani sonucun mutluluk veya mutsuzluk olarak adlandırılması durumunda, sonuca kadar olan süreç içerisinde mutluluğun veya mutsuzluğun olmadığını söylemek zorunda kalmıyor muyuz?" diyecektim. Cümlelerimin en azından benim için bir parça karmaşıklığı kapsadığının farkındaydım ve bu yüzden de cümlelerimi anlaşılır kılabilmek için her zamankinden daha yavaş ve tane tane konuşmaya özen gösterecektim. Vurgulamak istediğim noktayı aşağı yukarı ortaya koymuştum ve bu aşamadan sonra kafam kendi düşüncelerim ve Yuuichi'nin sözleri üzerine çalışmaya başlayacaktı. Bu esnada da Yuuichi'ye attığı topa gelecek vuruşu beklemeye koyulacaktım.

Out: Konuya epeydir yazamadım, üzgünüm :( bundan sonra elimden geldiğince hızlı yazmaya çalışacağım, affına sığınıyorum.
We are just a moment in time
Künye
İsim: Mizuno Kyousuke
Yaş: 18
Cinsiyet: Erkek
Element: Raiton
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Alım Gücü: 4 - Orta-Düşük Gelirli/10

Resim
Profil
Güç: 3
Çeviklik: 4
Kondisyon: 5
Potansiyel: 5
Varlık: 6
Zeka: 7

Resim
Eksiklikler/Özürler
Bulunmamakta.

Ninjutsu
Raiton•Yusubi no Jutsu (D-Rank)
Raiton•Dendou no Jutsu (D-Rank)
Raiton•Kangehika (C-Rank)
Ninpou•Shunshin (D-Rank)


Genjutsu
Houkibo Disiplini (C-Rank)
Teishi no Jutsu (C-Rank)
Kori Shinchuu (C-Rank)
Shibou no Jutsu (B-Rank)


Beceri Listesi


Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
Resim

A blink of an eye
Kullanıcı avatarı
Mizuno Kyousuke
 
Mesajlar: 15
Kayıt: 11 Eki 2014, 14:07

Re: Mutluluk Üzerine

Mesajgönderen Yui Yuichi tarih 16 Ara 2014, 14:59

Konuşuyordu Ame' nin Yabancı Gözü. Bu isim ona oldukça yakışmıştı aslında. İçinde anlamlar barındırıyordu aynı ismi taşıyan kişi gibi. Amegakure' ye yabancı birisi miydi? Değildi, elbette ama bu isim bunu söylüyormuş gibi görünüyordu. Aslında oldukça basitti. Gözlerinin renginden bahsetmek istiyordum. Kelimelerin karmaşıklığı karşısında kaybolan, kaybolmayıp da çeşitli anlamlar kazanan bir isim olmuştu. Hoştu bence. Kendisi beğenmiş miydi? Önemi yoktu sonuçta bir şikayette bulunmamıştı bunu duyduğunda. Kelimeler karışıktı, karışıklı kafanın, düşüncelerin daha çok dağılmasına neden oluyordu. Bu da anlamsızlığı getiriyordu kendisiyle birlikte.

Bir şair bir dersliğe girmişti. Ünlü bir şairdi kendisi ve derslikte birkaç şiiri okunmuştu duygulara anlam yüklemeye çalışan adamın. Öğrenciler onu hayranlıkla izliyor ve izledikçe yeni keşiflerde bulunuyorlardı. Hem gördükleriyle hem işittikleriyle. Soru zamanıydı ve soru şu şekilde gelmişti. ''Burada ne anlatmak istediniz? Şunları, şunları mı anlatmak istediniz, kelimelere bu anlamları mı yüklediniz?''. Şair şaşırmış gözlerle, öğrencileri süzmüştü evvela. Ardından gülümseyerek ''Bunları ben mi yapmışım?''gibi bir yanıt gelmişti biraz dalgacı ama tamamen gerçekçi bir şekilde.

Demem o ki kelimeler anlamlar kazanıyordu insanların zihninde. Bu zihinlerin karmaşıklığındandı veya değildi. Bilemiyorum daha önce bu kadar düşünmemiş, düşünme zahemtinde bulunmamıştım. Böylesine kelimeler sarf edebileceğimi bile şimdi öğrenmiştim, Ame' nin yabancı gözü öğretmenim olmuştu elbette ki kendisi bunun farkında değildi. Bir şeyler öğrenmek hoştu ama karşınızdakinin farkında olmadığı kimliğini fark etmek daha bir güzel görünmüştü gözüme.

Kendisine has tarzıyla karmaşık cümleleri sıralamıştı ardı ardına. Kelimelerin yan yana gelmesiyle, o bin anlam yüklü kelimelerin yan yana gelmesiyle oldukça anlamlı cümleler kurulmuştu, anlayana. İçten ve dıştan... Düşünceleri ve söyledikleri anlamlıydı elbette. Düşüncelerini nereden biliyordum, bilmiyordum. Tahmin etmeye çalışıyordum ve bu konuda doğru sonuçlara ulaşabildiğim kesin değildi. Kesinliğin olmaması onu daha çekici kılıyordu. Sonuçta bilinmeyen ilgi çekiciydi ve ilgim o yöne kaymıştı çoktan. Yağmurun altında ıslanan bedenimizdi ve düşüncelerimiz ise tamamen kuru müdahaleye uğramamış olarak bizlere aitti! Böyle düşündükten sonra duraksamıştım. Söz hakkının bende olduğunu biliyordum ancak gerçekten düşüncelerimiz bizim miydi? Köyün amaçları, insanların gereksinimleri, dışlanmalar, hor görülmeler ve nicesi saf kalabilmiş miydik? Galiba, hayır. Kesinlikle, hayır demek daha doğru olacaktı ve bu şekilde değişmişti az önceki düşüncem çok hızlı bir şekilde.

Ame' nin yabancı gözü benim için karmaşık cümleler kurmuştu. Anlamak konusunda sıkıntılar çekiyordum ve söylenenleri tekrar tekrar düşünerek anlamlandırmaya çalışıyordum. Benim yüklediğim anlam onunkinden tamamen farklı olacaktı ve işte o tam bunun peşindeydi. Bildiğimi ve bilmediğimi anlamak. Kelimelere fazla anlam yüklemeye çalıştığımı fark ettiğim dank diyerek kafama çarptığında bu söz gözümün önünde buzlu bir camın arkasındaki beden gibi görünmeye başlamıştı. Net olmasa bile hangi canlı türüne ait olduğunu anlayabildiğim beden. Bu tam olarak anlamlandıramadığım cümlenin ardından söylenenler buzlu camın üzerindeki buğunun yavaş yavaş kalkmasına neden oluyordu.

''Mutlu olmanın kıstası gülümsemek veya mutsuz olmanın kıstası somurtmak mı?''aklıma gelen ve engel olamadığım kelime dizisi bu olmuştu. Mutluluk ve mutsuzluk için kıstaslar belirlenmişti. Kim tarafından belirlendiği belli olmayan kıstaslardı bunlar ve doğruluğu tartışmaya açık olsa bile toplum tarafından kabullenilmişti. ''Savaş alanında bir çocuğun kahkahlara boğulduğunu düşünelim. Gülümsemenin en uç noktası değil midir kahkaha atmak? Hemen yanı başında duran cesetler ve kızın sımsıkı sarıldığı oyuncağı. Cansız ve kansız bir bedenden medet umması ve bir sığınak olması için, onu kaybetmemek için onu sıkıca kavrayarak bedenine yapıştırması. O zaman onun mutlu olduğunu söyleyebiliriz, her ne kadar titreyen bedenini görüyor olsak bile. Genel kabulleri bir kenara bırakalım. Şu an insanlardan uzaktayız, en azından sen ve ben varız. Bilmiyorum söylediklerim mantıksız belki de ama bence böyle. Karmaşıklaştırmak istemiyorum hem söylerken hem anlarken.''bu şekilde daha açık konuşması gerektiğini vurgulamıştım kendimce. Kelimeler özenle seçilmeliydi hele ki benim gibi çok fazla düşünmeden yaşamaya çalışan birisi için. Aslında cümlesinin sonunda benim söylediklerime benzer bir şey söylemişti. Ancak durumun daha net bir şekilde anlaşılması için bir örnek vermenin iyi olabileceğini düşünmüştüm.

''Mutlu olmak, mutsuz olmak? Aralarındaki ilişki ne? Az önce bahsettiğim şeyler mi? Acaba mutluluğun olduğumuz zamanlar ve mutsuz olduğumuz zamanlar oldu. Ölümü yaşadım, yaşadığımı sandım. Ama hayattayım bir şekilde. Çocuktum savunmasız biriydim. Belki çocuk değildim gençtim ama ağlayacak yaşlardaydım. Güneşimiz yok varsa bile bulutların ardında. Onu göremiyoruz, ona özlem duyuyoruz. Ya yağmur giderse ve güneş gelirse. Güneş geldiğinde yağmurun olmamasından şikayetçi olacak mıyız? Varken değer bilmek yokken değerli şeyleri yanımıza alarak aramaya çalışmak. Belki de mutlu olmak için ölmek gerekir gerçekten. Ölüm son mudur? Mutsuzluğu yanımıza alarak mutlu olmanın peşinden koşmalıyız? Belki de mutsuzluğu yanımıza aldığımızda, onun ne olduğunu bildiğimizde mutlulukla karşılaştığımızda onu tanıyabiliriz. Yaşanan mutsuzluklar, mutluluğu getirecekse bunlara şikayet etmeden katlanmalı mıyız? Yoksa şikayet etmeden mücadele mi etmeliyiz? Mutluluk, mutsuzluğun sonucunda anlam mı kazanıyor yoksa?''. Söylenenlere karşılık verememiştim. Çünkü kafam iyice karışmıştı ve bu karışıklığı bir nebze gidermeden arayışa yardımcı olamazdım.


OUT: Yazıldığını yeni gördüm. Kusuruma bakmayın. Diğer konuma yazarken buna yazmamam ciddenbüyük ayıp oldu ama yazdığınızı yeni fark ettim. Benim hatam, özürlerimi sunuyorum.
Çok az kişi kınından çıkardığı kılıcını tekrar kınına sokmayı başarır.

İsim:Yui Yuichi
Yaş:20
Cinsiyet:Erkek
Element: Fuuton
Seviye:C-Rank
Rütbe:Chuunin

Alım Gücü:3. Seviye/ 2 Puan
Kullanılabilir Gp:2

Güç: 8
Çeviklik: 7
Kondisyon: 6
Potansiyel: 3
Varlık: 1
Zeka: 5

Eksiklikler:

Şizofreni:
Yaşadığı yalnızlık, ailesi ve sevdikleri tarafından dışlanmış olması ve ormanda geçirdiği zor günler onun akli dengesinde bozulmaya neden olmuştur.

Eksik Kol:
Vahşi hayvanların sonucunda sağ kolunu dirseğinin altından itibaren kaybetmiştir.

Steril:
Küçük yaşta bu şekilde olduğunu öğrenmiş ve artık bununla yaşamak zorunda olduğunun farkındadır.

Sensör Yeteneği:

Meishou-dou/D-Rank

Taijutsu:
Kendou- A Rank

Tsukikage no Mai, B Rank


Beceri Listesi:
Kendou- 10 / Katana Kullanımı-6

Eşyalar:
5. Seviye Özel Yapım Katana/ 4. SeviyeKatana
Kullanıcı avatarı
Yui Yuichi
 
Mesajlar: 40
Kayıt: 14 Eyl 2014, 12:00

Sonraki

Dön Role Play Arşivleri

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir

cron