Teslim ettiği görevden sonra bir kaç gün boyunca shinobilik namına hiç bir şey yapmamıştı. Zamanını eve kapanarak geçirmiş ve görevdeki kara talihlerini sürekli kafasında canlandırarak moralini kendi kendine bozmuştu. Zaten görev de kendi görevleri değilmiş ya. Görevi düşünmüyordu zaten. Olanları veya olması gerekenleri anlamamıştı. Bildiği şey görevini başardıklarıydı. Buna sevinebilinirdi ancak onların hepsini babasına eksiksiz anlatmıştı. Babası kendisinden daha deneyimli bir shinobiydi ve o da oğlunun görev içindeki yanlış kararlarını ve hareketlerini gayet sert bir dille eleştirip, olanların bir daha tekrarlanmaması şartı ile bu konu üzerinde düşünmeyerek başka bir göreve çıkmasını tembihlemişti.
Geçen güler sonra kendisini hazır hissettiğinde sabahın erken saatlerinde evden dışarı çıkmıştı. " Görevi teslim aldıktan sonra yanıma uğra, akademi binasında olacağım. " demişti babası karşı evin çatısından Ryuuhei' nin duyabileceği yüksek bir ses tonu ile. Bu ikili arasında sıkça yaşanan bir diyalogtu. Ryuuhei göreve çıkmadan önce görevini babasına anlatır ve babası ona kendi deneyimleri ile öğüt verirdi. Bunu kendisi akademiden mezun olduğundan beri yapıyordu. Bu sayede çıktığı en basit görevleri bile babasının verdiği gaz ile yerine getiriyordu. Babası oğlunu kusursuz bir ninja yapmak istiyordu ve oğluna edindirdiği bu alışkanlık sayesinde Ryuuhei görevlerine tam konsantre oluyordu.
Chou binasının merdivenlerinden hızlıca çıkarken başını yukarı kaldırmış ve kendisine bakmakta olan tanıdık yüzleri elini kaldırarak selamlamıştı. Kapıya geldiğinde ise hiç oyalanmadan içeri girmişti. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen bu binada hareket hiç durmazdı. Bir kaç saniye boyunca insanların etrafa koşuşturmasını izlemiş ve kendisine geçeceği bir boşluk aramıştı. Beklediği an geldiğinde ise hızlı adımlarla görevlerin asılı olduğu panoya doğru ilerlemişti.