Benimle uçmak ister misin bu gece
Yükseklerde olmaktan korkar mısın
Topraktan ayrılalım bir süre için
Dünya bir yere kaçmaz
Biz yüzerken göklerde Walkman'in tek kulaklığını takmış yürüyordu Mao. Öğlen güneşi suratının önüne düşen saçlarının arasından gözlerine saldırdığından ceketini kapüşon gibi geçirmişti kafasına, soğuk havada kısa kollu tişört üşümesine sebep oluyorsa da lanet olası bir seçim yapması gerekiyordu; önünü görmek ise müzik dinleyen bir genç için tamamen doğru seçimdi burada. Ishigakure'de walkman baya pahalıydı, köy shinobiler için kablosuz kulaklık ithal edebilmiş olsa da Taş Ülkesi endüstri anlamında büyük ülkeler kadar gelişmiş değildi elbette. Mao, abisinin walkman'ini ilk ele geçirdiğinde enteresan bir Ishigakure Halk Müziği kasetini dinlemek zorunda kalmıştı. Halk müziğinden pek anlamasa da Mao abisinin o tipiyle bile kemerine takıp dinlediği Walkman'le ne kadar karizmatik göründüğünü görmüştü bir kere; Saen de Mao'yu öyle karizmatik görmeliydi! Yeşil gözlü kızı köy meydanındaki dükkandan alacak, güzel manzaralı bir tepeye çıkıp baş başa müzik dinleyeceklerdi ve Mao belki de son bir kaç haftasının en mutlu gününü yaşayacaktı. Hiç de öyle olmamıştı, Saen walkman'i görür görmez büyük bir heyecan ve gülümsemeyle dükkanın içinde Mao'nun dinlediği halk müziğini dinlemişti biraz; ardından dükkanın hemen üstündeki evinden onlarca kaset getirmiş ve Mao'yu hiç hazır olmadığı müzik kültürü testine sokmuştu resmen. Mao, dinlediği her şarkıyı biliyormuş gibi yapmış olmaya çalışsa da; olmamıştı. Saen, genç çocuğa sevdiği bir kaç müzisyenin kasetlerini vermiş; ardından da her zaman yaptığı gibi okuması için bir kitap önermişti.
Şimdi yeşil gözlünün önerdiği kitabı bulmak için kütüphaneye gidiyordu ve yine aynı yeşil gözlünün verdiği kaseti dinliyordu. Bütün şarkılar anlamlıydı, aşk doluydu; yahut Mao'ya öyle geliyordu. Mao'nun yaşlarında hep öyle olurdu zaten.
"Acaba bu kadar şarkı bana mesaj vermek için miydi ya? Kızlar yapar mı öyle şeyler ki? Yapmazlar sanırım, hem Saen beni öyle sevmiyor. Öyle sevse zaten belli eder- Lan?! Ya utangaçsa ve böyle kapalı bir şekilde belli ediyorsa? Yok canım, hem kasetleri verirken Ateş Ülkesi'nden bir arkadaşının gönderdiğini söylemişti... LAN!? Kim bu arkadaş? Büyük şehirlerden zibidinin biriyse hele... Sıçarım ki ağzına. Hem Saen öyle tipler için pul parası bile vermez."Akademiye girer girmez ceket kollara geri inmiş, Walkman'in sesi kısılmış ve ayaklar kütüphane katına yönelmişti.
Eğlenmeye Dair; böyle bir kitabı kim yazmış olabilir, gerçekten merak ediyordu Mao. Açıkçası kitabın içeriğinden çok bunu merak ettiğini itiraf etmişti bile kendine, kitap baş harflerinin, kitap türlerinin arasında kaybolmuş; en sonunda sessiz bir zafer çığlığıyla kitabı eline almıştı.
"Chiesheshui-sennin! Belliydi zaten, babam benim adımı da Chiesheshehehe koysaydı ben de böyle bir kitap yazabilirdim elbette."Ayaklar bu sefer de kütüphane görevlisinin masasına yönelmişken Mao'nun kulakları derinden ve hızlı alınan nefesleri duymuştu. Merakla nefes sesinin geldiği yere doğru yönelirken
"Kütüphanede de sevişilmez ki abicim, ne oldu bu köye bilmem, herkes kim kime dum duma." diye kendi kendine şikayet etse de sevişen sevgilileri yakalayıp bütün romantik ortamlarını bozma isteğini saklayamamıştı kendinden. Her sap genç gibi sevgililerin arasındaki cicimlik batıyordu Mao'ya da elbette. Eğitilmiş kulaklarının onu götürdüğü yere gittiğinde hevesi bir anda kırılmıştı bile; sadece küçük bir kız, kendi kendine bir şeyler yapıyordu. Her ne kadar izlemesi eğlenceli bir şey olsa da, Mao'nun önceki planından çok daha rahatsız edici olurdu mastürbasyon yapan küçük bir kızı izlemek. Son kez bir bakıp tekrar kütüphane masasına doğru gidecekken kızın iki elinin de masanın üstünde olduğunu fark etti; kız sadece yazı yazıyordu.
Kız sadece yazı yazıyordu elbette, bu kadar derin ve hızlı nefes alarak sadece yazı yazıyorsa yazdığı şeylerde bir gariplik olmalıydı elbette; sıra dışı olay merağa, merak da adımlara dönüşmüştü bir anda. Genç shinobi çaktırmadan kızın arkasına geçmiş ve bu kadar heyecanla yazdığı şeyin ne olduğunu öğrenmek için okumaya başlamıştı bile; cümlelerin tamamına bakıyor, gerçekten ilginç bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Mezarlık, köyler, zindan, Kurobe, vadi, dere; kayıp bir öğretmen! Büyük ihtimalle bir Jounnin'di bu kayıp kişi ve tipinden en fazla Gennin olan bu kız, kayıp bir Jounnin'i arama planları yapıyordu. İntihar için gayet uzun dönemli bir plan gibiydi ve mezarlıktaki ölüleri rahatsız etme durumu Mao'yu da rahatsız etmişti; annesinin mezarını bir sonraki ziyaret edişinde açık bir mezar görmek istemezdi elbette.
"N-Ne var?"Evet, yakalanmak. Kütüphane'de kendinden küçük görünen bir kızı arkadan izlerken yakalanmak kadar güzel ve mantıklı görünen bir durum yoktu! Kendi okuduğu erotik romanları burada kitap okumakta olan insanların en az yüzde doksanı okumuştu, sonuçta dönemin popüler kitap türüydü bu. Ve bu yüzde doksanlık kocaman dilim, Mao'nun bu hareketinin nasıl bir sapıklığın parçası olabileceğini biliyordu; bu yüzde doksanlık kocaman dilim, Mao'nun meslektaşlarıydı.
"Bence mezarlığı hiç kazma." dedi genç shinobi kızın ona konuştuğu ses yüksekliğinde. Bu şekilde kızı duymuş olabilecek herkes Mao'yu da duyacaktı ve olayın sapıkça bir şey olmadığını anlayacaktı. Aynı zamanda mezarlık konusunda kızı fazla rezil etmek istememişti.
"Geçen hafta bir gece arkadaş gitmiş benim;" diye fısıldadı kıza yaklaşıp,
"Hayalet varmış, bildiğin kansız cansız bir hayalet!". Çekik gözlerini öyle bir açmıştı ki, sanki sahte korkusunu gözlerinden kızınkilere aktarmak gibi bir gücü vardı da onu kullanmaya çalışıyordu.