Haddimden Daha Fazlası

"Bu kadar mısın seni korkak herif!?"
Duraksadım. Alnımdan, burnumdan ve gözlerimden akan kanı hissettim. Kavrulan ellerimi, yanan göğsümü ve ayakta durmaya mecali kalmayan dizlerimi. Savaşıyordum. Ne için? Özgürlüğüm? Köyüm? Ailem? Hayır. Tamamen kendim için. Nedenini bile bilemediğim bir takım duygular silsilesi için. Önüme baktım. Düşünmeyi kestim. Kılıcımı tekrardan güçlüce kavradım. Takabe'ye doğru koşmaya başladım. Bağırıyordum. Beni kızdırdığı için değil, heveslendirdiği veya hırslandırdığı için de değil. Onurumu kırdığı için bağırıyordum. "Sana bittiğini söyleyen oldu mu ulaaan!!"
Tüm gücümle koştum. İki elimle kavradığım kılıcımı soldan sağa doğru savurdum. Buna bir kunai ile karşılık verdi. Yüzündeki sinsi gülümseme siliniyordu. Benim olduğum kadar o da hırpalanmıştı. Yara bere içindeki yüzü, hareket etmekte zorlanan kollarıyla o da yenilmeyi kabullenmiyordu. Ne vardı ki onu yenecektim. Onu silecektim. Bir kez daha savurdum kılıcımı. Kunai ile bir karşılık daha verdi. Sinirlendim. Etrafımda dönerek bir savurma hamlesi daha gerçekleştirdim. Eğildi, kunaisi ile bir saplama hamlesi yaptı. Kendimi geriye attım. Dengesizce davranmış olacağım, yere kapaklandım. Nefes almakta zorlanıyordum. Gözlerimi açtım, önüme baktım. Öksürüyordu. Bana baktı. Gözlerini ayırmadan tekrar konuştu benimle; "Seni kıskanıyorum. Ama gücünü veya o boktan kişiliğini değil. Çevrendekileri. Aileni, arkadaşlarını kıskanıyorum göt herif!"
Durdum bir an. Durup düşündüm. Bu ağırıma gitmişti. Yutkundum. Tekrar kılıcımı sıkıca sardım elimle. "Ölmek üzereyken bile güzel espriler yapabiliyorsun aferin!" Nefes alamamaya başlamıştım. Kendimi o kadar çok zorlamıştım ki ne chakra, ne de hal kalmıştı. Gözlerim kapanıyordu, ancak kapatamazdım. Yere kapaklanmak istiyordum ama düşemezdim henüz. Yenilgiyi kabul edemezdim.
"İkimiz de öleceğiz, aptallığımız yüzünden!"
"Sana benimle uğraş diyen olmadı. Sana arkadaşlarıma bulaş diyen olmadı! Sana köyüme hakaret et diyen olmadı ulan!"
"Şimdi de kahraman çocuk mu oldun? Ben kendi doğrularım için, sen kendi saçmalıkların için öleceksin. Aramızdaki fark hep belli."
"Hassiktir lan!"
Zorlukla konuşabiliyordum. Derin bir nefes aldım. Bu bile beni çok zorlamaya başlamıştı. Doğruldum ve doğrulduğum gibi ileri atıldım. Tüm gücümle suratına bir tekme yapıştırdım. Benden bir hayli ileri savruldu. Ancak kendini bırakmadı. Bu beni deli ediyordu. Pes etmesini istiyordum. Ölecekti. Yada ölecektim. Bu olacak mıydı? Eğer kendi bildiklerim için ölürsem sorun etmeyecektim. Ancak onu ölesiye dövmüşken bir anda bırakmak bana göre değildi. Savaşcaktım. Umrumda değildi. Bana bir kez daha baktı. Gözlerimin içine baktı. Her zamankinden daha sert baktı. "Sen öldün Akane. Öldün sen!"
Duraksadım. Alnımdan, burnumdan ve gözlerimden akan kanı hissettim. Kavrulan ellerimi, yanan göğsümü ve ayakta durmaya mecali kalmayan dizlerimi. Savaşıyordum. Ne için? Özgürlüğüm? Köyüm? Ailem? Hayır. Tamamen kendim için. Nedenini bile bilemediğim bir takım duygular silsilesi için. Önüme baktım. Düşünmeyi kestim. Kılıcımı tekrardan güçlüce kavradım. Takabe'ye doğru koşmaya başladım. Bağırıyordum. Beni kızdırdığı için değil, heveslendirdiği veya hırslandırdığı için de değil. Onurumu kırdığı için bağırıyordum. "Sana bittiğini söyleyen oldu mu ulaaan!!"
Tüm gücümle koştum. İki elimle kavradığım kılıcımı soldan sağa doğru savurdum. Buna bir kunai ile karşılık verdi. Yüzündeki sinsi gülümseme siliniyordu. Benim olduğum kadar o da hırpalanmıştı. Yara bere içindeki yüzü, hareket etmekte zorlanan kollarıyla o da yenilmeyi kabullenmiyordu. Ne vardı ki onu yenecektim. Onu silecektim. Bir kez daha savurdum kılıcımı. Kunai ile bir karşılık daha verdi. Sinirlendim. Etrafımda dönerek bir savurma hamlesi daha gerçekleştirdim. Eğildi, kunaisi ile bir saplama hamlesi yaptı. Kendimi geriye attım. Dengesizce davranmış olacağım, yere kapaklandım. Nefes almakta zorlanıyordum. Gözlerimi açtım, önüme baktım. Öksürüyordu. Bana baktı. Gözlerini ayırmadan tekrar konuştu benimle; "Seni kıskanıyorum. Ama gücünü veya o boktan kişiliğini değil. Çevrendekileri. Aileni, arkadaşlarını kıskanıyorum göt herif!"
Durdum bir an. Durup düşündüm. Bu ağırıma gitmişti. Yutkundum. Tekrar kılıcımı sıkıca sardım elimle. "Ölmek üzereyken bile güzel espriler yapabiliyorsun aferin!" Nefes alamamaya başlamıştım. Kendimi o kadar çok zorlamıştım ki ne chakra, ne de hal kalmıştı. Gözlerim kapanıyordu, ancak kapatamazdım. Yere kapaklanmak istiyordum ama düşemezdim henüz. Yenilgiyi kabul edemezdim.
"İkimiz de öleceğiz, aptallığımız yüzünden!"
"Sana benimle uğraş diyen olmadı. Sana arkadaşlarıma bulaş diyen olmadı! Sana köyüme hakaret et diyen olmadı ulan!"
"Şimdi de kahraman çocuk mu oldun? Ben kendi doğrularım için, sen kendi saçmalıkların için öleceksin. Aramızdaki fark hep belli."
"Hassiktir lan!"
Zorlukla konuşabiliyordum. Derin bir nefes aldım. Bu bile beni çok zorlamaya başlamıştı. Doğruldum ve doğrulduğum gibi ileri atıldım. Tüm gücümle suratına bir tekme yapıştırdım. Benden bir hayli ileri savruldu. Ancak kendini bırakmadı. Bu beni deli ediyordu. Pes etmesini istiyordum. Ölecekti. Yada ölecektim. Bu olacak mıydı? Eğer kendi bildiklerim için ölürsem sorun etmeyecektim. Ancak onu ölesiye dövmüşken bir anda bırakmak bana göre değildi. Savaşcaktım. Umrumda değildi. Bana bir kez daha baktı. Gözlerimin içine baktı. Her zamankinden daha sert baktı. "Sen öldün Akane. Öldün sen!"