Canım sıkkındı, her zaman ki gibiydi yani. Bunun yegane sebebi de, bir türlü kızlar ile iletişime geçemememdi. Ulan bir tane güzel kız görsem yeterliydi bana. Daha cüretkar şeyler yapan benim yaşımda shinobiler vardı aq. Benim neyim eksikti onlardan. Yakışıklıydım, gençtim, performanslıydım. Yani hiçbir sorunum yoktu. Bak kızlardan yine bahsettim. Tüm oklar dönüp dolaşıp, onlara gidiyor. Gidince de efkarlanıyorum. Elalem neler yapıyorum diyorum. Bu bana hak mı diyorum. Sonra duvara kafa atıp kendime geliyorum. Kafamı sikeyim, duvara kafa ata ata beyinsiz olacağım. Gerçi kızlar beyinsiz erkekleri daha çok severdi. Ama beyinsiz olma gibi bir niyetim yoktu. Niye beyinsiz olayım, deli miyim ben? Ya da niye deli olayım, beyinsiz miyim ben? Ne dedim az önce? Beynimin sınırlarını zorluyorum şu an. Bu hiç iyiye işaret değil. Gece falan, ama yine efkarlandım. Dışarı çıkayım da hava alayım. Kafam da yerine gelir belki. Ve üstüme rahat bir şeyler alıp çıktım.
Dışarı çıkıyordum da, şimdi bir sigara ya da be bileyim alkol iyi giderdi. Kafam bir milyon olurdu falan. Otomatik olarak duvara kafa atma etkisi oluşurdu beynimin derinliklerinde. Hem böylesi daha acısızdı. Evet, cebimde olan üç kuruşla bir bira alayım. Hatta iki yapayım, yok üç olsun. Üç iyidir. Üç uğurlu sayımdır. Evlenirsem, ilk 3 sene aralıksız her gün yapacaktım. Neyi yapacağımı söylemeyeyim, anlarsınız. Haydi söyleyeyim ya. Ne çıkacak dimi? Birlikte yatağa gidip, uyuyacaktık işte. Sarılma koklaşma işte. Bu üç sene içinde içimdeki canavarı yok edebilirdim sanırım. Ondan sonra da 3 çocuk yapacaktım. 3 çocuk şart, kagemiz de öyle diyor hem. Üç tane çocuk yapın en az diyor. Ama piçin amacı ne biliyorum. Savaş çıktığı zaman büyük shinobi güçleri ile karşı köyleri ezmek. Ama yemezler, siktirsin piç. Neyse, kage hakkında böyle konuşmamam lazım. Sonra götümden kan alırlardı valla. Neyse, tekel yolları taşlı. Bu düşünceleri beynimde salıncaklara bindirirken, yürümeyi de unutmuyorduk tabii.
Her ne haltsa artık. Tekele doğru çıkan yokuşun başındayken ağlamalı, sıçmalı, kusmalı bir ses çınlıyordu kulağıma. Sonrasında biri yolu tokatlıyormuşçasına değişik sesler gelmişti. Ondan sonra çocuğun biri ayaklarımın ucuna kadar yuvarlanarak geliyordu. Böyle ibne gibim, puşt gibim bir şeye benziyordu. Tabii bok gibi de kokuyordu. Herhalde içmemiş, direk kana falan aktarmıştı galiba. Çünkü çarpılmıştı bildiğin. Ve bu pisliği temizleme görevi de bana düşüyordu. Bu çocuğu bu durumdan kurtarmalıydım. Yoksa ileri de köy tarafından dışlanabilir. Ailesi böyle görse kim bilir ne yapar? Bence götünden kan alırlar. Ama belki ailesi farklı bit yapıdadır. Bunu bilemezdim. Ama ben yine de yapmam gerekeni yapacaktım. Bir yerde okuduğuma göre, alkollu bir insanı en çabuk ayıltan şey; amonyum kokusuymuş. Yanımda biraz vardı. Hem de tazeydi. Evet, siz şu an benim düşündüğüm şeyi düşünüyorsunuz. Çiş yapacaktım. Etrafta kap falanda yoktu. Bu yüzden direk vücuda aktaracaktım. Yani ayağımın ucunda ki elemanı hareket ettirmeden, fermuarımı açıp gelişi güzel bir şekilde üstüne işeyecektim. Aslında yalan söylüyordum, işerken Natsume yazmaya çalışacaktım. Ama bu işeme işlemini harf harf yapacaktım. Önce N, uyanmazsa A şeklinde işte. Bakalım bu götü boklu arkadaşımız hangi harfte kendine gelecekti. Uyanmasa, soyadımı da yazardım belki de. Ama o kadar çişim yoktu sanırım. Evden çıkmadan önce boşaltım yapmıştım.