Artık Bir Şeyler Yapmalı Sanki?

Masanın üzerinde duran saydam fincanın içindeki yeşil çay yapraklarının sudaki hareketini izliyordu. Biraz öne doğru eğilerek çaydan çıkan buharı ciğerlerine doldurdu. Seviyordu çayın kokusunu. Hatta aşık olduğunu söyleyebilirdi. Nane kadar olmasa da keskin bir kokusu vardı ve en azından tadına nazaran daha katlanılabilir bir şeydi.
Elinin tersiyle annesinin onun için hazırladığı çayı narin narin iterek "Sadece çorba içeceğim." dedi eş zamanlı olarak. Gözlerini fincandan ayırıp kızıl saçlı kadına diktiğinde annesinin, gözlüğünün üzerinden kendisini izlediğini fark etti. Ami, her zaman Ori'yi yemek ayrımı yapmayacak şekilde yetiştirmek istemişti çünkü dünya üzerindeki her şeyi, tanrının kendilerine bahşettiği bir nimet olarak gördüğü için yemek seçmenin bu nimetlere dolayısıyla tanrıya yapılan bir saygısızlık olduğunu düşünüyordu. Ancak bu konuda pek de kendisi gibi düşünen bir evlat yetiştiremediğinin canlı kanıtı bir kez daha karşısındaydı.
Annesiyle daha fazla ters düşmemek için çorba tabağının yanındaki tahta kaşığı eline alarak çorbayı hızlı hızlı içmeye başladı ancak çorbanın beklediğinden daha sıcak çıkmasıyla kaşığı ani bir hareketle bırakıp eline yarısı dolu su bardağını almak zorunda kalmıştı. Suyun diliyle buluşmasına izin verirken içtiği her yudumda hissettiği acı daha da azalıyordu. Elindeki bardağı içindeki bütün suyu içtikten sonra aniden masaya bırakarak yüzüne takındığı masum bir gülümseme ile "Doydum." dedi. Hemen ardından oturduğu sandalyenin arkasına asmış olduğu kapşonlu yağmurluğunu eline alarak "Bence ben artık gitmeliyim."dedi hiç beklenmedik bir anda. Annesinin bir şey diyeceğini anladığında ani bir hareketle aralarındaki mesafeyi kapatıp kadına konuşma fırsatı vermeden iki yanağına da birer öpücük kondurduktan sonra koşar adımlarla mutfaktan dışarıya attı kendini.
Merdivenleri birer ikişer inip oturdukları apartman dairesinin kapısını açtığında vücudunun açıkta kalan kısımlarıyla temas eden soğuk hava dalgası bir anlık titremesine sebep olmuştu ancak her gününü dışarıda geçiren genç chuunin için alışılması zor bir şey değildi bu durum.
Ame-chou binasına gittiğinden dolayı içeriye girebilmek için karşılaşacağı kişilerde iyi bir izlenim bırakması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden bugün yağmurluğunun kapşonunu kapamayı tercih etmişti. Her ne kadar bunu yaparak yağmura ihanet ettiğini düşünüyor olsa da saçlarını kuru tutmak zorundaydı.
Genelde çıkacağı görevlere köy tarafından atanırdı ancak uzun zamandır kendisine görev verilmemiş olmasıyla hayatının sıkıcı bir hal aldığı gerçeğini inkar edemezdi. Hem adının tozlanmış rafların birinde unutulmamış olduğundan da emin olmalıydı. Bu yüzden kendisine uygun bir görev olup olmadığını öğrenebilmek için birileriyle konuşacaktı. Zaten üstlenilebilecek görevlerin asılı olduğu bir panonun varlığına dair bir şeyler duymuştu. En kötü ihtimalle buradan kendisine uygun bir şeyler bulabileceğini düşünüyordu.
Yine de kapşonunu kapamış olması yağmurun tadını çıkarmayacağı anlamına gelmiyordu. Elinden geldiğince temposunu yavaş tutarak çevresindeki apartmanların üzerinden bir gökdelen gibi yükselen Ame-chou binasına dikti gözlerini. İşte gideceği ilk durak orasıydı.
Elinin tersiyle annesinin onun için hazırladığı çayı narin narin iterek "Sadece çorba içeceğim." dedi eş zamanlı olarak. Gözlerini fincandan ayırıp kızıl saçlı kadına diktiğinde annesinin, gözlüğünün üzerinden kendisini izlediğini fark etti. Ami, her zaman Ori'yi yemek ayrımı yapmayacak şekilde yetiştirmek istemişti çünkü dünya üzerindeki her şeyi, tanrının kendilerine bahşettiği bir nimet olarak gördüğü için yemek seçmenin bu nimetlere dolayısıyla tanrıya yapılan bir saygısızlık olduğunu düşünüyordu. Ancak bu konuda pek de kendisi gibi düşünen bir evlat yetiştiremediğinin canlı kanıtı bir kez daha karşısındaydı.
Annesiyle daha fazla ters düşmemek için çorba tabağının yanındaki tahta kaşığı eline alarak çorbayı hızlı hızlı içmeye başladı ancak çorbanın beklediğinden daha sıcak çıkmasıyla kaşığı ani bir hareketle bırakıp eline yarısı dolu su bardağını almak zorunda kalmıştı. Suyun diliyle buluşmasına izin verirken içtiği her yudumda hissettiği acı daha da azalıyordu. Elindeki bardağı içindeki bütün suyu içtikten sonra aniden masaya bırakarak yüzüne takındığı masum bir gülümseme ile "Doydum." dedi. Hemen ardından oturduğu sandalyenin arkasına asmış olduğu kapşonlu yağmurluğunu eline alarak "Bence ben artık gitmeliyim."dedi hiç beklenmedik bir anda. Annesinin bir şey diyeceğini anladığında ani bir hareketle aralarındaki mesafeyi kapatıp kadına konuşma fırsatı vermeden iki yanağına da birer öpücük kondurduktan sonra koşar adımlarla mutfaktan dışarıya attı kendini.
Merdivenleri birer ikişer inip oturdukları apartman dairesinin kapısını açtığında vücudunun açıkta kalan kısımlarıyla temas eden soğuk hava dalgası bir anlık titremesine sebep olmuştu ancak her gününü dışarıda geçiren genç chuunin için alışılması zor bir şey değildi bu durum.
Ame-chou binasına gittiğinden dolayı içeriye girebilmek için karşılaşacağı kişilerde iyi bir izlenim bırakması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden bugün yağmurluğunun kapşonunu kapamayı tercih etmişti. Her ne kadar bunu yaparak yağmura ihanet ettiğini düşünüyor olsa da saçlarını kuru tutmak zorundaydı.
Genelde çıkacağı görevlere köy tarafından atanırdı ancak uzun zamandır kendisine görev verilmemiş olmasıyla hayatının sıkıcı bir hal aldığı gerçeğini inkar edemezdi. Hem adının tozlanmış rafların birinde unutulmamış olduğundan da emin olmalıydı. Bu yüzden kendisine uygun bir görev olup olmadığını öğrenebilmek için birileriyle konuşacaktı. Zaten üstlenilebilecek görevlerin asılı olduğu bir panonun varlığına dair bir şeyler duymuştu. En kötü ihtimalle buradan kendisine uygun bir şeyler bulabileceğini düşünüyordu.
Yine de kapşonunu kapamış olması yağmurun tadını çıkarmayacağı anlamına gelmiyordu. Elinden geldiğince temposunu yavaş tutarak çevresindeki apartmanların üzerinden bir gökdelen gibi yükselen Ame-chou binasına dikti gözlerini. İşte gideceği ilk durak orasıydı.