1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Nilüfer

MesajGönderilme zamanı: 08 Şub 2016, 05:49
gönderen Renge
Önündeki yer sehpası ile bakışmaktaydı son bir kaç dakikadır. Üstüne oturmaya alıştığı dizlerine eşlik eden bacaklarını saran çiçek desenli yukatanın üzerine bıraktığı bir parşömeni okumasının ardından geçen süre ile eşdeğer olduğu söylenebilirdi. Fakat bu süre içerisinde zihninde çakan kıvılcımlar, onu dizlerinden daha çok yormuştu. Parşömeni tekrar rulo haline getirdi ve masanın üzerine bıraktı, ardından çoktan soğumuş olan çayının bulunduğu yassı çanağı kaldırdı. Düşünceli gözleri hala masanın kalan boş kısmını incelemekteydi. Bir yudum aldı, ardından onu aldığı aynı naziklik ile, yerine geri bıraktı. Onu bu kadar çok düşündüren, sonunu kestiremediği bir olay uzunca bir süredir onun yoluna doğru seğirmemişti bu kadar. Bunu yoksayabilirdi, ona doğru uzanmış bu şansı asaleti ile reddedebilir, kendi yoluna devam edebilirdi.

Fakat bunu seçmek, çok da can sıkıcı olmazmıydı?

Çevresine bir bakındı. Bir kaç metreye, bir kaç metre, diktörtgen bir odadan ibaretti. Standart japon stilinde dekore edilmişti. Ona göre sağında kalan bir kapı vardı. Solunda ise genişçe bir cam. Ağaçların camın önünden geçip gittiğini görebiliyordu. Güneşin içeriye sızan güçsüz ışıklarından anlayabildiği kadarı ile, batmak üzereydi. Ishigakure'yi terkettiklerinden beri at arabasının toprak yolda, buz üzerinde kayan bir taş kadar rahat ilerlemesi onu rahatlatmıştı. Yoksa bu odanın içinde oturmaktan ziyade, düşünmek bile rahatsız edici olurdu. Karşıdaki, üzeri çiçek desenleri ile dolu bir kaplama ile kapatılmış tahta duvara, daha doğrusu, ona asılmış olarak duran 12 tane el yapımı oyuncak bebeğe doğru bir bakış attı. Kardeşleri onun kadar rahat bir yolculuk geçirmekteydi. Tsubaki ise biraz üzgün görünüyordu, lâkin varacakları yerde onu nasıl keyiflendireceği hakkında ufak bir plan yapmıştı. Yura'nın gözlerinden biri düşeli ise bir kaç ay olacaktı, onun derin bakışlarına lâyık bir taş bulamamıştı yolculuğunda. Tsubaki gibi, kumaşının üzgünce kırışmamış olması, ablasına duyduğu güvenin bir kanıtıydı adeta.

Gülümsedi hafifçe, ondan beklenen naziklikle ayağı kalktı ve tam arkasında bulunan duvara doğru bir kaç adım attı. Duvardaki ufak bir kapağı açtı. Peçelerle örtülü arabacının, ona doğru kafasını döndürmesi sadece bir an almıştı. "Ufak bir plan değişikliği oldu Susumu, seni yorduğum için üzgünüm. Yolculuk Çimen Ülkesi'ne olacak." Arabacı cübbenin içerisinde basitçe kafasını eğdi, suradını tekrar yola çevirdi.

Renge'nin en büyük müşterisi hep kendi kaderi olmuştu zaten.

Re: Nilüfer

MesajGönderilme zamanı: 12 Şub 2016, 04:29
gönderen Renge
Yolculuklar bir bekleme sürecidir ve bu süreç uyku getirir. Oturduğu yerden kardeşlerine bakıp gülümsedi Renge. Uykularının geldiğini fark edebiliyordu. Sadece ona olan sevgi ve saygılarından uyumuyorlardı. Ablalarını yalnız bırakmak istemedikleri için bunu yapmaları Renge'yi ister istemez önemli hissettirmişti. İçinde bulundukları küçük odanın camından gecenin karanlığı içeri dolarken Renge bir fısıltı gibi kardeşleri ile konuşmaya başladı.

"Saat geç oldu." dedikten sonra yerinde kıpırdandı biraz. Kardeşlerinin de rahat hissetmesi için onlara hikaye anlatmaya karar vermişti. Uzun zamandır bildiği bir hikaye vardı aklında. Bu hikayeyi zaten kardeşlerine daha önce bir çok kere anlatmıştı ama zaten bildiği masallar bir elin parmağını geçmezdi. Bu yüzden sırası geldiğinde kendisini tekrar etmeyi umursamıyordu. Kardeşleri de bu durumdan memnundu. Bu yüzden derin bir nefes alıp anlatmaya başladı. Daha çok kendi kendine fısıldıyormuş gibiydi.


Bundan yıllar, yıllar önce Mei-oh adında bir genç varmış.

Çok yetenekli bir Ninshuu ustası imiş. O devirlerde Ninshuu ustaları bu gün olduğu kadar bol değilmiş.

Her zaman daha fazlasını istemiş.

Aç gözlülüğü onu gerçekliğin dışına alıp götürmüş. Gerçekten de başkalarının göremeyeceği yerleri görmüş, gidemeyeceği yerlere gitmiş.

Daha fazlasını isterken aslında oldukça masum düşünceleri varmış ama ileriyi, yapacaklarının sonuçlarını hiç görememiş.

Geri döndüğünde Mei-oh yokmuş. O daha fazlasıymış ve daha azı.
,
Mei-oh'un dönüştüğü varlık tamamen elindeki ile yetinemediğinden dolayı ortaya çıkmış. Onu içten bitirmiş, sadece bir isim olarak bırakmış. Belki de Mei-oh gerçekliğe hiç dönememiş...

Artık eski güçlenmeye çalışan Mei-oh yokmuş. İçindeki büyük güç ile etrafa saldıran bir canavardan başka bir şey kalmamış.

Taroubo, Sanjakubo, Zenkibo, Houkibo ve Ryuhoubo.

Mei-oh'un durumunu gören Tengu'lar gencin başına aştığı duruma çok şaşırmışlar.

İnsani bir zaafın peşinde koşup bu duruma düşmesine acısalar da, gittiği her yere götürdüğü kötülükten dünyayı arındırmaları gerektiğini biliyorlarmış.

Bu yüzden savaşmışlar.

Mei-oh'u uyutana kadar savaşmışlar. Genç kendi ayakları ile sonunu hazırlamış.

Sonunda çok büyük bir bozgun almış.


Renge hikayenin ortalarında olduğu yere uzanmış, sonunu getirmeden de gözlerinin ağırlığına teslim olmuştu. Aslında hikayenin sonunu getirmek isterdi ama ne fark ederdi ki? Mei-oh'un hikayesi zaten sonu açık biten bir hikayeydi. Ha ortasında kesilmişti hikaye, ha bitmişti...