Nilüfer

Önündeki yer sehpası ile bakışmaktaydı son bir kaç dakikadır. Üstüne oturmaya alıştığı dizlerine eşlik eden bacaklarını saran çiçek desenli yukatanın üzerine bıraktığı bir parşömeni okumasının ardından geçen süre ile eşdeğer olduğu söylenebilirdi. Fakat bu süre içerisinde zihninde çakan kıvılcımlar, onu dizlerinden daha çok yormuştu. Parşömeni tekrar rulo haline getirdi ve masanın üzerine bıraktı, ardından çoktan soğumuş olan çayının bulunduğu yassı çanağı kaldırdı. Düşünceli gözleri hala masanın kalan boş kısmını incelemekteydi. Bir yudum aldı, ardından onu aldığı aynı naziklik ile, yerine geri bıraktı. Onu bu kadar çok düşündüren, sonunu kestiremediği bir olay uzunca bir süredir onun yoluna doğru seğirmemişti bu kadar. Bunu yoksayabilirdi, ona doğru uzanmış bu şansı asaleti ile reddedebilir, kendi yoluna devam edebilirdi.
Fakat bunu seçmek, çok da can sıkıcı olmazmıydı?
Çevresine bir bakındı. Bir kaç metreye, bir kaç metre, diktörtgen bir odadan ibaretti. Standart japon stilinde dekore edilmişti. Ona göre sağında kalan bir kapı vardı. Solunda ise genişçe bir cam. Ağaçların camın önünden geçip gittiğini görebiliyordu. Güneşin içeriye sızan güçsüz ışıklarından anlayabildiği kadarı ile, batmak üzereydi. Ishigakure'yi terkettiklerinden beri at arabasının toprak yolda, buz üzerinde kayan bir taş kadar rahat ilerlemesi onu rahatlatmıştı. Yoksa bu odanın içinde oturmaktan ziyade, düşünmek bile rahatsız edici olurdu. Karşıdaki, üzeri çiçek desenleri ile dolu bir kaplama ile kapatılmış tahta duvara, daha doğrusu, ona asılmış olarak duran 12 tane el yapımı oyuncak bebeğe doğru bir bakış attı. Kardeşleri onun kadar rahat bir yolculuk geçirmekteydi. Tsubaki ise biraz üzgün görünüyordu, lâkin varacakları yerde onu nasıl keyiflendireceği hakkında ufak bir plan yapmıştı. Yura'nın gözlerinden biri düşeli ise bir kaç ay olacaktı, onun derin bakışlarına lâyık bir taş bulamamıştı yolculuğunda. Tsubaki gibi, kumaşının üzgünce kırışmamış olması, ablasına duyduğu güvenin bir kanıtıydı adeta.
Gülümsedi hafifçe, ondan beklenen naziklikle ayağı kalktı ve tam arkasında bulunan duvara doğru bir kaç adım attı. Duvardaki ufak bir kapağı açtı. Peçelerle örtülü arabacının, ona doğru kafasını döndürmesi sadece bir an almıştı. "Ufak bir plan değişikliği oldu Susumu, seni yorduğum için üzgünüm. Yolculuk Çimen Ülkesi'ne olacak." Arabacı cübbenin içerisinde basitçe kafasını eğdi, suradını tekrar yola çevirdi.
Renge'nin en büyük müşterisi hep kendi kaderi olmuştu zaten.
Fakat bunu seçmek, çok da can sıkıcı olmazmıydı?
Çevresine bir bakındı. Bir kaç metreye, bir kaç metre, diktörtgen bir odadan ibaretti. Standart japon stilinde dekore edilmişti. Ona göre sağında kalan bir kapı vardı. Solunda ise genişçe bir cam. Ağaçların camın önünden geçip gittiğini görebiliyordu. Güneşin içeriye sızan güçsüz ışıklarından anlayabildiği kadarı ile, batmak üzereydi. Ishigakure'yi terkettiklerinden beri at arabasının toprak yolda, buz üzerinde kayan bir taş kadar rahat ilerlemesi onu rahatlatmıştı. Yoksa bu odanın içinde oturmaktan ziyade, düşünmek bile rahatsız edici olurdu. Karşıdaki, üzeri çiçek desenleri ile dolu bir kaplama ile kapatılmış tahta duvara, daha doğrusu, ona asılmış olarak duran 12 tane el yapımı oyuncak bebeğe doğru bir bakış attı. Kardeşleri onun kadar rahat bir yolculuk geçirmekteydi. Tsubaki ise biraz üzgün görünüyordu, lâkin varacakları yerde onu nasıl keyiflendireceği hakkında ufak bir plan yapmıştı. Yura'nın gözlerinden biri düşeli ise bir kaç ay olacaktı, onun derin bakışlarına lâyık bir taş bulamamıştı yolculuğunda. Tsubaki gibi, kumaşının üzgünce kırışmamış olması, ablasına duyduğu güvenin bir kanıtıydı adeta.
Gülümsedi hafifçe, ondan beklenen naziklikle ayağı kalktı ve tam arkasında bulunan duvara doğru bir kaç adım attı. Duvardaki ufak bir kapağı açtı. Peçelerle örtülü arabacının, ona doğru kafasını döndürmesi sadece bir an almıştı. "Ufak bir plan değişikliği oldu Susumu, seni yorduğum için üzgünüm. Yolculuk Çimen Ülkesi'ne olacak." Arabacı cübbenin içerisinde basitçe kafasını eğdi, suradını tekrar yola çevirdi.
Renge'nin en büyük müşterisi hep kendi kaderi olmuştu zaten.