Buluşma yerine ilk varan genç adam olmuştu, köy meydanını gören platformlardan birinde etrafı izlerken sigarasını yakmış ve öğrencilerini beklemeye koyulmuştu ardından. Yağmur güneşe yer vermiş, sayısız gökkuşağını nazikçe okşuyordu çiselerken; gökyüzünün aldığı bütün renkleri Amegakure'nin umutsuzluk kokan renksiz binaları ve kıyafetleri nötrlüyordu şimdi. Neyse ki insanların sabah yağmurundan çıkmış serçeler gibi cıvıl cıvıl sesleri yirmi bir yaşındaki Jounin'in keyfini öğrencileri gelene kadar saklamaya yetecekti. Sonuçta bu iki yıllık geninler için ilk zorlu görev olacaktı ve kendilerini kanıtlamak için büyük sebepleri vardı. Yoru'nun da öğrencilerine Ateş Ülkesi'ne gidecekleri haberini verirken neşeli görünmesi gerekiyordu.
Amegakure 5. Takım Kaptanı-Jounin Shimazu Yoru
Takım Kaptanı sigarasını ıslak demirde söndürürken gelen ilk öğrencisi platformda ivedi ayak sesleri duyulan Himaru olmuştu. Güzelce taranmış saçı, üçüncü ve dördüncü gözlerinin ardından mütevazi bakan parlak gözleri çocuğun masum heyecanını saklamaya uğraşmıyordu hiç. Nefes nefese olsa da yumuşak sesiyle "Geç kalmadım ya Sensei? Tama'yla Togi neredeler?" diyebilmişti ki Togi'nin sakin sesi "Arkandayız." diyerek zavallı çocuğu ürkütmeyi başarmıştı. Yoru'nun üç öğrencisi de buluşma vaktinden yaklaşık bir saat önce varmıştı buluşma yerine, üçünün de evde yapacak hiç bir şeyi yokmuş gibi alışkanlık edinmişlerdi bunu. Yoru gözlerini kırpıp kafasını biraz yana yatırarak attığı gülümsemesiyle öğrencilerini sessizce selamladı önce; ardından "Hepiniz erken geldiniz anlaşılan, öyleyse iyi bir yemeği hak ettiniz yine." diye ekledi neşesinden ödün vermeden. Genç adamın üç öğrencisi de kendisi gibi yetimdi, bu yüzden üç çocuğu çok iyi anlıyordu ve işin güzeli çocuklar da adamı iyi anlamışlardı. Bu erken gelme alışkanlığı görev aşkından veya abartılmış bir takım disiplininden gelmiyordu, bu sadece dördünün beraber yemek yemek için sessizlikle anlaştığı planlarıydı. Zira dördü de böyle şeyleri konuşabilecek sosyal seviyede değildi.
Amegakure Takım 5-Genin'ler Mina Togi ve Shigo Himaru
"Evet, bu seferki görevimiz biraz uzakta olacak; Ateş Ülkesi'nde." diye söze girdi Yoru mısırlı pirinç pilavından aldığı ilk lokmanın ardından. Çocukların kafalarını yemeklerinden kaldırıp kocaman gözlerle şaşkın bakışları hafiften gülmesine sebep olmuştu. Çocuklarsa sözünü kesmeden onu dinlemeye devam etmeye kararlı gibilerdi, zaten açıklama gelecekti ve bu yüzden boş konuşup ortam yaratmanın gereği yoktu. "Ateş Ülkesi'nin güneyinde Chiten kasabasının orada son iki yıldır hayvanlar aşırı agresif davranmaktaymış ancak sebebini köylü bulamamış. Daha doğrusu saldırgan kurt sürüleri dolayısıyla çok gezme şansları olmamış. Konohagakure de bu yüzden ortama bir arama ekibi gönderiyor, bizim gibi bir genin takımı. Köyler arası ilişkiyi düzeyini arttırmak ve işbirliği yapmak için de bizim takım diğer takımla ortak çalışması için göreve dahil olacak. Diğer takımla bir hafta önce bahsini ettiğim kasabada buluşmamız gerekiyor yani. Yola ne kadar erken çıkarsak o kadar iyi, bu yüzden yemek yedikten sonra hazırlanıp bir saat içinde kapıda buluşalım derim hazır hava günlük güneşlikken." Yoru sözünü bitirir bitirmez Tama'yı yerinden sıçratan ve camları titreten bir gök gürültüsü kopmuş ve ardından gökyüzündeki denizler aşağı dökülürken zavallı jounin yağmurdan dolayı devirdiği gözlerini çocuklara çevirip "Sorusu olan yoksa ben hesabı ödüyorum, siz de marş marş hazırlanıyorsunuz." demiş ve kalkmak için hareketlenmişti.
"Şemsiyen var mı Himaru?" "Yoksa bizim eve kadar bizle gel sonra şemsiyeyi sana verelim." "T-teşekkürler. Şemsiyeyi ben taşıyayım öyleyse." "Hehe, gerek yok."
Re: [Geçmiş] Cennet'in Berisi
Gönderilme zamanı: 05 Şub 2016, 00:30
gönderen Oujichi Tama
Yola çıkalı bir buçuk gün olmuş, Ame Takım 5 Biwa Göl Kasabasında yedikleri harika balık ekmeğin tadını çıkarırken uyumak için buldukları tahta misafir evinde uyumadan önce kitaplarını okumaya koyulmuştu. Yoru, adının anlamının kaynağı sorulduğunda gıcık olsun diye üçlüye kitap okuma ödevleri vermeye başlamıştı ve üçünün de hayvan gibi kitap okuduğunun farkına bir kaç gün sonra varmış ve kendisi de öğrencileri yüzünden kitap okumaya başlamaya zorlanmıştı. Dokonjo Ninden, Ateş Ülkesi'ne giderken Ateş Ülkesi'nden bir yazarın yazdığı kitaptan azı okunmamalıydı zaten. Kendi kitabını ilk kapatan Tama olmuştu, çantasına kitabı yerleştirdikten sonra dönüp kendi kitabını hala okumakta olan yatak arkadaşı Togi'ye sarılmıştı. Her gök gürültüsünde titremesine rağmen uyumaya çalışıyordu.
Tama her titrediğinde, Himaru bir Yoru'ya bir Togi'ye bakıp olayı anlamaya çalışıyordu. Yoru her seferinde endişelenecek bir şey olmadığını anlatacak şekilde gözlerini kırparken, Togi her gök gürültüsünde çocuğa gözlerini dikip parmağını dudaklarının ortasına koyuyor ve çocuğu daha da meraklandırıyordu. Sonuçta kız Tama'nın ev arkadaşıydı ve bir şeyler biliyor olması doğaldı, ama her ne biliyorsa söylemiyordu; daha doğrusu Himaru gök gürültüsüne alışkın olduğu için kızın sus işaretini "Gök gürültüsünü dinle." olarak algılamıyor ve Tama'nın titreyişini gök gürültüsüyle ilişkilendiremiyordu. Kitaptaki odağını çoktan Tama'nın titremelerine kaybetmiş medikal genin de tahta ranzasında, senseisinin üstündeki yatakta battaniyesini üstüne çekmiş ve uykuya koyulmuştu. Onun ardından Yoru da gözlerini ovuştururken sessizce; "Korkma Tama, yanındayız." demiş ve kendi battaniyesinin altına sokulmuştu. Tama bir anda başını yastığından kaldırmış ve etrafa nemli gözlerindeki şaşkınlıkla bakmaya başlamıştı ki Togi onu saçlarını okşayarak sakinleştirip tekrar uyumasına yardım etti. Tama gece boyunca bir daha titremedi.
İki gün sonra dörtlü Chiten Kasabası'na varmıştı. Tarım kasabası olduğundan merkezinde çok az bina vardı ve ovanın bir çok noktasında tarla başlarında küçük gruplar halinde evler görünüyordu. Sınıra girdiklerinde gönderdikleri haberden dolayı Konohagakure takımının da eğer daha varmamışlarsa kasabaya varması çok sürmezdi. Tepedeki güneşin sıcağı ve ortamın genel aydınlığı çocukların gözünü alırken ağız maskesini çıkarıp etrafa bakınmaya başlayan öğretmenleri radyoda çalan güzel müziği takip etmiş ve nezih bir gözlemeci mekanı bulmuştu. Öğrencilerini dışarıdaki masalardan birine oturturken neler istediklerini sormuş ve hepsine birer gözleme söylemişti ki kasaba meydanında "SENSEEEEĞ, BULDUM AMELİLERİ!" diye bir bağırış yankılanıverdi. Yemeklerini bekleyen takım için işin kötü tarafı, haykıran kızın masalarının hemen yanında olmasıydı. Kız duyma yetisini kaybetmiş dörtlüye dönüp kendini tanıtmaya başlamıştı yüzlerindeki şaşkın ve donuk ifadeye aldırmadan; "Ben Yamanaka Aiko, on dört yaşındayım ve chuunin olmama az kaldı. Aslında başka bir takımda olmam gerekiyordu ama akademiden mezun olunca Konoha Takım İki'ye atandım işte, sensör tipiyim o yüzden hislerime güvenebilirsiniz ama aynı zamanda bir medic-nin'im yaaaani her zaman önde yanınızda olmayacağım. Çok beklettiysek de kusura bakmayın canım bizimkiler çok çalışkan bir takım değil eğer görevi bilmiyorsanız da bu çevreye saldıran kurt sürüleri var o yüzden bizim hayvanları tasmalamamamız gerekiyor, tasmamalamama mı dedim hayır tasmalamamız diyecektim. Ay takımınızda üç kız mı var sizin de bizim takım da öyle kız kıza gidicez demek ki! Umarım iyi anlaşırız."
Konoha Takım 2-Genin Yamanaka Aiko
Sarışın kız konuşmasına devam ederken köşeyi birisi yirmilerinde diğeri de çocuklardan en fazla bir iki yaş büyük iki siyah saçlı kadın dönmüştü, ikisinin de yüzünde Aiko'ya yönelmiş bıkkın bakışları vardı ama konuşmaktan nefes nefese kalmış kızın yanına vardıklarında yüzlerini birer samimi gülümseme kaplamış ve büyük olan konuşmaya girmişti; "Aiko'nun heyecanını maruz görün lütfen, takımımız ilk kez bu kadar uzakta bir görev alıyor. Ben Ayame ve bu da kız kardeşim, aynı zamanda öğrencim Ayako. Kendisi işaret dili dışında konuşamıyor. Diğer öğrencim Atsushi de kendi köyüne geldiğimizden dedesine bir selam vermeye gitti, biz karnımızı doyurana kadar o da gelir ve yola çıkarız. Yolculuğunuz sorunsuz geçti umuyorum." derken masadaki dörtlüye katılmış ve Yoru'nun kız kardeşini işaret dilinde selamlamasına saygı dolu bir gülücükle karşılık vermişti. Togi, Aiko'ya kıçı üstünde kayarak yer verirken işaret dili yeteneklerini göstermekle meşgul öğretmeni yerine cevap verip samimi bir gülümsemeyle "Yolculuğumuz sorunsuz geçti ve siz de hazırsanız aynı şekilde yemek yedikten sonra başlamaya hazırız." demiş ve ardından Tama'nın çantasından haritayı çıkarıp masaya serişini izlemiş ve kadına sorduğu soruları dinlemeye koyulmuştu.
Konoha Takım 2-Jounin Ayame ve Genin Ayako
İki takım kahvaltı boyunca kaynaşıp, hayvanların saldırıları hakkında bir şeyler çıkarmaya çalışmış ve herkesin kişisel haritasında aranacak yerler işaretlenmişti. Kurtlar ovaya ve köye düzinelerce saldırı yapmış, özellikle ilk saldırılarda bir genin dahil olmak üzere çok fazla kayıp verilmişti. Köylü her ne kadar saldırılara alışıp can kaybını sıfıra indirmiş olsa da hayvan otlatamamak bile insanlar için bir sorun olmuştu. En sonunda takımlar dört gruba bölünme kararı almışlardı, aranacak çok yer olduğundan gruplardan biri hala ortaya çıkmamış olan genin Atsushi'den oluşup haberleşmeyi sağlayacak diğer üç grup ovayı çevreleyen ormana, güneydeki denizin kenarındaki ormana ve tepelere olmak üzere keşif yapacaktı. Sonunda Atsushi de geldiğinde görevini dinlemiş, herkese çantasından çıkardığı küçük parşömenlerden dağıtmış ve neden gruplar arası haberleşmeden sorumlu olduğunu kısa bir sürede Ame dörtlüsüne açıklamıştı. Tama'nın ev arkadaşına dönen siyah saçlı genin "Şey, Togi'ydi değil mi? Parşömenine bakar mısın? Boş, değil mi?" diye cümleye girdikten sonra kendi parşömenine bir şeyler yazıp; "Şimdi bakar mısın?" demiş ve kızcağızın kızaran yanaklarını görmüş gözlerinin gururlu parlaklığıyla; "Hepiniz okuyabilirsiniz. Bütün kağıtlarda aynı şey yazıyor ve ne yazılırsa yazılsın ben tekniği bozmadıkça bu kağıtlar ortak panomuz olacak.""Kahküller çok yakışmış."
Konoha Takım 2-Genin Menma Atsushi
Yarım saat sonra gruplar yollarına çoktan çıkmıştı bile. Güneydeki ormana Konoha Jounin'i Ayame, Tama ve Himaru giderken tepelik tarafa Yoru ve Ayako gidecek, ovayı çevreleyen seyrek ormanıysa Togi ve Aiko gezecekti. Gruplar yarım saatte bir parşömenlerine rapor girecek, Atsushi sürekli parşömeninin başında duracak; acil bir durum olduğunda harekete geçecek ve geçerken de parşömenlerde bulunan çakrasını dalgalandırarak çakranın salınmasını ve herkesin mesajı görmesini sağlayacaktı. Takımlar yola çıkalı çok olmamıştı ki Atsushi kendi parşömeninde anonim bir yorum gördü;"Yavşaklığın lüzumu yok aq suşisi."
Re: [Geçmiş] Cennet'in Berisi
Gönderilme zamanı: 05 Şub 2016, 16:17
gönderen Oujichi Tama
Gün Yağmur Ülkesi'nden çok daha sonra akşama dönüşmeye başlarken ormanın kuzey tarafında küçük bir köye varmıştı Tama-Ayame-Himaru üçlüsü. Köyün arkasında hemen dev ağaçlar duruyor ve deniz rüzgarlarını kesiyordu, arkalarında bıraktıkları bir kaç büyük tepe de ovadan gelen rüzgarı keserek en rüzgarlı günde bile sakin kalmasını garanti ediyor gibiydi köyün. Zaten tepeden buraya kadar yerler özenle okunmuş bir dokuma gibi dizilmiş çeşitli buğdaylardan oluşan tarlalarla süslenmişti. Kafile köye girmeden önce son bir kez raporları okumak ve kendi raporlarını yazmak için durmuştu.
Ayako-Yoru: Tepelik alanda daha önce bahsettiğimiz sık ormanlı bölgeye girdik. Sessiz olmamıza karşın henüz kurtların normalde beslenebileceği bir av hayvanıyla karşılaşmadık ancak küçük hayvanlar ve bitki örtüsü gayet çeşitli. Hava kararmaya başladığından uzaklardan kurt ulumaları duyabiliyoruz, ancak tehlikeden uzak kalmak için ağaçların üstünden ilerliyoruz.
Aiko-Togi: Ovayı çevreleyen ve Chiten-Ten'ei arası ana yolu güneşten koruyan ağaçlık alanlarda sadece bir yalnız kurt gördük, şu an Aiko ona uyguladığı teknik yüzünden uyudu ancak kurt gözden kayboldu. Hiç bir açıklama yapmadığı için bir ağacın tepesinde ona bakıyordum ben de elim kolum bağlı ki Atsushi-kun Aiko'nun tekniğini açıklayarak rahat olmam gerektiğini söyledi. Aiko'nun uyanmasını bekliyorum.
Ayame-Himaru-Tama: Tensei ormanı'nın bu tarafında kalan köyün girişindeyiz, orman hakkında bir bilgimiz olmadığından öncelikle köy lideriyle görüşüp bilgi alacağız ancak gece yarısı hiç birimizin daha önce görmediği büyüklükteki ağaçların arasına girmemizi tavsiye etmiyorum. Yine de söylediğim gibi köy liderinden alacağımız bilgilere göre şekillenecek, güvenli kalın.
Herkesin durumu iyi gibiydi, üçlü köyün merkezine doğru yollanırken Tama ve Himaru'nun meraklı bakışlarını fark eden Ayame; "Yamanaka klanının tekniği, Shintenshin no Jutsu. Karşıdaki canlının bedenini ele geçirirken kendi bedeninin kontrolünü kaybediyor. Aiko'nun çok konuşkan olduğuna bakmayın, tekniği insan dışında varlıklarda kullanmak her Yamanaka yiğidinin harcı değil." diye durumu açıklamış ve çocukların merakını gidermişti. Köy merkezi diyebilecekleri yeri bulmak Ayame için pek zor olmamıştı, sonuçta Yağmur Ülkesi'nin aksine insanların kuyulardan su çıkarmaya pek ihtiyacı vardı ve böyle küçük köyler çoğunlukla o kuyular etrafında yapılanırdı. Henüz kapanmış bir demirciyi geçip taştan kuyunun hemen arkasında, arkası ormana bakan ve diğerlerinden büyükçe olan evi gördüklerinde kapısını çalacakları evin hangi ev olduğunu öğrenmişlerdi.
Ayame yorgun çocukların halinden anlar bir şekilde onlara içi gurur kokan bir gülümseme fırlatıp tahta kapıyı nazikçe çalmış ve evin içindeki adımları dinlemeye koyulmuştu her ne kadar hiç adım sesi gelmiyor olsa da. Kadın otuz saniye kadar kulağını kapıya çevirmiş şaşkın bir surat ifadesiyle beklemiş, ardından tekrar kapıyı çalacak gibi olmuştu ki kapı bir anda açılıp arkasında uzun, beyaz saçlı ve rahat görünümlü bir tip belirmişti. Adam kızıl gözleriyle etrafı süzüp, Tama'nın aynı şekil kızıl gözlerinde bir durduktan sonra kapıyı kapatacak gibi olmuş; Ayame'nin kolunda asılı duran alınbandını görünce kapıyı açıp üçlüyü samimi bir gülümsemeyle içeri buyur etmişti. Adam evde önden gidip shinobi misafirlerine oturacak yer gösterecek oda ararken Tama Amegakure'de görmediği geleneksel döşenmiş tahta eve gözlerini gezdirmekten kendini alamamıştı. Arada bir Himaru duvardaki çizimleri ve küçük tahta stantlarda duran kil heykelleri işaret edip hayranlık duygusunu Tama'ya da aktarıyordu.
Koshichi
Çok zaman geçmeden beyaz saçlı adam genişçe bir odada üçlüye yer masasının minderlerinde gayet konforlu bir yer vermiş, kendisi de Ayame'nin karşısına oturup duvarlardaki sanat eserlerinden üçlünün ilgisini kendine çekip konuşmaya başlamıştı; "Ben Koshichi, Ten'ei'ye hoş geldiniz; bir yıl kadar önce gelen kafileden beri buraya Konoha shinobileri uğramamıştı. Sanırım sizin de onlar gibi amacınız Tensei'yi araştırmak. Kurtlar hala saldırıda demek?". Huzur verici sesiyle konuşmaya devam ederken birden, "Toshiki! Yiyecek bir şeyler getir." diye içerdeki başka birine seslenmiş, ardından Ayame'yle konuşmasına devam etmişti. Adamın söylediğine göre ormanda çok uzun zamandır hiç bir canlı yaşamamış ve oraya girenler hiç geri çıkmamıştı. Ateş Ülkesi'nin güney ucunda da olsa beş büyük ülkeden birinin ucundaydı orman ve şimdiye kadar hiç bir shinobi'nin bunu araştırmış olmaması, en azından Ayame'nin bu konuda bir bilgisinin olmaması kadını iyice şüphelendirmiş ve Toshiki'nin getirdiği çöreklerden bir dilim bile almasına mani olmuştu. Hiç bir canlının olmaması kurtları evinden etmiş olabilecek olsa da son iki yılda artan saldırılar ormanın çok uzun süredir ağaçlar dışında bomboş olduğu gerçeği bunu geçersiz kılıyordu. Sessizliği bozan, Ayame'ye sesini ilk kez duyurmuş olan Tama oldu; "Peki bu ormana girecek olursak bize rehberlik edebilecek herhangi bir bilgi var mı elinizde?"
Toshiki
Kızcağızın aceleci sesinin ve oldubittici sorusunun altında tek bir şey yatıyordu; Himaru ve Ayame ceplerinin olduğu kısımları onlara yabancı olan çakrayla karıncalatan parşömenleri çıkarıp baktıklarında büyük ama güzel harflerle yazan mesajı onlar da görmüşlerdi sonunda;
Ayako-Yoru: Beraber hareket etmekte olan bir kurt sürüsü bulduk, gözcüleriyle beraber bir av grubuna benziyor çünkü hızlı hareket etmekteler. Kokumuzu aldılar ancak bizi bulamadıklarında önceden gitmiş oldukları yönden devam ettiler. Onların peşinden gidiyoruz, belki bizim bulamadığımız av hayvanlarının kokusunu almışlardır. Ayrıca Aiko, geçmiş olsun. -Ayako.
Aiko-Togi-Atsushi: Aiko uyandığında Chiten'den ayrıldığımızı söylemiştim, biz de Atsushi'yle beraber Tensei'ye doğru yola çıkıyoruz.
Ayame-Himaru-Tama: Ormana gireli çok olmadı, görüş konusunda Himaru'nun Katon tekniği sayesinde sıkıntı yaşamıyoruz. Köydekilerin bize verdiği harita ormanın tamamını anlatmak yerine daha merkezi bir yeri göstermekte ancak bizi çok fazla uyardıklarından dolayı tetiğimizi düşürmüyoruz. Şimdiye kadar ormanda hayat olmaması konusu dışında her şey abartı gibi görünüyor, gerçi Tama'nın güzel bir şekilde ifade ettiği gibi ormandaki ağaçlar da yaşıyor. Ağaçların köklerinin temas edip etmediğine bakıp ağaçların yaşayan bir komite olduğunu kontrol ettik, orman her orman gibi canlı.
Ayame-Tama-Himaru üçlüsü söyledikleri gibi ormana gireli bir buçuk saat olmamıştı. Hava zifiri karanlık olsa da Himaru'nun yaktığı, ateş böceği kolonisi gibi gezinen teknik engelsiz bir şekilde yirmi metre öteyi net bir şekilde gösteriyordu. İşin gerçekten garip yanı üç eğitimli shinobinin uzaktan gelen deniz sesi ve yaprakların arada bir rüzgarla hışırdaması dışında hiç bir ses duymayışıydı, dikkatlerini biraz daha dağıtsalar ayak seslerini bile duyamayacak gibilerdi sanki. Tama bir buçuk saatlik sessizliği bir soruyla bozduğunda haritada işaretlenmiş ilk yere gelmişlerdi bile, diğerlerinden büyükçe görünen bir ağacın içi zifiri karanlık kovuğu; "Ayame-san, Aiko'nun tekniğinin böyle bir yan etkisi var mı?". Cevabı veren Konoha Jounin'i değil, bilmiş bir tavırla Himaru olmuştu; "Tekniği kontrolsüz kesmek zorunda kaldığından dolayı aşırı çakra dalgalanması yaşamış olabilir, ya da ölene kadar kurdun içinde kaldığı için anlık bir psikolojik travma.". Mütevazi görünen çocuk bildiği veya varsayım yaptığı çoğu konuda böyle çok bilmiş bir şekilde konuşurdu, ancak insanı sinir eden şey çoğunlukla tavrı değil; tavrına rağmen çok doğru şeyler söylüyor oluşu olurdu. Gözü haritada bir sonraki gidecekleri yönü tahmin etmeye çalışan Ayame'nin cevabıysa çok kısa olmuş ve uzun bir süre üçlü arasında konuşma olmamasına sebep olmuştu; "Hayır, hiç normal değildi.".
Ayako-Yoru: Kurtların hepsi Tensei'nin hemen kuzeyindeki dağın eteklerinde bir mağaraya girdi. İçeriyi belli bir zaman gözetledik ve mağaranın kurtların in olarak kullandığı bir yer olmadığı kanısına vardık zira mağaradan çok bir tünel gibiydi ve ayışığı giren tek yerin bizim bulunduğumuz yer olmadığı kesindi. Biraz dinlenip hazırlık yapacağız ve hayvanların peşinden gideceğiz.
Aiko-Togi-Atsushi: Ayako ve Yoru-sensei'ye yetişmeyi planlıyoruz. Ayame-Himaru-Tama: Haritanın son durağından bir önceki alandayız. Bir yanı ufalanmış gibi görünen büyükçe bir kaya ve üzerinde kabaca kazınmış bir şeyler var. Bizden haber almadan kapalı bir yere girmenizi önermiyorum o yüzden lütfen bizi bekleyin. Ormanın merkezine doğru yola çıkıyoruz. Unutmadan, kazınan harfler sırasıyla M, A ve O; MAO. Henüz bir anlam çıkaramadık.
Re: [Geçmiş] Cennet'in Berisi
Gönderilme zamanı: 06 Şub 2016, 00:28
gönderen Oujichi Tama
Hedefe varmak çok zor olmamıştı, ışık saçan bir yıldız gibi görünen ve ellerindeki bir hazine haritası olsaydı hazinenin bulunduğu yermiş gibi defalarca işaretlenmiş yer; Himaru'nun tekniğiyle aydınlandığında yirmi yirmi beş metre çaplarındaki durgun ve berrak su ve üçlünün neredeyse havada durduğunu sandığı, suyun ortasında hafifçe parlayan ağaç meyvesi kendini göstermişti bir anda. Gölün öbür yanında, diğerlerinin aksine aşırı şekilde eğik duran ağaç, dallarıyla beraber göle dalacakmış da biri son saniye ona ağaç olduğunu hatırlatmış gibi duruyor; şimdi neredeyse suya girecek olan tepesindeyse altın rengi meyve asılı duruyordu işte. Ortamda ilk konuşan kişi üçlüden biri değildi, ortamda olduğu bile söylenemezdi. Çünkü sesi bulundukları açıklığın her yerinden aynı anda gelmiş ve Himaru dışında diğer ikisinin ellerine silahlarını almasına sebep olmuştu. Boğuk ses, yaprakların hışırtısıyla pek çekmeyen bir radyoda konuşan bir sunucu gibi "Dessenize, bugün heppimiz doyacağız." demiş ve mikrofonu hemen ardından "Doryuu Heki." diye bağıran Himaru'ya teslim etmişti. Himaru ardından sessizce Tsuchiganji tekniğini uygulamış, ancak ondan düşmanın yönünü bekleyen Tama'ya mutsuzca bakıp kafasını iki yana sallamak zorunda kalmıştı. Daha sert esen rüzgardan başka hiç bir şey yoktu ortamda, şimdilik.
"Orda, rüzgar gölün ortasında birleşiyor."
Ses Tama'nın sağında duran kadından gelmiş ve kızın kadına bakmasına sebep olmuştu. Kadının kırmızı, tekerlekli gözleri gölün ortasına kilitlenmişken elleri bel çantasından ikişer kunai çıkarmış ve düşman görünür görünmez saldırıya geçmeye hazır bir pozisyona geçmişti. Tama da aynı şekilde parmaklarının arasına üçer shuriken'i yerleştirmiş, yanındaki tecrübeli shinobinin işaretiyle saldırmaya hazırdı. "S-s-s-ssssıra bende!" haykırışının ardından göletin ortasından dışarı doğru dalgalanmalar olmuş ve mavi, çoğu insanın rüyalarında bile göremeyeceği bir yaratık belirivermişti. Himaru'nun ateş böceklerinden bazıları söndüğünden Tama yaratığın yüzüne çok az bir süre bakabilmiş, bu az sürede bir burnu veya gözleri olmadığına kanaat getirebilmişti. Yaratık onlara doğru uçarak gelirken, biraz önce yanında duran Ayame'nin de aynı hızda yaratığa saldırışını ancak görebilmiş olan Tama; Himaru'nun yanından ayrılmama kararı almıştı. Zira ilk sesle şimdiki sesin aynı olmadığına emindi.
Kadın onlara doğru suyun üstünden, uçuyormuş gibi gelen yaratığa kunaileri ustalıkla fırlatmıştı ancak yaratık kaçmak yerine elindeki çift taraflı bıçağı ustalıkla kullanarak hepsinin gölün dibini bulmasına sebep olmuştu. Kadın hızını hiç kesmemiş, arka tarafında yere paralel duran kınından tantou'sunu çıkarıp gölün üzerinde yaratığı karşılamış ve sessiz ormanın tek tük seslerinin arasına kulak zarını acıtan metal çarpışma sesini de katmıştı. Yaratık hoşuna giden bir tavırla Tama'nın takip etmekte zorlandığı agresif saldırılarına devam ederken kadın hiç durmadan bütün saldırılara karşılık verip, üstüne karşı saldırı yapacak fırsatı buluyor yaratığın odağını tamamen kendine çekiyordu. Bu ikili çatışma bir dakika kadar sürmüştü ki kadın geriye doğru bir sıçrayış yapıp hızlı el mühürlerinin ardından yaratığa ateş topları fırlatmaya başlamıştı. Yaratığın ateş toplarını fark edip yana, sağına doğru kaçması bir işe yaramamış, Ayame'nin ağzından çıkan ateş topları gittikçe hızlanarak daha da yakınlaşmaya başlamıştı. Yaratık gölün üstünden kurtulmak için son bir sıçrayış yapmıştı ki sağ kolunu sıyıran ateş topunun ardından o an sadece onu takip etmekte olan Tama'nın görebildiği bir şekilde yüzünün olması gereken yerdeki delik ve etrafındaki çizgiler hareketlenip tiz ve yüksek bir sesin ardından kuvvetli bir rüzgar oluşturuvermişti.
Hiç beklemediği derecede güçlü olan rüzgarın ardından Tama dengesini kaybedip yere düşerken son duyduğu şey Himaru'nun toprak tekniğinin parçalanış sesi olmuştu. Çok geçmeden toparlanıp odağını topladığında Himaru'nun biraz önce durduğu yere çevirdi önce gözlerini, gördüğü şey biraz önce gördüğü mavi yaratık değildi. Bunun yerine Himaru'nun ateş böceklerinin kayboluşunda ortama doluşan karanlıkta, karanlığın kendisi gibi siyah bir yaratık duruyordu. Kafasında özel shinobi maskelerine benzeyen, şeytani görüşlü bir maske ve ellerinde çift taraflı, uçları içe bakan hilal şeklinde bıçakları olan kısa bir mızrakla korkunç görüntüsü; Tama'nın mızrağın alt ucunda duran Himaru'nun bedenini gördüğünde çok daha korkunç bir hal almıştı. Arkadaşının bedeni üzerinde duran yaratıktan yerde sürünerek uzaklaşmaya çalışan kızcağız ayağa kalkmaya hazırlanıyordu ki yine göremediği bir şekilde yeri titreten bir şey gölgenin üstüne iniverdi.
Duman dağılırken genç kız ancak ayaklanıp göle doğru geri geri adımlar atabilmişti. Az önceki korku dolu sahne yerini Tama'nın arkadaşının cesedini iki bacağının arasına, yavrusunu koruyan bir hayvan gibi almış; siyah yaratığın mızrağını bıçağından tutan yirmili yaşlarda esmer bir gence bırakmıştı. Genç kıvrak bir hareketle mızrağın odağını kendisinden boşluğa verirken yere sağlam basan adımlarından aldığı güçle yaratığa göğüs hizasında çok da hızlı olmayan bir yumrukla saldırıya geçmiş, onu izleyen diğer yumruğun ardından yaratığa tüm bedeniyle sıçrayıp az önce yumrukladığı göğüs bölgesini sert bir diz hamlesiyle demir döver gibi dövmeye devam etmişti. Gencin her yumruğu yaratığı geriletmese yer değiştirdikleri bile anlaşılmayacak gibiydi. Gür bir ses Oukashou diye bağırmış ve genç, yaratığa tam da yüzünün olduğu yere son yumruğunu atmış ve çatlama seslerinin ardından bir anda yaratığı metrelerce geri savurmuştu. Yaratık karanlıkta kaybolurken ayaklarının yanındaki çocuğa eğilip nabzını ölçen genç sinirli bir şekilde bir kaç kez mırıldanmış, sonra Tama'ya dönüp "Özür dilerim." diyebilmişti. Tama ancak o zaman metal eldivenler ve pantolon dışında üstsüz olan gencin vücudunun ön tarafındaki kesiğe benzeyen altın izi ve vücudunun çeşitli yerlerinde parlayan altın rengi metal çıkıntıları fark edebilmişti. "Ben Jinryu Mao, ve çok geciktim."
Jinryu Mao
Re: [Geçmiş] Cennet'in Berisi
Gönderilme zamanı: 07 Şub 2016, 17:41
gönderen Oujichi Tama
Himaru'nun ölümünün üzerinden çok geçmemiş, Tama'nın korkudan hızla çarpan kalbi artık bir süredir son sürat koşmasından dolayı hızla çarpar hale gelmişti. Tama'ya adının Jinryu Mao olduğunu söyleyen genç, kızın arkadaşınının üstünü uyguladığı toprak tekniğiyle bir kubbeyle örterken genç kız etrafta onlarla beraber gelmiş olan Konoha jounin'ini aramış ancak ne onun ne de mavi yaratığın izine rastlamamıştı. Sanki Mao geldiğinde bütün orman eski haline bürünmüştü ve biraz önceki halinden Himaru'nun cesedi dışında hiç bir şey bırakmamıştı. Mao'nun sakin sesi, "Yanınızdaki kadın için geç olmuş olabilir, Fuuki'nin- mavi olanın- tekniğinin sesinden doğru tanıdıysam eğer. Özür dilerim, daha erken gelmeliydim ama batıdan da birileri sizinle aynı zamanda ormana girince önce oraya doğru yola çıktım." derken Tama çocukcağızın sözünü kendisinden beklemediği tiz bir sesle kesmiş ve "Yoru-sensei." deyivermişti kontrol etmek için eline aldığı parşömene bakar bakmaz. Yazılan hiç bir şey anlaşılmıyordu, zira bütün parşömen koyu kırmızı kan lekeleriyle kaplanmıştı.
"Fuuki'nin yüzündeki delik, kısacası suratının ortası zayıf noktası; tabi onu korumasını da biliyor. Ama oradaki hava akışını bozarsan Fuuki'yi de bozarsın." diye böldü Mao yola çıktıklarından beri ortalığı kaplamış sessizliği. "Arkadaşını öldüren; Ongyoki... Uzun bir süre kendine gelemeyecek zaten. İki tane daha var, biri kırmızı ve devasa; onu bana bırakıp diğerine saldırın, Suiki. Ona da saldırı yapacak fırsat vermemeniz lazım." söylediklerinin ardından bir elini kızın önüne koyup durdu. Önce etrafı koklar gibi bir iki hareket yapıp ardından aynı Himaru'nun yaptığı gibi ellerini yere açıp Tsuchiganji tekniğini uyguladı. Önden koşuşturmadan önce; "Biraz gerimden gel, ortamı oku ve ona göre hareket et. En ufak hava değişikliği hissettiğinde; kaç!" diyebilmişti ardından esmer çocuk. Başını sallayıp onaylama fırsatı bile bulamayan Tama da hemen onun arkasından harekete geçmiş ve onu takip etmeye başlamıştı.
Mao'nun kızın gözünün önünden anlık kayboluşu, onun ayak seslerinin savaş gürültüsüne dönmesiyle anlam kazanmıştı. Gencin arkasından açıklığa çıkan Tama'nın gördüğü şey de zaten sadece savaş kelimesiyle anlatılabilirdi. Yoru, morumsu bir yaratıkla vur kaç hamleleri yaparak uğraşıyor; Togi'yse tek başına dev gibi kırmızı bir yaratıktan kaçıyordu. Atsushi de elinde gerilmiş bir yayla kırmızı yaratığa güzel bir ok isabet ettirmek istercesine geride bekliyordu, hayır. Hedefi yaratıkların arasında hiç hareket etmeden duran herif gibiydi, tam da Mao'nun üzerine doğru koştuğu herif. Adamın karanlık teni, beyaz bir maddeyle maskelenmiş ve karanlıkta sanki bir iskelet gibi görünmesine neden olmuştu. Üzerindeki sarımsı, eski örtü rüzgarın estiği yönden vücuduna sarılmış ve altındaki sıska ve çıplak vücudu ele vermişti. Gözbebeklerinin parlayan gözlerinin içinde oynayışı ve gittikçe artan sinsi gülümsemesi dışında hareket etmeyen adam Mao'yu fark edince ona dönüp kollarını darbeyi kabul edercesine açıvermişti.
Ama Mao, adama yaklaştıkça yavaşlamış ve önüne geldiğinde tamamen durmuştu. Saniyeler içinde Tama'nın içindeki çabalama isteğini de adama sunuvermişti. Adam Mao'ya, genç kızın gürültüden anlamadığı bir şeyler söyleyip sarılırken ihanete uğrayan genç kızın dizleri çözülür gibi olmuştu. Ama çözülmemişti. Kızcağız bedeninin kontrolünü kaybederken, adamı incelerken gördüğü rüzgarda sallanan sarı örtüyü hatırlayabilmişti sadece. "Pembe olan Yoru-sensei'nin kolunu buzla kapladı." diyebilmişti ona tanıdık gelen ses. Anımsadığı gibi canlı bir sesti bu, daha çok şey söyleyecek gibiydi ama bir anda kesilmişti. Tama bedeninin kontrolünü geri alıp nerede olduğunu görmek için etrafına bakındığında genç kız, eski yerinde duran mavi yaratığı fark etmişti. Ormanın içlerinde bir yerde az önce zihninde duyduğu sesi tekrar duydu ardından, bu sefer aniden kesilen bir çığlık vardı kelimelerinin arasında. Aiko, Tama'yı arkasında beliren mavi yaratıktan kurtarmaya çalışmış ve bunu başarmıştı. Bedeliyse saklandığı yerin ortaya çıkması ve akabinde büyük olasılıkla canı olmuştu. Toparlanmasına izin vermeden gözlerini dikmiş olduğu Fuuki kızcağıza doğru bütün hızıyla, elindeki çift taraflı bıçağı çevirerek saldırıya geçmişti bile. Hızlı olmalıydı.