1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Mazinin Hatrına

MesajGönderilme zamanı: 04 Şub 2016, 03:05
gönderen Shizawa Tatane
Bu takım kaptanlığı zor iş lan! Valla, takım sahibi olmak götü boklu veletleri eğitmek falan. I-ıh. Bana gelmez abi, zor ya. Hem bir yandan sıfırdan öğretmek falan, uğraşılacak dert değil. Benimki şanslıydı tabii, her şeyi bilerekten gittim oraya. Anca Himei ve Batou ile uğraştı durdu.

Zaten beni de pek sevmezdi ibnetor, karşılıklı sövüşüp sevişirdik zihinlerimizde. Ne yani? Bir kez bile onu insanların gözünde çok havalı bir şey olarak göstertmediğim için beni suçlayamazdı! Neymiş efendim, kızdırıp bana doğru gelen tekmesinin önüne sik gibi duvar çıkarmışım da bacağını çatlatmışım. Neymiş efendim, aniden yerin altından çıkıp kıçına pandik atmışım.. Yaparım öyle şeyler, tatlı çocuğumdur ben bakmayın.

Her neyse, işte eski güzel günleri düşüne düşüne, akademiye doğru yola çıkmıştım. Bakalım, ne var ne yok diye bir gidecektim. Şöyle bir mini mini birler, çalışkan ikilerin mallıklarını izleyip keyfim yerine gelsin diye yürüyordum. İçeriye ilk adımımı atmamla, benim jenerasyonu hatırlayan öğretmen abilerimizin ölümcül bakışlarının da hedefi olmuştum.

Bir tanesinin yanından geçerken
"Tatane.. Baş belası.." diye mırıldandığını duyduğumda hafiften sırıtmış, kıvırtarak ve esnek figürler sergileyerek yürümeye devam ederken kazayla başka birine çarpmıştım. Elindeki kitaplar düşmüştü, fakat eğilip alırsam aramızda bir aşk başlayabilirdi. Neyse ki, aşk başlamayacak şekilde eğilmiştim. Göğüs aralarım görünmeyecek şekilde yani.

Tabii bunun ilk şartı görülebilecek bir göğüs arasıydı, neyse neyse. Elimdeki kitapları ve bazı kağıtları ona doğru uzatırken adamın
"Teşekkürler genç" demesiyle, ağzımdan "Rica ederim"in çıkışı ve akabinde gözlerim kısılacak kadar gülümsemem bir olmuştu ki, göz teması kurduğum gibi "Küçük şeytannnn!" diyerek hızlıca ters yöne doğru, koşar adım uzaklaşmıştı. Meh, Kateno-sensei beni pek özlememiş gibiydi. Umurumda da değildi.

Kıvırtarak, adımlarımı önce topuğumu basacak şekilde atmaya özen göstererek ve parmaklarımı şıklatarak koridorda yürüyorken, birden bir sınıfın kapısı açılmıştı.

Karşımda Takobane-sensei vardı! Olacak iş miydi bu şimdi! Yarı kızgın, yarı da ışıldayan gözlerle bana baktı.


"Shizawa Tatane. Jenerasyon birincisi. Sana bir işim düştü."

Neyse ki, Shizawa Tatane dediği anda yürümeye başlamıştım ama nafile. Çekti kenara.

"Bak, acil bir işim var. Bu yüzden bu derslik geninlere senin ders vermeni istiyorum. Bana bir çok iyilik borcun vardı, öyle hatırlıyorum."

Unutmamış da bunak! Bak bak, borçlarımı nasıl da hatırlıyor! Lan ben ota boka borç olsun diyen herifin tekiydim, ne bileyim yılların ardından karşıma çıkacağını. Başımı aşağıya eğerek, pişkin pişkin sırıta sırıta sınıfa girdim.

Re: Mazinin Hatrına

MesajGönderilme zamanı: 04 Şub 2016, 03:45
gönderen Shizawa Tatane
Sınıfa girdiğimde karşımda tam bir izdiham vardı. Öğretmenlerinin bir anlık çıkışını fırsat bilip birbirlerine uçak atan, sohbete muhabbete dalan, masaların üstüne oturan bir ton öğrenci vardı.

Bu jenerasyon çok parlaktı, kesinlikle bir bok olamayacaklardı ama yine de tutumları hoşuma gitmişti yani. Takobane bunağının nesine saygı? Çok bile. Ben olsam camdan dışarıya atlayıp öğretmenimiz attı diye adını çıkarırdım. Her neyse. Çocuklara doğru şöyle bir gülümseyip,
"Hey hey, buraya bakın ufaklıklar! Ben yeni patronunuzum. Benden önceki sizi hangi işle meşgul ediyordu?" dedim, çoğu "Ha?" gibisinden malca kaldı. Her neyse, arasından bir tanesi çıkıp "Nimja ekipmalları senseyi" dedi, diyemedi.

Ne ara durumu kavrayıp, adapte olup, beni yeni patron olarak görmüşlerdi bilmiyorum, umursamıyorum da. En sevdiğim konuya denk geldik. Ninja ekipmanları demek ha.. Hemen bir sırayı öne çekip, elimi ekipman çantama attım. Bir tane de hedef aldım karşıma. Tabii ki çocuklardan biri değildi. Her neyse.


"Şimdi, ekipmanları tanıyalım. Öncelikle, bu görmüş olduğunuz şeyin adı kunai." diyerek elime bir kunai aldım. Aslında shuriken alıp ona kunai diyerek Takobane-sensei'yi geldiğinde büyük bir beyin amcıklamasıyla karşılaştırmak isterdim ama bu çocuklar o kadar amatör olamazlardı, yani umarım değillerdi.

Kunaiyi parmağımda çevirirken, çocukların benden çok kunaiye bakıyor olduklarını gördüm ve sallamayı durdurdum.


"Kunai, fırlatmalık bıçak olarak geçse de, yakın dövüş kullanımında çok daha yaygındır. Daha uygun bir dille anlatmak gerekirse, fırlattığınızda, zaten kısıtlı olan ekipmanlarınızı, geri almaya çalışmak durumu epey güçleştirecektir. Dolayısıyla, doğru bir fırlatma anı ortaya çıkana kadar, gerek defansif, gerek ofansif olarak yakın mesafede de işinize yaramaktadır. Sert bir metal alaşımından üretilmiş olması, size saldırı amacıyla gelebilecek bir çok ekipmana karşı koymanızı, engellemenizi sağlar. Anlamayan varsa, anlayanlara sorsun. Kunai bu kadar." dedikten sonra, Kunaiyi hedefe fırlatmıştım.

Lanet olsun, sekip bir geninin kafasını parçalasa, en azından kolunu falan kesse eğlenebilirdik belki ama, tam hedefi bulmuştu! Koyayım! Azıcık beceriksiz olmak vardı be! Neyse, öğrencilerin coşkulu tepkileri arasında, elime bir shuriken aldım.


"Shuriken. Ninjaların kullandığı temel ekipmanlardan bir diğeri. Havada dönerek ilerliyor ve hedefi buluyor, işte bu kadar! Dört tarafı olması sebebiyle, her halükarda hasar verme potansiyeline sahip olmasının yanı sıra, güzel bir dengesi vardır. Eğer, fırlatan kişi çok beceriksiz ya da amatör değilse, fırlatılmak istenen yere ulaşacaktır. Ayrıca, momentum kazanıyor mu kazanmıyor mu bilmiyorum ama, kazanıyorsa epey fecili bir şeydir." dedikten sonra, onu da masaya bırakıp bir misina aldım, bir ucunu ısırıp, iyice çektikten sonra iki elime doladım.

"Bu da misina. Tuzaklar kurmak ya da daha komplike düzenekler hazırlarken kullanacaksınız. Dürüst olmak gerekirse, aptal biriyseniz çoğunlukla eliniz bile gitmeyecek. Kunailerinizin ucuna bağlayabilir, onları yönlendirebilir, ya da alarm sistemleri oluşturabilirsiniz. Misina ile bir kare çizilip, bir ucuna zil bağlanması ve gerdirilmesi durumunda zilin çalması gibi. Her neyse." Patlayıcı kağıdı iki parmağımın arasına alıp, şöyle bir ters düz yaptıktan sonra konuşmaya başlamıştım yine.

"Patlayıcı kağıt... Aralarındaki muhtemelen en tehlikelisi ve en etkilisi. Çakrayla aktifleştiriliyor ve siz istediğinizde patlatıyorsunuz. Nasıl? Hoş, değil mi? Ayrıca bunu kıvırarak kunailerinize ekleyebilir, yine misina gibi tuzaklarınızda da kullanabilirsiniz."
diye bitirdikten sonra, elime sis bombasını alarak bu ızdırabı da tamamlayacaktım.

"Sis bombası, basınçla kullanılıyor. Biraz sertçe yere fırlattığınız anda etrafa iki taraf için de avantaj ya da dezavantaj olabilecek, görüşü engelleyen bir sis çıkıyor. Bunu, rakibinizin görmesini istemediğiniz şeyler hazırlamadan önce ya da kaçış anında kullanabilirsiniz. Sis, zehirli değildir fakat yine de içerisinde bulunmak pek akıl karı olmasa gerek. Sizin için avantaj olan bir durumu dezavantaja çevirmekten farksızdır."
dedikten sonra derince bir nefes vermiştim.

Paslanmıştım, ezbere kullandığım şeylerdi bunlar fakat anlatmakta güçlük çekiyordum.


"Sorusu olan?" diye yönelttiğimde, hiçbir şey denmemişti. Şaşırtıcıydı fakat hepsi anlamıştı. Ama, ama, ama benim elimden bu kadar kolay kurtulamazlardı. Yan yan sırıtıp, kafamı eğerek "Teoride kavradıysak pratiğe geçelim. Bu işte en iyiniz bir adım öne çıksın." dedim ve sınıfa şöyle bir baktım. Kızlardan biri yavaşça, utangaç bir tavırla yürümeye başladı.

Re: Mazinin Hatrına

MesajGönderilme zamanı: 04 Şub 2016, 03:50
gönderen Shizawa Tatane
Himei'ye benziyordu, tch. Bu jenerasyonda ben yokum demek, pekala. Yanıma kadar geldiğinde, hedefe doğru şöyle bir baktı, kunaisini çıkarıp dili dışarıda, bir gözü kapalı ve diğeri de kısık olacak şekilde, aklınca odaklanıyor gibi bir tavırla atacaktı ki, bileğini nazikçe tuttum.

"Hayır tatlı kunoichi adayı. Hedef benim." dememle tüm sınıfın gözlerinin büyümesi ve şaşırması, bir yandan da korkması bir oldu. Kız "Ama.. Ama.." demeye başlamıştı ki, "Yeterince yetenekliysen, biraz gözü kara olmanın zararı yoktur. Hem o yuvarlak şey, epey canımı sıkıyordu." dedikten sonra, kıza çaresiz kendimi hedef yaptırmıştım.

Kapının oraya geçmişti, bir eline bir kunai, diğer eline de üç shuriken almıştı. Yeterince yetenekliyse, ölecektim.
"Kafayı ve gövdeyi hedef al!" dedim, ölümümü garantilemek için. Gözlerimi kapattım, gülümsüyordum. Potansiyel de olsa ölümüm gerçekleşecekti ve içten bir şekilde gülümsüyordum.

Sonunda o an gelmişti, kız elindekileri fırlatmıştı. Fırlatmasına fırlatmıştı ama keşke doğru yere fırlatsaydı. Beni geçen shurikenler kapıya doğru yönelmiş, kapıdan o sırada içeriye girmiş olan Takobane-sensei'ye doğru gidiyordu ki, bir *pof* gelmişti. Tüh! Bunshinmiş.


"Senin sağın solun belli olmaz diye içeriye girmeden önce bunshin gönderdim, iyi ki de bunshin gönderdim! Ne yaptığını sanıyorsun sen Tatane! Bu ne rezillik!" diye beni azarlamaya başlamıştı ki, "Hadi ben kaçtım sensei, geninler sana emanet!" diyerek fırladım. Çıkarken "Bir şey anladınız mı bari?" diye sorduğunu duymuştum bizim bunağın.

Kapıya doğru giderken duyduğum coşkulu "Eeeeeeveeeeet" nidası, umarım duyduğum sorunun değil ardından gelen "Onu öldürmek istiyor musunuz?" sorusunun cevabıdır diye düşünerek, çıktım.

"Tatane, görev panosu yenilendi. İstiyorsan git bir bak, A seviye bir görev varmış, kayıp iki shinobiyle ilgili. İşin üstesinden gelebilirsin gibi duruyor, ha?" demişti, kapının önündeki jounin. "Bakarım, teşekkürler." deyip gülümseyerek geçiştirmiştim.

Bugün de ölemedim, boş yaşamak için fazla yetenekli, ölmek için fazla beceriksizim. Sahi, bu köy ve köydekiler benden ne bekliyor Kami aşkına?! Başkalarına bu kadar sırt bağlamayı kesin! Çöp herifin tekiyim lan ben, anlayın artık şunu be!