1. sayfa (Toplam 1 sayfa)
Bir Fincan Kahvenin Kırk Yıl Kavgası Olurmuş.

Gönderilme zamanı:
01 Şub 2016, 22:45
gönderen Shizawa Tatane
Amegakure! Ah, yıllarca köyün dışına görevler dışında atmadığım adımların hıncını öyle bir çıkarıyorum ki! Yağmur manzaralı, hüzün ve kasvet dolu havanın insanlara verdiği mutsuzluğun mutluluğuyla bir fincan kahve ve kitap eşliğinde oturuyordum.
Amegakure güzel dizayn edilmiş bir köydü, bizimkine kıyasla epey teknolojik olarak nitelendirilebilirdi. Her yerde borular vardı. Bol yağıştan yararlanıp bunu santrallere çevirmişlerdir diye umuyorum. Onu da ben söyleyecek değilim ya, elektrik üretimi için epey katkısı olabilir. Bir de, su baskınlarına karşı ne tarz önlemler aldıklarını merak ediyorum doğrusu.
Anlatılanlardan epey farklıymış, anlatılanlara bakacak olursak buranın bataklık olması gerekiyordu zaten. Her neyse, güzel bir perspektiften resmini çizecek kadar resim kabiliyetim olsaydı keşke. Alır eve götürürdüm, güzel olurdu.
Ayrıca, bu kadar çok yağış varken köyün orta yerinde neden yeşilliklere rastlamamıştım? Teknolojiye bu kadar kaptırmanın doğaya zarar verdiğini biliyordum fakat, yine de üç beş bir şey bırakabilirlerdi bence. Yine de modern şehirden dolayı tebrik etmek lazım.
Kahvemi içip, düşünmeyi bırakıp kitabıma yönelmiş, rahatlığa dalıp gitmiştim ki, artık kalkmam gerektiğini fark ettim. Ödememi yapıp, sokaklara düşmüştüm ki, harabe tarzı bir yere çıkmıştım. Nasıl döneceğim lan ben diye düşünürken, yıkığın döküğün arasında bir ses duymuştum.
Bir hayvanın çıkarabileceği bir ses değildi, bilinçli çıkarılmış bir ses gibiydi. Biri ayağa kalkmıştı sanki. Şöyle manidar bir gülümsemeyle, tek kaşım havada arkamı dönmüştüm.
Döndüğümde, dimdik bir şekilde bana bakan iki gözle karşılaşmıştım. Nedensizce ya da benim bilmediğim bir nedenle öfke dolu bakıyordu bu gözler. Tanıdık birinin gözleri gibiydi sanki. Ama, ama kimdi ki bu? Yani bana öfkeli gözlerle bakmak, çemberi çok da daraltmıyordu. İnsanların bana genel bakışı buydu.
Kafamı biraz eğerek öfkeli gözlere kitlenip, alaycı bir şekilde gülümseyerek;
"Kendini tanıtır mısın? Tekrardan. Tch." diyerek öfkesini biraz daha körüklemeye yönelik bir harekette bulundum. Sanırım bir savaş patlayacaktı ve ön eğlencenin zararı yoktu.
Re: Bir Fincan Kahvenin Kırk Yıl Kavgası Olurmuş.

Gönderilme zamanı:
01 Şub 2016, 23:44
gönderen Yukimura Yabuko
Küçükken zayıftım. Her zaman zayıftım, kaybedecek birisini her zaman bulum. İlk kaybettiğim kişiyi bir türlü unutamadım. Güçsüz olduğumu göstermişti bana, söylediği sözleri unutamıyorum bile. Yeni shinobi olmuştum ve ilk savaşımda dayağımı yemiştim. Güçlenmek için çalışmam gerekmişti ancak hala yeterince güçlü değildim, eksik bir şeyler vardı. Asla yeterince güçlü olamayacak gibi hissetmeme neden oldu o yenilgi.
O günden sonra her zaman güçlenmeye çalıştım. Ağırlık kaldırdım, her sabah güneşin doğumuyla koştum ancak hiç bir zaman yaşıtlarım arasında iyi olamadım. Her zaman ortalama bir yerde oldum, nereye ait olduğu bilinmeyen birisi için bu kadarı bile fazla diye düşündüler. Belki de haklıydılar ancak devam ettim. Her tanrının cezası gün koştum, gelişmeye çalıştım ancak güçlenemedim hiç bir zaman güçlenemedim. O aptal beyaz saçlı şerefsizi hiç bir zaman yakalayamadım rüyalarımda. Onu öldürmek istiyorum, bana söylediği her şeyi yedirmek istiyorum.
Her sabah cehennem gibi başlıyordu. Güneşin doğumuyla koşmaya başlıyordum. Güneş ne zaman doğuyor anlamak bile mümkün değil bu iğrenç köyde. Bulutlar her zaman güneşten üstün, rüzgar esse bile oradalar. Biri diğerini kovalıyor, ne zamandır açık bir güneş görmediğimi bile hatırlamıyorum. Koşmaya başladığımda bile yağmur yağıyor, her yer çamur olmuş. İnsanlar kendi halinde dışarıdan birisi fark edemez ancak herkes yalnız bu köyde. Dışarı çıkıp gülüp eğlenen çocuklar göremezsiniz. Görseniz bile yarım metrelik bir kumaştır çünkü herkes bir birinin gözlerin kaçıyor. Aptal yağmurlukarlıyla geziyorlar. Nefret ediyorum bu köyden.
Koşum bittikten sonra biraz dinlenmek için şemsiyemi çatı yapıp uyumaya daldım. Bir süre sonra uyandım, hala yağmur yağıyordu. Kalan işlerimi halletmeye gitmem gerekiyordu, sonra babama yardımcı olmak için eve dönmem lazım bu gün diye düşünüp ayağa kalktım. Üstümü başımı çırptım. Ne işe yarayacaksa, zaten daha kirli olamam. Bu sırada arkamda birisi olduğunu fark ettim, buranın sahibi bazen yemek getirirdi bana ancak dönüp baktığımda eski bir yüzle karşılaşmıştım.
İntikam. İntikam. Aklımda başka bir şey yoktu, bana söylediği yer şeyi geri yutturup dilini koparacağım onun. Ona gözlerimi diktim. Tanıyordum onu, o yüzündeki aptal ifadeyi yere kafasını sürte sürte parçalamak istiyorum. Eti ve kemiğini yerleştirmek istiyorum. Lanet olası şerefsiz. Ben bunları düşünürken beni tanımamıştı bile. O kadar zayıftım. Lanet olsun. "Yukimura Yabuko." diye cevap verdim gayet ciddi bir şekilde sonrasında şemsiyemi kılıç gibi tutup "Sana meydan okuyorum. Benimle dövüş." diyecektim.
Re: Bir Fincan Kahvenin Kırk Yıl Kavgası Olurmuş.

Gönderilme zamanı:
02 Şub 2016, 01:22
gönderen Shizawa Tatane
Ah, karşımdaki öfkeli gözler bana kitlenmiş, parladıkça parlamış, harlandıkça harlanmıştı. Ne de güzel bir manzaraydı bu böyle, öldürme aleviyle yanıp tutuşan bir çift göz.
Gözler bakmasına bakıyor tamam da, kim olduğunu söylediğinde benim yine de hatırlamadığım gerçeğine epey üzülüyorum doğrusu. Yani, intikam ateşiyle yanıp kül olmuş bu zata, ben ne yapmış olabilirim ki? Neler ya da? Kesin bir sürü lanet şey yapmışımdır, çünkü bu gözler normalde bu kadar fena bakmazlar. Eğlenceli doğrusu, tch.
Yukimura Yabuko... Yukimura Yabuko... Yukimura Yabuko...
Haa. Hatırladım.. Taa genin zamanlarındaykenki bir yarışmadaydık. Basamak sistemiyle yükseliyorduk, henüz ilk maçta karşıma çıkmış herif. Ah, keşke o kadar ağır konuşmasaydım. Neden gidip "Yenilginizde çikolata parçaları olsun mu?" dedim ve görevli Chuunin'in de pis pis sırıtmasına sebep oldum ki? Ya bu neyse de, "Sıradaki." deyip sonrasında yüzüne bile bakmamam daha da çok kırmış olmalı.
Sonraki de karşıma çıkarsa ne bok yiyeceğim lan ben? Ya ikisi bir oldularsa? Hem bu adamın Amegakure'de ne işi var? Hadi Amegakure'de, bu çöplükte ne işi var? Her neyse, bir aksiyon atraksiyon olur en azından.
Lan? Düello daveti nereden çıktı şimdi? Her neyse, başa gelen çekilir madem. Lan bu herif, epey de güçlenmiş görünüyor. Şimdi kaybetmek, ağzımı burnumu kırdırmak da istemiyorum, keza sonra işin eğlencesi kaçıyor. Hmm, yanımda biraz sake olacaktı.
"Üzgünüm, hatırlamıyorum." dedim ve şöyle bir kollarımı yukarıya doğru esnetip, parmaklarımı ve boynumu eş zamanlı olarak kütlettim. Evet, yeterince aşağıladıysam şimdi hazırdım.
"Al, su iç, ihtiyacın varmış gibi duruyor." diyerek yanına kadar gidip sakeyi uzattım. Neyse, suyu da yenilgiden sonra veririz artık. En soğuğundan.
Sakeyi de içince kazanma oranım epey bir artacak gibi duruyor. Meh, açık konuşmak gerekirse uzun zamandır dövüşmediğim için bayağı bi paslandım denebilir. Her neyse, hadi başlayalım o zaman.
O sakeyi içtikten sonra, birden pis pis sırıtıp alaycı tavrımı koruyarak "Bol çikolata parçalı olsun." diyecektim, kaybedeceğimden emin bir şekilde. Ki muhtemelen, kaybedecektim. Her neyse, kendisini hatırladığımı da hatırlatmış olacaktım bu sözlerle.
İç şu sakeyi! İç! Dilin damağın kurumadı mı senin!
Re: Bir Fincan Kahvenin Kırk Yıl Kavgası Olurmuş.

Gönderilme zamanı:
02 Şub 2016, 16:36
gönderen Yukimura Yabuko
Rakibim sonunda karşıma gelmişti, onu öldürmek için hazırlanmıştım. Bana güçsüz olduğumu hissettirdiği için ona öfkeliydim. Güçsüz olmaktan nefret ediyordum ancak bunun hissettirilmesine karşı özellikle öfkeliydim. Onu yaşadığına bezdirecektim. Güçlenip güçlenmediğimi görmek için de bir yoldu bu. Pek çok şey için diğer insanlardan fazla çabalamam gerekiyor, birisi gerçekten güçlü olursa insanlar düşüncelerini bir yana bırakıp onun etrafında ateş böceği misali ışığıyla yanmak için hayran bir şekilde dolanırlar. Benim olmam gereken şey güçlü olmak, güçlü olursam yabancı olmam ya da kötü bir görünüşe, fakirliğime kimse bakmadan beni insan olarak görebilir. Her zaman daha güçlüsü olmam gerek. En güçlüsü olmak zorundayım.
O ellerini kıkırdatırken beni hatırlamadığını söyleyen küstah bakışları bile sinirlerimi katlıyordu. Onu gerçekten öldürmek istiyordum ancak başka bir köyden diye dokunmam hata olabilirdi. Şu an burada kavga etmek bile konumumu tehlikeye atabilir ancak ona hemen koşup suratına bir tane patlatmak istiyorum. İnsanların beni rezil etmesine dayanamıyorum, özellikle de güçsüz olduğumu gösterip bununla dalga geçmesine.
Suya bile ihtiyacım olduğunu düşünüyordu. Belki de adam akıllı bir maç yapmak istiyordu her neyse. Elinden su şişesini alıp "Beklenmedik." dedikten sonra susayacağım zaman değin onu arkadaki çantama koyacaktım. Sonrasında elimdeki sargıları açıp katana misali bir iki defa etrafa salladıktan sonra hazır olmuştum. Artık her şeye hazırdım, ona saldırabilirim. Onu yenebilirim, bunun için çabaladım.Her şeyin meyvesini alma vaktim geldi.
Hazır olduğunu belli ettikten sonra "Bol çikolata parçalı olsun." demişti. Beni yine tahrik ediyordu, onu yenemeyeceğimi düşünüyor değil mi. Önceki sefer yaptığı şeyi yapıyor, sonrasında eminim etraftaki insanlara gösterecek ya da anlatacak kaybedersem. Lanet olası oros*#! çocuğu. Şemsiyemi ağzından sokup arkasından çıkarıcam. Ona bakıp "Merak etme istediğin kadar çikolata vereceğim." deyip yukarıdan aşağıya başına şemsiyemle tüm gücümle vurmak için iki metre kadar yakınına koşacaktım.
Re: Bir Fincan Kahvenin Kırk Yıl Kavgası Olurmuş.

Gönderilme zamanı:
02 Şub 2016, 22:32
gönderen Shizawa Tatane
Beklenmedikmiş, keh keh keh. Beklenmedik tabii, hiç beklemediğin bir anda hissedeceksin. Acılar dünyasına hoş geldin, Yabuko-kun!
Bu ne sorumsuzluk! Gerçekten, gerçekten bir kavga mı istiyor? Amegakure'de, seyahat amacıyla buraya gelmiş Kusagakure shinobilerinden birine sataşarak başını iyice belaya mı sokmak istiyor? Her neyse, çok da umurumdaydı sanki. En azından nefsi müdafaa diyerek işin içinden çok da güzel bir şekilde yırtarım.
İçkiyi içmemiş olması çok da umurumda değil, ama beni sarstı esasında. Galibiyet oranım düşmüştü, fakat hala bir şansım vardı. Yüzde otuzluk ihtimalle kazanacaktım ve bu ihtimal doğru ellerde gayet yüksek sayılırdı.
Rakibim, iddialı cümlesini sarf ettikten sonra geriye çekilip bana doğru bir atak yapmıştı, önümde çok mesafe yoktu ve hızlıca bir şeyler yapmam gerekiyordu. Hem, şemsiyeyle mi saldırıyor lan o? İntikam ateşi gözünü kör etmiş olmalı.
Yakaladığı anda kolumu bacağımı kıracakmış gibi öfke dolu bir suratı vardı ama ona istediğini bu kadar kolay vermeyecektim elbette. Yakarsan, tabii ki parçalarsın genç adam. Yakala beni, eğer yapabilirsen!
Tepeden bana doğru güçlü bir şekilde şemsiyesini indirmek için zıplamış olan rakipten, bir adım geri çekilip, ayağımı yere vurarak çıkardığım "Doryuu Shiki." benim için ikili kazançtı. Şemsiyesi, sert duvara çarptığı gibi parçalanmıştı ve bu onu iyice kızdıracaktı, üstelik saldırıyı da karşılamıştım. Şimdi, aramızda bir duvar vardı ve ben duvarın arkasındaki adamdım.
Şimdilik işler basitti, hamlelerini savuşturup fırsat buldukça tekrar tekrar geçirecektim. Şemsiyesinin kırılmış olması benim için epey büyük bir artıydı.
Tantoumu elime almıştım ve bir adım geri çekilmiştim. Duvarı geçtiği gibi saldıracaktım, bu yüzden üç taraftan da saldırıya hazır bir şekilde bekleyecektim. Sağdan, soldan ve yukarıdan. Hadi bakalım Yabuko, nefretini tattır!
Re: Bir Fincan Kahvenin Kırk Yıl Kavgası Olurmuş.

Gönderilme zamanı:
02 Şub 2016, 23:31
gönderen Yukimura Yabuko
Güçlü, en azından benim için güçlü. Hareketlerime cevabı olması güçlü olduğunu düşünmem için yeterli. Onu yenmek zorundayım, yapmam gereken şeyi yapmalıyım. Şemsiyem kırıldı ama umurumda değil, daha sağlamını geri alırım. Umurumda değil, bu eğlenceli. Kavga etmek eğlenceli, güçlü olduğumu göstermek eğlenceli. Karşı konulması eğlenceli. Kazanmak eğlenceli. Onun kafasını patlatmak istiyorum, o aptal sırıtışını suratından silmek istiyorum. Gülmeye engel bile olamıyorum. Şemsiyemin parçaları etrafa saçılırken o duvarın üstünden belli belirsiz görüntüsünü görmenin güzelliğine kendimi kaptırdım. Bu dövüşü kazanmak zorundayım.
Önüme çekilmiş taştan duvarı kırmak bir seçenek ancak bunu yapmak yerine kendi avantajıma çevirmekte öyle. Duvarın arkasından beş metre. Yaklaşık iki metre kadar boyumu hesaplarsak, üç metre kadar gitmem lazım. Duvar yapılacak basıncı kaldıracaktır. Hamlemin görülmesi de engelleneceği için arkasından bir şeyler yapmayı da düşünebilirim ancak duvarı lehime kullanmak daha mantıklı olacak.
"Su molası. Ne yapıyorsan dur orada, aynı şekilde suyumu içtikten sonra haber vereceğim." diyecektim. İlk hamleden bir birimizi tartmış olduk neticede. Onun duracağını sanmıyorum ancak benim gibi taijutsu ağırlıklı shinobiler için fiziksel durumun en iyi halini alması gerekiyor. Suyun tadı garipti. Biraz rahatlamış hissediyorum. Garip, ejderha salyası gibi.
Ağzımı sildikten sonra "Şişeyi havaya atıyorum, yere düştükten sonra devam edeceğim." diyecektim. Havaya attıktan sonra düşmesini bekledim. İçinden çıkan suyu görebiliyordum, ellerim rahatlamıştı. Kendimi iyi hissediyordum. Duvarın üstünden zıplayıp içimden geleni yapacaktım. Önünde yere yatıp ayaklarını ıssıracağım.
Re: Bir Fincan Kahvenin Kırk Yıl Kavgası Olurmuş.

Gönderilme zamanı:
05 Şub 2016, 00:52
gönderen Shizawa Tatane
Vee yemi yuttu! Suyu(!) içti! Kazanma oranım arttığına göre, tabii ki seve seve rakibimi bekleyebilirdim. Şimdi, planı işleme sokalım. Suyu içmesi ve tekrar atması yaklaşık on beş yirmi saniye sürecek, bu süre bir teknik daha yapmak için yeterli.
Su şişesi yere düştüğü anda yukarıya bir kunai fırlatacaktım, dikine düşecek şekilde. Doğrudan zıplayıp geleceği yeri engelleyecektim böylelikle. Biraz daha geri sıçramak zorunda kalacaktı. Ben de geri sıçrayacağı yerin yakınlarında Moguragakure no Jutsu ile zeminin altında kalacak ve onu hazırlıksız yakalamak için fırsat kollayacaktım.
Olası bir plan geri tepmesi durumuna karşı, elimde tantoumla yerin altında bekliyordum, bileğinden yakalayacak ve yukarıya doğru tantoum ile fırlayacaktım, başarılı olması durumunda tabii ki. Başarılı olamayacak olursa da, tekrardan zeminin üstüne çıkıp pozisyon alacaktım. Alkolden dolayı yapacağı hamleler bir hayli kısıtlanacaktır diye tahmin ediyorum.
Bakalım bu kadar şeyin ardından ne yapacaksın, Yukimo! Yubiko! Yutaku! Her neyse, adı kimin umurunda ki. Yerde yatanın adı duyulacak sadece, kazananın değil. Umarım beni yenersin ve kendi kafanda onurunu tekrardan kazanırsın değişik şey.