1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Kuş, Yuvasına.

MesajGönderilme zamanı: 31 Oca 2016, 22:33
gönderen Shizawa Tatane
Ee, öyleyse ne olmuş?
Hem sen biraz çeneni kapatsan da her gece sağır olmak için dua etmesem?

Çok, hissediyorum. Bu kötü. Yani cidden, zoraki yemek yemek gibi. Miden tıka basa doludur ama artık tabağındakileri bitirmek senin için farz olmuştur ya, onur meselesidir hani artık senin için. İşte öyle bir şey çok hissetmek.
Gerek hislerden, gerek sorumluluklardan ve zorunluluklardan kaçmak, biraz da kafamı boşaltmak adına köyden çıktığım zamandan beridir geziyorum.

Geziyorum, tek başıma. Olması gerektiği gibi. Yürüyorum, yiyor içiyorum. Param bittiğinde bir yerde günübirlik çalışıyorum, sonra devam ediyorum. Shinobilikten, tehlikeli köy zımbırtılarından uzakta, sineye çekilmek oluyor bu. Görevmiş, başarıymış, kimin sikinde ki?

Anlamıyorum, Chuunin olunca neden üstüme daha çok yüklenildiğini. Ben aynı ben, bilgi birikim aynı bilgi birikim, yetenek aynı yetenek. Tch. İnsanlar isimlere gerçekten fazla takıyorlar. Çocukluk ve yetişkinlik gibi. Gece ile gündüz gibi. Havanın karanlık ya da aydınlık olmasına bir isim verilmeseydi, belki de zaman diye bir şey hiç var olmayacaktı. İnsanların öldükleri "zaman" çok da önemsenmeyecekti mesela. Belki de tarih basit bir anı geçmişinden ibaret olacaktı.

Ölüm demişken, ölüm ne anlam ifade ediyor acaba? Ölümle birinden hiçbir zaman haber alamayıp onunla iletişim kurmamak arasındaki fark nedir? Bir gün haber alma umudu mu? Bu yüzden mi var olmuştur inançlar? Ölümünü öğrense bile umudunu kaybetmemek için, tekrar haber alacağına dair.

İnsan dediğimiz varlık, öteki kavramlarıyla ilgilenmiyor ki zaten. Sadece umut ediyor. Umut, yani çaresizliğin son hali. Sonsuza kadar güvenmek, sıkı sıkı sarılmak umuda. Gözyaşlarıyla bağlanmak umuda. Keşkelerle başlayan cümleleri umarımlarla bitirmek... Esas olan bu insanlara göre...

Hiç kimse, hiçbir zaman mutlu olamayacak. Yani genel bir mutluluk hiçbir zaman söz konusu olamayacak. Birinin mutsuzluğuyla bir başkası mutlu olacak, onun mutluluğundan başkası faydalanacak. Üzgünüm fakat kimse hiçbir zaman bu kadar masum olamayacak.

Belki bir gün güneş daha parlak doğacak, arkasında ölümü saklayacak. Son nefesimi verdiğimde, beni kaç kişi hatırlayacak? İnsanlar... Olayların arka yüzünü görmekten pek haz etmiyor.

"Tatlı olarak da bir porsiyon dango alabilir miyim? Teşekkür ederim."

Re: Kuş Yuvası

MesajGönderilme zamanı: 31 Oca 2016, 22:43
gönderen Shizawa Tatane
İnsanlar aç gözlü. O kadar aç gözlü ki tehditleri göremiyorlar, gerçekleri göremiyorlar. Karşısındakinin niyetini göremiyorlar. İnsanlar düşünmeden hareket etmeye, bitki gibi yaşamaya bayılıyorlar. Üstelik buna rağmen, gerçek barışı istiyorlar. Gerçek barışın sağlanması için insanların hepsinin ölmesi, tarihin de silinmesi gerekir. Çok mu karanlık bakıyorum? Belki ışık gözünüzü kör etmiştir!

Kötüleri öldürüyorlar, kötülere düşman kesiliyorlar. Kötü... Ve içlerinden biri çıkıp kötüyü öldürüyor. Bir söz vardır, eğer bir katili öldürürsen dünyadak ikatil sayısı aynı kalır. Ne kadar da haklıdır.

Hayır biri çıkıp demiş ki; şunu yapın bu iyi, bunu yapmayın bu kötü. Lan yavşak, kime göre iyi, kime göre kötü? Senin için kötü olan bir şey benim için iyi olabileceği gibi, tersi de gerçekleşebilir. Hepimiz aynı şeyi düşünmüyoruz ki, hepimiz aynı şeyleri hissetmiyoruz ki. Nedir bu birbirinize benzeme çabası?

Kabul görmek için mi? Beni kabul edenin de, etmeyenin de amına koyayım. Önce kendini kabul ettin mi sen? Önce kendine sordun mu ben gerçekten bu muyum diye? Kendinle tanıştın mı da başkalarına yanaştın sen? Doğduğunda, annen baban yoktu. Tektin. Ebeveynlerin sadece bir aracıydı ve nefes alamasaydın eğer, ölürdün.

İnsanlar, kabullenmekten ve kabul etmekten korkuyorlar. İşte tüm olay burada başlıyor! Farklı birini kabul etmekten korkuyorlar, bu noktada farklı biri olarak kabul görememekten korkuyorlar. İşte tüm bu tekdüzeliğin kaynağı bu.

Bu yüzden değişip duruyor, kendilerinden, asıllarından uzaklaşıyorlar. Peki, acaba her saniye mi değişiyorlar? Yani, kendileriyle tanışmak üzerinden devam edelim. Şimdiki ben, benden bir saniye önceki beni tanısaydı, benden bir saniye sonraki ben nasıl olurdu?

Düşünmek için zaman çoktu, köyün birindeydim ve köyüme dönecektim. Yemek yiyordum. Tatlı da bittiğinde bir garson, hesabı getirmişti. Ona dönüp manidar bir gülümsemeyle kendime sorduğum soruyu sordum. Aslında ona değil, kendime soruyordum.


"Pardon, bir şey sorabilir miyim?"
"Buyrun."
"Şimdiki siz, sizden bir saniye önceki sizle tanışsaydı, sizden bir saniye sonraki siz nasıl olurdu?"
"Bilmiyorum, bir tür bilmece falan olsa gerek. Şey, rica etsem hesabınızı ödeyip gidebilir misiniz? Epey bir sıra var da."
"Tabii, buyrun."

Çıktım, bir kez daha bir cevap bulamadan çıktım. Umarım cevapları gösterecek birini ya da bir yeri bulacağım. Yani, umarımla başlayan bir cümle kurmak üzücü. Fakat ben bunu söylememek için yoldayım.

Önümde seyrek ağaçlar olan, çok kimsenin yürümediği yolda çıkmış otlardan ve bakımsız yol kenarlarından anlaşılan, seyrek ağaçlı, biraz da engebeli uzunca bir yol vardı.

Evimden uzaktaydım ve gittikçe yaklaşacaktım. Yeterince erzağım ve moralim vardı. Geriye sadece, yürümek kalıyordu.

Yalnızdım, duruyordum.
Yalnızdım, yürüyorum.
Sanırım kesin olan tek şey, mutlak yalnızlıktı ve ben, güneş batarken ilk adımımı atmıştım.