1. sayfa (Toplam 1 sayfa)
[Flashback] Unutulmuş Mazi

Gönderilme zamanı:
14 Oca 2016, 21:35
gönderen Kurochi Hirashimatsu

Bu hikaye, Kurochi Hirashimatsu ile Tobio Hinata'nın genin yıllarında tanışmasını ve şuan hatırlayamadıkları derin arkadaşlıklarının başlangıcını anlatmaktadır. Sıcak kahvenizi alıp arkanıza yaslanın. Afiyet olsun..Akademiden mezun olalı 1 sene oluyor. Şimdiye kadar çok büyük tecrübeler yaşayamadım fakat ayağıma öyle bir fırsat geçti ki anlatmaya kalksam bir kitap yazılır. Hah! Zaten yazılacak ve anlatacağım. Efendim şimdi, bizim genin takımıyla beraber Shinano dağındaki haydutları avlayacağız. Görevi duyduğum anda yaşadığım heyecan gözlerimden okunuyordu. Çok değerli Haizaki-senseim benim bu hareketimi anormal olarak nitelendirmişti. Genelde bir genin bu görevi aldığında korkudan altına yaparmış. Ne altına yapması yahu? Şuan, köye zararı dokunan haydutları avlayarak Ishigakure'yi ilk defa birinci elden koruyacağım! Benden daha mutlusu olabilir mi bugün?
Eve gittiğimde anneme doğru sıçradım. Ne olduğunu anlayamadı tabi kadıncağız. “Annelerin annesi! Güzel validem! Az önce bir görev aldık! Otur şuraya da anlatayım sana görevi.” Annem oturdu ve elinin bulaşığını temizleyemeden beni dinlemeye başladı. “Anne, Shinano Dağında son günlerde insanlara zarar verip haraç kesen bir kaç haydut varmış. Heh işte o haydutları avlamak bizim takımın görevi oldu! Ishi-chou-sama'dan direk emir almış senseimiz.” Annem birden bire bana sarıldı. Bu sefer ne olduğunu anlamayan bendim. Hayırdır yahu!? Fakat sonradan söylediği söz her şeyi açığa kavuşturmuştu. Babam gibi olduğumu söyledi bana. Tabi lan tabi! Babamdan daha iyi bir shinobi olup köyü daha iyi koruyacağım!
Evden çıktım ve heyecanımı bastırabilmek için koşmaya başladım köyün meydanında. Ardından bizim sensei ile karşılaştım. Yanıma gelip kendimi fazla yormamam gerektiğini ve eve gidip yarın için hazırlıklı olmam gerektiğini söyledi. Haklı aslında. İlk defa böyle ciddi bir göreve çıkacağım için kendimi şimdiden yorup yarın uykulu uykulu göreve çıkmamın bir anlamı yok. Umarım Saizo ile Hana'da göreve hazırdır. Aslında Hana için endişe ediyorum. Bu görevi duyduğunda korktuğunu anlamak çok kolaydı. Neyse ulan yine çok konuşuyorum. Ne yapayım abi? Çıktığım görev hayatımda boyunca çıkmak istediğim görevlerden birisi. Ishigakure'yi kendi ellerimle koruyacağım.
Eve gittiğim anda kendimi yatağa attım. Şöyle bir düşünmeye başladım. Shinano Dağı oldukça tehlikeli bir bölge olabilirdi. Hemde elimde şuan çok fazla ninjutsu yok. Ya hay anasını bak hala heyecanlanıyorum. Hadi bakalım, yarın ola hayrola. Babamın resminin karşısında selam vererek gözlerimi kapatıp güzel bir uyku çekecektim.
Bu gece çekeceği güzel uykusunu özleyeceğinden habersizdi Hirashimatsu..
Re: [Flashback] Unutulmuş Mazi

Gönderilme zamanı:
18 Oca 2016, 22:03
gönderen Tobio Hinata
Zaman denen kavram hızlıca akıyor ve yavaşça kendimi kaybediyordum. Babamın ölümünden kaç gün geçtiğinden emin bile değildim, tek yakınım olan moruğun yanına sığınmış, kendimi bir şeyleri yumruklamaya vermiştim. Bazen elim kanayıp paramparça olana dek bazende elim pancar gibi kızarıp şişene dek, bıkmadan moruğun çalışmalarım için hazırladığı tahtadan yapılma insan mankenlerine vuruyordum sadece. Sabah başladığım işe baykuşların ötmeye başladığı gece vaktine kadar devam ediyordum. Anlımdan yüzüme doğru akan ter damlalarının rahatsızlığını hissetmezken bile, bazen yumruk attığım şeyin tahtadan yapılmış manken olduğunu unutuyordum. Kami tarafından sadece yumruk atmaya programlanmış, içgüdüleri ile hareket eden insan şeklinde bir hayvandım sanki, bundan ötesi değil. Günlerim böyle geçiyordu; basit ve sakin.
Yine İshi'nin yeni bir sabahına kalkmış ve moruğun hazırlamış olduğu bolca sebze kokan yemeğin kokusunu doya doya içime çekmeye başlamıştım. Ev yine sessizdi. Evin hemen dibindeki ormandan gelen kuş cıvıltıları vardı sadece. Yataktan çıkıp odadaki lavaboya girdiğimde kendime şöyle bir bakmış ve gözlerimin ardındaki o hüznü iliklerime kadar hissedebilmiştim. Kendi kendime babamın yokluğunun benim gibi şen şakrak bir insanı nasıl bu hale getirdiğini sorarken, bu hayatta tek başıma artık ne yapacağımı merak ediyordum. Tüm yaşantım boyunca moruğun yanında kalacak halim yoktu. Sonra ne olacaktı? Üşengeç, oturduğu yerden sıçmaya gitmekten bile aciz olan ben kendime nasıl bakacaktım? Bu sorularla doluydu kafam; ama en çok babamın olmadığı bir hayatın nasıl geçip gideceğiydi beni düşündüren.
Musluktan akan buz gibi suyu iki-üç kere yüzüme çırpıp elimi yıkadıktan sonra havluyla yüzümü kurutmuş ve lavabodan çıkıp kokunun geldiği salona doğru ilerlemeye başlamıştım. Moruğun küçük bir mutfağı vardı ve bu mutfakta salon ile birleşikti. Her detayına kadar ahşap ile yapılmış bu evin belkide en göze hoş gelen tarafı buydu. Öğrenci evi tadı vardı.
"Uyandın demek."
Çatallaşmış sesi kulağıma ilişirken yavaşça kafamı mutfakta masayı hazırlamakla uğraşmakta olan moruğa doğru çevirmiş ve bir kaç saniye boş boş bakmıştım.
"Bu kokuyu alıp uyanmasaydım Hinata ilkelerine aykırı davranmış olurdum."
Yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeyle karşılık verdikten sonra eli ile masanın bir ucunda olan iki sandalyeden birini göstermişti. Oturmadan önce tencerede fokur fokur kaynayan yemeğin ne olduğuna şöyle bir göz ucuyla baktıktan sonra yerime oturmuş ve bir kaç dakika sessiz sessiz oturup, hemen karşımdaki açık olan pencereden dışarıya öylece bakmıştım. Beni dalgınlığımdan kurtaran moruğun elindeki kase ile hashileri bırakması olmuştu. Ardından tam karşımdaki sandalyeye geçip yemeğe başlamış ve onun başlaması ile bende başlamıştım. Yer yer kabak, patlıcan ve biber taneleri gözüme çarparken, daire şeklinde kesilmiş haşlanmış patatesler çoğunluk ile gözüme çarpıyordu. Hashi ile taneleri teker teker ağzıma götürürken moruğun gözlerini bana çevirip öylece baktığını fark ettim. Neden baktığını sormama fırsat vermeden Hashileri masaya koymuş ve ellerini masaya koyup derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başlamıştı.
"Baban iyi bir adamdı"
Dediğinde gözlerim faltaşı gibi açılmıştı. Çünkü buraya sığındığım günden beri babamın ölümü hakkında tek bir kelime dahi konuşmamıştı. Gecenin bir vakti gözyaşlarım akıp giderken kapısını çalmıştım. Beni içeriye bile davet etmeden kapıyı açtıktan bir kaç saniye sonra boş boş bakmasının ardından kapıyı açık bırakıp içeri geçmişti. Şaşkınlığım yüz hatlarıma doğru yayılırken konuşmaya devam etmemişti. Tekrardan hashilerini eline almış ve yemeğine devam etmişti. Sanki bu bir çift kelimeyi birleştirip ağzından çıkartmak için kendini zorlamıştı. Konuşmayı bilmeyen utangaç bir adam gibiydi, ama moruk rahat ve sakin bir insandı. Sözleri net ve keskin çıkarken bu sefer öyle olmamıştı.
"Öyleydi... Neyse yemek için sağ ol, aşırı lezzetliydi. Pek aç değilim, idman yapacağım biraz." Demiş ve bakışları arasında masadan kalkıp evden çıkmıştım. Shinoa Dağının tarafına doğru ilerlerken pencereden moruğun beni izlediğini hissedebiliyordum. Aptal adam... Neden şimdi babamdan bahsetmişti ki?
Re: [Flashback] Unutulmuş Mazi

Gönderilme zamanı:
19 Oca 2016, 00:47
gönderen Kurochi Hirashimatsu
Öeeeh!! Esnemekten ağzımın yırtıldığı vakit kendimi yatakta yatarken birden bire ayağa dikilmiş olarak buluyordum ve aynanın karşısında kendimi izliyordum. Bugünün büyük gün olduğunun bilincinde elimi yüzümü yıkamıştım. Dün yaşadığım o heyecandan eser yoktu aslında. Görev saati yaklaştıkça içimde ürperti ve tedirginlik oluşmaya başladı. Sisli düşüneler resmen bilinçaltımda dolanıp duruyordu ve beni ister istemez paranoyak düşüncelerin içerisine sürüklüyordu. Halbuki dün oldukça mutluydum ama neden şimdi böyle oldu? Her şeyin yolunda gideceğini ve başarılı bir şekilde görevden geri döneceğimden emindim neredeyse. O kadar büyük bir cesaret vardı içimde. Acaba farkında olmadan hap falan mı verdiler bana? O yüzden mi öyle enerjiktim?
Mutfağa gittiğimde annemin sofrayı donattığını ve en sevdiğim yemekleri sabah kahvaltısına koyduğunu gördüm. Yüzüme gülümsedi ve istediğim kadar yiyebileceğimi söyledi. Annemde en az benim kadar tedirgin sanırım. Şöyle bir sarılacaktım kadıncağıza. Göreve çıkacak olan benim ama ne yapacaksın işte ana yüreği; oğlunu ateşe atmaktan nefret ediyordu çok belli. Anneme sarıldıktan sonra masadaki tüm yemekleri silip süpürecektim ve kendimi evden dışarı atacaktım. Kapıdan çıkmadan önce ise, “Geri döneceğim anne.” diyecektim.
Ay ben bir hoş oldum yahu? Duygulandım sanırım, gözümden ufak bir damla aktı. Kendimi şöyle bir toparlayıp takımım ile buluşacağımız noktaya gidiyordum. Köyün sınırındaydık ve görev için artık senseimiz son konuşmayı yapmıştı. Ellerimi çıtlatarak yürümeye başlıyordum.
Ve geldik işte. Shinano Dağının etekleri. Hirashimatsu'nun yıllar sonra burada tekrar bir göreve daha çıkacağı kaderin bir cilvesi miydi? Dağa yavaşça yaklaşıyorduk. Akademide öğrendiğimiz şeylerden birisi düz zeminde yürüyebilmekti. Dağa tırmanmak konusunda çok büyük avantaj olacaktı bu bizim için. Chakrama odaklanıp ayaklarımda topluyordum enerjimi. Shinano Dağına tırmanmaya başlıyorduk. Senseimiz ayrılmamız gerektiğini söyledi. Saizo ile ben dağın sağ tarafına, Hana ile senseimiz ise dağın sol tarafına gidecekti.
Saizo ile sağ taraflara doğru ilerlemeye başladık. Her zamanki gibi isteksiz ve somurtkandı. Şerefsiz herif! Cesur On'lu dağıldıktan sonra iyice köyden tiksinmeye başladı. Elimde olsa suratına bir tane geçirebilirdim. Derken Saizo birden bire gözümden kayboldu. Hangi jutsuyu yaptı bilmiyorum ama o şerefsiz bana ihanet etmişti. Fakat yere baktığımda kan izleri görmüştüm. Daha şimdi damlayan kan izleri. Tepki bile veremeyeceğim kadar hızlı bir şekilde Saizo kaçırıldı mı yoksa? Daha ilk dakikadan olacak iş mi bu şimdi?
Ah ulan Saizo! Geliyorum bekle!
Re: [Flashback] Unutulmuş Mazi

Gönderilme zamanı:
19 Oca 2016, 15:22
gönderen Tobio Hinata
Tadı oldukça hoş olan yemeği bitirememiş olmanın burukluğu ve babamı kaybetmiş olmanın hüznü eşliğinde ellerim ceplerimde sallana sallana ilerliyordum. Sabahın en erken saatleri olduğu için civar tamamen sessizdi. Tek bir hayvan sesi dahi yokken tam karşımda duruyordu İshi'nin dev dağı. O kadar görkemli ve büyük görünüyordu ki, içimde biriken duygu selini unutup tamamen bu görkemli dağa odaklanmıştım. Bir kaç saniyede olsa kendimi normal Hinata olarak hissettiğim o an, tüm dünyalar benim olmuştu belkide. Zira vücudumun her bir hücresi eski Hinata'yı özlüyordu. Bu kadar hüzün dolu, içine kapanık Hinata tüm vücudumun kimyasını değiştirmekle kalmıyor, yavaşça eski şen şakrak o aptal insanı yok ediyordu; yerine duygusuz, intikam arzusu ile yanıp tutuşan bir Hinata inşa ediyordu. Buna dur diyebilecek dahi gücüm yoktu. Babamın ölümü ile kalbimin büyük bir parçası boş kalmış ve güçsüz düşmüştüm; her saniye kalbim acıyor ve yanıyordu. Tüylerimin diken diken oluşunu, yüzümdeki belli belirsiz ortaya çıkan o kızarıklığın sebebi... Tüm bunlar babamın boş bırakıp gittiği o parçadan ötürüydü. O boşluğu nasıl dolduracağım sorusu ise cevabı olmayan büyük bir sorundu.
Hafif bir esinti dağ tarafından yüzüme doğru estiğinde kafamı kaldırıp dağın en ucuna doğru göz ucuyla bakmıştım. O sırada kafamda yankılanan o ses tonu ve sözleri çok iyi hatırlıyordum."Hinata... Büyük bir shinobi ol ve babanı gururlandır." Bu babamın bana aktarmak için gücünün son damlasını harcadığı sözlerdi. Ben iyi bir shonobi olamazdım artık... Ben bir Chuunin olarak tehlikeyi bile sezemeyip babasının gözleri önünde ölmesine izin verebilen bir aptaldım. Ben çoktan bu savaşı kaybetmiştim. Babamın benden ölürken istediği bu şeyi yerine getiremeyecektim galiba. Shinobiliği bırakıp her bir yapısı babamı hatırlatan İshi'yi terk etmeyi düşünüyordum. Yumruğum ne beni koruyabilirdi artık nede insanları; bu hikaye benim iyi bir shinobi olup, İshi'de saygı duyulan bir insan olmam ile bitmeyecekti. Bu hikaye... Her şeye arkasını dönüp kaçmam ile bitecekti. Başka şansım yoktu. Bu yüce dağları, kafası taş gibi kalın ama kalbi temiz olan İshi halkını, babamın korumak için canını feda edeceği bu değerli köye arkamı dönecektim. Kaçarak belki kalbimdeki bu büyük boşluğu dolduracağımı düşünüyordum.
Gözlerim dolmuş ve esen şiddetli bir rüzgarla gözlerimde dolup taşan yaş rüzgara kapılıp gitmişti. Yavaşça kafamı dağ tarafından çekip ters tarafına doğru çevirdiğimde yaprakları dökülmek üzere olan, rengi solmuş kuru bir ağaç gözüme çarpmıştı. Her şeyini kaybetmiş gibi duruyordu ve bana benziyordu. İçimden gelen o ağaca yaklaş sesine uyup ağacın dibine kadar gittiğimde, ağacın gövdesine dokunmuş ve ağacın acısını bir şekilde hissedebilmiştim. Yüzümde beliren acı tebessümün ardından kendimi ağacın dibine salıp sırtımı ağaca dayayıp kıçımın üzerine oturduğumda gözlerimi kapatmış ve eskileri anımsamıştım.
"Hinata! Eğer eşit bir dövüşse ilk darbeyi sen vurursan kazanan sen olursun." Baba... Akademi zamanlarında daha saçlarım varken evimizin bahçesinde bana bunları söylüyordu. "Ama baba ya vuramazsam! Ya ilk darbeyi ben yersem kaybeder miyim? Her şey bir yumruk atıp atmamaya mı bağlı?" Kelimeleri tam telaffuz edememe rağmen derdimi anlatmanın heyecanını hâlâ hissedebiliyordum. Babam bu sözlerim üzerine gülümsemişti: "Aferim! Tamda benim aslan oğlumdan beklendiği gibi! Ne kadar yumruk yersen ye, inançların ve iraden vücudun sınırlarına dayandığında seni ayakta tutan güç olacaktır. O inançlarına güven ve ne olursa olsun düşme!" Ama düşüyordum. Hayattan yediğim bu yumruğa karşı ayakta duramıyordum, nakavt olmama az kalmıştı. Zaman aleyhime işliyordu. Lanet olsun ben babamın benden olmamı istediği adam olamıyordum. Gözlerim kapalı bir şekilde utançla kurumuş toprağa vurduğum yumruktan çıkan o sesle birlikte ağaçta yaşama savaşına tutulmuş bir kozalağın kafamın tam ortasına düşmesiyle gözlerimi tekrardan açmıştım. Babamın hayatta iken her pes ettiğimde kafamın tam ortasına vurduğu o uyarı şaplağı gibi bir acısı vardı bu kozalağın. Lanet olsun baba, hâlâ beni mi izliyordun?
Re: [Flashback] Unutulmuş Mazi

Gönderilme zamanı:
19 Oca 2016, 22:45
gönderen Kurochi Hirashimatsu
Saizo kayıp, karnım acıktı ve içimi derin bir korku kapladı. Ulan ne yapacağım ben şimdi? Senseime ne diyeceğim? Her şeyden önce bu yükü nasıl kaldırabilirim? Bir dostum, canımdan bir parçam kaçırıldı ve şuan zor durumda. Daha güçlü birisi olmamama rağmen onu kurtarıp geri dönmek istiyordum. Onunda ailesi, hayatı ve arkadaşları var. Belkide büyük hedefleri. Tanrım! Neden her şey benim üzerime yıkılmak zorunda? Bütün yükler ve zorluklar benim üstüme biniyor adeta. Birden bire kan izlerinin aktığı yöne doğru koşmaya başlayacaktım. Bu dağdan uzaklaşmış olamazlar. Karşımızda her kim varsa bunu ödeyecek. Aslında senseime haber verebilirim değil mi? Ama olmaz, çok zaman kaybetmiş olurum.
Dağın yukarısına doğru koşuyordum. Ellerim arkamda, rüzgarın ters yönüne koşuyordum. Hızım arttıkça rüzgarın yüzüme daha şiddetli çarptığını hissedebiliyordum. Lanet olsun! Babamın suratına nasıl bakabilirim ben! Bu işe yaramaz velet nasıl olacakta cesur babasının suratına bakabilecek? Hayır hayır şimdi bunları düşünmenin sırası değil. Acilen bir ipucu bulmam gerek. Bir süre koşmamın ardından dağın yukarı kısımlarında bir kulübe tarzı ev görüyordum. Bahçesinde kel bir çocuk. Ya benim yaşımda ya da benden biraz daha büyük. Acaba buraya mı sakladılar Saizo'yu?
Çocuk derin düşüncelere dalmış gibi görünüyordu. Eğer tahmin ettiğim şey doğruysa bu çocuk benim dostumu kaçıranlar arasında. Bir tane kunai çıkarttım ve uyarı amaçlı önüne fırlattım. Ardından Kel çocuğun önüne zıplayacaktım. “Geri ver dostumu köpek!!”
Re: [Flashback] Unutulmuş Mazi

Gönderilme zamanı:
19 Oca 2016, 23:52
gönderen Tobio Hinata
Kopuk gitmiştim yine. Gerçeklik algımın ellerimden kayıp gittiğini hissedebiliyordum. Sanki babamın özlemi beni geçmişe çekiyordu. O mutlu günlere... En azından babamla geçirdiğim her saniyenin değerini anladığım bu günlerde bana mutlu gelen o günlere... Ama kafama düşen kozalak buna daha fazla izin vermemişti. O günleri tekrardan yaşamama, anımsamama. Belki bir kaç dakikada yada daha az... Gözlerimi kapatmamın ardından çok geçmeden o gözleri tekrardan açmak zorunda kalıyordum istemsizce. Sanki babam beni izliyor ve ne zaman geçmişe dönme arzusu ile yanıp tutuşup pes etsem beni uyarıyordu; fakat bu imkansızdı. Çünkü amına koduğumun adamı ölmüştü. Artık her pes ettiğimde kafama şaplak atıp beni kendime getiremezdi. Kocaman gülüp, beni gaza getiremezdi. Benden umudunu kesmeyip elimden tutmaya devam edemezdi, çünkü ölmüştü. Sadece tesadüf eseri olan şeylerdi bunlar. Toprağa orantısız şekilde vurduğum için zaten çürümüş ağacın dalından kopmak üzere olan bir kozalak kafama düşmüştü. O kadar. Bu gerçeğe akan göz yaşlarım eşliğinde inanmaya kendimi zorlamıştım. Bir tarafımın buna inanmayıp aptal bir çocuk gibi babamın beni izlediği düşüncesine inanmaya devam etti; fakat çoğunluğum babamın öldüğü gerçeğini kabul etmişti. "Lanet olsun!" diye haykırdım ve onlarca kez toprağa vurdum. Sırtımı dayadığım ağacın sallandığını hissedebiliyordum.
Yumruk atmayı bırakıp, bir dizimi kendime doğru çekip çenemi o dizime dayayıp yere izlemeye başladığımdan onlarca dakika sonra tam ayağımın önüne saplanan bir Kunai ile irkilmiştim. Tam karşıdan atılmıştı ve dalgınlığımdan olsa gerek bunu atan tam karşımda olmasına rağmen varlığının tek bir zerresini dahi hissedememiştim. Kunai atmasının hemen ardından önüme doğru zıplamış ve çok yakınıma girmişti. Daha çocuk olduğunu anlamam çok zor olmamıştı. Turuncu saçlı, yeşil bir kimono giyen bir çocuktu; lâkin asıl ilginç olan bu değildi. Bana dostumu ver köpek diye seslenip hakaret etmişti. Bu ne demekti? Ne dostu, hangi dost? Neden bana öldürecekmiş gibi bakıyordu bilmiyordum. Bilmeden bir şey mi yapmıştım? Yoksa karşımdaki mi ne yaptığını bilmiyordu? Bilmiyordum ve pekte umursamıyordum. Sırtımı dayadığım kozalak ağacından sırtımı çekip doğrulduğumda ilk işim tozlanan üzerimi çırpmak olmuş ardından gözlerimi sakinlik ile karşımdaki yeşilli elamana dikmiştim. Ne istediğini bilmiyordum ve tüm bu soruları kendime sorarak bir şey elde edemezdim. O yüzden onunla konuşacaktım.
"Ne dostundan bahsettiğini bilmiyorum. Almadığım bir şeyi sana nasıl geri vereceğimide bilmiyorum. Şu sıralar belada aramıyorum. Geldiğin yönden geri dön. Ne sikimi arıyorsan burada değil."
Sağ elimin parmaklarını çıtlatıp gözlerimin sakinliğini biraz yitirmesine sebep olup hüzünle karışık bir öfke ile bakmaya başladığımda sözlerime şu şekilde devam etmiştim:
"Eğer gitmemekte ısrarcı olursan başına geleceklerden ben sorumlu olmam, eğer derdin bela aramak ise hiç havasında olmayan bir adamda aradığının farkında ol. Şu sıralar pek kendimi kontrol edemiyorum bilesin."
Sözlerimi tamamladığımda bakışlarımı biraz yumuşatmış ve çocuğun vereceği cevabı beklemeye koyulmuştum. Muhtemelen bir Genindi. Bizim köyden olmalıydı. Belkide o yüzden hâlâ yüzüne sağlam bir yumruk oturtmamıştım. Burayı şans eseri bulmalıydı. Bizim moruğu bilen pek yoktu sonuçta. Bilen o bir kaç kişide pek cesaret edemezdi bu yaşlı canavarın sınırına girmeye. Peki bu küçük delikanlı niye gelmişti bu tehlikeli yere? Moruğun çoktan onu fark ettiğinden emindim. Ve bir diğer emin olduğum şey moruğun bu tarz bir şeye bulaşmayacağıydı. O yüzden bu sorunu tek başıma, kendim çözmeliydim. Onca derdin arasından nereden çıka gelmişti bu velet bilmiyordum ama belki biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı ve bu çocukta Kami tarafından gönderilmişti. Hoş Kami tarafından kafa dağıtmam için gönderilmiş bir meleğe değilde kafamı sikmek için gönderilmiş bir şeytana benziyordu bu velet ama neyse; tek anladığım bela tam kapımdaydı ve zilimi çoktan çalmıştı.
Re: [Flashback] Unutulmuş Mazi

Gönderilme zamanı:
20 Oca 2016, 17:49
gönderen Kurochi Hirashimatsu
Üzerimdeki sorumluluğun acısı çok fazlaydı. Ne yaptığımdan habersiz kendimi birden bire gördüğüm ilk tanımadığım çocuğun önüne atmıştım. Belim biraz eğik tıpkı bir panter gibi duruyordum. Dostumu geri vermesini söylediğimde ise hiç sikin'de olmayan bir ses tonuyla karşılık veriyordu. Benimle hemen hemen aynı yaşlardaydı neden dostumu kaçırsın ki? bu ararlar fazla havasında olmadığını ve geldiğim yere geri gitmemi istemişti. Bu dedikleri beni dahada sinirlendiriyordu. İçimden bazı hisler o çocuğa zarar vermemem gerektiğini söylüyordu. Zaten onunla vakit kaybedemezdim.
Kel çocuğun yaklaşık 10 metre sağından kulübeye doğru koşmaya başlayacaktım. Amacım beni yakalayamamasıydı. O kulübenin içinde Saizo olabilirdi. Koşmaya başladığım anda evden yaşlı bir adam çıkıyordu. suratıma yediğim bir tekme ile koşmaya başladığım yere geri uçuyordum. Sen ciddi misin ulan? Yaşın gelmiş 70'e bu güçte nedir? Ne yapıyorsun sen? Her gün 50 kilo ağırlık mı basıyorsun be adam! Burnum kanamaya başlıyordu. Tam elime bir kunai daha almışken yaşlı adam konuşmaya başlıyordu.
“Arkadaşın burada değil. 3 kişi tarafından dağın eteklerindeki mağaraya götürüldü. Henüz genin olmalısın. Çok tecrübesizce hareketlerde bulunuyorsun. Bu gördüğün keloğlan hiç bir insanı kaçırıp incitemez.” diyordu bana. Shinano Dağının eteklerindeki mağara mı? Bu adam arkadaşımın yerini bana söylemişti. Hiç vakit kaybetmeden Shinano dağının eteklerine doğru inmeye başlayacaktım. Geliyorum ulan! Hepinizi dürtmeye geliyorum.
Sağ elime tantoumu almıştım. Son hızda koşarak mağaraya doğru gidiyordum..
Re: [Flashback] Unutulmuş Mazi

Gönderilme zamanı:
21 Oca 2016, 12:10
gönderen Tobio Hinata
Nereden fırladığı belli olmayan bu çocuğun az önceki rahatlığımı bozmasının öfkesi hâlâ yer yer zihnimde dolaşırken bir kaç adım geri çekilmiş ve ağacın gövdesini sırtımda hissettiğimde durmuştum. Çocuk, sözlerim üzerine kendi ile bir düşünceye dalmış gibi görünüyordu. Bana cevap vermekten ziyade vahşi bir hayvanı andıran duruşu ile birlikte öncesine nazaran daha öfkeli bir şekilde beni süzüyordu. Anlaşılan sözlerim onu sakinleştirmek yerine dahada sinirlendirmişti; fakat bana karşı herhangi bir saldırma hamlesinde bulunmamıştı. Şayet bulunursa ne yapmalıyım diye düşünürken çocuğun gözlerimi faltaşı gibi açmama sebep olacak hareketi ile şöyle bir sırıtmıştım. Çocuk bana cevap vermeden aniden kulübeye doğru koşsam rahatlıkla yetişeceğim bir hız ile ilerlemeye başlamıştı. Koşsam koşardım ama bizim moruğun sınırlarına girmeyi bırak evinin kapısına doğru koşuşturan bu çocuğun nasıl bir aptallık yaptığını fark etmesini istiyordum. O yüzden ellerimi göğsümde birleştirmiş ve ne olacağını izlemeye başlamıştım. Çocuk giriş kapısının merdivenlerine bastığı an moruğun aniden kapıda belirmesi ve çocuğun yüzüne tam oturacak şekilde tekmesini yaşına uymayan bir esneklikle savurmasıyla çocuk koşmaya başladığı yere tam benim karşıma tekrardan uçmuştu. Moruğun insaflı davrandığını tekmeyi atmadan duruşundan anladığımdan başımı iki yana doğru sallamış ve sırtımı ağacın gövdesinden çekip ellerim hala göğüs hizasında birleşik bir şekilde çocuğun vereceği tepkiyi izlemeye koyulmuştum. O sırada yaşlı bunak konuşmaya başlamış ve aradığı kişinin üç kişi tarafından dağın eteklerindeki mağaraya kaçırıldığını söylemişti. Çocuk belki yediği tekmenin belkide tanımadığı bir insandan dahi alacağı bilgiye inanacak kadar aciz bir durumda olmasından olsa gerek bir kaç saniyelik duraksamanın ardından aniden fırlamış ve dağın eteklerine doğru ilerlemeye başlamıştı. O sırada moruğun bakışları benim üzerimdeydi. Manalı manalı bana neden baktığını düşünmeye koyulurken konuşmaya başlamıştı. "Eee sen ne zaman koşmaya başlayacaksın?" Dediğinde şaşırmış ve ne demek istediğini cevap vermeden önce şöyle bir düşünmüştüm. Niye koşmam gerekiyordu ki? Nereye doğru koşacaktım hem koşsam? Acaba koşu ile ilgili bir idman mı bulmuştu ve şimdi benden uygulamamı istiyordu? Bu tarz sorularla doluyken kafam moruğa dönmüş ve şaşkın şaşkın bakarken bu düşüncelere bir süre ara verip konuşmaya başlamıştım:
"Anlamadım? Niye koşmam gerekiyor ki?" Sözlerim yerine ulaştığında moruk manalı manalı bakmaya devam ederken üstüne birde gülümsemişti.
"Çünkü sen baban gibisin. Çocuğun başının belada olduğunu ikimizde biliyoruz, tek başına giderse muhtemelen köy iki Genin'in ölüm haberi ile çalkalanır yarın bugün, o yüzden koşacaksın." Demişti ve bu her şeyi anlamam için yeterli olmuştu.
Doğru ya... Normalde moruk bunu açıklamadan çocuğun peşinden koşardım. Beni ne kadar alakadar etmesede yardıma ihtiyaçları vardı. Babamda benim gibi bir aptaldı. Bela ne kadar büyük olursa olsun söz konusu yardıma muhtaç bir insansa kaçıp gitmek yerine kendini alakadar etmese bile olayın en kilit noktasına girip en çok tehlike ile kendisi karşı karşıya kalırdı. Belkide babamı kurtardığı insanlardan birinin düşmanı öldürmüştür. Sonuçta bizim gibi insanların yaşantısı pek uzun olmuyor. Fazla merak göte bilmem ne diye bir söz var şimdi, bizimkide o durum. Neyse işte moruk mesajı verdikten sonra içeri girmiş ve kapıyı kapatmıştı. Üzerimi şöyle bir kolaçan edip shinobi ekipmanlarımın eksiksiz olduğunu teyit ettiğimde çocuğun gittiği yönden oldukça hızlı bir şekilde hareket etmeye başlamıştım. Hiç yoktan kafamı dağıtmak için bir şey çıkmıştı karşıma. Kendimi böyle avutuyordum.
Re: [Flashback] Unutulmuş Mazi

Gönderilme zamanı:
22 Oca 2016, 02:57
gönderen Kurochi Hirashimatsu
Lanet olsun bu kadar dayanıksız olduğumu ben bile bilmiyordum! Mağaranın önüne geldim gelmesine ama nefes nefese kaldığımı daha yeni fark edebiliyordum zira kondisyonu zayıf olan biriydim. Elimde tantoumla beraber mağaraya ilk adımımı atıyordum. Etraf oldukça karanlıktı. Hiç bir şey göremesem bile yola devam edebiliyordum. Başıma hiç bir olay gelmeden belli bir mesafe yürüyebilmiştim ardından yolun kenarındaki duvarlarda duran meşaleler sayesinde ortam birazda olsa aydınlanmıştı. Burası bir mağaradan çok gizli bir sığınağa benziyordu aslında. Olağanüstü hallerde acil durum için civar köylerde insanların sığınabileceği bir mahzen gibiydi. İçimi iyice korku sarıyordu. Ellerim ve bacaklarım istemsizce titremeye başlamıştı. Ellerim ne kadar fazla titrerse tantoumu o kadar sıkı tutuyordum.
Bulunduğum bölgede yol ikiye ayrılıyordu. Sağ tarafa ve sol tarafa uzanan iki farklı yol vardı. Başımıza açtığımız o kadar bela yetmezmiş gibi birde karşımıza zeka oyunları çıkıyordu. Çok güzel ya, harika anasını satıyım. Ben bu olayları çözüp gidene kadar Saizo'nun cesedine tecavüz edilmiş olarak bulurum. Bu yüzden detaylı detaylı düşünüp vakit kaybetmeye hiç gerek yoktu. Sağ taraftan yardırmaya başlıyordum. İşin ilginç tarafı ise, ilerledikçe ışıklandırmaların dahada artıyor olmasıydı. En sonunda karşıma büyük bir taştan kapı çıkmıştı. Kenarda kapının açılabilmesi için bir kol duruyordu. Kolu indirdim ve kapıyı açtım. Çok fazla ses çıkarttı bu benim geldiğimi belli etmiş olabilirdi.
Tam o sırada karşımda gördüğüm manzara hiçte iç açıcı değildi. Saizo'nun bedenini çarmıha gerilmiş şekilde buluyordum. Hala yaşıyor gibiydi ama o kadar yorgun ve acı çekiyordu ki konuşmaya hatta başını kaldırmaya bile dermanı yoktu. Saizo'nun yanına doğru yol aldım. Bedenini aşağı indirdim ve sırtıma alıp geri dönmeye niyetlendim. Niyetimin kursağımda kalmasını sağlayan şey ise taş kapının kendi kendisine kapanışıydı. Birden bire bu büyük salonun ortasında 3 hayduta karşı tek başıma buluyordum kendimi. Saizo'nun bedenini kenara bırakıp tantouma sıkıca sarılıyordum. Ardından heriflerin ortasına dalıyordum..
Hirashimatsu'nun durumu pek iç açıcı gibi görünmüyor. 3 kişiye karşı tek başına saldırdı fakat tek taraflı bir şekilde dayak yiyordu sadece.
Re: [Flashback] Unutulmuş Mazi

Gönderilme zamanı:
30 Oca 2016, 21:00
gönderen GM - Naruto
Ka-ching! RPGTurk yönetimi insiyatifiyle, kurgularınıza özen gösterdiğinizden mütevellit ödül kişi başı 15GP kazandınız! Güle güle harcayın.