gönderen Yukishiro Sasaki tarih 12 Eyl 2014, 15:51
Herkes uyur. Sonra uyanır, sonra gününü geçirir, sıcak yatakları olanlar üstüne bir şeyler örter. Benim tarzım değil pek üstümü örtmek, belimin bir kısmını kaplayan bir kumaş parçası yeterli olur. Ayaklarım çıplak ve açıkta. Genelde pek kıyafette gitmem, sadece altıma bir şeyler giyerim. Belli bir uyuma düzenimde hiç bir zaman olmadı ama uyuyamadığım yer sayısı çok fazla oldu. Yerden yüksekte olan yataklarda hiç uyuyamam. Çocukluktan kalan bir alışkanlık, sırtınız kuru tahtaya çok fazla temas eder, çünkü bir atın çektiği arabadasınızdır. Yerden garip sesler gelir, ses at arabasının tekerlerindeki demirlerden eski tahtalardan ve suntalardan yapılma kuru odun çatlaklarının arasından geçer; hızla çatlakları aşar kulağında alışkanlık yaratacak o garip güven verici sesi uyandırır. Güven veriyor, çünkü bu şekilde yolun devam ettiğini unutmuyorsun. At hala arabayı çekiyor. Bir sorun yok.
Uyumak için pek çok yatış şekli var ancak uyanmak için benim çocukluğumdan bu güne kadar gelmiş tek bir basit uyanış söz konusu. Kolunu yere koyarsın, üstüne ince bir yastık. Kolun biraz ağrır sonrasında boynun bir kaç saniye içerisindeyse uyursun. Önce gözlerini kapadığında hafif bi miden bulanır sabit değilsin gibi gelir. Sonra uyumak için gözlerini daha da sıkıca kaparsın. Hayal kurarsın, kurarsın ve sonra karanlıktasındır. Seni evin gibi her gün karşılayan karanlık, bazen gözündeki sıvı yüzünden ilginç şeyler görürsün, beyaz halkalar içi boş daireler. Etrafı buzlu beyazla sarılı başka halkalar yada dünyada bir tek sen görmüşsün gibi gelen şeyler. Karanlıkta sonra gözlerin dönmeye başlar. Buna ritmik jem adı veriliyor. Rüya gördüğünde zihninin tepki vermesi sonucu oluşmuş geri tepme, bu noktada insanlar rem denilen bir uykuda oluyorlar. Bilinç altları direk olarak görselliği etkiliyor ve bir kaç farklı renkte rüya görüyorsunuz. Genelde siyah ve beyaz karması olan bu rüyaları sizin beyninizdeki anılarla birlikte renklenişini fark edebilirsiniz biraz düşünürseniz. Benim uykumsa şafak yeni yeni sökerken hatta gün daha doğmamış denebilirken bitmişti.
Rüyamda eskiye dair artık görmeye alıştığım şeyler görmüştüm yine. Nefes alış verişim hızlanmıştı. Bu noktadaysa panik atak geçirirsin. Kabuslardan kalktıktan sonra terlemiş olma sebebiniz bu dur. Çok fazla nefes alıp verirsin ve oksijen zehirlenmesi geçirirsin. Bedenin bir şekilde yumuşar ama zihnin kararır. Sakin duramazsın ve yüzün kas katı kesilir. Fazla oksijen insanı sarhoş etmez, tersine yüz felci geçirtir.
Rüyamda olansa bıçağın ağzıma girişi, annemin boynundan fışkıran kanın gözüme kaçıp hafif bir yanma ile gözümü kapattırması, yavaşça bıçağın dudağımı sıyırması. Bu sırada kalbim çok hızlı atar. Rüya değildir bu gerçektir. Gerçekte uyuyan bedenimdeki kalp atışları canımı acıtır.
Üç, iki, bir... Kafam koptu ve havada dönüyor bu sırada ben yatakta yerimden zıplıyorum ve önümdeki boşluğa yumruk sallıyorum bir tane. Terlemişim, hala yorgunum. Bu alışılmış duyguyla ayağa kalktım, ağzımda gece atıştıdığım fıstıkların acı tadı var. Sonrasında banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım hemen ardındansa aynada bir iki saniye kendimi izledim. Bu gibi zamanlarda uyku ilaçlarından almak istiyorum ancak çok fazla psikosempatik etkisi olduğu için almak doğru değil; ama bazen olur ya şu ruj kırmızısı küresel olanlardan veya buz mavisi ezilmiş elips tabletlerden istersiniz rahat bir uyku için.
Kendimi izlemem bittikten sonra kıyafetlerimi giydim, küçük çantamı belime taktıktan sonra atkımı boynuma sardım. Gecenin uykusuzluğu hala üstümdeydi. Buz dolabını açtığımdaysa bulduğum tek şey süt ve bir iki yumurta olmuştu. Sütü kendime alıp biraz yürüyüş yapıp sabah ayazının şamarını bir güzel yemek için elimde süt paketi dışarı çıktım ancak ne yazıktır ki hafızam yerine tam gelmemiş, dün gece yarısını mideme indirdiğimi unutmuşum.
Kısa bir yürüyüşün sonundaysa bir parkta buldum kendimi, etrafta kimsecikler yoktu. Bir iki kuş uöuyor etrafta hafif cıvıltıları. Kusa'nın güneşi eksik olmasın hafif beni mayıştırmıştı, bir ağacın gölgesinde uyumak isterdim ancak bana verilen bilgilerde görev için hazır olmam gerektiği söyleniyordu. Öyle yapalım madem, ayağa kalkıp bir iki kere silkindim sağ kolumun bileiğini tutup kendimi bir güzel gerdim yukarıya doğru sonrasında kendi kendime gülümseyerek "Belki bu gün." dedim, belki bu gün gideceğim görevde insanlar beni kabul edecekti. Sonunda buraya ait olacaktım.
Görevi alacağı yere gittiğinde onun gibi üç chuunin'in daha bu göreve katıldığını görmüştüm, yanlış birisi sadece parşömenleri vermek için gelmiş. Diğer ikiliyse bir kadın ve bir erkekti. Daha öncesinde bu köyde görmediği iki kişiydi, belki de görmüştüm ancak hatırlayamıyordum. Üç chuunin bu görevdeyse kesinlikle bir şeyler var demekti, sadece bir getir götür olsaydı daha düşük rütbeli insanlar da yollanabilirdi ancak bu sefer durum belki biraz daha farklıydı. Ne çıkabileceği meçhuldü. Derin bir nefes aldıktan sonra üçlünün arasındaki yerimde diğer ikisini hafif bir gözle kestim. Sonrasında iki elimi ensemde toplayarak "Ben Yukishiro Sasaki tanıştığımıza memnun oldum. Bir birimizi biraz tanımak yararlı olur diye düşündüm en azından isimlerimizi bilsek." diyecektim, bakalım ne olacaktı. Oğlanın hiç konuşmaya niyeti yok gibi görünüyordu gerçi ama şansımı deneyeyim, beki bir iki arkadaş bulurum kendime.
